karamel0
82 (hoş sohbet)
onuncu nesil yazar 1 takipçi 7.10 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    son geliş

    1.
  1. Bu günü yad ettik senle .. pardon geçmişi bir damlaya sıkışmış geçmişi. Ne kadar içi boş derken bana, ben sustum ve sen anlattın saatlerce. Ben utandırmadım , dinledim sadece.. Zamanlar hızlanmalı, boş boş durmayalım derken.. Sadece sen olsan ve zaman dursa o noktada dedin.. Sustum ve dinledim... ZAMANLAR AKIP GiDERKEN, DEĞERNi BiLMEZKEN VE SEVGiLERi KÜÇÜMSERKEN OLAN YAŞAM KIYILARINDA ne diye bilirdim.. Sen uyurken bir gün, yanında aniden uyandım ve yüzüne eğildim ve sesiz bir çığlık attım ve zıbardım... Duyman ve merkezde olman için mi tüm incinmeler? Soru sormaları bırakalı çok oldu.. Bilmiyorum sormuyorum artık sorular bende formsuz artık.. Formları olmayınca gerek yok cevapların. .Albüm getirmişsin . ilk konser biletimizi içine koymuştum ve bana aldığın kurovasanın peçetesi de içinde.. Niye saklandın ki bu kadar hayattan? keşke söyleseydin ara tonlarının olduğunu ve saklanmasaydın incik boncuklarını gizemli notalar gibi, kim kimi bastırıyor ne oluyor.. N e geçti eline(mize)? Yaşasaydık deli dolu, taşkınca ne gibi olurdu, tüm hisler senle hissedilenlerle? Denemeler olmuyor, sil baştanlar lazım diyorsun.. Duygular iz bırakır su bile tutar onları en derinden....Anılar ne güzelmiş derken başlıyor bir aksama duygunun içindeyken anlamsızlaştırılan şeyler bir sonraki yansıma da sanki illüzyon gibi muhteşeme dönüşüyor aniden ...Ve çaylarımız geliyor.. Gözünün en dibine bakıp içiyorum.. Yine kaçırıyorsun, hızlı hızlı..

    Derdini sormuyorum bu kez. Vakit tamam deyip kalkıyorum.. Albümü uzatıyorsun.. Kalsın diyorum ve gidiyorum. içimdeki zamanda dolmuş çoktan..
    0 ...
  2. yazlık yeni hayat

    1.
  3. Yazlık evimize gelmeyeli ne çok olmuştu.. Zamanlar kendi kuyularına girdikten sonra, bizde kalplerimizi saksıların altına gizlemiştik.. buralara hiç uğramamıştık.. Vrenda hala çok güzeldi. Tam kapının önünde ki tahtanın gıcırdayıp gıcırmadığı hatırlamak istedim. Ne yazık ki kopmak üzereydi. Ne güzel yıllardı sevgilim, hatırlatıkça , beynimdenki tüm kıvrımlar sanki canlanıyor.. Ne çok yorulmuştuk çocuklarımızı büyütürken.. Denize sok çıkar, duş aldır. Giydir çıkar, yedir ,uyut.. Ve uyuduklarında ki zaferimiz ve kucaklaşmamız. Bir zafer edasiyle içtiğimiz şaraplar ve senin nefis kokulu puroların.. Tüm yaşananlar ve geçmişin muhteşemliği, yaşanan diğerlerini- kötü anılarımızı örttü. Biliyor musun? Yaşanan acıları şükür ki beyin siliyor evet bir tortu bir iz belki ama muhteşemliğe öyle odaklı ki, onlar pırıl pırıl öne geliyor.. içeriye giriyorum ortada ki yemek masamız hala orada duruyor.... Bu masanın üstü hep dolu olurdu ve sen nasıl mücadele derdin orayı boşaltmak için ama ikizler buna hiç izin vermediler deil mi.. Paletleriden, yapış yapış denizanalarına kadar her şey o masadaydı... Ben senin gibi düşünmezdim. Yaşayan ev derdim bırak izler olsun bırak, bırak her kez sevdiği parçasını taşısın bırak eve yaşasın..ŞiMDi NiYE AĞLIYORUM BiLMiYORUM.. Burada muhteşem yıllar geçirdik.. Sonra ne oldu anlamadım. Sanırım dünya da kimse anlamıyor bu bıkkınlığın bu, hayatları bitirip yeni hayatlara başlamanın nedenini. ikizlerde hiç anlamdılar.. Bizler kendi hayatlarımızdan çıkarken, onların hayatları halbu ki yeni başlamıştı..

