zeybek yemininin, son kısımlarında yer alan yemindir. delikanlı birine söylenebilinecek en kötü sözdür heralde.
bi kere kızan olmak için bağlanman gereken bir efe gerekir. eğer efe olan kişi kadın ise, bide üstüne kahpeyse erkek olan kızan için bu kabullenilebilecek bir durum değildir. ölsün daha iyi.
hee bağlandığın efe erkekse o da delikanlı olucektir. ama o da kahpe bacıysa yazık o kızana. yani hak aramayıp, haksızlık yapıyorsa... garibi dövüp, güçlüyü seviyorsa.... onurunu paraya satıyorsa kahpe bacı olmuştur. kahpe bacı olan erkek efe, sosyal eşkıyalıktan dağda gezen eşkıya haline dönüşmüştür. ve onurlu bir kızan için onun adamı olmak hayatın bitmesiyle aynı anlamdadır...
kızanlıktan zeybekliğe geçiş, özel bir törenle gerçekleşir. zeybek kültüründe kutsal sayılan tehnel ağacına (defne) sapladıkları bir yatağan (büyük bıçak pala) önünde yemin edilir. bu yemine zeybek yemini denilir. kızanlar bu yeminin ardından yatağanın altından üç kez geçerek, zeybekliğe ilk adımı atarlar. (burada ilgine olan apollon ile peri kızı defnenin mitolojik öyküsünü bilirlermiş gibi, bu ağaca kutsal saymalarıdır. batı anadolu'da, halk arasında bu ağaca 'ölüm ağacı' denir ve bu ağacın yetiştiği dağlara da, 'ölüm dağı' adı verilir).
- kızanlar! bu dağların sahibi kim?
- erimiz!
- yiğidi kim?
- efemiz!
- susuz derelerde kavak biter mi?
- bitmez!
- bitkisiz diyarlarda duman tüter mi?
- tütmez!
- yiğit kime derler?
- sözünde durup efesiyle ölene.
- korkak kime derler?
- sözünden dönen aman dileyene.
- insan dünyaya niçin gelir?
- ölmek için.
- doğup da ölmekten kuşkulanan bebeler...
- dertlenip hortlamaya!
- varyemezlere acımak mı yoksa dayak mı haktır?
- dayak haktır!
- yiğitlerde ne yoktur?
- merhamet
- korkaklar zeytini nerede döverler?
- ağaç dibekte!
- yiğitler yağı nerede kavururlar?
- zalim göbeğinde!
- sözünde durmayan kahpe bacının öz kızanı olsun mu?
- olsun!
- şu dualı yatağan böğrüne batsın mı?
- batsın!
- doğru söylediğinize nasuh tövbesi olsun mu?
- olsun!
ege kültüründe kutsal kabul edilen ağaç. bu defne ağacına yörede dehne veya tehnel ağacı denmektedir. tolga çandar'dan alıntı yaparsak eğer, defne ağacına ölüm ağacı denirmiş ve bu ağacın yetiştiği dağlara da ölüm dağı denir.
bu ağacın harikulade bir kokusu vardır. bu kokusu sebebiyle ege'de mezarlara meftanın üzerine konur. (bkz: defin)
ayrıca bu ağaç kızanların zeybekliğe geçiş töreninin yapıldığı ağaçlardır. (bkz: zeybek yemini)
ve son olarak bu ağacın yapraklarından yapılan sabunlar da kelliğe karşı kullanılmaktadır.
aldıkları son model otobüsler varya hani mercedes connectolar. demin onlara bindim. soför kabininin arkasına bi tane lcd koymuşlar. lcd'nin sol üst kısmında hattın numarası var. yanında hattın güzergahı yazıyor. ekranda bunlardan başka bi harita var. harita dediğim şey ise google earth. haritada güzergah kırmızı ile belirtilmiş. ve her durağın ismi ve yeri belirtilmiş. haritada otobüsün bulunduğu yerde gösteriliyor. otobüsiçin connectonun resmi kullanılmuş. ekranın sağ alt kısmında gittiğiniz hızda gösteriliyor.
bu otobüse öğlen yeşildere'nin en boş halinde binmek istiyorum. yapılan hızı çok merak ediyorum da!!!
