len acaba ayıp olur mu diye düşünürsün ister istemez. fazla ses çıkmasın diye kasarsın kendini ama nafile. osuruğun gümbürtüsü duvarlardan aksetmiş koridoru bile inletmiştir. komşu kabinlerdekiler kıs kıs gülmüş, koridordakilerse "vay amuakoyim adamda ne göt varmış" diye geçirmişlerdir içlerinden.
yalan abi bunlar. kimse böyle tepkiler vermeyecek, empati yapacak ve cesaretiniz üzere sizi kutlayacaklardır. hatta çıkışta kapının önünde çelenklerle karşılayacaklardır.
batesmotelpro'nun dokunuşuyla hakkında farkındalık oluşmasını beklediğim komedi türü. videoda da ifade edildiği gibi bu komedi türü basit ve ucuzdur. küfürü komedi unsuru sayan anlayışı derhal terketmeliyiz.
iç burkan anılardır. görüşü yüzünden hayatından olan insanlar, geride onu öldürene karşı kin ve nefret kusan bir topluluk bırakıyorlar. iç savaşın ta kendisi fakat nasıl olmuş da bölünmemişiz şaşıyorum. en azından uzunca süredir durulmuş bu dalga yeniden hortlamasından korkuyorum.
Kuşkusuz osuruğun insan hayatında önemi çok büyüktür. Lezzetli bir yemek sonrasının olmazsa olmazıdır osuruk. Sofranın kenarında göbek okşanırken hafiften salınır. Sesiyle oluşan güzide ambiyans kokusuyla birlikte muhteşem bir zaman dilimi yaşamanıza vesile olur. insanı dünyalık meselelerden bir anlık uzaklaştırır, onu doyumsuz tadlara vardırır. Bu haz her şeye değerdir. Bir bakıma egoyu da tatmin eder. Zira arkadaş ortamında osuruğun şiddeti ne kadar büyük ise o kadar sayılır, saygı görürsünüz. Osuruğunuzla kendinizi kanıtlamış olursunuz. Hemen her şey gibi osuruğun da türleri vardır. Bunlar kokulu, kokusuz, sesli, sessiz, cozurtulu, patırtılı ve gürültülü gibi 7 türdür:
-Kokulu: Kokulu osuruk tamamen yenilen yemeğin türüne bağlıdır. Bu osuruk türü genelde mide rahatsızken ortaya çıkar. En sevilen osuruk türü budur. Ortaya çıktıktan sonra sahibini memnun eder, sahibi bu osuruğuyla gurur duyar.
-Kokusuz: Bu tür osuruk genelde çok sesli olur. Fakat kokusu sesi kadar görkemli değildir. Kişiyi hayal kırıklığına uğratır. Kişi böylece osuruğunu sahiplenmez kendisinden nefret eder halde gelir. ileri dönemlerde kişide anksiyete bozukluğu olarak kendini gösterebilir, çözümü zor ruhsal sorunlara yol açabilir.
-Sesli: Çıkış itibari ile kişiyi hoşnut eden osuruktur. Fakat zaman içinde osuruğun aldığı hal çok önemlidir. Kokulu veya kokusuz şeklinde tezahür edebilir. Kokulu ise tadından yenmez şayet kokusuz ise sonuç tam bir hayal kırıklığıdır. Kişide duygu değişimi yaşatan ilk osuruk türüdür.
-Sessiz: Genelde kokuludurlar. Sesi ile yakalanamayan haz kokusu ile yakalanır. "bak bak geliyor.." denildikten sonra osuracak kişi kendini kasar, akabindeki "fısss" sesi "dağ fare doğurdu" şeklindeki tepkileri beraberinde getirir. Kişinin çöküşü kokusu yayılana kadardır. Duygu değişimi yaşatan ikinci osuruk türü sessiz osuruktur.
-Cozurtulu: ishalken kendini gösterir. Gelirken yalnız olmadığı için cozurtulu bir edası vardır. Boktan bir osuruktur zira yoldaşı olduğu şey bizzat boktur. Kokusu da tahmin edileceği üzere bok kokusuyla bire birdir. Sıçma korkusuyla yapılan bu osuruk bu özelliğiyle korkulu osuruk olarak da bilinir.
-Patırtılı: ismini çıkış şeklinden alır. Patır patır dökülür anüsten bu osuruk. Çıkış süresi genelde uzundur. Tam bir şölen havası oluşturur. Kişiyi zevkten dört köşe eder.
