sen kuşlara karışıp uçmaya heveslenirken, o kanatlarını kırmakla meşguldür... savurur seni oradan oraya. ölsün istersin bazen, verdirmesin sana olmayacak sözler, ama kıyamazsın, yaşar gidersin biçare.
bir türlü olamadığım kız modelidir.. ne yaptımsa olmuyor arkadaş. en adisinden en kalitelisine kadar denedim yok.. bir türlü "aaa ne kadar güzel kokuyorsun hangi parfüm bu?" sorusunu duyamadım.. çok dertliyim be sözlük çek ordan iki duble rakı da anason kokalım hiç olmazsa.
"ateş düştüğü yeri yakar" ve "hayat devam ediyor" mottolarının can bulmuş halidir.. netice itibariyle, gece kulübüne gitme imkanı olan gider orada binlerce lira harcar, olmayan sıcak evinde çay kahve eşliğinde televizyona bakar.. van'da ise insanlar donarak ölme eşiğinde yaşamaya ya da ölmeye devam ederler.. özünde ha gece kulübünde eğlenmişsin ha evinde dinlenmişsindir. eksi bilmem kaç derece soğukta değilsen ve hiç birşey yapmıyorsan gece kulübünde eller havaya takılan insanlardan hiç bir farkın yoktur.. emin ol bu gece sana "hadi" deseler eller havada koşacaksındır pistlere ve tepinmekten ter sırtında yol çizerken, muhtemelen düşünmeyeceksindir van'da ki soğuğu..
ne istediğine bir türlü karar veremeyip, etrafındaki cinsiyet ayrımı yapmaksızın herkesin, hayatını küçük çaplı bir felakete çevirmeleridir.. söz konusu olan kadınlarımız için, sırada ki şarkı semra kaynana'dan geliyor: daldan dala daldan dala dal dal....
kaan ekam'ın kurmuş olduğu oda tiyatrosunun, gözlerden uzak yakışıklısıdır. kimse görmez ama, o sırf sesiyle, yaptığı ışık ve ses oyunlarıyla 'kim bu adam' diye aratır kendini. hemde kaan erkam'ın tüm oyun boyunca onun gay olduğunu iddaa etmesine rağmen...
tren raylarıdır izmit.. kırmızı bir aşktır... bazen sabahın körü bazense gecenin kör karanlığıdır izmit.. giderken aşk, dönerken hüzündür. uzun boylu, güzel boyunlu, dağınık, salaş ama karayağız bir adamdır izmit... izmit.. sevgilimdir izmit.. özlediğimdir...
zorunluluktur bazen. iş icabı gülmek zorundasındır tanımadığın onca insana, sinir bozar maksimumda. ama bir de bunun "gülmezsen güçsüzsündür" versiyonu vardır ki bildiğin içini acıtır insanın.. gülmek için her kıvrıldığında dudak hatların, kalbinde aynı ölçüde kıvrılır ezilir.. ağlanmazdır.. kafaya takılmazdır.. gülmek, gülmek değildir bazen.. içten içe bir kural ihlalidir hayata karşı kimi zaman...
şimdi yazınca anlamsız gelebilir ama, şöyle siz başka bir şeyle meşgulken sevdiceğin gelip çenenizi tutup, gözünüzün içine baka baka, kendine has üslubuyla "bebekkk" demesidir. ışık hızıyla bulutlara yükseltir.. di...
10 gün olmuştur... "böyle mutlu olurmuyum bilmiyorum ama bitirelim" demiştir sevdiceğin telefondaki o hiç tanımadığın sesi... 2 gün iyi, 2 gün çok kötü, 1 gün iyi, 1 gün hissiz, 7. gün gündüz iyi gece yerlerdesindir. kahve içmişsindir, uykun kaçmıştır. şaraba yönelirsin yarısını sevdicekle tüketmişsindir. kendine bakarsın, manzara hiçte iç açıcı değildir.. sallanırsın sallanırsın, tek duan yıkılmamaktır. gözlerinle eskitmişsindir telefonun ekranını görmeye değer tek bir ışık yoktur.. ağlarsın, ne acıdan ne kahırdan ne de ayrılıktan değil gecenin dördünde bu halde olduğun için, çaresizlikten ağlarsın.. gün doğar, yorgun bitap uykuya dalarsın.. rüyalarında hala sevgilindir, eskimemiştir.. uyanmak istemezsin...
yeni sevgilinin, her şey çok iyi giderken tek bir hatanda seni terkettiği andır. düşünürsün, yaptığın onca hataya, onca hoyratlığa rağmen her seferinde bir anne, bir baba şevkatiyle seni sarıp sarmalayan eski sevgilin gelir aklına.. nasıl sevilmişim sevilmek nasılmış dersin.. iki damla süzülür ansızın yanaklarından, sonrası gelmez.. hatalısındır.. ağlayamazsın.