daha öncede avrupa\'da bir çok kez kürt film festivalleri düzenlenmişti. bunların başında berlin ve londra kürt film festivalleri geliyor. london kurdish film festival \'inin ilki 2001 düzenlendi ve şu ana kadar 7 kez gerçekleştirildi.
haber sitesi. mamoste rûken\'in köşe yazısını okumamla tanıştığım güzel köşe yazılarının olduğu, bunun yanında hem türkçe hem de kürtçe\'ye yer veren site. görmek isteyenler için, buyursunlar efenim:
23 ekim van depreminin ardından tüm türkiyenin ve medyanın gözünü van'a dikmesiyle beraber tanıdığım genç ve başarılı gazeteci. cnn turk, trt haber, haber turk gibi kanallarda bir çok kez canlı yayına bağlanarak deprem ve van'ın genel durumu hakkında ilginç ama bir o kadar da dikkate değer açıklamalarda bulunmuştur.
Olaylara farklı yönlerden bakış açısı geleceğin gazetecilerinden olacağı izlenimini uyandırmıştır bende. Ayrıca düzenli olarak van'da en büyük yerel gazete olan şehrivanda yazıyor.
gündeme ise türkiye gazeteciler cemiyetine üye olmak için başvuran ilk başörtülü gazeteci diye geçti. başvurusu ilk başta kabul edilmemiş, sebebi ise açık: fotoğrafının başörtülü olmasıymış.
olacak iş değil. ben de bu gazeteciler cemiyetindeki insanları harbiden gazeteci, aydın kişiler olarak bilirdim. baksanıza bir gazeteciyi fikren değil de şeklen inceleyerek üyeliğe kabul ediliyor.
bu ne biçim iştir! podyuma manken mi seçiyoruz. bari siz gazeteciler tartışmayın bunu. bırakın mini giyinmek isteyen minisini giysin, sakalını uzatmak isteyen sakal uzatsın, bırakın artık satanistler özgürce kedi yesin.
2011'e girerken dünyada fikirlerin bırakın tartışılması, kaynaşmaya başladığı bir zamanda ülkemizde malesef ki fiziği aşıp fikir aşamasına bile gelememişiz.
sözlüğe gelmesiyle sözlüğün değerinin katbekat artığına inandığım hadisedir, fenerbahçe'ye alex'in gelmesi gibi birşeydir nazarımda. geniş müzik kültürü, kocaman film arşivi, sosyoloji ve derin felsefi bilgilerinin yanında geleceğin edward said'i olduğunu daha şimdiden görüyorum.
yaptığım sekiz günlük araştırmanın sonucudur efenim. şimdi nasıl bu kanıya vardığımı bir matematikci edasıyla yavaş yavaş anlatayım.
her şey soğuk bir sonbahar günündeki ales sınavına girmemle başladı. biliyorsunuz, kopya olaylarından dolayı alınan sıkı önlemler nedeniyle kalemimizi bile götüremez olduk sınavlara. bu durum karşısında yapacak bir şey yoktu, boynumuzu büktük ve elimize verilen kalemlere gıkımızı bile çıkartmadan kabul ettik.
taki sınav anında verilen kurşun kalemlerin açılmadığını görene kadar...
detay için buyrun: (#10244755)
dağıtılan kalemlerin ve silginin kalitesine diyecek yok. hepsi nambır van. gitmiş bizim fatih sınav kalemi, gelmiş onun yerine miss gibi faber castell kalemler.
soruyorum şimdi: kalem ve silgilerdeki bu değişim ösym'nin uludağ'ı takip ettiği sonucuna götürmüyor mu bizi.
bugün girdiğim ales sınavında başıma gelmiş olaydır.
yok dedim, ösym kalite takınır dedim, koca amfide sineme çektim, sustum, sınava devam dedim ama yok olmadı.
kalemimin ucu bitti. açayım derken bu kez kalemin boyu yarıya indi. her açışımda kalemin ucu bir kez daha kırıldı. bu acı olay karşısında görevliyi çağırdım, açacağımı değiştirdim bu defa sorunun kalem traştan kaynaklandığını düşünerek. okula yeni başlamış ve ilk kez kalem açacağı kullanan bir çocuk heyecanıyla bir kez daha sarıldım kalemime yine olmadı, yine olmadı...
nihayet yalnız olmadığımı anladım, amfideki herkes -matematikle uğraşan- bu dertten muzdaripti. sesler yükseldi... ama ne fayda. ösym fazladan çokda kalem yollamamış. herhalde topladıkları para az gelmiş. bir kalem daha koyamamışlar.
velhasılı 100 tane matematik sorusuyla kör bir kalemle cebelleştim ve 10 dakikam bu olayla geçti, ben de oluşturduğu sinir ve gerginliği hesaba katmıyorum.
bütün bu olaya ise sınıftaki âmâ gibi davranan bir gözlemci şahit oldu.