-Gürültülü: Diğer osuruk türlerine göre dB değeri en yüksek osuruktur. Oturulan nesneyi titreterek deprem hissi yaratır. "zort" veya "zart" şeklinde 3 ila 8 sn. süre ile faaliyet gösterir. Uzunluğu ile kişide ve çevrede bıraktığı olumlu etki niteliği doğru orantılıdır.
Böylece tüm osuruk türlerini sıralamış oldum. Artık poponuzdan çıkan şeyin ne olduğu hakkında daha fazla bilgi sahibisiniz. Onun yabancısı değilsiniz. O da sizin bir parçanız ve sevgi bekliyor. Osuruğunuzu sevin ve farkedeceksiniz ki böylece osurmak çok keyifli bir hal alacaktır.
türbanı kamuda meşru kılmak içindir. özgürlük içindir. türban takan da takmayan da devlet imkanlarından yararlanabilmelidir. türkiyenin yarıdan fazlasının isteği bu yönde. hükümet de bu isteğe cevap verecek türbanı tamamen meşru hale getirecek.
10 senedir dini duyguları sömürüyor deyip deyip durdunuz. halkın talebine karşılık vermek dini duyguları sömürmek midir?
muhtemelen bir kızdır. kibar olcam diye bütün iç malzemeyi, şerbeti ziyan eder, baklavayı mahveder. doğrusu bütün haldeki dilimi hüp diye mideye indirmektir. asıl lezzete ancak böyle varılabilir.
dinde kurallar vardır. eğer bir dine mensupsan bu kurallara uyman gerekir. bilindiği üzere dünya zevklerine kendini kaptıranlar günah işlemiş olacaklardır. günah kişinin taşıdığı bir yük haline gelecek bu yük zamanla insanı rahatsız edecektir. din olmasaydı da rahatça her istediğimizi yapabilseydik diyenler olmuştur muhtemelen. bu da ateizm inancını ortaya çıkarmıştır. inançsızlığı savunan ateizm zamanla bolca mensubu bulunan bir inanç sistemi haline gelmiştir. bu inançlar sistemini elle tutulur bir seviyeye taşıyabilmek için bilimsel teorilerle desteklemeye çalışmışlardır. şüphesiz bu teorilerden en genel geçeri evrim teorisidir.
evrim teorisini sadece bilim yoluyla kanıtlamaya çalışmışlardır. fakat bilim bu safhada bir yerde yeterli olamaz hale gelmiştir. burada ister istemez aklı devreye sokmuşlardır ve nesnellik kendini öznelliğe bırakmıştır. tabi nesnel olarak kanıtlanamayacak olan teori bir değer teşkil etmeyecekti. bunu, ünlü evrimci L. Zuckerman söyle belirtmiştir:
"Saf ilmi düşünceyle, fizik ve kimya kanunları ışığında işe başlıyoruz. Fakat, hemen objektif hakikatlerden uzaklaşarak kıyas ve tahmine dayanan sahaya kayıyoruz. Hissi bir sezişle veya izah tarzıyla insanın fosil tarihiyle ilgili hükmü veriyoruz."
bu tarz örnekleri çoğaltmak mümkündür. bir çıkar yol bulamayan evrimcilerin ısrarları yaratıcıyı kabul etmemek ile açıklanabilir. evrim düşüncesinin nereye dayandığını ise gish şöyle belirtmiştir:
"Evrim felsefesi, evrimcilerin kendi dünya görüşleri içerisinde yer alan bir inanç sistemidir, bir dindir."
yıllardır ramazan bayramını şeker bayramı olarak lanse etmişler bize. şimdi yeni yeni ramazan bayramı deniyor. çok değil bi 10 sene önce reklamlarda göremezdin ramazan bayramını.
bu arkadaşımız 1 yıl çömez olarak okuduğu üniversitede artık 2. sınıf olmuştur. bu bir sene içerisinde sevgili falan bulamamıştır kendine. "seneye çıtırlar gelir nasılsa" deyip 2. seneyi beklemeye koyulmuştur. ne de olsa kıdemlidir. alt dönem kızları fır dönecektir etrafında. ve sabırsızlıkla okulun başlamasını bekler.
azanı arapça haline döndürmesi onun din sömürücüsü olarak nitelendirilmesine sebep olmuştur. ama bilinmelidir ki halkın büyük çoğunluğu müslümandı ve bu müslüman kesim ezanın türkçe okunmasından hayli rahatsızdı. ezanı aslına döndürerek dini duyguları sömürmemiş aksine halkın isteklerine karşılık vermiştir.
kafasına göre yaşayan insanların özgürlüklerimiz kısıtlanıyor şeklindeki beyanatlarının altında sıralanan şeylerdir. sağlanması mümkün olmayacak özgürlük(!)lerdir.
nedense tutmayacak olan tutacak olandan daha çok dert etmiştir orucu. her fırsatta orucun mantıksız olduğunu iddia ederler. mantıklı mı mantıksız mı onu tutanlar düşünsün. size ne ulan.
