son zamanların yeni trendidir. sezgileri kuvvetli olan kişiler tefekküre dalarak bazı ruhsal varlıklardan mesaj aldıklarını imgelerler. medyum olarak da adlandıracağımız bu kişilere gelen mesajlar çeşitli şekillerde kayıt altına alınır. medyum isterse bunları yayınlanır ve insanlarla paylaşılır. işte facebookta rastladığım bir tebligat...
Mesaj 1
önce sadece Tanrı vardı, O'ndan başka hiç birşey yoktu. Tanrı evreni yaratıp içinde gezegenler oluşturmaya, gezegenlerde de canlılar var etmeye karar verdi. Kendinden başka hiç birşey olmadığı için evreni yapacak malzemesi yoktu. Bu yüzden kendinden bir parçayı kopardı ve evreni onunla yarattı. Bütün bunlar sonsuz zamandan önce oldu.
Sonra zaman başladı. Tanrı güneş sistemlerini, yani yıldızları var etti. Yıldızların etrafına o yıldızlardan kopardığı gaz kütlerini koydu. O kütleler Zamanla yoğunlaştı ve gezegenler halini aldı. Sonra Dünya gezegeninin çamurundan Adem'i yarattı. Adem'e rab oldu.
Adem'in mayasında çamur vardı. çamur dünya parçasıydı. Dünya ise Güneşin, Güneş evrenin, evren de Tanrı'nın maddesel bir parçası idi. O halde sizler Yaradan'dan bir parça olduğunuzu nasıl inkâr edersiniz? Sizler Adem'in torunları değil misiniz? Hallac-ı Mahsur'u öldürenler de Adem'in torunlarıydı.
Kaldı ki Tanrı Adem'i yaratınca ona can gelsin diye kendi nefesinden üfledi. Şüphesiz ki O herşeyin bütünüdür. Herşey O'nun parçasıdır ve yeryüzünde O'nu temsil eder. Herşeyde O vardır. çünkü O mülkün sahibidir.
O sizi yeryüzüne halife olsun diye kendinden bir parça olarak yarattı, bunu nasıl görmezsiniz? Hâla aymazlık ve fitne fesat peşindesiniz. Paylaşma yerine kapışmayı ve savaşmayı sürdürüyorsunuz. Yazıklar olsun size.
+ Ya hamdi abi valla içmedim diyorum yaa.
- Peki o zaman, eyjafjallajökull de bakim.
+ eyyjj şlafjj.. neydi abi?
- tamam tamam, gerek yok.
+ abi haksızlık ettin ha!
genç arkadaşlar kavram karmaşasına düşmesin lütfen. deniz gezmiş 12 eylül döneminde asılmadı. ama 78'liler vakfı onun anısını yaşatmak için denizgil'i de konu ettiler müzede.
Ankara Kavaklıdere semtinde bulunan Çağdaş Sanatlar Merkezi'nde 12 Eylül dönemini konu alan bir sergi açıldı. Bu serginin konusu askeri cunta döneminde yapılan işkenceler. Bu işkencelerin madurları çoğunlukla farklı sol fraksiyonlara mensup insanlardı. Bunlardan çoğu işkencede öldü, çoğu da sakat kaldı.
işte sergi bu insanların anısına açıldı. Sergide madurların fotoğrafları, göz altında bulundukları sırada giydikleri elbiseleri ve özel eşyaları sergileniyor. Sergide en fazla ilgi gören şey ise şüphesiz Deniz Gezmiş'in parkası. 20 yaşında asılan bir gencin sırtından eksik etmediği bu parka 68 kuşağının simgesidir aynı zamanda. O nedenle parkanın sergilenmesi çok anlamlı. Ama işin en ürpertici tarafı Deniz Gezmiş asılmadan önce sırtında bu parkanın oluşu. insan bu parkaya bakarken gerçekten ürperiyor.
Gerçi sergide insanı üreperten o kadar çok şey vardı ki. Örneğin işkencelerin nasıl yapıldığını anlatan yazılar ve maketler segiyi gezenlerin kanını donduracak türden.
Bu sergideki ilginç şeylerden biri de ziyaretçi defterindeki imzasız bir yazı. Yazıyı yazan kişi askerliğini o dönemde Zırhlı Birlikler'de yapmış olan rütbesiz bir er. Zırhlı Birlikler Ankara'nın Etimesgut ilçesindedir. O dönemde burası da işkencehane olarak kullanılmış. Bu askere de sorgulama ve tutuklama timinde görev verilmiş. Asker bu görevi istemeye istemeye, emir zoruyla yerine getirmiş. Vücuduna tuzlu su dökülerek cinsel organına elektrik verilen kurbanların attığı çığlıklar hâla kulaklarında yankılanıyormuş. Hâla geceleri uykularına giriyormuş o işkenceler. Gerçi kendisi işkence yapmamış, ama o insanlık suçunun işlendiği odada nöbet tutturmuşlar çocuğa. insanlık suçunun tanığı olmuş.
