Referandumda "evet" diyecek kimselerin son zamanlarda "hayır" kelimesindeki harf kombinasyonunu anlamı ne olursa olsun hiçbir şekilde kullanmamakta ısrarcı olmasıdır. Önümüzdeki bayram şahit olacağımız durumdur. "hayır" oyu verecek olanlar bayramda inadına "hayırlı bayramlar", "evet" oyu kullanacak olanlar inadına "iyi bayramlar" diyecek. Aslında böyle bir bayramın bu tür propagandalara alet olması da çok üzücüdür.
küçükken her görenin dokunmak hatta vahşice makas almak istedikleri yanaklara sahip olan insandır. yanakların peşinde olan insanlar bir makas için topitop, sakız vb. rüşvet tekliflerinde bulunmaktan çekinmezler. o tombul ve kırmızı yanakları ısırmak istediklerini söylerlerken gözlerindeki hanibal lecter görebilirsiniz. eğer bu lanetli yanaklara sahipseniz sizi korkutmak için öcü yerine en yakındaki teyze yeterlidir. siz siz olun çocuğunuzun yanaklarına sahip çıkın.
Askerden döndüğünüzün ilk günü plaja gittiğiniz,
ilk defa uyduda o kanalı bulduğunuz,
üç yıllık nişanlınızla ilk defa ilişkiye girdiniz,
youporn'nun gelmiş geçmiş en güzel site oluğunu düşündüğünüz,
uludagsozlukte am göt içeren başlıkları okuduğunuz anlardır.
güne küfürle başlayan insan: küfür etmenin bir erdem olduğunu düşünen, hayatını küfre adamış, yer yer shakespeare yaratıcılığında, sikmek için uzuv, yer ve zaman dinlemeyen insandır.
Şimdi biraz geriye gidelim, lisede olduğunuzu hayal edin ama bu bildiğiniz normal liselerden değil, "meslek lisesi". ve hiç kız yok. "bir tane bile mi?" dediğinizi duyar gibi oluyorum, evet bir tane bile yok!
"-ee ne olmuş hepsi erkekse?".
Topluma dişi bireylerin ne büyük etkisi olduğunun farkına varırsınız, birazdan anlatacaklarım, başıboş bırakılmış erkeklerin ipin ucunu nasıl kaçırdıklarının yaşanılagelmiş ispatıdır. burada herkes istediği gibi davranır. yani herkes istediği gibi derken sınıfta bir kız olsa, kimsenin yapmayacağı hareketler. bahsetmek istediğim abazalık değil, davranışları içsel bir yargılamadan geçirmeden davranmasından bahsediyorum. tabi bunlardan uzak durmanın yolu yok mu? var tabi ki, ama dört duvar arasında olunca ister istemez bazı şeylere maruz kalıyorsunuz. bunların arasında en rahatsız olduğum konulardan birisi de küfür. aaa sanki sen küfürlü konuşmuyorsun! evet ediyorum ama her cümlenin sonuna nokta yerine "amına koyim" demiyorum. o kadar aşırıya kaçılıyordu ki nokta yerine küfür, virgül yerine küfür, paragraf başına bile küfür; küfür de küfür. ama birisi vardı ki o tüm kelimelerin yerine sadece küfür ediyordu. sabahları onu ilk gördüğümde normal bir birey gibi "günaydın" dediğinizde "o" ona çok doğan gelen bir şekilde "amına koyim" derdi. "o" hayatını, ağzından çıkacak her anlamlı kelimenin küfür olmasına adamıştı. dört sene beraber geçirdiğimiz eğitim-öğretim hayatı boyunca koymadığı hiçbişey kalmamıştı, Okuldaki kolonlardan, müdürün arabasının eksozuna kadar herşeye "koymuştu".
Bu malum sürede okul aile birliği, birkaç veli, ve öğretmenler kurulunun çabasıyla ancak bu kadar indirgemiştik küfürünü:
ben: günaydın
malum kişi: günaydın amına koyim
o zaman anladımki: insanları değiştirmek yerine onları olduğu gibi kabul etmeliyiz. haa! ben böyle bir durumla karşılaşırsam ne yapmam gerekir derseniz, sizde onun amına koyun. *
Mahmut koşar adım hızla odama girdi ve çok mutlu olduğu rahatlıkla anlaşılıyordu, birden haykırdı "kanka ben milli oldum" ve elinde boş bir...