şunu da yazmadan edemeyeceğim: bu kadar oruç tutan insan var hepsi salak, bi akıllı sizsiniz anasını satayım.
her yıl ramazan ayında suç oranlarında ciddi azalma yaşanıyor. bu, dinin toplum üzerindeki olumlu etkisini yansıtan en güzel örneklerinden biridir. her fırsatta islamiyete saldıran, gereksiz ve işlevsiz olduğunu düşünen dalkavukların yüzüne çarpılması gerekir.
demokratik yollarla yapılan ilk seçimde devrilen chp nin halka uyguladığı baskı ve zulümdür. seçimsiz başa gelen ve antidemokratik bir uygulamayla yıllardır iktidarda kalan bir parti hangi sebeple ilk seçiminde iktidarı kaybetmiştir? ha, halk çok hoşnuttu da o yüzden mi seçmediler ismet beyi. yalanlarınızı yesinler.
--spoiler--
Bugün, 27 yıllık CHP diktasını sona erdiren 14 Mayıs 1950 seçimlerinin yıldönümü... 27 yıl boyunca CHP zulmü altında inim inim inleyen vatandaşlar, neler yaşadıklarını anlatıyor...
işte yaşananlardan birkaç örnek: Hayvan ve buğdayları kaçırıp saklardık!.. Asker, Türkçe ezan nöbeti tutardı... insanlar açlıktan otla besleniyordu... imamların evi sık sık baskına uğrardı... En lüks yiyeceğimiz ekmek arası soğandı!..
27 yıllık tek parti dönemini sona erdiren 14 Mayıs 1950 seçimlerinin yıldönümünde Akit'e konuşan DP eski gençlik kolları yöneticisi ve AP eski milletvekili Kemal Doğan, önemli açıklamalarda bulundu. Despotik bir ortamda geçen 27 yılı Türkiye'nin kayıp yılları olarak değerlendiren Doğan, Müslümanlara yönelik yapılan baskıları ise Vicdansızlık şeklinde yorumladı.
DiNE DAiR NE VARSA ETKiSiZLEŞTiRDiLER
27 yıl boyunca imam Hatiplerin, medreselerin ve ezanın hedef alındığını vurgulayan Doğan, Bugün halen maneviyatsızlık konusunda sıkıntılar yaşıyorsak o günlerde yapılan akıl dışı uygulamalara bakmak lazım dedi. Medreselerin bir gecede kapatıldığını, ezanın Türkçeleştirildiğini ve mütedeyyin insanların 27 yıl boyunca kafeste tutulduğunu kaydeden Doğan, Maalesef o yıllarda dine dair ne varsa etkisizleştirilmiştir. Ezanı Türkçe okumayan duyarlı imamlar sokaktaki çocuklara ezan okuturlardı. Şikayet geldiğinde ise cezaevini boylarlardı. Sabah kalkar Kur'an kurslarına giderdik. Baskın yapılırdı. Bizi toplayıp karakola götürürlerdi. Neden siz Kur'an okuyorsunuz' diye sorarlardı. Cevap beklemeden dayak faslı da başlardı. Hocalarımız ise çoktan nezarete atılmış olurdu diye konuştu.
ALLAH BiZE BiR DAHA TEK PARTiLi DÖNEMLERi YAŞATMASIN
Doğan, tek parti döneminde yaşanan sıkıntıların Demokrat Parti ile ortadan kaldırıldığını söyledi. 1923'ten 1950'ye kadar ülkeyi tek başına yöneten CHP'nin 27 yıl milleti yok saydığını, asker ile birlikte hareket ederek faşizan uygulamalara imza attığını söyledi. 14 Mayıs 1950 günü sabah uyanan insanların 27 yıllık esaretten kurtulmanın sevinciyle adeta bayram ettiklerini vurgulayan Doğan, Allah bize bir daha tek partili dönemleri yaşatmasın dedi.