jdm*'in açılımı japanese domestic market'tir. yani japonya iç pazarı. anlaşıldığı gibi sadece japonyada üretilmiş ürünler ve parçalarıdır. bunun ayrıca otomobil tutkunları içinde bir anlamı vardır ki o da; japon marka araçlarını modifiye ederken sadece japon ürünler kullanmak ve aracın dışını en sade şekilde bırakıp kaputun altını doldurup caddelere yada pistlere çıkan sanayi tabiri ile zavallı görünen canavarlardır. türkiyede jdm cilerin buluştuğu tek nokta olarak ta izmir merkezli http://www.jdmturk.com sitesi bulunmaktadır.
tolga çandar'ın davudi sesinden dinlenilmesi gereken hoş türkü. türkü daha ağır bir yorum istiyor. tolga çandar, türküyü daha ağır okumuştur. şükriye tutkun eğer o kadar hızlı okumasaydı tolga çandar'dan çok daha güzel olurdu. ama çok hızlı okumuş.
denizli tavas türküsü. tolga çandar türküleri egenin 2-bodrum hakimi adlı albümünde okumuştur. ve pek iyi etmiştir. türkü -muhtemelen okan murat öztürk'ün- bağlamasıyla başlıyor. vee herşey susuyor. o anda tolga çandar bütün heybetiyle başlıyor "yağar yağmuuuuuur yer yaş olur eeefem.."
yağar yağmur yer yaş olur efem
uçan da kuşlar bidanem sarhoş olur
bade içen bir hoş olur efem
ay gidi aygın baygın güzelim yar olaydın
kokunada bidanem yar olaydın
yağar yağmur kirsesine efem
avrupa dökülmüş güzelin ensesine
ben bilirim yar sesine efem
ay gidi aygın baygın güzelim yar olaydın
kokulacek bidanem yar olaydın
nedense;
çok sevilmesine rağmen sevgisi kendisine gösterilmeyen,
birileri tarafından hep dışlanan,
kültürü ile ilgilenilmeyen,
televizyonlarda dizisi olmayan,
gazetelerde köşesi olmayan,
kendisine has hoşgörüsü, mizah anlayışı, insan anlayışı olan
bu ülke için ilk kurşunu atan ve o kurşunun hakkını veren vatan toprakları...
kültürümüzde, toplumumuzda olmayan lakin filmlerde, televizyon dizilerinde hep yapılan uygulamadır. zengin, uşakaları olan aileleri bilemem. çünkü onların arasında hiç bulunmadım. orta direk bir insan hiçbirzaman evine pabucu ile girmez. evine girse bile yatağına asla girmez. lakin dizilerimizde bunların hepsi görülebiliyor. neden dizilerimiz bizi yansıtmaz, neden dizler hep farklı bir dünyadan bahseder.
insanımız, toplumumuz için evleri kutsaldır. neden çünkü orada yaşar. namazını, niyazını orda gerçekleştirir. bazı yörelerde evlere hayat ismi verilir. hayatını geçirdiği yerdir evi. sokakları köpeklere bırakmışlardır. köpekler yaşar orada. ama evlerine giremez.
ben avrupa görmedim, avrupa gören bir hocam * demişti ki, biz ortak alanlarda yaşamayı bilmiyoruz. bizim evlerimiz tertemizdir. ama sokaklarımızı çöp götürür. avrupa ise tam tersidir. sokaklar tertemizdir. sokakta yere çöp atmaz ama evine kimseyi misafir etmez. çünkü evini çöp götürüyordur. evlerine pabucuyla girebilir.
keşke onlar bizim gibi evlerini, keşke bizler de onlar gibi sokaklarımızı temiz tutsak.
hipermarketlerde, dükkanlarda müşterinin ürünlere sahip olmak için geçmek zorunda olduğu, ürünlerin ücretini ödediği yer. kasada oturan kişiye kasiyer denir. kasadan geçen insanların sabırsızlığı, kasiyerin yavaşlığı veyahut öndeki müşterinin kıllığı yüzünden kavgalar çıkar kasada. bi bakarsın kafanın üstünden bi pabuç geçer. bi bakarsın itina ile sildiğin kasanın üstüne ,adam çıkmıştır. kasanın üstünden voleyi koyacaktır diğer müşterinin kafaya. yani eğlencelidir kasa.
