1955te Ankarada doğdu. Basketbola 16 yaşında Galatasarayda başladı. Eczacıbaşı, Efes Pilsen, Fenerbahçe, Beşiktaş, ve Tofaş takımlarında oynadı. Basketbol yaşamı boyunca 6 kez Türkiye Şampiyonluğu, 2 kez Balkan Şampiyonluğu, 1 kez islam Oyunları Şampiyonluğu, 1 kez Akdeniz Oyunları ikinciliği ile Avrupa Gençler Turnuvasında ikincilik yaşadı. 1981 yılında Avrupa Karmasına seçildi ve böylece ancak Avrupanın en seçkin basketbolcularının katılabildiği Avrupa Karmasında yer alan ilk Türk basketbolcu oldu. Aydan, bu arada Jüventus Takımına karşı oynayan karmada başarılı otyunuyla dikkat çekti.Aydan, Türk Milli Basketbol Takımında en fazla oynayan (217) ve en fazla (89 kez) kaptanlık yapan sporcu unvanına sahiptir.
basketbolu sevdiren takım Tofaş Spor Kulübü spor dünyasına merhaba dediği 1974'ten beri ülkemiz sporcusuna hizmet vermektedir. Bu tarihten itibaren giderek ivme kazanan Tofaş Spor Kulübü, son yıllarda Bursa'ya özel yapmış olduğu Tofaş Basketbol Okulları faaliyetlerini ülke geneline yaymış bulunmaktadır. Bu büyüme Ankara, Antalya ve istanbul'da kulüpleşme şekline dönüşmüştür. Kulüplerimiz altyapılarıyla güçlenerek kendi illerinde il birinciliklerine oynar hale gelmiştir.
renkli baslayan kısım filmin sonu, siyah beyaz baslayan kısımlar ise filmin bası. ve bu 2si filmin finalinde birleşip filmin basını olusturıyo.(siyah beyaz renkleniyo)hafiza kaybından dolayı onu sonuna kdr kullanan polis ve belalısı dodd u we sonunda polis tedd iona öldürten bir kadın.. bu filmi izledğm için okdr sanslıyım ki. mükemmel bir yapım.. yorumları okumadan filme baslayanlar icin Allah kolaylık versin. eminim ki cok izleyecekler, ama değecek mukemmel..
1936 yılında izmir'de doğan Metin Oktay, Damlacık kulübünde futbola başlamış, Yün Mensucat takımından sonra geçtiği izmirspor'da kendini göstererek genç milli takıma yükselmiştir.
1956 yılında Galatasaray'a gelen Metin Oktay, italya'nın Palermo takımına transfer olduğu 1961-62 sezonu dışında sürekli Sarı Kırmrzılı formayı giymiştir.
Daha izmirspor'da oynarken, attığı 17 golle izmir Profesyonel Ligi gol kralı olan Metin Oktay, ondan sonraki yıllarda da bu unvanı nadiren başkalarına kaptırmıştır.
Metin Oktay kral olamadığı yıllarda da çok sayıda golle listenin hep ilk sıralarında yer almış, toplam 608 golle bir rekorun sahibi olmuştur. (Bazı kaynaklarda bu sayının 632 olduğu belirtilmektedir.) Bir sezonda attığı 38 golle oluşan rekor ise, tam 25 yıl sonra yine Çolak tarafından kırılabilmiştir. Metin Oktay, 36'sı A, 4'ü de genç olmak üzere Milli Takım formasını 40 kez giymiş, 7 kez kaptanlık yaparken, 19 gol atmıştır.
10 Haziran 1959'da Fenerbahçe kalesinin ağlarını yırtan golü , Türk futbol tarihine geçen büyük olaylarından biridir.
1965 yılında ''Taçsız Kral'' adlı bir filmde de rol alan Oktay, futbol yaşamı boyunca sadece 1 kez oyundan atılmıştı. Büyük bir golcü oluşunun yanı sıra, efendi ve sportmen kişiliğiyle de Türk futbolseverlerinin sevgilisi olan Metin Oktay, futbolu bıraktıktan sonra yine futbolla ilgili çeşitli işler yaptı. Sarı Kırmızılı kulüpte yönetici ve menajer olarak görev yapan Metin Oktay'ın son görevi spor yazarlığı idi. Oktay, Galatasaray ve Bursaspor'da teknik adam olarak da görev yapmıştı.