CHP iKTiDAR OLSUN, 24 SAATTE O YILLARA DÖNERiZ
Askerin dipçiğinin milletin omzundan eksik olmadığını hatırlatan Doğan, Aynı anlayış bugün iktidar olsa değişen bir şey olmaz. 24 saat içinde o yıllara döneriz diye konuştu. CHP içinde bugün bir anket yapılsa yüzde 90'ının halen o yılları savunacağını öne süren Doğan, Gen değişmez. Aynı tas aynı hamam.' Halen demokrasi dışı yapılara destek verilip, Anadolu insanı 3. sınıf vatandaş olarak görülüyor. ibadet özgürlüğünün önüne muhalefette iken bile engeller koyuyorlar dedi.
ANADOLU BiT iLE BOĞUŞURKEN ONLAR ALEM YAPTI
Osmanlı'nın dağılmasına dahil olan grupların devletin üst makamlarında görevlendirildiğini vurgulayan Doğan, Canını malını feda edenler devletten uzak tutuldu. Devleti esas kuranlar ikinci plana atıldı. Halkın yokluğu, derdi hiç düşünülmedi. Anadolu verem ve bit ile boğuşurken onlar balolarda içkili alemler yaptılar. Yokluğu tatmadılar. Halkın hizmetinin karşılığı zulüm oldu diye konuştu.
==================
Ataullah: Ahırda gizli gizli Kur'an okurduk
Yarın, 27 yıllık tek parti dönemini sona erdiren 14 Mayıs 1950 seçimlerinin yıldönümü. O yılları Erzurum'un ücra köylerinden Taşkesen'de yaşayan Ataullah Taşkesenlioğlu (82), kumaş sıkıntısı çekildiği için kız ve erkek çocuklarının aynı entarileri giydiğini söyledi. Tek parti döneminin baskıları ile yaşadıkları yokluğu sesi titreyerek anlatan Taşkesenlioğlu, jandarma korkusundan ahırlarda gizli gizli Kur'an-ı Kerim okuduklarını anlattı. Köy imamı olan babasının bir gün unutkanlıkla başında kavuk ile camiden çıktığını, eve giderken jandarmalar tarafından yakalanıp 15 gün Hasankale'de hapis yatırıldığını anlattı.
EKMEĞi OLAN PARMAKLA GÖSTERiLiRDi
Yaşlı ve yorgun bedenini dinlendirdiği koyun yününden doldurulmuş yer minderinde oturan Ataullah Teşkesenlioğlu, 1940'lı yıllarda en çok ekmeğin yokluğunu yaşayıp hissettiklerini anlattı. Taşkesenlioğlu, ekmeği olanların parmakla gösterildiğini belirtti.
YA VERGi YA DA YOLDA KAZMA KÜREK iŞi
Anadolu halkının yokluk ve yoksulluğu iliklerine kadar yaşadığını ifade eden Ataullah Taşkesenlioğlu, özellikle köylerde kara sabana koşacak öküz bulamadıklarını anlattı. inek, koyun ve keçilerden kamçı parası' adı altında vergi alındığını belirten Taşkesenlioğlu, Hayvanlardan çifte koşulacak koşu öküzü herkeste yoktu. Onun dışında hayvanlardan, koyundan, keçiden vergi alınırdı. O kamçı parasına o zaman yol parası' derlerdi. O yol parasını vermeyenler en az 20 gün, bir ay yol yapımında çalışırdı dedi.
ŞEHRE GiDEN ÖDÜNÇ PALTO iSTERDi
Elbise bulamadığı için bir kız gibi entari giydiği yılları anlatan Taşkesenlioğlu, Çoğusu bir tane entari giyerdi ortada köy içinde. O zaman biz de köylerde yaşıyorduk. O köy sokaklarında onunla gezerdik. Kızlarla erkek çocuklarının arasında giyim bakımından fark kalmamıştı. Benim giydiğim entariyi, benim bacım, kardeşim giyerdi. Komşulardan şehre gidenler varsa çocuğun entarisini ister veya babanızın paltosunu isterdi, şehre gidip gelmek için. Birbirlerinin sırtındaki paltoları emanet alıp giderlerdi şehre. Korucuk, Keyvank varlıklı köylerdi. Bu köylerdekiler şapkalarını temin ederdi. Bazen kendileri kalın kumaştan yapar önüne terek koyarlardı şapka biçiminde diye konuştu. Ataullah Taşkesenlioğlu, köy imamı olan babasının bir gün cami çıkışında başında unuttuğu kavuğu sebebiyle jandarma tarafından yakalanıp Pasinler'de 20 gün hapis yatmasını hiç unutamıyor.