ösym'e burdan sesleniyorum;
madem uclu kalemlerimizi getirmemize izin vermiyorsunuz, bari adam akıllı kalemler koyunda sorun olmasın. yarın öbür gün çocuklar öss'ye girecek, ikinci sınavda sayısalcılar 80-90 tane matematik çözecek ama böyle olursa çözemeyecek.
gerçi kime söylüyorum ki, sanki sallayan var.
iranın lûristan ve hemedan bölgelerinde* 940-1010 yılları arasında yaşamış kürt derviş-filozoftur. bilinen ve tanınan ilk kürt şairidir. bu yönüyle de kürt şiirinin babası olduğu söylenebilir.
helbestvanek
û helbestek
helbestvan tiştên dilê xwe ji pênûs re got
pênûs jî bû
hêst û zimanê wê/ wî
carna bû bihara dil
carna jî bû şev û ronahiya wê/ wî
dem hat, wek neyek bû nalîna dengê wê/ wî
dem hat, derd û xema xwe ji rûpelên sipî re got
türkçesi;
bir şair
bir de şiir
şair yüreğini döktü kaleme
kalemde onun;
duygu ve dili oldu
bazen yüreğinin baharı,
bazen de aydınlık ve gecesi oldu
yeri geldi ney gibi inleyen sesi,
yeri geldi dert ve gamını beyaz sayfalara döktü
diyarbakır merkezli olmak üzere tüm türkiyede yayın yapan kürtçe edebiyat dergisi. içerik olarak daha çok eski kürt edebiyatından, tasavvuf edebiyatından dem vuran, tarih ve sanata da yer veren güzel dergi.
"kelha amed"in türkçe karşılığı ise "diyarbakır kalesi"dir.
diğer popüler kürtçe dergiler için:
(bkz: nupelda)
(bkz: nubihar)
taraf gazetesinde diyarbakırlı ermeni Mıgırdiç Margosyan ile eski yaşadığı yerler, diyarbakır, gavur mahallesi, ermeniler üzerine çok güzel bir söyleşi gerçekleştirmiş olan gazeteci. buyursunlar efenim:
vanın özalp ilçesine bağlı bir köydür. köyün aşağı mahallesinde ermeniler yukarı mahallesinde ise kürtlerin kardeşçe yaşamışlar ta ki tehcire kadar. sonra ne hikmetse kürtler -dönemin siyasetinden etkilenerek- düşman kesilmiş ermenilere... ve ardından olaylar, çatışmalar...
ve malesef tehcirle sonuçlandırılmaya çalışılan olaylar.
dedem anlatırdı; komşulukları mükemmel derecede iyi olan ermeniler bir hayvan kesecekleri zaman dedeme gelip "şu bizim ineği, koyunu neyse işte keser misin" diye ricada bulunurlarmış.
dedem, "niye siz kesmiyorsunuz" dediği zaman,
"-biliyorsunuz ki biz kestiğimiz zaman siz yemiyorsunuz, ama siz kestiğiniz zaman hem biz yiyiyoruz hem de siz..."
yüzüncü yıl üniversitesiprof dr cengiz andiç kültür merkezinde bu akşam verilecek olan konserdir. konserde piyanist şahan arzruni'den başka keman sanatçısı sevil ulucan ve bariton kevork tavityan da yer alcakmış.
konserde, başta Yüksel Koptagel, Ferid Alnar, Adnan Saygun, Gomidas, Hovhaness ve Srvantsdyans olmak üzere Türk, Kürt ve Ermeni bestecilerin yöre insanına da hitap edecek eserleri seslendirilecekmiş.
aldığım duyumlara göre bunlara şemmame de dahilmiş.
ayrıca istanbullu kompozitör Sirvart Karamanukun bestesinden yola çıkılarak hazırlanan ve Arzruni'nin yapımcılığını üstlendiği "Akdamar" adlı müzikal filmin gösterimi de yapılacakmış.