    Onlarla yaşarken zor oldu anlatmak veya anlatamamak..Yeni hayatlarımızın tazeliği ve heyecanından belki onlara haksızlık yaptık, ama hayatlarımıza yine güzel devam ettik.. yeni ve büyüyen ailelerimizi hep kucakladık.. Bu kadar kolay olmadı. Dur.. Senin evliliğini sanırım kaldıramadım.. O kadar çok içtim ki, düğün seromonıine gelmek için ayakta zor durdum ve bahçenin arkasında o kadar çok ağladım ki...o ana kadar kabullenmiştim veya ciddiye mi ne almıyordum.. Nasıl olsa tek ve muhteşem bana dönecek ve bu kabus bitecekti.. Zaten benim birlikteliğimde beni oyalıyordu, öyle ciddi bir şey deildi.. Seninle olan hiç bir şey gibi deildi hayat.. Ve en kötüsü kimse sen gibi, niye dokunamıyordu ve bu dokunuşlardan sonra ben banyoya kapatıp kendimi niye saatlerce ağlıyordum.. Bahçe de yanıma geldin. O kadar sarhoştum ki, bir an kollarına atladım ve seni öpmeye başladım. Çaresizlik ve hiçlik duygusu daha da alta çekiyordu davranışlarımda beni ve düşünmek yerine dürtüsel olarak acıtma ve acındırmaya bürünüyordum.. Ellerini yüzüme aldın ve" aşık oldum. Bunu planlamadım ve istemedim ama oldum dedin".."lütfen artık mutlu olalım ve hayatımıza devam edelim "dedin. Lanet olsun dedim. Nasıl aşık oldun biz bir birbirimize aşıktık, biz sen ben ikizler bir aileydik dedim.. Gözlerinde ki anlam, bu cümlelerin artık senden uzakta olduğunu gösteriyordu.. Artık bize ait olmayan bakışlar ve uzak anlamlar yüklüydün.. Ve uzun yılardır tanıdığın seni, son bir kez daha anlamıştım. Konuşacak bir şey yoktu..

    Düğününden sonra ki iki yıl zor geçti. Kontrollü olamadım.. Ağır depresyonlarım oldu. ilaçlar ve içkiyle ancak günlerin acısını ve uzunluğunu azalta biliyordum.. Gözlerimi kapattığımda hep seni ve balayımızda ki küçük adamızı görüyordum. ilaçlar ve düşler öyle birbirine geçmişti ki..

    Bir gün karın geldi. Zar zor kapıyı açtım. Çok güzel ve çok gençti. Bir an halimden utandım. Bana sarıldı ve içten olduğunu hissettirmek için çok çabaladı. Ama ben onun gençliğine takılmıştım. Hamile olduğunu zar zor duydum. Arkadaş olmayı istediğini söyledi ve kocasının , eski kocamın durumuma üzüldüğünü belirtti.
    Birden kendi durumumu kavradım.. Tek kaybeden ben olmuştum. Herkes organize olmuş ve mutluydu. Hayatlarına ışıltılar katarak devam ediyorlardı ve üzüntü cephesinde tek yük bana kalmıştı.. Ne garip, en zayıf halka ben seçilmiştim..

    Ertesi günlerde, eski eşime yakın olmak yerine( ki bu yakınlık hep onu görmek ve bana acsın bana gelsinle eş değerdi), uzak bir şehre taşındık..
    yeni bir iş kurdum kendime ve ikizlerle daha çok zaman geçirmeye başladık ve acılarn terbiyesiyle, burumuş kalbimi dinlendirmeye başladım..Bir şeylere bel bağlamak ve adamak yerine, hayatta her şeyin ola bileceğine alışmaya başladım.. Tutkunun bir eseret olduğunu öğrendim...