kasalar dar yerlerdir. bunalır insan. ama oturmasını bilen dolmuş şöförleri gibi yayılmayı başarır. kasanın altında bacak bacak üstüne atar. hatta pabuçlar çıkar. kasalar, kasiyerin bu kadar rahat davranmasına da yol açar.
eskiden ege üniversitesi kampüsü ile buca tınaztepe kampüsü arasında sefer yapan, ancak belediye ile üniversiteler arasında yapılan asnlaşmalar gereği artık kampüslere girmeyip bornova metro-buca koop arasında sefer yapan belediye otobüsüdür. genel olarak volvo ve sanos otobüsleri kullanılır. ellerinde birkaç tane mercedes ve ikarus vardır ki genlede ben onlara binerim.
bornova merkez, migros ve pehlivanoğlu durağında çok bineni olur. ancak boş otobüslerin vaktini öğrenince hiç bir şekilde doluluk sorunu olmaz. benim bindiğim okul durağı için bu vakitler, saate 5 kala ve 5 geçe otobüsleridir. bu saatlerde otobüs boş oluyor benim için ve şoförleri gayet hızlı oluyor. yani derse yetiştiriyor sizi.
izmirde iki adet bulunmaktadır bu meydandan. biri ünlü olanı balçova, güzelyalı, ve hatay'ı birleştiren üçkuyular diğeri ise buca'da hasanağa bahçesinin oradakidir. buca üçkuyular meydanında atatürk heykeli vardır. ve küçücüktür. ünlü olan üçkuyularda ise ağaç vardır. burada trafik çok sıkışık olur. üçkuyuları kullanmak yerine sahilden gidip, terminalin oradan doğru balçova'ya çıkılmalıdır.
bi dostum gider buraya. derki abi bana bi karışık. eleman yapar karışığı verir buna. bu gider bakkala bi ekmek alır. ve içindeki malzemeyi bir ekmek içine koyar. ve yer. düşünün içine ne kadar çok salam, sucuk, sosis ve kaşar koyuyolar. *
kasada aylak aylak bekleyen erkek müşteriden farklıdır bunlar. her şeyden evvel konuşurlar bunlar.* hem kasiyer ile hem eşi ile hemde arkadaki müşteri ile. evet evet bunların hepsi ile aynanda konuşur. arada bakar kasiyere maşallah ne hızlısın der. yandaki çocuğuna seslenir. ''bak bak, abi ne kadar hızlı. maşşallaah, allah nazardan saklasın''der. bu arada kasiyerin hızı ve poşetleyen erkeğin yavaşlığı sonucunda ürünler birikir. kadınların aylak aylak bekleyen erkek müşteriden farkı, erkeğe her daim müdahale etmesidir. "deterjanları ayrı, pirinçleri ayrı koy... sıvılarıda ayır..sonra onlar akıyo... rakı geçti, rakıyı ayrı koy yolda kırılıyo... poşete çok koyma. bu kipanın poşetleri çok kötü yırtılıyo sonra... patlıcak rezil olacaz. bıbdıbıdbıbdıbdıdbdıbdı konuşur konuşur, kasiyerinde, kocasınında, arkada bekleyenlerinde kafasını şişirir.
sonrada işlem tamamen biter. gitmesi gerekmektedir ama gidemz çünkü gevezelikten poşetlemeye yardım etmemiştir. sonrada herkesten özür dileye dileye kasadan uzaklaşır.
hangisini tercih edersin derseniz, kadın mşteriyi tercih ederim. odun görmektense, neşeli bir hanımteyze daha iyidir
aslında hepside bildiğiniz vapur iskelesidir. ama bunların isimlerinde bi gariplik vardır. izah edeyim.
şimdi kadıköy'den vapura bineceksiniz. ve eminönü'ne gideceksiniz. siz kadıköy'den iskeleye girerken eminönü yazar. vapura binersiniz. arkanıza bakarsınız. bu sefer eminönü iskelesi olmuş size kadıköy iskelesi. yani karadan gelirken gitmek istediğiniz yerin ismini alıyor, denizden giderken gittiğiniz yerin ismini alıyor.
anlaması biraz zor. ama kendi içinde illaki bir mantığı vardır. bence boğaz trafiği çok yoğun olduğu için böyle birşeye ihtiyaç duyulmuş. yani kadıköyde o iskeleden sadece eminönü'ne vapur kalkar anlamında.
