adam smith söylemiş bu lafı. aslında ilk etapta ben de inanmadım ama gerçekten de öyle. hani gay filan denebilir bunu söyleyen kişiye ama meseleye geniş perspektifle bakmak lazım. ya da hiç bakmamak.
olacak iş değil. doğal afetse doğal afet amına koyim. yağmurdan saçlarım ıslandı ve fön makinam çalışmıyor. ayrıca sandalyemin bi bacağı kırık ve bünyemde deprem etkisi yarattı bu durum. siklenmemek çok acı.
zall'ın 1 saatliğine sözlüğü kapatmış olmasına getirdiği açıklamada bulunan, muhtemelen bir memleket olan aiti'yi duymamış olan yazar sorusu. birazcık kibar ama idare edin...
abartılı bir reklam olduğunun farkındayız. ancak bildiğimiz gibi haiti'deki deprem sebebi ile sözlük içinde bir kampanya yapamamıştık. nasıl bir şey yapabiliriz derken aklımıza bu kampanya geldi. bu kampanyadan aldığımız bütün miktarı uludağ sözlük yazarları adına kızılay üzerinden aiti'teki deprem mağdurlarına bağışlıyoruz.
uludağ sözlük'ü kapatmaya teknik aksaklıklar dışında kimsenin gücü yetmez ama ortada üzücü bir durum olunca ve depremin nasıl bişey olduğunu iyi bilen kişiler olarak böyle riski bir işe giriştik. umarım uludağ sözlük yazarları olarak bu yardımımız gerekli yerine ulaşır."
bir dönem atamızın yaverliğini yapmış olan cengiz siyavuş'un dededen toruna geçen anlatılarından kaynak alındığı üzere atamız; "yahu cengiz, şu italya'nın güneyinde yaşayan insanlar çok sıcak. hele bir futbol takımları var ki rengi pembe, palermo, çok seviyorum. buralarda bir deplasmana gelseler de müsabakayı canlı takib etme fırsatına nail olsak..." şeklinde duygularını açıkça ifade etmiştir.
ne yazık ki gönül verdiği palermo takımının hiç bir maçını izleme şansına sahip olmadan hayata gözlerini yummuştur. daha sonra metin oktay'ın palermo formasını, sırf ata'nın hatrına giydiği konuşulmuştu.
ikitelli organize sanayi bölgesinde bulunan; çektiği fotokopiler ve yaptığı firma kaşeleriyle göz dolduran, sektöründe başarılı addedilebilecek firma. osman abi de, hayata bakış açısı ve neşeli kişiliğiyle sıcacık bir ortam sunuyor.
zihninde fikir şimşeği çakan, bunu bünyesinden sözlüğe aksettirmek isteyen yazarın dart oyunu kışkırtıcılığındaki iç sesi.
biraz daha açalım. beyninin içindekilerle meşru bir zemine koşan yazarın hedefi sözlük. dolayısıyla hal eklerinden olan -e yönelme hali eki kullanıyoruz "sözlüğe" derken. ama burda bir ses olayı var. k harfi yumuşamak suretiyle ğ oluyor ki, bütün sihir burada. bu yumuşama aynı zamanda kişinin ruh halindeki değişim sürecini sembolize ediyor. yazar kişinin, alıcı konumundan verici konumuna dönüşürkenki ince çizgide oluşu burada vuku buluyor. ve bu halet-i ruhiyye güzel türkçemizde bu şekilde vücut buluyor.
bir dini bayramı, ilk kez "in a relationship" medeni durumunda geçirecek ademoğlu'nun yaşaması muhtemel havuz problemidir.
eğer ki bu akşam yemekteyken kendisine restorantın lavabosunda cinsel birleşme teklif etmezsem, bayramı bu statüde geçireceğim; "in a relationship". ve bu benim ilk kez dini bir bayramı sevgilili olarak geçireceğim anlamına geliyor.
yukarıdaki paragraf, dini bayramların ilişki durumum üzerinde lanetli bir etki yaptığı gibi bir sonuç çıkarmış gibi oldu ama işin aslı öyle zaten. acayip manitacıyımdır. çok pis kız tavlarım; söyliyim.