MENDERES DÖNEMiNDE iNSAN OLDUĞUMUZU ANLADIK
Biz ne gördüysek, insanlık, iyilik namına 1950'de gördük. insanlık, ilim, irfan varmış. Herkes ilmine, irfanına sahip olmalı. Bunları Menderes zamanında öğrendik. Allah onu rahmetiyle şad eylesin dedi, seksen iki yaşındaki Taşkesenlioğlu. Türkçe ezan okumaları ve Arapça Kur'an-ı Kerim okumamaları için tek parti döneminde aralarında babasının da bulunduğu köy imamlarına yazılı belge verildiğini belirten Ataullah Taşkesenlioğlu, Bütün köy imamlarının hepsine bu belge elinizde olacak diye dağıtırlardı. Bu belgeyi okurduk. Belgenin içinde, Ben, Arapça ezan okuyacağım, Arapça Kur'an okutmayacağım' gibi 4-5 mühim madde vardı. Çoğu bunu bilmezdi o zamanki imamların. Latin harflerini okur yazarlığı yoktu. Babam Kurnuç köyünde imamdı. Kendi öğrencilerinin köyleriydi burası. Kurnuç'ta camide yabancıların olmadığı zamanlarda cami içerisinde müezzin Arapça ezan okurdu. Ardından namazlar kılınırdı şeklinde konuştu.
GiZLi GiZLi KUR'AN OKUNURDU
Tek parti döneminde Yüce Yaradan'ın kelamının gizli gizli ahırlarda okunduğunu ifade eden Taşkesenlioğlu, şunları kaydetti: Kur'an hep gizli okunurdu. Şimdiki gibi çarşı pazarda hoparlörlerden camilerde okunan Kur'an sesleri duyulmazdı. Taziyelere giderdik Rızaenlillah Fatiha' denir, o ölünün ruhuna bağışlanır çıkardık. O zaman biz çocuktuk. Bizim hocamız Hafız Seyfettin Efendi bize Kur'an dersi verirdi. Kur'an dersini hep gizlice yapardık. Köylerde ve şehirlerde hocaefendiler çoluk çocuk cahil kalmasın diye gizli yaparlardı. Biz de medresedeyken jandarma bastı. Pencere kenarında bir makat (köylerde içi toprak dolu üzeri tahta döşeli bir nevi kanepe) vardı. Makat üstüne fırladık, Kur'anları dışarı attık. Dışarıda kimse yoktu. Kadınlar peştemallarına bunları doldurarak kaçtılar. Kadının bir tanesi kaçarken ayağı kaydı veya jandarmanın tutması sonucu yere düştü. Peştemalının eteğindeki Kur'anlar yere dökülürken gördüm. Biz içerideydik, camlar kapandı. Jandarmalar geldi hocamıza olmayan hakareti yaptılar, dövme yoktu. Çocuklar, hepimiz orada olduğumuz için herhalde jandarmalar yanımızda dövmek istemediler.
==================
ibadethaneler buğday ambarı oldu
Çorumlu 77 yaşındaki Bahattin Altıkardeş, tek parti döneminin canlı tanıklarından. Kur'an kurslarının kapatılması, ezanın Türkçe okunması, camilerin buğday ambarı olarak kullanılmasına kadar hemen her şeye şahit olan Bahattin Altıkardeş, o karanlık günleri hatırlamak dahi istemiyor. Tek parti döneminde yaşananları anlatırken gözleri dolan Bahattin Altıkardeş, O dönemler gerçekten bu milletin yaşadığı en zor dönemlerdi. Ezanın Türkçe okunması, camilerin kapatılması. Bunları kabul etmek çok zordu. Salatü selam dahi Türkçe söyleniyordu. Hatta camiler yıkılıp arazisi vatandaşa satılıyordu. Bir şey vardı o zamanlarda, emre itaat diye. Biz de öyle yapmak zorunda kaldık dedi.
JANDARMADAN KAÇARDIK
O dönemlerde Çorum'daki 10 kadar ibadet yerinin depo olarak kullanıldığını belirten Altıkardeş, Çorum merkezde bulunan Abdibey Camii'nin buğday ambarı olarak kullanıldığını, bir caminin de yıkılarak yerinin vatandaşlara satıldığını söyledi. Kadınların mahalle aralarında Kur'an öğrettiğini söyleyen Altıkardeş, Jandarma geliyor, polis geliyor' denildiği zaman kaçtıklarını dile getirdi.