Türk futbolunun efsane golcüsü Metin Oktay, 13 Eylül 1991'de bir trafik kazası sonucunda yaşamını yitirmişti.
Genellikle ılımlı bir iklimden hoşlanır.Çok kurak ve çok sulak yerleri sevmez.Soğuk rüzgarlara açık yerlerde yetişmesi ekonomik değildir.Genellikle –7 °C nin ve yıllık 400 mm.nin altında yağış alan yerlerde ekonomik olarak yetişmez.
Zeytin genellikle kalkerli,kumlu,derin ve besin maddelerince zengin toprakları sever.Toprak istekleri bakımından fazla seçici olmadığından birçok bitkinin yetiştirilmediği sahaların değerlendirilmesinde kullanılmaktadır.Fakir topraklarda yeterli bir gübreleme mümkün değil ise,aralık ve mesafeleri fazla tutmak suretiyle ekonomik bir zeytincilik yapmak mümkündür.Taban altı suyunun yüzeye çok yakın olduğu yerlerde veya kışın uzun süre su altında kalan yerlerde gerekli önlemler(Drenaj kanalları,derin işleme ile toprak altındaki geçirimsiz tabakanın kırılması) alınmadığı taktirde zeytincilik yapılmaz
Barok dönem, 1600 ile 1750 yılları italyadaki opera denemeleriyle başlamış, J.S.Bach''ın ölümüyle sona ermiş, ve tüm müzik türlerinde günümüze kadar kalıcı olan değişikliklerin oluşmasına neden olmuştur.
Barok müzik, bir döneme adını vermekle birlikte mimari başta olmak üzere diğer pekçok kategoride de değerlendirilebilmektedir. Barok Portekiz�ce barroco (düzgün olmayan inci) kelimesinden gelmektedir. Mimarlıkta, deniz kabuklarına benzer eğmeçli bezemelerden meydana gelen , 17. yüzyılda kısmen de 18. yüzyılda Avrupa''nın özellikle Katolik ülkelerine (italya, ispanya, Potekiz, Avusturya, güney Almanya, Belçika) ve Latin Amerika''ya yayılmış olan üslup olarak göze çarpar. Barok sözcüğü yanlızca 17. yüzyıldaki genel tutumu nitelendirmekle kalmamış, Helenizm ile Gotik''in geç dönemlerindeki bazı belirtilerin anlatılmasında da kullanılmıştır. Furetiére''in 1690''da hazırladığı Fransız dilinin ilk sözlüğüne göre "barok", "tam yuvarlak olmayan incileri anlatmakta kullanılan bir kuyumculuk terimi"dir. Saint-Simon 1711''de "garip ve rahatsız edici bir düşünce"yi anlatmak için barok sözcüğünü kullanmıştır. Fransız Akademisi sözlüğü de 1694''teki ilk baskısında Furetiére''in tanımlamasını olduğu gibi benimsemiştir. 1740''taki baskı ise mecazi anlamı benimsiyordu: düzensiz, tuhaf, eşit olmayan. Jean Jacques Rousseau''ya göre "barok müzik, armoninin açık seçik olmadığı, modülasyonlar ve uyumsuzlukla dolu entonasyonları güç ve hareketi zor olan müziktir". Yapı sanatı ile ilgili ilk tanımla 1788 yılında "Encyclopédie méthodique"te karşılaşılmaktadır: "mimarlıkta barok, tuhaflığın bir nüansıdır". Öyle anlaşılıyorki bu isim, dönemin başlangıcında resim ve heykel çalışmalarındaki değişikliklere gösterilen şaşırmış reaksiyon sonucu çıkmıştır.
Rönesans dönemi, tüm sanat dallarında sadelik, temizlik ve saflık dürtülerini güçlendirmesine ve duyguları daha yumuşak bir anlatımla ifade etmesine karşın, özellikle müzik alanında, sürekli kullandığı tekdüzelikden dolayı giderek sıkıcı olmaya başladı. O kadarki, rönesans dönemi bestelerinin en belirgin özelliği çalgıların aynı anda başlayıp aynı anda eseri bitirmeleri olarak anlatılabilir.