    Tutulmak en korktuğum ve aslında en özlediğim şey oldu..
    0 ...
  4. ayrılık deneme

    1.
  5. Son kez sevmelere gelmiştim.. Nasıl başaracaksın dediğinde o bana kalsın dedim.. Anlamsızca baktığında, beyninden geçenleri aslında anlamamış gibi yaptım.. Genelde böyle olmaz mı?? Anlamamış gibi yapmak .. Bal gibi eşek gibi anladığımızı bile bile anlamamazlık.. Nasıl sıcak burası camı açtığımda, elimi tutuyorsun , terli ve soğuk. Elinde ki terden anladım sitreslisin ve endişenlerin öyle fazla ki..

    Kendi dertlerimi bırakalı öyle çok oldu ki, hep senin dertlerin aramızda ve yaşamının önemi.. Sıkıldım biliyor musun? Dertlerin sıkıldım, dertlerinin bitip, yaşamın bitmesinden öyle korkuyorsun ki... Bir dert bitince yenisini koyman saniye sürmüyor.. Montumu da çıkardım.. Boynumdan kokluyorsun.. Harika gibi bir şeyler ağzında, bakışların nasıl dalgın, nasıl bulanık.. Nasıl da aldanmışım diyorum kendi kendime.. Bu gizemin mutlak bir melankolik durum olduğunu nasıl anlamadım ve bu gizemin aslında bir bok gizem olmadığı, düpedüz bu adamın kaçık olduğu.. Ah işte AŞKIN ALACAKARANLIĞINA girince tutulursun en hastasına...

    Bir boşluk ortasındayım şimdi. Sigaramı yakıyorum ve ona demek istediğim ve anlatmak istediğim hiç bir şey olmadığını fark ediyorum..

    Zamanımın azlığını hatırlıyorum.. O güçlü duran yapısında ki hasta adama bakıyorum ne çok sevmişim bu adamı.. Hiç bir şeyi esirgemeden nasıl yaşanmış bunca şey diye iç geçiriyorum.. Seni büyütemem arık diyorum .. Nedenlerim var , yorgunum artık çok yorgunum ve büyütmem gereken başka varlık var içimde..

    Aynı korkuyla bakıyorsun ve müthiş yağmur yağıyor diyorsun.. Evet sevgilim müthiş yağmur var ve sen merak etme sen kendinle ol ve yürü kendi hayatına ben hayatımın zaten efendisiyim diyorum..

    Gidiyorum buralardan diyorsun..
    Sana "geber" diyorum .Ama içimden hoşcakal yağmur kokulu adamım diyorum, hoşcakal..
    2 ...
  6. ateşler

    1.
  7. Varlıkla yokluğun ince çizgisi,
    birbirine dönerken ,
    gün ağırdı.
    ve ufuk çizgideyken son bir harika nesef sigaramdan,
    içimde ki büyürken son bir sesizlik
    bak damlaların sesine,
    çatıdan nasıl damlıyorlar?
    varlık yokluğuma dönüştü şimdi?
    her yok oluşun bir oluş olduğunu bilmeli miyim..
    niye taktın ki, akan küflü duvara sevişirken kaç kere söyledin..
    yok oluşun karanlığı ve inziva vaktim..
    içimdeki büyürken , belki varlığın efendisiyim şimdi..
    varlıkların giderken tek tek, tek bir anı bile vad edemezken bu can,
    küçük canlım içinde , varlığın dönüşümü orda bir yerde..
    ufuk çizgi hep var ve o duvar hep küflü kacak....
    0 ...
  8. derinlikler

    1.
  9. Seni unutmaya çalışmak mı, bunu söylerken ki ümitsizliğimi ona nasıl anlatırdım ki..Zaten duygularım ve istenmemişliklerin altında ufalanıp yok oluyordum.

    Çok güzel bir yağmur yağıyordu.. Yüzünü cama dönmüştü ve bende ona arkadan bakıyordum.. O konuşurken birden ona sarıldım , boynuna sarıldım ve lütfen dedim..

    Ellerimi tutup gitme zamanlarını bilmem gerektiğini söyledi. Gözlerinin taa içlerine baktım , bir şeryler var mı diye? Orda beni biraz olsun görebilir miyim diye..
    oralarda yoktum ne bir izim, ne bir kalıntım en ufak benden eser yoktu.
    Aşkı bilmeyen ona aşk acısını anlatmak ne kadar zordu.Onun için zaman dolmuştu ve heyecan veren bu ilişki bir rutine dönüşünce, bitme zamnanı çoktan gelmişti..