ASKER NE DERSE O OLUYORDU
Altıkardeş, Kur'an kurslarında Arapça kitap bulundurmak yasaktı, büyük cezaları vardı. Kur'an dışında ne yazı ne de kitap bulunduramıyorduk. Zor dönemlerdi. Şimdiki gibi ne özgürlük vardı ne demokrasi. Asker ne derse o oluyordu. Tek parti dönemi Türkiye'nin acı geçmişi. Ben o dönemi yaşayan biri olarak size diyorum ki yaşadığınız dönemin değerini bilin, şükredin' ki dininizi yaşayabiliyor, ibadet edebiliyorsunuz. Camileriniz kapatılmıyor, ibadetiniz engellenmiyor; aksine ibadet edebileceğiniz ortam sağlanmaya çalışılıyor. Camiler yapılıyor, iş imkanları veriliyor... Halinize şükredin diye konuştu.
==================
ilk ezanı hoca gözyaşları içinde 15 dakikada zor okudu
Tek parti döneminde taş kırarak yol yapımında çalışan Ramazan Büyükkeskin (86), 66 yıl önce Korkuteli'den Antalya'ya 2 günde giderdik. Şimdi 45 dakikada gidiyoruz dedi. Antalya'nın Korkuteli ilçesinde yaşayan eski Demokrat Parti (DP) delegesi Ramazan Büyükkeskin (86), Milli Şef döneminin zor şartlarını hiç unutamıyor. Tek parti döneminde yol açım ve yapım çalışmalarının insanların bilek gücüyle yapıldığını belirten Büyükkeskin, Antalya-Korkuteli arası yol yapımında 11 ay balyozla taş kırarak çalışma yaptığını ifade etti. Adnan Menderes'in DP'yi kurduktan 4 yıl sonra 14 Mayıs 1950'de tek başına iktidara gelir gelmez insan gücüyle yol yapım çalışmalarına son verdiğini belirten Büyükkeskin, yol yapım çalışmalarının iş makineleriyle yapılmaya başladığını kaydetti. Korkuteli halkının, ezanın yeniden Arapça okunma sevincini birbirine sarılarak gözyaşı içinde kutladığını belirten Ramazan Büyükkeskin, ezan kararıyla Menderes'in Anadolu insanının gönlünde taht kurduğunu kaydetti. Tek parti dönemindeki 18 yıllık ezan yasağının, 16 Haziran 1950 yılında Ramazan ayının başlanılmasına bir gün kala kalktığı bilgisini veren Büyükkeskin, minareden Allah-u Ekber' sesini duyan halkın cami avlusu etrafında toplanarak gözyaşı döktüğünü kaydetti. Büyükkeskin, Minarelerde ezan hep Tanrı uludur, Tanrı uludur' diye okunuyordu. Menderes, iktidara gelir gelmez Ezan din dilinde' okunacak dedi. ilk ezanı camiden hoca gözyaşları içinde 15 dakikada zor okudu. Cami etrafına toplanan kalabalığı da ağlattı dedi.
==================
Yol vergisini ödeyemeyen yolda çalışırdı
Bugün 27 yıllık tek parti dönemini sona erdiren 14 Mayıs 1950 seçimlerinin yıl dönümü. 1923'ten beri ülkeyi tek başına idare eden Cumhuriyet Halk Partisi, bu seçimle iktidarı Demokrat Parti'ye devretti, ülkede bayram havası esti. Tek parti döneminde yaşanan sıkıntılar ise hala zihinlerde tazeliğini koruyor. Denizli'de Milli Şef ismet inönü'nü dönemini yaşayan 85 yaşındaki Mehmet Necip Işık, vatandaşların kendisinin insan olduğunu Adnan Menderes döneminde gördüğünü söyledi. Sena Kablo Yönetim Kurulu Başkanı olan Işık, Babadağ ilçesinde arazi az olduğu için tarlalarının olmadığını ve ekmek bulma sıkıntısını çok çektiklerini ifade etti. Ekmek, gaz ve şekerin karneyle verildiği dönemde şehirden şehre un getirip götürmenin yasak olduğunu hatırlatan Işık, Herkes memleketinde ne varsa onu yiyecek. Geceleri Uzunpınar köylüleri hayvanlarla un getirir, Babadağ'da handa sabaha karşı satarlardı. 20 kilo un 1 liraydı dedi.