durum izmirde biraz farklı. izmirde iskeleye girersiniz. iskelenin içinde nereye gitmek isterseniz ***** o vapura binip gidersiniz. belki ben bu sisteme alıştığım için bana mantıksız ve zor geldi.
ilk böümünden masraftan kaçan dizidir. adanalı namlı başkomserin izmir'de görev yaptığı belirtiliyor. izmir sahneleri çekiliyor. ama sahnenin geçtiği yerlerin izmir ile alakası yok. izmir'de öyle bir sahil yolu yok. izmir'de sarı renkte taksi dolmuş yoktur ve son olarak izmir'de öyle bir kebapçı yok. eğer yanlış hatırlamıyorsam, il emniyet müdürlüğü binası'da, gösterilen bina değil.
yani saat kulesi'ni gösteren bir konak fotoğrafı ile izmir'de çekim yapılmış olmuyor.
bir kasiyerin başına gelebilecek en kötü şeylerden biridir. allah korusundur.
şimdi hanımteyzemiz 60-65 hatta 70-75 yaşlarındadır. üzerinde göğüs dekolteli askılı bir body vardır. * boynunda salçım saçak sallanan kolyeler vardır. kulağında, kulaktan büyük küpeler. başında -tercihen beyaz- hasır şapka. ama böle düz şapka değil. üstünde kurdela, fiyonk, kelebek, toka falan olacak. güneş gözlüğü şapka ile aynı renkte ve kemik çerçeveli olmalı. bu gözlük mağaza içinde dahi çıkmaz. muhtemelen dar bir kapri giymiştir. altında ise parmakarası terlik.
evet kılık kıyafeti anlattıktan sonra aldıklarına geçebiliriz. şimdi bu kokoş teyzeler genel olarak ıvır zıvır alırlar. nelerdir bunlar? meyvenın kabuğunu soyma aleti, sırt kaşıyıcı, bok gibi kokan bir oda parfümü, içinde bilmem kaç tane olan rengarenk mumlar, avizeler, entel dantel bakliyat ürünleri... bunları alırlar birde fiyatını bilmezler. gelirler, kendi sırası gelmeden kasiyere sorarlar. " şunun fiyatı ne kadar acaba?" diye. ya bi beklesene. dursana, sıra sana elbet gelecek. beş dakka sonra öğrensen ne olur?
sıra gelir bunlara. zaten içerde bilmem kaç saattir dolaşıp 5 parça ürün almışlardır. ayakları davul gibi olmuştur. alışveriş sepetine yaslanıp zar zor yürümektedirler. kasaya gelirler ve hemen poşet isterler. "poşet yok mu?" derler. poşet verilir. poşete bakar "az bunlar biraz daha ver" derler. *kasiyer başlar geçirmeye. verilen poşetler öyle yerinde durur. ürünler poşete konmaz. kokoş teyzemiz sadece soru sorar.
"bunun fiyatı ne kadardı? orada bakıyoruz, burada yanlış çıkıyor sonra." bu geçirilen her ürün için sorulur. her ürün kasadan geçtikten sonra altına üstüne sağına soluna göz atılır. bozuk, kırık bir yeri var mı diye... ödeme alınacaktır. fiyat sölenir. kokoş teyze itiraz eder.
+aaay ben ne aldım bu kadar? kesin yanlış hesaplamışısındır sen bunları!!!!
- hanfendi, ben sadece geleni geçirdim. fiyatlar otomatik olarak hesaplanıyor. hem fiyatlarını bilgisayar belirliyor. yani benim bir müdahalem yok.
+hayır sen yanlış yaptın!!! tekrar hesapla.
-*hanfendi bakın, ben bunların bütün fiyatlarını size tek tek söledim. siz de tamam dediniz. pahalı dediklerinizi çıkarttık zaten.ayrıca tekrar yazmamız sözkonusu değil.
+söle bakayım neler var?
-şu,bu,o,şu,bu,o var. bunlardan başka bişey yok. değil mi
+evet yok. allah allah hayat ammada pahalı oldu. birde tayyip durum iyi diyo. yalancı herif?
-ödemeyi alabilirmiyim?
+al evladım al. aylığı da böle harcıyoz işte bizde.
-buyrun hanfendi bu para üstünüz. ürünleri burada poşetlemeyin. arabaya koyun. dışarda poşetlersiniz. ben size biraz daha poşet vereyim.
