Buraya girmeyeli iki seneden biraz fazla olmuş. Burada yazarken ne kadar saftım. Şimdi öylesine kirli hissediyorum ki ; günlerce yıkansam bu his geçmeyecek. Önemli bazı kararlar vermem gerekiyor bense bu boşluğun içinde yüzüyorum. Genç yaşında insan düşünerek de kendini hasta edebiliyormuş. Geç kalmışlık hissi, başarısızlık hissi hepsi birbirini kovalıyor. Uyurken bile üzüntü hissedebilir mi bir insan? Kendi rüyamda kendi hüznüme bile üzülüyorum. Ağlayarak uyanmak da bu hüznün bir parçası. Başına demir atıp duran bir ağrının ağırlığıyla uyumayı bile öğreniyor insan. Ama yinede dönmek isterdim. Burada, yazı yazan o çocuk olup bir şeylere heyecan duymayı isterdim. Dönüp o çocuğu kurtarmak, daha iyi bir yere taşımak isterdim. insanın uzun zaman önce yazıp unuttuğu, paylaştığı şeyleri okuması garip hissettiriyor.
Ve ben kelimeler yazdım geceye düzinelerce. Hiçbiri ilk günkü gibi durmadı zihnimde. Bir alıp üç giydiğim kıyafetler gibi eskidi, yıprandı. Üstümden atamadım o kelimeleri. Parçam oldular. Beni parçaladılar. Hiç duymadım ağlamayan birini. Hiç anlayamadım mutsuzluğunu. Artık yolda başını eğişinden bile anlıyorum insanı; usta bir saklayıcı değilse eğer. Bu kadar anlamak insanı bir noktada yoruyor.
inci enginün hoca konfernasa geldiği sırada devamsızlık hakkımın olmadığı bir dersten çıkıp gitmiştim. hatta üst sınıflardan birilerine sorduğum zaman dersine gir, boşver gibi tepkiler almıştım. canım dik kafalılığım. bölümü sevememiş, çevre edinememiştim. bu nedenle dersten kalsam bile dokunmazdı. üniversite diyordum, üniversite bana bir şey katmalı. konferanslara, söyleşileri katılmadıktan sonra ne anlamı vardı ki..? konuşma sonunda aklımda en kalıcı isim ahmet hamdi tanpınar oldu. ve iyi ki gidip orada bulunmuştum dedim. neredeyse bölümü bırakmış sayılabilirim. fakat o gün biraz not almıştım. ilgilisi için özet niteliğinde biraz karışık olsa da paylaşacağım. bilgi yanlışı vs olursa yazarsanız duzeltirim. belki işinize yarar ya da ne bileyim.
ahmet hamdi tanpınar
yahya kemal üzerinde etkilidir. aynı zamanda da eleştirir. ahmet haşim'i çağrıştırıyor. fransız şairlerden etkilenmiştir. kendisi depresyon ve bir çıkmaz içerisindedir. şunu söylemiştir: "benim bir gözüm güler bir gözüm ağlar." yani dengeliyim demek istiyor. çünkü, virginia woolf ve diğer fransız yazar intihar ederek ölmüştür. bunlardan etkilenmiştir. genellikle yazarlardan ve şairlerden hem çok iyi romancı hem çok iyi şiir yazan çok az kişi var. tanpınar hem iyi yazar, iyi şair ve iyi bir hikayecidir. fransız şair nerval'in şiirinin etkisi altında kalmıştır. bazı mısraları benzer şekilde çevirmiştir. edgar allan poe'yu 1850'lerde çok okumuş ve etkilenmiştir.
tanpınar'ın romanlarında şiir dozu vardır.
ınsanlar tragedyada tanrılaşmaya başladıkça zavallılıklarını anlarlar ve intihardan başka çözüm bulamazlar.
- zaman kırıntıları insan olmanın ızdıraplarını yaşayan ızdırapla örülü, nereden geldiğini, ne olacağını bilmeyen insanlardır. ("inci enginün: son durak, zaman kırıntıları" bakınız.)
- tanpınar'ın sembolleştirdiği bazı kelimeler var. bunlardan birisi "eşik".
insan arada kalmıştır. 1933'de ilk yazdığı şiirlerden "ne içindeyim zamanın ne de büsbütün dışında" diyor. yani eşikte. adımını attığı anda yeni bir eşikte.