Barok dönemle birlikte, müzik "kontrast" kavramı ile tanışır. Aynı tınılardaki çalgılar birbirleriyle savaşırcasına, birbirleri ile karşıtlık oluşturarak eserde yerlerini alırlar. Klasik Dönem sanatçıları dahi, her ne kadar Barok dönem eserlerini karmaşık, süslü, zevksiz ve abartılı olarak adlandırsalar ve "Barok" kelimesini aşağılayıcı manada kullansalarda kendi kullandıkları ve günümüze kadar uzanan birçok armoni kuralını bu dönemin ustalarınan öğrenmişler ve yer yer kopyalamışlardır. 150 yıla yayılan bir süreci etkileyen Barok akımı, kimi müzik tarihçilerine göre 2, kimine göre 3 evreli bir dönemdir. Fakat herkesin kabul ettiği ortak düşünce ise son dönem "Olgun Barok" Johann Sebastian Bach''ın etkisi altında geçmiştir.
Barok müziğinin yapısında en belirgin özellik, müzikde "kontrast"lar kullanılması olmuş ve bununla birlikte konçertolar devri başlamıştır. Müziksel ifadeyi güçlendirmek için kullanılan ses düzeyinin alçalıp yükselmesi Barok dönemde keşfedilen ve gelişen işaretlerle başlar. Ortaçağ ve Rönesans''ta ses şiddeti, hep aynı seviyede kullanılmaktaydı. Barok dönemde "Piyano - düşük ses" ve "forte - gür ses" terimleri ile eserlerde ses şiddetinin önemi ve katkısı görülmeye başlar.
Barok dönemin bir diğer yeniliği bu döneme kadar olan müzikal yapıda bulunmayan ve eserin başka bir bölüme geçeceğini veya bittiğini belirten bir olgunun kullanılmasıdır. Eserlerde kapanışlar ve geçişler daha güçlü yer alır.
Kontrastlar üzerine kurulan Barok müzikte ritmik yapıda da büyük gelişmeler olur. Rönesans''tan Barok müziğe sıçrayan metine bağlı müzikal anlatım, konuşma dilindeki vurguların abartılmasına neden olur. Barok dönemde doğan Opera ve kantatlar günümüzde de aynı kurala bağlı kalınarak abartılı bir dilde seslendirilirler. Barok dönemle beraber çalgı müziği büyük ilerleme gösterir. Yalnız çalgılar için bestelenen yapıtlar çoğalır. Ses müziği ve çalgı müziğinin birleştirilmesi de Barok dönemde filizlenir. Eşlik görevi gören sürekli bas çalgıları ve insan sesi birleşir. Kontrast oluşturmak amacıyla eşlik çalgıları tekdüze hareket ederken, vokal hareketli ve süslü davranır. 16.yüzyılın sona ermesiyle birlikte italyan besteciler madrigal adını verdikleri, şiirler üzerine yazdıkları çok sesli müzikler üzerine yoğunlaşmaya başladılar. Monteverdi�nin opera eserleri ve madrigalleri, barok dönemin ilk zamanlarının zirve noktası olmuş ve daha sonra gelecek müziğe liderlik etmiştir. Dinsel bir tema üzerine kurulu dramatik eserler olan oratoryolar, kökünü Roma�dan alırlar. Avrupa�ya yayılması ise Alman-ingiliz besteci George Frideric Handel sayesinde olmuştur. Bugüne kadar gelmiş geçmiş en önemli oratoryo olan Messiah oratoryosu G.F.Handel tarafından ingiltere�de bestelenmiştir (1741). Sonat, kendini barok dönemin ilk zamanlarında bulmuş bir başka müzik tarzıdır. italya�da sonat, yavaş ve hızlı dans parçalarından oluşan eser veya yavaş-hızlı kontrastlarıyla gelişen eserlere denir(daha sonra bu tarz kiliselerde kullanıldı). Arcangelo Corelli gibi her iki tarzda da müzik yapan besteciler olmuştur. italya�nın dışında süit adı verilen dans parçaları yaratılmaya başlandı. Süitler de büyük bir gelişimin habercisi olsalar da, sonatlar kadar önemli bir kilometre taşı değillerdi. Süitler, kantatlarda olduğu gibi tek bir çıkış noktasından hareketle iki veya üç bölümlü forma ulaşırdı (örneğin Domenico Scarlatti�nin klavye sonatları gibi), Bach�ın bestelediği 1�den çok formlu eserler gibi. ilk sonatlar, ya tek bir enstürman ya da küçük bir grup için yazılırdı. 17.yüzyılın sonlarına doğru(barok dönemin ortaları), bu sonat formu konçerto grosso şekline dönüştü. Solist grup ise genellikle concertino (iki keman ve continuo) olurdu. Daha sonra ise konçerto durumuna dönüştü. Bach�ın Brandenburg Konçertoları konçerto grosso stilinin bu dönemdeki en iyi örneklerinden şüphesiz birisidir. Ayrıca en az Bach�ın olduğu kadar, Antonio Vivaldi�nin solo konçertoları da bu dönemin en önemli modellerinden oldu.