bu şöyle bir şey aslında; "dini bayramlar" kümesi, "hayatım" kümesinin minicik bir alt kümesi kapladığı yer itibariyle. o yüzden çok dikkate almamak gerekir. almayın. ne çapkınım tanrım ya, kendimle gurur duyuyorum. öhm... neyse.
aklıma geldi az önce, nasıl bayramlaşacağız birbirimizle acaba, diye. çeşitli alternatifler üzerinde durdum fakat tatmin olmadım. konuyu hemen msn kamuoyu araştırmasıyla bilimsel platforma taşıdım. ve bazı sonuçlar çıktı. seçeneklerin detaylı analizleri ve nihai sonuç için ne yapacağını biliyorsun. bir satır atla. "sevgilinizle nasıl bayramlaşırsınız?"
ilişkide geçirdikleri süre minimum 2 sene bu tiplerin. günde birbirlerine ortalama 9876 kısa mesaj gönderiyorlar. henüz sevişmemişler ve önümüzdeki 40 yıllık süreçte de düşünmüyorlar.
tamamen geçiştirme. kutlamış olmak için kutluyor. daha iyisini bulduğunda, sevgilisine anında tekmeyi basabilecek bir sevgili profilinin yapacağı eylem. aynaya baktığında zaman zaman sinirlenebiliyor bunu yapan şahıs.
ak partili. bariz ak partili. "seninle sevişiyor, bara diskoya gidiyor olabilirim ama benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var" mesajı hakim. davos fatihi. tuzu kuru. şu hayatta ankaragücüne giden hiç bir şey yok. oh mis.
nurcu. bildiğin badem bıyıklı, gözlüklü kum beji renkli kumaş pantolonu ve kareli gömleğiyle dimdik bir şakird. erkekliğin kitabını yeniden yazacak.
...
bu entry bitene kadar kararımı vermiş olacağımı umuyordum ama özellikle son maddede duygusallaştım birden, bacak bacak üstüne atmış otururken birden toparlandım ve,şol cennetin ırmaklarını söylemeye başladım.
o zaman bu eser, benden tüm fuck you james temasını kullananlara gelsin.
taş fırın erkeği belirtili isim tamlamasının ete kemiğe büründüğü kalender şahsiyet tamer karadağlı'nın, eli silahlı başı külahlı iç ve dış düşmanlarını korkudan zangır zangır titretecek demeci.
yalnız, adamın ciğerini sökme gerekçesi biraz kafamı karıştırdı :
"...Kaç kişi Amerika'da film çekmiş, kaç kişi benim kadar uzun rol oynamış, kaç kişi ıngilizceyi benim gibi sekiz ayrı aksanda konuşuyor? Ciğerini sökerim adamın!..."
ne sandın ya. böyle bu işler. pardon hemen bir tanım yapmalıyım.
tanım : kızların efendi mikser yerine piç mikser tercihi olma halidir. ve bilimsel gözlemlerle kanıtlanmıştır. aferin.
ayda yılda bir mutfağa giren, önünde kariyer basamaklarını bir bir tırmanacağı bir geleceği olan küçük hanımımız, tarifini aldığı, kek ya da pastayı yaparken, takmışsa önlüğünde, masada, mutfak mermerinde, illa ki bir iz bırakmak isteyecektir. hele ki bu piç mikser, kremayı hanım kızımızın yanağına filan sıçratırsa tadından yenmez. baş parmağıyla sıyırmak suretiyle tadına bakarak "hımm" bile diyecektir. fakat o sıçratmışlığın izi de kalmış olmalı yanakta. aman ha.
tanım içime sinmedi aslında, bir tane daha yapayım.
entryimi girerken bu zorlu etabı aştığım için, şimdi özgürce at koşturabilirim bu boşlukta. kırlangıçların kuluçka sürelerinden bahsedebilirim mesela; süzme mercimek çorbasıyla ezo gelin'i karşılaştırabilir, çıkan sonucu bakınız vermekle, ölmüşlerin canına değdirebilirim. yapabilirim, evet.
--spoiler--
başlık : babasına özenip onun iç çamaşırını giyen çocuk
entry 1 : tanım : babasına özenip onun iç çamaşırını giymiş çocuktur. yanakları pembe pembedir.