Erin yazdıkları bunlardan ibaret. Ama yazamadıkları da var. 12 Eylül işkencehaneleri denilince akla en çok Diyarbakır cezaevi ve Mamak gelir. Zırhlı Birliklerden hiç söz edilmedi bugüne kadar. O sıralarda Doğan Güreş Zırhlı Birliklerde tümen komutanıydı. Çevik Bir ise o tümende okul komutanıydı ve sıkı yönetim döneminde çok aktif görevi vardı. ihtimal vermiyorum ama, birgün gerçekten Kenan Evren ve çetesinden hesap sorulursa bu adamlar ıskalanmasın lütfen.
Etimesgut'ta bulunan Zırhlı Birlikler Tümeni Türkiye'nin en büyük askeri birliğidir. Mamak'tan da Diyarbakır cezaevinden de kat kat büyüktür. Dikkatlerinize sunarım.
geç kalınmamıştır, herşey plan dahilinde işlemektedir. derin devletteki çeteyi yönetenlerin miyadı artık dolmuştur. yerine cematten birileri atanacağı için derin devletten hesap soruluyor bahanesi ile çete başları tasfiye edilmektedir. göstermelik olarak da 78'liler vakfına böyle bir sergi açtırılmıştır. en iyimser söylemle 78'liler vakfı ellerine geçen bir fırsatı değerlendirmiştir diyebiliriz, hepsi o kadar.
adı ergenekon diye isimlendirilen derin devlet tasfiye edilmiyor aslında, bu böyle biline... sadece bu örgütün lider kadrosu tasfiye ediliyor ve çete cemaate devrediliyor.
sözün özü: illa ki derin devlet diye birşey olacak ve bunu birileri kullanacak. ülkeler böyle yönetiliyor ne yazık ki.
karmatu adıyla paylaştığım bazı acılarım var, okuyun lütfen: (bkz: 12 eylül müzesi)
resmi adı budur. ama daha önce bu konu 12 eylül müzesi olarak açılmış. o nedenle, yazara saygı gereği bu isme bakınız veriyorum. (bkz: 12 eylül müzesi)
o müzedeki sergide bulunan ziyaretçi defterine yazılmış çok acı bir anı var. ondan da bahsettim.
kenan evren ve çetesinin tükiye'yi zorbalıkla yönettiği yıllarda yaptıkları işkencelerde hayatını kaybedenleri ve madur olanları anmak adına açılan sergidir. işkence yöntemlerinin tarif edildiği yazılardan ve maketlerden tutun da deniz gezmiş'in parkasına kadar herşey var o sergide.
sergideki ziyaretçi defterinde ilginç yazılar da var. bana en ilginç geleni imzasız bir yazıydı. yazıyı yazan kişi o dönemde askerliğini ankara zırhlı birlikler tümeninde yapmış. rütbesiz askermiş ve işkence timinde görev vermişler kendisine. yapılan işkencelerin tanığı olmuş istemeden. şahit olduğu o vahşet hâla rüyalarına giriyormuş. işkencelere seyirci kalmak ve hiç birşey yapamamak onu kahretmiş. bunlar yazılıydı defterde.
ama o deftere yazamadıkları da var. en büyük şikayeti sadece mamak ve diyarbakır cezaevinin işkencehane olarak bilinmesi. ya da medyada sadece oraların adının geçmesi. zırhlı birliklerin adının geçmeyişi onu çok üzüyor. bu bilgi eksikliği ile 12 eylülden sağlıklı biçimde hesap sorulamayacığını düşünüyor kendisi. doğan güreş o sırada tümen komutanıydı, çevik bir ise okul komutanıydı ve tümende aktif görevi vardı. eğer birgün gerçekten kenan evren ve çetesinden hesap sorulacaksa bu adamlar görmezden gelinmemeli.
vücuduna tuzlu su döküldükten sonra cinsel organına elektrik verilen bir insanın avaz avaz bağırırken çıkarttığı o seslerini duymak ne acıdır. boşaltılmış tümen sinemasının duvarlarına vuran sesler yıllarca işkence görenlerin ve işkence tanıklarının beyinlerinde yankılanır durur. o dönem gençliği bu nedenle sağlam bir psikolojiye sahip değildir.
müzeyi gezmek isteyenler ankara'da kenedy caddesi üzerindeki çankaya çağdaş sanatlar merkezini ziyaret edebilirler.
not: askerlik yapmayanlar için hemen bir açıklama yapmam lazım. askerde bir emir verildi mi mutlaka o emre uymak zorundasın. yoksa çok ağır cezalar seni bekler. işkenceci diye aşağılanan erlerin durumunu da düşünün. zor olacak, ama düşünün.