Sonat, konçerto ve vokal formları gelişiminin ortalarında, barok dönemin bir başka önemli özelliği ortaya çıkmaya başladı : Tonalite. 16.yüzyılın ortalarında eski kilise modları, yeni anahtar bağları konseptiyle yer değiştirmeye başladı. Barok dönemle birlikte besteciler bir anahtardan diğerine atlamaya başlamıştı. Zamanın kromatik müziğini üretmeye başlamışlardı.
Zamanla, anahtarlar arasında ki bağ ve geçişler bir sistem halini aldı. Bach�ın iyi Düzenlenmiş Klavye(Well-tempered clavier) adlı eseri bu bağı anlamak için iyi bir örnektir. Bu eser ayrıca bir başka iki önemli barok özelliği yapısı içinde barındırmaktadır : Prelüd ve füg.
Barok dönemin en gözde çalgıları klavsen ve harpsikorttu. Bunlar seslerin hafif veya kuvvetli çıkmasına olanak sağlamayan bir düzeneğe sahiptiler. Oysa barok dönemde gelişen, müzikal anlatımı güçlendiren müzik sembolleri ve o dönemde ihtiyaç duyulan hafif ve kuvvetli çalımlar önemli bir unsur halini almıştı.
Barok dönemde icat edilmesine karşın dönemin bestecileri piyano için eser yazmazlar. Klavsene göre cılız bir sese ve sert tuşeye sahip piyanoya eser veren ilk besteci Muzio Clementidir.de daha on sekizindeyken piyano için üç sonat yazmış, çalgıyı popüler hale getirmiştir. Bach gibi ünlü Barok dönem bestecilerinin günümüzde piyanoda çalınan eserleri aslında piyano için yazılmamıştır. Dolayısıyla "piyano" ve "forte" gibi nüanslar ve "staccato" gibi çalım tekniklerinin hiç biri eserlerin aslında yoktur veya çok azdır.
Bütün bu değişiklikler birbirlerine paralel olarak geldi ve barok dönemi oluşturdular. Eski kurallardan ve polifonik takıntılardan kurtulunması, yeni bir tarz ve kural geleneği yapma gereğini doğurdu. Bu da, kadanslar veya armonik geri planlar üzerine doğal olarak solistlik yapan, melodiyi ortaya çıkardı. Bu armoniler içinde sequence(zincirleme)i getirdi ve tüm bu armonik gelişimler bir yandan da ritmik gelişmeleri doğurdu. Bas bölümleri, Orta Avrupa dans müziğinin tipik ritmleriyle kaynaştı ve tüm bunlar barok müziği barok müzik yaptı.
Barok dönemde müzik, modern müzikal dilin gelişiminde kuşkusuz en önemli kilometre taşı olmuştur. Bu 1,5 yüzyıl içerisinde, müzikal formlar değişip geliştikçe bir yandan da daha sonrasının ve bugünün müzik standartlarını belirlemeye başlamıştı. Tonalite ve akor tonlaması çok büyük önem taşımaktadır. Bir başka önemli özellik ise müziğin, bu dönemde evrensel bir dil taşımaya başlaması, ulusallıktan çıkıp tüm Avrupa ve dünyaya seslenmesidir.