Durun size hikayeyi ilk başından anlatıyım. Mahmut benim ilkokul ve liseden kısacası kendimi bildim bileli benim samimi arkadaşım ki büyük tesadüftür ayni üniversiteyi kazandık. Üniversiteyi kazandıktan sonra tabi haliyle "üniversite kazandık olum bide yurtta mı kalıcaz uleyn" diyerek biz direk eve çıktık tabi o zamanlar bunun büyük bir hata olduğunun farkında değildim.
insanların evdeki halleriyle dışarıdaki halleri arasında büyük bir fark olduğunu o zaman anladım. Neyse Mahmut'a dönücek olursak o zamana kadar fazla üstünde durmadığım mahmut'un bazı davranışları gözüme batmaya başladı. Evet evet Mahmut bir abazaydı. Bunu kanıtları birçok konuşmamızda kendini belli ediyordu. örneğin Mahmut bir gün eve gelir.
mahmut: la geçen dediğim kız var ya?
ben: eee, ne olmuş o kıza
Mahmut: hah o kızla geçen derste 1 saat kesiştik
ben (içses):Yarak kesişmişsindir, banu sana niye baksın denyo
ben(dış ses): kanka gidip kızla muhabbeti ilerletseydin.
Mahmut: Ayıpsın çıkışta bizim eve geldik.
ben(dış ses):hangi ara ben görmedim.
Mahmut:bir gece arkadaşında kalıp ders çalıştın ya, o zaman.
ben(içses):geldin gece gördüğün rüyayı, bana anlatıyorsun salak herif yer miyim ben
ben(dış ses):Beline kuvvet koçum benim
Konuşmalarımızda pek üstüne gitmedim. Ama durumu kötüleşmeye başladı her gün yoldan bir kız kaldırmasından, otobüsten sevişmeden inmemesinden, ders dışı bütün enerjisini hayali hatunlarla sexe harcamasından, rahatlıkla anlaşılıyordu.
Zamanla geçer dedim ama bir şeyi unutmuşum. O zamanlar Abazalığın tıppi olarak ne ismi konulmuştu nede tedavisi bulunmuştu. Mahmut'u türk doktorlarına teslim etmeden önce bu konuda bir kaç girişim oldu(o zaman bunu tedavisini bulanın ben olacağımın aklımın ucundan bile geçmezdi). Bir gün buna benim manitanın bir arkadaşı ile tanıştırmak istedim ama durum ümitsiz, evde atıp tutan Mahmut cafede kızı görünce sudan çıkmış balığa döndü mahmut'u dirseğimle dürttüm ses gelmedi sanırım ona bu kadar yakından gelen karı kız parfümü ağır gelmiş olacak.
Kötü bir denemeden sonra mahmut'un işini kolaylaştırmak için daha kolay bir kız aradım, kısacası kaşar bir kız. Neyse aradım buldum, bulmamda çok uzun sürmedi, üniversite kaşar mı kaynıyor ne! Kızla bir buluşma ayarlayıp muhabbettin en koyu yerinde bıraktım gittim. Bir hafta sonra Mahmut odama koşar adımla girdi. Hah siz burada girmiştiniz hikayeye meğersem elindeki mahmut'un yanından hiç ayırmadığı uğurlu prezervatifinin boş paketiymiş. işte o gün bir abazayı tedavi ettiğimi anladım, meğersem Abaza bir erkeğin ilacı kaşar bir kızmış.
Mahmut sonra ne mi oldu ? ismini kıvanç tatlıtuğ olarak değiştirip dizilerde oynamaya başladı.
bugün ben ilk defa bmw bir otomobile bindim. rengi kırmızı son modeldi. binerken zorlandım sonra biraz düşününce sadece otobüs veya minibüse bindiğimin farkına vardım, hüzünlendim.
kırmızı bmw'nin içinde ışıklar daha parlak insanlar daha mutluydu. farklı bir dünyada olduğumu sandım sonra sıcak havada çalışmaktan dolayı terlemiş alnımı sildim, hiçte öyle değildi, hüzünlendim.
benim için arabanın modeli, rengi pekte önemli değildi ama bunun önemsiz olduğumu düşünen sadece benmişim. insanlar bana farklı bakıyordu, üstüme başıma baktım bir garipli yoktu. meğersem o güzel bayan beni değil arabayı süzüyormuş, hüzünlendim.
daha sonra o arabadan indim. artık arabada çalan o müziğin yerini, insanların gürültüsü almıştı. sanki eski, solmuş dünyama geri dönmüştüm, hüzünlendim.
o arabaya ne mi oldu? Yanımdan hızla uzaklaştı.