    Başlangıcımızda hızlı başladığımız her şey , yine aynı hızda bitiyordu. Bense bu hızın altında çoktan kalıp acı çekiyordum. Beni anlamasını ondan beklemek imkansızdı.. Pencereden aniden giren hani o çiçek kokusu vardır ya?? Bir an içinizi meltem meltem doldurur.. Halbuki çöplüğün ortasındasınızdır, o kokunun gelmesi imkansızdır ama gelmiştir işte bi kere, kısa anlık ve imkansız bu üçlü sizi bir an evrenin merkezine taşır.. Ve garip yaşam enerjiniz nasıl döner içinizde ve nasıl harika olursunuz tüm zamanlardan işte öyleydi.....

    Bitmesinin anlamını yitirdiğinde, ondan bende canlı bir hediye vardı. Bu candı bende kalacak ve onu hatırlatacak.. Bazen neyin ne için olduğunu bilmeden yaşarız.. Bu da öyle bir şeydi işte. Gözlerimdeki yaşlara engel olamadım.. Bu kadar azın karşısındaki bende var olan çokluk, haksızlık değil miydi?? Çoklukları çoğaltmak varken neden hep yok oluşlara kucak açıyorduk?

    Anlamı yoktu.. Ona son kez sarıldım ve gerçeği söylemedim.

    Sadece varlığının varlığıma kattıklarına teşekkür ettim.. Bir varlık beni geliştirmişti, tanımamı sağlamıştı kendimi" beni" ve ondan bir canlı hediye almıştım en güzeli de buydu zaten..
    0 ...
  10. çınar yaprağı

    1.
  11. ÇINAR YAPRAĞI

    içimden can alınır mıydı, ruh çekilir miydi? Yaşarken bilinmez..
    .
    Benim ruhum çekilmişti, onun gitmesiyle ve hala dolanıp duruyordu asla bedenime girmeden..
    Efsanedeki acılar, yada şiddetin acısının çekene verdiği erdemin dayanma gücü beni ayakta tutan şeydi. olunmazdı ama bir olma durumu, her günü var etme gücünün yeniden ve yediden başlayacağına büyük bir saflıkla inanıp, soğuk akşamlar çökünce ruhumun dar sokaklarına, inanışımın kahkahalarına kızarak geçerdi bütün eklenen günler birbirine...

    Zaman denen kavram ne acımasızdı... Zamana sadece" aşk" mı demek lazımdı? Geri kalan günler ne aciz, yaşamak için ne gereksizdi. Lezzetin, hazzın ve yaşamı iki insanın tek beden gibi döndürmesi, evirip çevirmesi ve zerreciklerine ayrılması TANRILARIN kaç insana sunduğu lütuflardandı??.

    Yokluğu ...
    Yokluğunun unutulması varlığın unutulması ve diplerde boğulmak değil miydi? Dayanamıyorum! diye inlediğim zamanlarda, korkunç ellerinin beni karanlıklarına iteledikleri, hadi yapsana! dediklerini korkunç anlarda, içimde ki o cılız ışığın nasıl yandığını ve buradayım hep buradayım deyip, geçmişin mutlu kılınmış anılarına beni sürüklemesi neydi, nasıl olurdu?
    o ışık ben buzken birden yanan o ışık ve artık yok oluşa hazırım, bu zırvalar bu yoksunluklar bu sensizliklere erdemli uydurulmuş kılıflara inanmadığım ve kanmak için yaşlandığım bir an yine ısıttı beni ve ben yine büzülerek çektim ellerimi kendi yapışkan karanlığımdan ve kulaklarımdaki korkunç mırıldanmalara bir çocuk şarkısı bulup susturdum..

    ve bir yaprak girdi içeriye önüme masumca düştü..
    Aldım elime ve okudum.
    Sevmeler ve zamanlar nedir hayatta, sadece acılar mı bağlayan. Ruhlar yaşayanların özgürlüğüyle mutlu burada. Özgürleşmek kolay mı acıyı bağlarken bu bedene ve yazık değil mi, her aşkın güzelliğini reddetmek ve tek demek. Tek olan ne ki dünyada senden başka ruhundan başka.. Beni özgür bırak acılarını koy bu yaprağa ve bırak sonsuzluğa, zamanı dolan yaslar artık intikam almadan sen kaç oradan ve bul sevgiyi yeni formlarında...