mektup elinize geçmiş olduğu zaman aranızdan ayrılmış bulunuyorum. ben ne kadar üzülmeyin dersem yine de üzüleceğinizi biliyorum. fakat bu durumu metanetle karşılamani istiyorum, insanlar doğar, büyür, yaşar ölürler, önemli olan cok yasamak degil, yaşadiğı süre içinde fazla şeyler yapabilmektir. bu nedenle ben erken gitmeyi normal karsiliyorum. ve kaldı ki benden evvel giden arkadaslarim hiçbir zaman ölüm karşısında tereddüt etmemişlerdir. benim de düşmeyeceğimden şüphen olmasın, oğlun, ölüm karşısında aciz ve çaresiz kalmış değildir, o bu yola bilerek girdi ve sonunda da bu olduğunu biliyordu. seninle düşüncelerini ayri ama beni anlayacagini tahmin ediyorum. sadece senin degil, türkiye de yasayan kürt ve türk halklarının da anlayacagina inaniyorum. cenazem için avukatlarıma gerekli talimati verdim. ayrica savcıya da bildirecegim. ankara da olen arkadasim taylan özgür un yanina gömülmek istiyorum. onun icin cenazemi istanbul a götürmeye kalkışma, annemi teselli etmek sana düşüyor. kitaplarımı küçük kardeşime bırakıyorum. kendisine özellikle tembih et, onun bilim adami olmasini istiyorum, bilimle uğraşsın ve unutmasın ki bilimle uğraşmak da bir yerde insanlığa hizmettir, son anda yaptiklarımdan en ufak bir pişmanlık duymadığımı belirtir seni, annemi, abimi, kardeşimi devrimciliğimin olanca ateşi ile kucaklarim.
oğlun
deniz gezmis
ah ben! ah yaşam!
bütün bu sorulara tekrar tekrar sorulan,
bu sonsuz akıp giden trenlere,
vefasızca şehirleri delilerle dolduran.
ne olmalı yanıtım, ah ben, ah yaşam?
yanıt
sen buralardasın- yaşam ve kişilik var olsun diye
bu güç oyun sürüp giderken,
sen de katılırsın belki bir gün, kendi dizelerinle.
baba şefketi arıyor olabilir ya da yaşıtlarının onu anlamadığından yakınıyordur ama burda sorgulanması gereken 50 yaşındaki adamın 20 yaşındaki kızda ne bulduğudur
kitap okumadığı, danışmanlarının kitapları okuyup sayın başbakanımıza özetini çıkarttıklarını ve bunlara arada bir baktığını söylemesinden sonra bazı şeylerin değiştiğinin göstergesi bir olay. en azından okumaya başlamıştır. hepimiz yırtmadık mı defterlerden kağıtlar.
saçımızı başımızı yola yola saç kalmadı be yahu!!! nedir bu memleketi yönetenlerin hali!!! abdullah öcalan'a af yolunun açılması, fethullah gülen'in beraat etmesi derken yakında herhalde ülke adına pek bir şey kalmayacak..onurumuz, gururumuz, bağımsızlığımız her şeyimiz ayaklar altında ve tek yaptığımız susmak!!! evet tek kelimeyle susmak!!! el insaf!!!
bu adamı anıtkabir'e ve atatürk'ün evlerine sokmamak, cumhuriyet bayramı kutlamalarına almamak lazımdır. hatta "atatürk" adını ağzına almasına bile izin verilmemelidir. bunca saygısızlıktan ve cumhuriyet düşmanlığından sonra çıkıp "büyük atatürk, emanetin emin ellerdedir" demeye utanmamak nasıl bir ruh halinin, nasıl bir vicdani birikimin sonucudur anlayamıyorum.
sözlükte göremeyince beşiktaşlılara kızdığımm lefter den sonra en mükemmel futbolcu
Beşiktaş'ın Baba Hakkı'sı, daha evvel Karagümrük'ün ağabeysi idi. Hakkı Karagümrük'te oynarken, her oynadığı maçta attığı gollerle Karagümrük galip gelirdi... O, gençliğinde ne yaman delikanlı idi. şutlarını daha o zamanlar hiç bir kaleci karşılayamazdı.. . Beşiktaş Jimnastik Kulübü'nün futbolculuk, teknik direktörlük ve başkanlık yapmış onursal başkanı...
1910 yılında Bulgaristan'ın Vadina kentinde doğdu. 1 yaşında iken ailesi istanbul'da Beşiktaş semtine yerleşti. Babası Binbaşı Mahmut Nedim Bey 1914'de Birinci Dünya Savaşı'nda şehit düşünce o da asker olmaya karar verdi.