--spoiler--
olayda mağdur taraf, agresif bir koro tarafından "işe, git işe olm" talimatlarına maruz kalır. mağdur işemezse, bu koro tarafından fırça bile yiyebilir.
bu koronun, bilek burkulması, baldır çekmesi gibi sakatlıklarda bile aynı talimatı verdiği yer yer, çoğu zaman gözlemlenebilir.
ilk yardımda dünya sıralamasında zirvede olmamızla alakası olabilir bu konunun; dikkate alınsın lütfen.
kendisiyle geçirdiğim 2 buçuk ay sonunda farkına vardığım ve zararın neresinden dönersem kar olduğu bilinciyle... gibi bir cümle kurarak değil tabii ki de. ben söylemiyorum zaten kendisi söylüyor.
kendisini "kendinden nefret eden, içe dönük ve nevrotik" olarak tanımlamış megancığım.
o değil de, megan bunları itiraf ediyorsa, bizim türk kadınlarının itiraf etmediği neler var kim bilir?
uzun boylu olduğumu az önce göz yaşları içinde ifşa ettiğime göre, bu özelliğimi vurgulayıp sözlükte daha fazla prim yapmam önünde bir engel göremiyorum. sahada kaybetmeyi sevmem, masabaşında kaybetmeyi hiç sevmem. o yüzden şimdi tanımımı yapacağım ve ağzıma geleni söyleyeceğim. vira...
uzun boylu insanların bu dünyadaki imtihanından nadide bir bukle. büyük oranda, kısa boylu ve kompleksli insan söylemi.
boyu yetmediği için yapamadığı bir şey karşısında çekinmeden, utanmadan her defasında, her defasında söyler bunu. halbuki sadece "şunu sen yapar mısın?" dese sorun yok. ama yok, her seferinde ille karşısındaki insanın boyunun uzunluğundan dem vururken kendi kısa boyunun kompleksini yaşayacak içinden.
her seferinde makas almak suretiyle tepkilediğim bu söylem karşısında, korkarım ki yakında şiddete meyyalimi sergileyeceğim.
lütfen bunu uzun boylu insanlara artık söylemeyiniz. n'olur bak.
her insanda farklı fiziksel ve psikolojik etkiler gösteren sigaradır. hele ki uzun marlboro; bir başkadır iftardan sonra.
mesela bende, el ve ayakların gıdıklanması suretiyle sürekli bir tebessüm hali zuhur etmektedir. bir arkadaşıma yeryüzüyle bütünleşme isteği, bir başkasına da çeşitli dans figürleri sergileme isteği gelmekte bu sigarayı içme esnası ve sonrasında.
naz elmas ki, bu ülkenin yetiştirdiği en büyük sanatçılardan biri. böylesi büyük sanatçılar konuşacak, demeçler verecek ki, biz de halk olarak bilinçleneceğiz, bilgi havuzumuzu genişleteceğiz.
alnında mı yazıyor ey naz elmas, suşiyi sevdiğin, nereden bileyim? nasıl edeyim? nerelere gideyim?
bu ülke sanatçıları, daha fazla toplumsal insiyatif almalı. kritik bir süreçteyiz keza.
en faideli imsakiye bu bilgisayar başındakiler için.
http://www.milliyet.com.tr'yi açıyorsun. belli aralıklarla bir pencere açılıyor ve iftara ne kadar kaldığı pencerenin en güzel yerinde yazıyor. ramazanla ilgili ihtiyacınız olan herhangi bir bilgi varsa, bu ihtiyaca da cevab verebiliyor.
böyle güzel girişimleri destekleyeceğiz ki, devamı gelsin. aferin.
sevgilim yok. işyerinde 8 sap çalışıyoruz. akşamları play-station oynayarak, film, maç izleyerek filan geçiyor. bunları yaptığım arkadaşların da sevgilisi filan yok, kız çevreleri yok.
çok özeniyorum sizlere çocuklar. beni de aranıza almanız için ne gerekiyorsa yaparım aslında. facebook grubunda kişiliğimi bile deşifre edebilirim.
eğer hala gülmemişseniz bir daha bakın. son şansınız.
hala mı gülmüyorsunuz? bu ülkede yaşamak, sizin için zor olmalı. yazık size, asosyal ibibikler sizi.
--spoiler--
"...'Yırtıcı bir hayvan ama kükremiyor, ben de kükremiyorum. O kedigil, ben Karaibrahimgil' şeklindeki espri dolu sözleriyle herkesi güldürdü."
--spoiler--