YOLDA EKMEĞiN YARISINI YER, EVDE DÖVÜLÜRDÜK
Çarşıdan karneyle aldıkları ekmekle doymadıklarını belirten Işık, şöyle devam etti: Yetmezdi. (Kendi yaptıkları ekmekle) takviye eder, öyle idare ederdik. Ekmek önemliydi. Biz üç kardeş karne ekmeği almak için çarşıya giderdik. Karnenin arkasına mühür vurulurdu. Gelirken acıktığımız için yarısını yerdik. Babam evde Neden ekmeği yediniz?' diye döverdi. Günde kişi başına bir ekmek verilirdi. insanların Adnan Menderes döneminde rahatladığını ifade eden Işık, Menderes geldikten sonra insanlar insan olduğunu gördü. Değer verildiğini gördü. Halk rahat yaşamaya başladı diye konuştu. Tek parti döneminde her aileden alınan 6 liralık yol parası vergisini ödeyemediği için angarya olarak yollarda çalıştırıldığını anlatan Işık, Yol parası isterlerdi. Halk ödeyemezdi. Bekçi veya jandarma gelirdi. Yol parasını isterdi, vermezlerse yola götürürlerdi. 6 gün çalıştırırlardı. Günlük bir liraya. 6 lira büyük paraydı. Herkes veremezdi ifadelerini kullandı
==================
Bağcı: Asker Türkçe ezan nöbeti tutardı
Yarın 27 yıllık tek parti dönemini sona erdiren 14 Mayıs 1950 seçimlerinin yıldönümü. 1923'ten beri ülkeyi tek başına idare eden Cumhuriyet Halk Partisi, bu seçimle iktidarı Demokrat Parti'ye devretti, ülkede bayram havası esti. Tek parti döneminde yaşanan sıkıntılar ise hala zihinlerde tazeliğini koruyor. Sivas'ın Şarkışla ilçesinde oturan 74 yaşındaki Hasan Hüseyin Bağcı ile eşi inayet Bağcı tek partili dönemini anlatırken adeta o günlere gitti, Hasan Bağcı, çektikleri sıkıntıları anlatırken gözyaşlarına hakim olamadı.
ASKERDEN ÇOK ÇEKTiK, ÇOK DAYAK YEDiK
Babası ve amcasının 2. Dünya Savaşı'na katıldığını söyleyen Bağcı, o dönemde özellikle askerin köylü üzerinde çok baskısı olduğunu vurguladı. Köye gelirlerdi, başında takkesi olan varsa onu başından alıp yırtarlardı, takanı döverlerdi. Askerden çok çektik, çok dayak yedik. O zaman okuma yazma yoktu. Tek öğrendiğimiz Kur'an-ı Kerim'di. Onu da Askerler geliyor' denince saklardık. Bulduklarında yırtarlardı, yakarlardı. Okuyanları ve okutanları dayaktan geçirirlerdi, aç susuz nezarethanelerde bırakırlardı diye konuştu. Hasan Hüseyin Bağcı, tek parti döneminde ezanın Türkçe okunduğunu, insanların korkudan camiye gidemediğini anlattı. Bağcı, Cuma günleri jandarma camide nöbet beklerdi, ezan Türkçe okunuyor mu diye. Çok sıkıntılar çektik çok dedi. O yılların zorluklarını anlatırken gözyaşlarına hakim olamayan Bağcı, Rabbim o günleri bize tekrar yaşatmasın diyerek dua etti.
--spoiler--
şu günlerde görebileceğiniz tablodur. iyi bakın çünkü bu tablo çok uzun sürmeyecek ve bozulacaktır. düne kadar birbirine ateş püsküren iki grup nasıl oldu da böyle dostane(!) bir görünüme büründü? kürtlerin bu ülkede yıllardır mağdur duruma düşürülmesinin tek sebebi olan ulusalcı görüş ne oldu da kürtlerin destekçisi haline geldi? ne zamandan beri cihangirin, nişantaşının ulusalcu ahalisi kürtlerin derdini dert edinir oldu?