Yazacak bir konu bulamazsın, tam bulduğun zaman o konu hakkında pek bilgi sahibi olmadığının farkına varırsın, biraz düşünürsün, kafanı kaşıyıp yeni fikirler üretmeye çalışırsın. Gece yattığında sürekli aklına yeni konular ve entryler gelir. "Acaba bu beğenirler mi?", "umarım bu yazıdan sonra nick altıma birisi entry girerler" diye söylenerek hayaller kurarsın. Aklına çok süper fikir gelir" bak bu süper oldu dersin" onu da o dakikada bir yere not almadığın için unutursun. Sonra istemeye istemeye bkz vermeye başlarsın. Bir kerecikten bir şey olmaz dersin ama bakarsın son on yazın bkz olmuş. nick altınızda bunun farkına varan bazı yazarlar biraz uyarı biraz ağabeylik yaparak bunu tatlı bir dille uyarırlar. Tam bu noktada farkına varmaya başlarsın. Evet, öyle öyle, sende bir bkz yazarısın artık. Sende artık bkz yazarlarının rahatsız olduğunu ileten başlıklara alınmaya ve içlenmeye başlarsın. Birazda empati kurarak, onların bu konudaki haklılarını anlarsın sonra da "yok yok ben öyle değilim" dersin sonra bu konuda emin olamayıp, her bkz verdiğinde tedirgin olup ve defalarsa girdiğin entryi silersin ve bir süre sonra bkz vermeyi bırakırsın. Sonra ne mi oldur? Artık o entrylerde ki eski ışık ve eski mizah kaybolur, bir şeyler eksiktir artık.
Biraz şöyle toparlamam gerekirse bkz enrrynin tadı tuzudur ama yemekte de sadece tuz yenmez. Tuzu bol olan yemek vardır, az olan yemek vardır. Ölçüyü kaçırmamak lazım.
Bakkal kardeşlerimizin büyük zincir mağazalarının demirleri altında iş yapamaz hale geldiğinin ayan beyan açık beyanatıdır,mahalle bakkalarımız.ki bu yüzden vereceği bir poşetin hesabını bile yapar.çoğu bu kötü gidişatın farkındadır. her geçen yıl bir öncekini aratmaktadır. bu nereye kadar gidecek. ta ki vergilerin altında ezilene kadar. bazı zincir mağazalar bile iş yapamaz hale gelmiştir, sadece bir iki büyük firma ayakta kalacaktır.
büyük mağazalar hep aynıdır, bütün mallar tek bir mağazada buluşmuştur çünkü gözleri bizim paralarımızdadır.öyle bir sistem kurulmuştur ki cebinizdeki para hiç bitmeyecekmiş gibi harcarsınız, ay sonu gelecek kredi kartı ekstresi aklının ucundan bile geçmez çünkü pahalı malı, ya taksite böldürmüşsünüzdür ya da süpermarketin verdiği kart ile özel indirimlerden faydalanmışsındır. fırsatı kaçırmayın derken cebimizdeki paraları kaçırdılar fakat siz bunun farkında değildiniz.
burada kaybeden bizim küçük esnaf ve kazıklandığının farkına varmayan insanlar. peki ya kazananlar; onları görmek ise elde değildir, onlar size fildişi kulelerinden aşağı bakanlar onlar ki sizi spor arabalarından selamlayan afili, ibretlik, nasıl olupta zengin olduğuna hayret edilenlerdendir.
haaa derseniz ki bizim bu noktada ne yapmamız gerekir. "alın verin ekonomiye can verin" gibi birşey söylemiyeceğim. sadece bazı şeylerin farkında olalım yeter, neyin ucuz neyin pahalı olduğunu bilelim, taksitle alışverişin inanılmaz cazibesinden kurtulalım. hadi şimdi biraz anlayış gösterelim, bu günlüğüne bakkala kendi poşetimiz ile gidelim.
internette sadece farmville oynayan kişisinin sözlüğü görüp "aaa ne değişik forum yapmışlar" diyen ve sözlüğü iki saniyede ayaklar altına alan insandır. yazar olması takdirde sözlüğü forum mesajları ile doldurması muhtemel, yedinci nesil.
(bkz: ben bunu bir yerden tanıyorum)
Eğer sevgiliniz sözlükte yazarsa ve karşıt görüşü olan iki yazarsanız, karşı karşıya kalacağınız durumdur.
(bkz: ben senin, benim partime oy verebilme ihtimalini sevdim)