+tamam tamam. sen bana büyük poşette ver. taaaaa eşrefpaşa'ya gidecem *. kopuyo bu küçükler. rezil oluyoz yolda sonra.
-buyrun hanfendi buyrun. iyi günler saygılar...
+iyigünler sizede. *kusura bakmayın sizi de beklettik.
/ziyani yok teyze. iyi günler sizede.
veee kokoş teyzemiz kasadan ayrılır. bütün endamı ile salınır kasa hattında. oh be dersin gitti sonunda. ama ne mümkün. tekrar gelir kasaya.
+evladım ben bunu iade etmek istiyom. al bunu, ver parasını!!!
-*hanfendi, müşteri hizmetlerine gidin. orada iadesini alırlar. biz buradan iade alamıyoruz.
+nerde o?
-en başta hanfendi. bakın kocaman yazıyor.
+gördüm gördüm. amaaan yürüyemem oraya kadar. sonra iade ederim. *kaç gün vakti var iadenin?
-15 gün içinde hanfendi. iyigünler.
alışveriş yaparken alınan ürünleri içine koymaya yarayan şey. eskiden bunların yerine alışveriş filesi veya kese kağıdı kullanılırdı.
bu sepetler iki şekilde olur. tekerlekli olanlar. tekerleksiz olanlar. tekerlekli olanlar yaygın olarak kullanılır. diğerleri el ile taşındığı için yorabilir. ama az eşya almak için daha pratiktir. tekerlekli olanlar dünyada otomobilden sonra en çok kullanılan dört tekerlekli şeydir. tekerlekli alışveriş sepetlerinin küçük boyları, çocuklular için olanı ve klasik olanları mevcuttur.
geçen yıllarda okuduğum bir haberde bide şöyle bişey vardı. alışveriş sepeti elektronik. içine konulan ürünlerin fiyatını hesaplıyor. kasaya gelince hiç beklemeden sadece parayı ödeyip çıkıyordunuz. ama gerçekliğini bilemem.
yapılan alıştan sonra veriş için kasiyerin, aldığı ürünleri geçirmesini beklerken hiçbişey yapmayan erkek müşteridir.
adam sadece ürünleri kasanın bandına yerleştirir. karısını alışveriş sepetinin önüne geçirir. kendisi sepetin ardında durur. ve kasaya yaslanır. kasiyer ürünleri geçirir. kasiyer hızlıdır. * ürünler yavaş yavaş birikmeye başlar. yani kadın yatersiz kalır ürünleri poşetlemede. kasiyer adamın tornada kalıba sokulmuş bir odun olduğunu anlar. önce, ürünleri koymak için yer açmaya başlar. bu arada aylak müşterimiz tepki verir. ve kasiyerin çalışmasını zorlayan ürünleri alması için eşine seslenir. ''alsana şunları yaaa''. ama kendisi almaz. eli kopar yoksa.
daha sonra ikinci aşamaya geçilir. kasiyer bir poşet alıp ürünleri geçirdikten sonra doğrudan poşete koyar. kadın artık bunalmaya başlar. ama adamda hala tık yoktur. ürünler bitmiştir. kasiyer tutarı söyler.245lira 89 kuruş. adam der biz ne eldık bu kadar yaaa? ulan manyak herif 100 küsur tane ürün almışın bırakta tutsun o kadar. bu arada ürünler hala poşetlenmeye çalışılmaktadır. kasiyer ödemeyi alır. fişi ve paraüstü veya slibi adama uzatır. arkadaki müşteriler, artık bu müsterinin kasadan ayrılmasını beklemekteler. ama daha poşetlencek 30-35 tane ürün vardır. kasiyer buhran geçirmeye başlar. adam hala beklemekte. sonra arkadaki müşteri araba ile öndekini dürtükler. kasiyerde adam beyefendi yardım edin sizde der. adam poşetlemez. ürünleri doğrudan alışveriş sepetine atar. söylene söylene gider.
aylak aylak beklerken bazen etrafı keser, bazen ürün takibi yapmaya çalışır. ürünler bitene kadar ürün takibi yaptın. ulan saygısız herif, ürün takibi bitti neden hala poşetlemiyon be namussuz?