çok geçmeyecek ve kürtler ulusalcılardan medet umulmayacağını anlayacaklardır.
yıllardır suriye halkına yapılan zulmü görmezlikten gelip türkiye yönetimini faşistlikle suçlamak ne büyük bir ahmaklıktır. siz nasıl insan hakları koruyucususunuz? 100 bin erkeği, kadını, çocuğu öldüren bir adamı nasıl olur da başınızın tacı yaparsınız?
not: yanlış anlamayın, lafım; buradaki zulme baş kaldırıp oradaki zulme alkış tutanlara.
benim o. taksim eylemleri boyunca olayları seyrettim, bir kaç gün taksime gidip yerinde gözlem yaptım ve değerli kişilerle hararetli tartışmalar yaparak görüşlerimin doğrularını yanlışlarını belirledim. sağcı bir ailenin çocuğu olmam ve muhafazakar bir çevrede büyümem hasebiyle tek ve en doğru partiyi ak parti, en haklı kesimi de sağcı kesim olarak gördüm. eylemler boyunca göstericileri küçük gören, ak partiyi ve tayyip erdoğanı ise çok mantıklı işler yapıyor olarak kabul eden bir tavır takındım. bu bakışla entryler girdim paylaşımlar yaptım. yanlış düşüncelere kapıldığımı farkettim ve bu paylaşımlardan pişmanlık duymaktayım.
siyasete ve siyasetçiye güvenmemek gerekir. şu an tek doğru yolu ak parti olarak görenler bilmeliler ki seneler önce sağcı kesime yapılan haksızlıklar şu an solcu ve diğer kesime yapılmakta. ülke yönetiminde muazzam bir sağcı kadrolaşması var ve solcuların veya diğer kesimlerin düşünce, inanç vb. hakları kısıtlanıyor. yıllarca intikam psikolojisiyle yönetildi bu ülke ve halen bu psikolojiyle yönetiliyor. şuna dikkat çekmek istiyorum; bu gün ülkede yaşayan herhangi bir kesimin haklarının kısıtlanmasına kayıtsız kalırsan, yarın o kişiler gelip de iktidar olduklarında senin haklarını kısıtlarlar ise bu haksızlığa karşı hakkını arayamazsın. aramaya hakkın olmaz daha doğrusu.
ha doğrudur. türkiye bu iktidar döneminde gelişmesini gözle görülür şekilde hızlandırdı. dünya devletleri içinde kendini gösteren bir ülke haline geldi. fakat bir ülkenin gelişmesi sadece ekonominin büyümesi ile saptanacak bir şey değildir. sen ülkendeki tarafında olmayan kesimi dinlemezsen, bir şekilde susturursan, haksızlığa göz yumarsan insaniyet namına gelişemezsin.
demem şu ki; bu ülkede ortanın bulunması gerekiyor. fark ediyor musunuz bilmiyorum ama ideolojilerinin gölgesinde insan toplulukları kesin çizgilerle birbirinden ayrılıyor. bu da toplumda kutuplaşmaya sebep oluyor. kısacası bölünmeye doğru yol alıyoruz. buna engel olmak için de görev bize düşüyor. yaşananlara ideolojilerimiz doğrultusunda, tek taraflı olarak değil geniş kapsamlı yaklaşmamız gerekiyor. her kesimi sağduyuyla dinlemeli, haksızlıklara göz yummamalı, yanlışa yanlış doğruya doğru demeyi bilmeliyiz. bu kapsamda önerilerim şunlardır:
muhafazakar kardeşim; ne iktidara sıkı sıkıya bağlan ne ideolojilere körü körüne inan, aldığın her nefesten attığın her adıma kadar islam'ı yaşa yeter.
solcu kardeşim; bu ülkede bir kesimin hayattaki en büyük hazinesi islamiyettir. geçmişte dindarları haksızlığa uğratanları yeri gelince eleştir ki seni şu an haksızlığa uğratanları eleştirmeye hakkın olsun.
türk kardeşim; türkiye farklı etnik unsurların yaşadığı bir devlettir. kürtlerin yıllarca baskı altında tutulup biz kürdüz diyememeleri, onları türk olarak kabul etmemize neden değildir. vatan sevgisi adı altında diğer etnik unsurları yok sayan zihniyeti yıkmamız gerekiyor.
kürt kardeşim; geçmişte büyük acılar yaşadın bunun farkındayız. hakkını aramanın yolunu kavgada bulma. katillerle aynı safta yer alma.
olabildiğimce tarafsız yazmaya çalıştım, yanlışım varsa düzeltin. uzun oldu biraz farkındayım ama iki cümleyle anlatılamayacak şeyler bunlar. okuyanlara teşekkür eder, saygılar sunuyorum.
devlete dost olması beklenemeyecek çocuktur. bu çocuk şu an türkiye deki terörizmin sebebi olan öç alma duygusuyla hareket eder. devlet yönetimini devralmış dalkavukların kafalarına göre iş yapması, 30 yılı aşkın bir süredir türkiye nin başından atamadığı bir bela doğurmuştur.