    Okudum onun kokusuyla ve vedalaştım onla. Uçurdum onu geldiği diyarlara ve hafifleyen kalbimin küllerini savururken havaya birden sabah oldu ansızın karanlık bitmez gecelerimden sonra......
    0 ...
  12. so defada bir defa

    1.
  13. Son kez baktım,
    son kez dedim , acıtmadan bir veda ..
    Sadece boşluklar, bulutlar gibi hoş ve boş..
    Kafamı kaldırdım , haykırdım hoşcakal yabancı..
    Bir yerlede milyonlarca parçanla hoşcakal..
    Denize fısıldadım hoşcakal deniz affet beni ..
    Hiç doya doya bakamadım sana...
    hiç sevmedim çocuk seni, bir gün bile sende bağışla..
    ve yabancı sen , sen beni asla unutma...
    1 ...
  14. keşke sevseydim

    1.
  15. işten yine yoğun argın çıkmıştım. işlerin yoğunluğu, benim yorgunluklarım, boşa giden zamanlar, eklenen çiçgiler her şey ama her şey niye fazlaydı ki. Az ve huzurlu olan sanki başka taraftaydı, sanki ben o huzuru bilmiyordum, neydi nasıldı.Birden beş yaşlarıma döndüm. Evde babamla annem sürekli tartışırlardı.Babam anneme şöyle demişti o zamanlar tabi anlamamıştım." Hayattan hiç zevk almanı anlamıyorum. nasıl bir insan hayatı külfet gibi görür, nasıl bu kadar kadın olmayı unutur" demişti..Annem de sesizce ağlamıştı, hiç cevap vermeden, öylece o güzel elmacık kemiklerinden yaşlar süzülürken, bakışları nasıl acı çekiyordu sadece çocuk aklımla bu acıyı göre bilmiştim. Çocuk aklımda ilk acının gözlerde olduğunu o zaman anlamıştım.

    Ağır ağır eve doğru inerken Çemberlitaş'tan. bir an bu anıyla içim sıkıldı. Beynim şimdi buraya niye sıçrama yapmıştı ve ben niye bunları hatırlamıştım. Aşşağıya doğru inerken, küçük bir çocuk parkı gözüme ilişti. Bir an için çocuk sesleri anne ve babalarıyla birlikte olan çocuklara imrendim.iki yıl önce ayrılmıştım ve çocuk yapma zamanımı da geçiriyordum. Bite evliliğim ardından çoluk çocuk defterlerini de çoktan kapamıştım. Çocukları çok sevmeme rağmen, evliyken yoğun koşturmacalarımız olduğu için bu işi hep sonraya hep sonraya ertelemiştik. Aslında ne çok isterdim şimdi, şöyle boynuma sarılan, anneciğim diyen bir çocuğum olmasını. Kendime kızdım, iyi ki de çocuk yapmamışsın, bu sorunlu evlilikten bir de sorunlu bir çocuk çıkarıp, onu da tek başına büyütmek için uğraşacaktın dedim.

    parka doğru yöneldim, kasım ayının son günleri olmasına rağmen hava o kadar güzeldi ki, patktaki ağaçların yapraklaı, sarılıkları, kimi ağacın güze vedası için tüm cesaretiyle boyadığı kırmızılı yaprakları, çocuklar ve bu sonbahar bana iyi geldi. Boş bir bank bulup, çantamı da koyduktan sonra arkama yaslandım ve işte dedim bu , otur ve hiiset.ilerde ki büyük ağaçların altında bir adam fotoğraf çekiyordu. Güzel ve profesyonel bir makine vardı elinde, az buçuk işim gereği bidiğim için, galiba bor yere çekmiyor ışıktan da anlıyor diye içimden geçirdim..