(#4166098)nolu entryde bahsedilen hakkı namlı arkadaşının evine gittim. evine gittiğime pişman oldum. manyak herif, maçta polis'in koltuğa bıraktığı jopu almış eve getirmiş. ayarsızdır biraz sağolsun, beni joplamaya başladı. bende böylece polis jopu yemiş oldum.
aslında nefret etmem gereken tadına doyulmaz izmir'e has bi çeşit böörek. gece yemesi ayrı bi hoş olur. Özkanlar migrosa saat 12de fırından taze gelen bu göbek yapıcıları, yanında boyozcu hüseyin abinin taze demlediği çay ile 5-6 adet yenir. eğer boyoz sıcak ve az yağlı ise ve dahi muhabbet edecek bir dostunuz varsa bu rakam 10-12ye çıkabilir. dikkat edilmesi gereken husus bu saatte yedikten sonra hemen yatılmaması. yoksa çok sağlam bir göbek yapıyor. unutmadan bide yanında yumurta da olmalı. ki bunu hüseyin abimiz getiriyor.
izmir kemeraltı'nda 2.anafartalar sokağı'nda yer alan izmir'de en leziz pideyi yapan pide salonudur. bu pide salonu konak tarafından çankaya yönüne giderken solda, ters istikamette sağda yer alır. siz öyle pide salonu dediğime bakmayın adını, sanını bilmeseniz içeri girip de yemek yiyeyim diyeceğiniz bir yer değildir kuyum. iki kişinin yanyana geçemeyeceği kadar dar bir girişi olan 2 katlı hafif salaş, ancak içinde bulunduğu hanı güzel kullanan bir yerdir. ikinci kata çıkan merdivenler ve ikinci katın tabanı ahşaptır. yürürken gıcırdar, içinize bir ürperti salar. alt katta 2 masa vardır. üst katta ise 11-12 masa vardır. haftasonları gittiğinizde tanımadığınız kişilerle aynı masada yemek yiyebilir veya bir tabureye oturup başka bir tabureyi masa olarak kullanıp o enfes pide lezzetine ulaşabilirsiniz. yok ben kendi masamda yemek isterim derseniz bir süre beklemek zorundasınız demektir.
masaya oturduğunuz vakit roka salatası gelir hemen. aralarına biraz biraz ince kıyılmış kara lahana. domates dahi gelmez istemezseniz. daha sonra aşağıdaki pide çeşitlerinden birini siparişi verirsiniz.
şahsen en beğendiğim pideleri kıymalıdır. içine yumurta girince güzelliği gidiyor. kaşarlı-kuşbaşılı ise inanılmaz derecede sıcak servis ediliyor. aslında bütün pideler çok sıcak geliyor ancak kaşarın sıcağı ile beraber kuşkaşı yemek için beklemeniz gerekir. kuşkaş servis edilirken, üstüste konan pideler yapışmasın diye aralarına streç konur. böylece hem pideler yapışmaz, hem de alttaki pideler sıcaklığını muhafaza eder. kuyum pide'nin sırrı hamurunda. hamuru muhteşem pişiriliyor. burada izah etmeyi başaramayacağım bir güzellik bu. pide tezgahında dikkat ettim sarı renkli bişeyler vardı. o lezzeti veren bence o sarı şeydir.
kuyum'un bir diğer özelliği ise sadece çatal verilmesidir. büyük pide parçalarını kesmek için bıçak verilmez istenmezse. çatalda aslında pide için değil salatayı yemek için verilir. kuyum'da pide elle yenir.
kuyum'da ki bu muhteşem lezzetten sonra hesabı ödersiniz ve güleryüzlü patron bir kolonya döker. bu kolonyayı karşılarındaki dükkandan satın aldıklarını söyleseler de ben orada bulamadım. ne kolonyası olduğunu tam çözemedim. ancak o kolonya ile mümkünse günün her saati yıkanmak isterim.
bu arada şunu yazmayı da unutmayalım. kuyum'da duvarda asılı gazete küpürleri vardır. hürriyet, milliyet, yeni asır.... işte bütün bu gazetelerin gurmelere yaptırdıkları araştırmalara göre türkiye'nin en iyi 10 pidecisinden biri olduğunu görürsünüz. ben en başta izmir'in demiştim ama orada yüksekten girmeyeyim diye öyle dedim. ayrıca kuyum'un üçyol-hatay'da da bir şubesi mevcuttur.