Bu dönemlerde Halıcıoğlu Askeri Lisesi'nde futbola başladı. 1931 yılında Şeref Bey Fenerbahçeli Zeki Rıza Sporel'den daha atik davranarak daha atik davranarak Beşiktaş'a maletti. 17 yıl boyunca Beşiktaş formasını giydi ve bu dönemde takım kaptanlığı yaptı. Beşiktaş'ta futbol oynadığı dönemde 8 istanbul Lig, 3 istanbul Şilt Kupası, 1 izmir Uluslarası Fuar Kupası, 3 Milli Lig Şampiyonluğu, 1 Türkiye Kupası, 2 Başbakanlık Kupası, 4 Özel Turnuva Şampiyonluğu kazandı.
Bu arada futbola devam ederken 1937 yılında Hukuk Fakültesi'ni bitirdi.
Beşiktaş formasıyla gol kralı da oldu. Futbol oynadığı dönemlerde tüm dünya savaş içinde olduğundan milli maçlar çok ender yapılıyordu. Bu sebeple sadece 3 kez Milli formayı giyebildi ve1 gol attı. ingiliz Arsenal'den teklif aldığı ancak kabul etmediği söylenir. Oynadığı 439 maçta 382 gol kaydederek Beşiktaş'ın en golcü futbolcusu olmuştur. Derbilerde de en çok gol atan futbolculardandır. Hem Fenerbahçe'ye hem Galasaray'a 30 gol atarak çok zor kırılacak bir rekora sahiptir.
1948 yılında bir maçta taraftarın onu ıslıklamasından sonra "Bu formayı bana taraftar giydirdi. Şimdi onlar isteyince de çıkarırım" diyerek futbolu o maçta bırakmıştır.
Futbol Federasyonu'nda asbaşkanlık görevi de yapan Yeten, 3 kez Beşiktaş Başkanlığı yapmıştır. Yönetimde olmasa da her zaman takım içinde söz sahibi olan Hakkı Yeten sert ve otoriter tutumunun ve hem kendi takımındaki hem de rakip takımdaki futbolculardaki ona karşı duyulan saygı nedeniyle Baba Hakkı ünvaniyla anılmıştır.
Otoriter yapısı ve takım üzerindeki ağırlığı üzerine anlatılanlar gerçekten bugünkü profesyonel futbolda zor inanılacak olaylardır. Bu anılara örnek olarak; kırmızı kart gören futbolcunun önce Baba Hakkı'ya dönerek, "Çıkayım mı?" diye sorması ve o "Evet" deyince çıkması veya Harp Okulu ile Ankara'da oynanan ve ilk yarısı 3-0 yenik kapanan maçın devre arasında soyunma odasında "Dönüş biletleriniz yırtarım, yürüyerek istanbul'a dönersiniz" tehditi sonucu maçın ikinci yarısında Beşiktaş'ın 6 gol atarak maçı 6-3 kazanması verilebilir.
Ne kadar amatör ruha sahip olduğuna ve sportmenliğine örnek olarak anlatılan başka bir olay ise şu şekildedir. Fenerbahçe ile Şeref Stadı'nın çamurlu ortamında oynanan maçta Beşiktaş 2 farklı skorla önde gitmektedir. Maçın ortasında Beşiktaş atakları ardarda devam ederken orta sahada Fenerbahçe kaptanının yanına gelen Hakkı Yeten şöyle der: "Arkadaşlarına söyle biraz maça asılsınlar bu maçın zevki böyle çıkmaz."
Beşiktaş Jimnastik Kulübü'nün Süleyman Seba ile birlikte iki onursal başkanından biri olan Hakkı Yeten 17 Nisan 1989 tarihinde vefat etmiştir...
"BABA HAKKI; TÜRK FUTBOLUNUN ENDER YETiŞTiRDiĞi BiR KIYMETTiR"
rte nin kendisi gibi düşünmeyenlere karşı artık alıştığımız tavrı
gavur izmir lafına da alıştık hoşuna gitmeyen şeyleri kendisine ait olmayan bir defterden yırtmasına da alışıcaz ne de olsa demokratik bir ortam...