    Sonra yine bakışlarımı çocuklara kaydırdım ve kendi çocuğum olsa nasıl oluurdu diye düşünmeye başladım. Tüm bu düşüncelerin içinde, birisinin" sizde iş çıkışı çocuğunuzu buraya mı getiriyorsunuz " dediğini duydum. Demin uzaktan gördüğüm fotoğraf çeken adamdı. Şimdi laflayacak bir bu mu kaldı dedim içimden ve biraz rahatsız bir tavıla" hayır çocuğum yok, iş çıkışı dinlenmek için geldim dedim. Adam sanki rahatsızlık, ifadelrimi konuşmaya başlangıç cümleleri sayıp, fotoğrafçı olduğunu, şimdi sonbahar mevsimimde çok güzel kareler olduğu için, tüm istanbul'u gezdiğini ve fotoğraflar çektiğini anlatmaya başladı.Sanırım susmayacak dedim içimden ve göz ucuyla şöyle bir tipine baktım. Yaklaşık 45- 50 yaşlarında ince ve zayıf bir adamdı. Saç ve sakaları uzundu, yüzünde görünen ve insana memnuniyet veren tek yer okyanus mavisi gözlerdi. Ama konuşmaya deavam ettikçe ben de bir gerginlik başladı, acaba hiç tanımadığım biri, nerden cesaret almıştıda , böyle uzun uzadıya bana bir şeyler anlatıyordu.Oturuşuma falan baktım, yoo düzgün oturuyordum, hani olurya bir firik verme durumunda, bu adam o yüzden biti vermiştir diye. Sonra böyle düşündüğüm için utandım kendimden.. Bir ara adamın yüzüne baktım, tam o sırda o da sustu o da bana baktı ve ben gülmeye baladım, sinirlerim bozuk vaziyette gülmeye başladım. Gülerken korkuyordum çünkü bu isterik gülmelerin arkası bende ağlama olurdu. Adam biraz güler gibi oldu ama, sonra
    durumu kavradı. Bense artık yavaş yavaş gülmelerimi ağlamaya çevirmiştim. Durumu fark eden bir kaç çocuk yanıma geldi, yüzüme bakmaya başladılar, biri amcamı ağlattı sizi teyze dedi. Adam biraz sinirlendi ama yok canım, ne münasebet yavrucum, ablanın biraz karnı ağrıyormuş dedi.
    0 ...
  16. sonsuz ölüm

    1.
  17. sonsuz ölüm

    Sonsuz ölümün eşiğinde..
    Geçmişle son perde,
    Hesaplaşmalar bitti,
    Defterler yırtıldı,
    Hüzünlerin efendisi öpüldü son kez.
    Ilık ılık okşandı saçlarım kanlı elleriyle efendimin,
    Korkma derken sesinin metalikliği ciğerlerimde.
    Çıplak yürüdüm, bakmadan son kez mazime,
    Hıçkırıklar için geç,
    Gülümsemem en iyisi,
    Elveda dedim, tüm acılara görüşmek üzer son kez.
    Kendime baktım,giderken gecenin ıssız kollarında,
    Ama sesizce ağladım,belli etmeden,
    Son bir veda,
    Sarıldım sarı saçlarına,
    O bebek kokusuyla son bir bakış.
    işte bu dedim, güçlü ol...
    Gülümseyen sarı saçlı kızıma,
    Dönüşecem, evrimleşecem yine sen olucam bir yerlerde...
    0 ...
  18. yosun kokusu sonsuz final

    1.
  19. Ben kabuk kabuk olmuş ben ne sevdiğim belli ne sevmediğim. Herşeyim bir tuaftı. Sanırım kendimi mi sevmiyordum. Yoksa kişiliksizmiydim öff neler de yakıştırıyordum kendime neler. Artık her şeyi akışına, yaşamın kendisine bıraktım. O akşam kız kıza çıkıp, çok eğlenmiş gibi yapıp, aslında biraz daha yalnızlıklarımızı törpüleyip evlerimize döndük. Sonrasında ki günler, sadece hayatta kalmaya duyulan saygının kendini devam ettirme görevleriydi. Çok yorgun ve bezgindim, çevreme karşı duyarsızlığım hat safhadaydı. insanları dinlemek bile bir zulüm gibi geliyordu bana. Yüzlerine manasız bakıp, ne zaman susacak diye sadece bekliyordum. Gece gündüz "onu" düşünüyordum. Onun beni sevmesini, kollarının arasına almasını nasıl ıskalamıştım, nasıl bu kadar kolay olmuştu. Ve o Allahın cezası nereye gitmişti, nasıl olmuştu her şey?