- salvador dali'nin tablosunda gerçekçi bir maske vardır. yani biz de tanpınar sayesinde gerçek ve fanteziyi birleştirebiliyoruz.
-aslında erotik şiire ulaşmak istemektedir.
tanpınar'da yalnızlık vardır, yoğundur.
hayyam ve fuzuli'nin şiirlerinden de etkiler vardır.
1834, yılan şiirinin ismini 'bendedir kokusu' olarak değiştirmiştir.
(yılan hikayesi = arap toplumu)
daha önce sembollerden bahsetmiştik. eşik gibi. örneğin "yılan" sembolünün anlamı eski arap tanrılarından gelmektedir. yılan dini olarak insanı cennetten kovduran şeyin sembolüdür. hayatı ve ölümü simgeler.
mesela bana ilginç ama düşününce mantıklı gelen bir şey daha var, insanın gölgesi ölümü/yaşamı simgeliyor çünkü ölülerin gölgesi yok.
((adem ile havva'dan sonra) tanpınar'a göre kadın realist bir varlıktır ve ebediyete inanır.)
tanpınar'ın hikâyeleri ve şiirlerine göz atabilirsiniz. ben örnek olarak birkaç tanesini yazıyorum. ( bazı şiirleri yarım kalmıştır, daha sonra bulunan yazıları ise birleştirmek güçtür çünkü karmaşık ve karalama bir yazı hakimdir.)
zaman kırıntıları
adem ile havva
saatleri ayarlama enstitüsü
huzur
beş şehir
aydaki kadın
son olarak eklemek gerekirse, modern türk şiirinde imanını kaybetmiş şair çoktur. iman ve imkansızlık eşiğinde kalırlar ve bu nedenle şiirlerde huzursuzluk hakimdir.
Bana aşırı saçma ve itici geliyor. Televizyonu artık haber için bile izlemiyorum diyebilirim. Gündelik saçma programlar ve türlü entrikalar dışında ne var ki?
Yine de yaşasın TLC ağır yaşamlar ve dmax isterdim ama kısır döngü kaybetmeye mahkumdur.
Düşündürücü bir bakış olmuş. Sevdiğiniz hiçbir şey yoksa en kötüsü hiçbir şey yapmamaktan iyidir. Ama girip bir işte çıraklık vs yapayım 4 yıla yükselirim dersen farklı bir seçenek. Elbette ki hiçbir şeyin garantisi yok, hiçbir şeyin.
https://galeri.uludagsozluk.com/r/1988470/+
Garth Davis yönetmenliğinde yaşanmış bir hikaye. insanlığın sınav verdiği şu dönemde kendi gerçeğimizden kaçmamız hiçbir şeyi ifade etmeyecek. izleyecek ve yazacağız. Kendi gerçeğimizi baştan yaratacağız.
Adam, onu bir üstüne bağlamadan önce, olup biteni öğrenmek isterdi, çünkü içinde en küçük bir sorumluluk duygusu taşıyan bir doktor, karşısına ilk çıkan alt kademeden bir görevliye körlük salgını olduğunu söyleyecek olursa, panik çıkardı.
Şu şu kelimeler bütünü diyemem sanırım. Sonuçta bir noktada kırılmamayı bile bir yere kadar kırılarak öğreniyor insan. Zaman geçiyor. sözler, hareketler, bakışlar ilk günkü tazeliğini koruyamıyor. Ama bir şeyler muhakkak orada kalıyor. Bazen soluk birer yansıma yüz, bazen de tam anlamıyla ilk duyuş, ilk bakış, ilk sesleniş ya da basit bir cümle. Zihnimizin sokaklarında bazen öyle cümleler yankılanır ki en aşina olduğumuz benliğe bile uzaktan bakakalakalırız. içtiğimiz suyun tadı bile bardakta kalır, renkler kalır, sesler kalır. Ölü bir et parçası gibi, kansız cansız hiçbir işimize yaramayan ama görünce midemiz ağzımıza gelinceye kadar doyasıya ürperdiğimiz.. Soluksuz yaşıyoruz biz bu hayatı, soluksuz.