not; bu konser için taa istanbuldan buralara geldik bakalım hayırlısı, yarın da akdamar adasında ayinimiz var, sözlükteki tüm ermeni kardeşlerimi bekliyorum.
yazarlarının arasında altan tan, müfit yüksel, ali bulaç, yusuf kaplan, cihan aktaş gibi yazarların bulunduğu daha çok islami kesime hitap eden, ama özgün duruşuyla herkesin bir nebze de olsa bir şeyler alabileceği haftalık siyasi gazete.
son haftalarda sözcü gazetesinin tirajının artması medya takipçilerinin dikkatini çekmiştir herhalde. son haftaki satış rakamı yaklaşık olarak 232 bin olarak gösterilmiş. özgünduruş'un haberine göre gazeteler chp taraftarlarınca satılıyormuş.
sümela manastırında olduğu gibi yıllardan sonra ilk defa van'da ahtamara'da yapılacak olan ayindir. van halkını sevindirmiştir çünkü avrupa başta olmak üzere dünyanın çeşitli yerlerinden gelecek olan yaklaşık 5000 kişi şehre ekonomik bayram yaşatacaktır.
şimdiden oteller, öğrenci yurtları, pansiyonlar dolmuş taşmış. yer kalmayınca yerel bir gazete, şehrivan, Van'a Gelecek Ermeniler'e evimizi açıyoruz diye bir kampanya başlatmıştır. kampanyaya şuana kadar yaklaşık olarak 4000 kişi başvurmuş.*
ayrıca türkiyede ilk kez dört dilde yayın yapan-ki bunlar türkçe, kürtçe, ingilizce, farsça- van times gazetesi 2 hafta boyunca ermenice de yayın yapacaktır.
oy kullanma hakkına sahip olan bir kişinin referandumdan önce mehapenin "hayır" demesi üzerine oyunu inadına "eveeeeet" olarak kullanmasına vesile olan, ve bu şahsın ağzından bal gibi damlayan cümledir.*
(bkz: kara murat benim)
yıllardan beri olan fakat son 30 yılda işin iyice çığırından çıktığı durumdur. peki bu durumdan bizim niye haberimiz yok derseniz, asker yardakçısı türk basını bu tür haberlere yer vermiyordu ve halen de vermemektedir. örneğin şırnak'da cudi dağında bir haftadan beri süren yangın hala devam ediyor. bunlara dersim'i mi eklesek, bingöl'ü mü eklesek...
istanbul doğumlu, Ermeni asıllı dünyaca ünlü piyanist.
Aile geçmişinin Akdamara dayanması nedeniyle Akdamar kilisesiyle duygusal bir bağı olduğunu belirten sanatçı, uluslararası camiada saygı duyulan bir piyanist, etno-müzikolog ve bestecidir.
kendilerinin deyişiyle: "Akreple yelkovan arasına sıkışıp, özgürüm diye haykırırken, yaşamın köleleştirdiği kalplerinden habersiz nesillere umudun bizi terk etmediği fısıldamak için" yola çıkan e-dergi.
aslında bunun böyle olmadığını bildikleri halde böyle bilmeleridir. shakespeare'ın dediği gibi hayatı belki de ülkü cafelerde "olmak ya da olmamak" şeklinde öğrenmelerinden dolayıdır. oysa ki hayat beyaz ve siyahın arasındaki envai çeşit grimsi tondan oluşmaktadır. kürtler illa türkler kadar beyaz ya da araplar kadar siyah olmak zorunda değildir.
özellikle 60'lı yıllarda "türk-islam sentezi", "türkler islamın öncüsüdür" gibi ideolajilerden sonra ülkücülerin nasiplerini kısmen almış olmasından kaynaklanan durumdur. ülkü ocaklarının caddede-sokakta, orda-burda topladıkları çocuklara birer çayın ardından "türkiye türklerindir" konulu toplantılar, dersler yaptıktan sonra, "haa bu arada gençler unutmadan ekleyelim aynı zamanda bizler* dine diyanete kesinlikle saygılıyız, allah peygamber vardır*" derlerse olacağı budur.
bir de sanki camii ve camii cemaati onların elemanıymış gibi pişkin pişkin küçük kağıtlarda ilanlar, duyurular dağıtırlar ki aptalca şeylerle doludur.
bilmedikleri bir şeyin öncüsü olduklarını sanıyorlar, ne acı! oysa sadi şirazinin dediği gibi;
bilseydi sorardı; bilmez ki sorsun,
sorsaydı bilirdi; sormaz ki bilsin.