    Zamanlar su gibi akmıştı, mevsim bahara dönmüştü. Benim içim hala buz kışımdan kurtulamamıştım. içim öyle üşüyordu ki, sürekli aynı hırkama sarılıp duruyordum. Bir güm işteyken, çok sıkıldım ve izin alıp biraz hava almaya çıktım. Bebek sırtlarına çıkıp, güzel bir manzaraya bakarak çay içmek istedim. Yalnızlığımın tadını çıkarırken, muhteşem deniz ve Bebek koyunun tüm güzelliği beni öyle mutlu etti ki.. içimden yaşadığım için ve hala güzelliklere yüreğimin dokunduğunu bilmek beni çok mutlu etti. Arkamdan birinin yaklaştığını hissetim ve hızla döndüm. Dünyada olmayacak bir şeydi ama oldu. Oydu Murat'tı arkamdaydı. Mucizelere inanma derler, mucize yoktur. Peki bu neydi, bu olan yaşamın olağan dışılığına aitti. Bu benim aşkımın bir cevabıydı. Bu benim için bir hediyeydi, bu Tanrının bir mesajıydı. Sadece ayağa kalktım, yüzüne baktım. Yüzünde ki güzel çizgiler, ağzının ucundaki muhteşem seksi gülümseme, güneş yanığı teni işte karşımdaydı. Yüzünden yine bir anlam çıkarmak zordu ama olsun burdaydı ya. Hiç bir şey demeden boynuna sarıldım ve seni çok özledim yabancı dedim. Seni tanımıyorum, kimsin. nesin bilmiyorum ama seni çok özledim ve daha çok özlemek istemiyorum dedim. O da bana muhteşem bir şekilde sarıldı ve boynumdan öptü. Nefesi ve kendisi yosun kokuyordu, öyle muhteşemdi ki..
    Sıcaklığı tüm vücudumu sarmıştı, kalp atışlarımı durduramıyordum. Bulunduğumuz yer tamamen sarı bir sıcaklık olmuştu. An durmuştu, yaşam durdurmuştu. Daha önce ne zaman bu kadar güvende olmuştum, kime böyle teslim olmuştum, kim beni böyle koklamıştı. An denen şey ne garipti onun kollarındayken herşeyi düşünmüştüm, o bana sıkı sıkı sarılıyken hayatımı düşünüyordum, ne kadar garipti. Usul usul saçlarımı kokluyordu. Teni nasıl yumuşaktı. Mümkün müydü bu kadar yumuşak ten. Sanki kulağıma melodiler fısıldıyordu, nefesinin ve kendinin kokusu duyuyorken nasıl oluyorda hiç konuşmuyordu. Kulağıma "şimdi kendin oldun artık küçük kız" dedi.

    Onun kollarından ne zaman ayrılmıştım ve ben niye yerde yatıyordum o nerdeydi? insanlar başıma gelmiş, başımda ki kanamaya tampon yapıyorlardı. Ben anlıyamıyordum. Ne olmuştu. Sonra biri bağırdı çabuk olun nabzı atmıyor, kız gitti..
    SON
    0 ...
  20. hiçsizsin

    ?.
  21. 1.Sür hiçliklerimi,
    Sürme kana kana iç,
    belki bir gün senin de olur kocaman hiçliklerin,
    anlamsızlıkların.
    Savur onları ,karanlık beyninin soytarısına
    Sor ona o amlAsız soruyu ama anlamlı bir cevap al,
    BEN KiMiM?
    Bulamayınaa delice bir kahkaha at, bir sigara yak gecenin çizgisinde,
    Soğuk ellerin bedeninde buluşsun , bulunmayan sorularda en iyi arkadaşın.
    Sonra geri dön, yanlızlık ormanına, hadi dal korkma bu sefer,
    Bakalım kim en büyük korkun, "kaçma" dedin ya, yüzleş o zaman.
    Buldun mu?
    Niye acıttı seni , niye ürktün?
    Seni buldun değil mi? Seni.
    Kaçtığın onca yığın boşunaymış,
    Kimden neden bilmeden.
    Canavarın kendin.
    Meğer kimmiş en yakınında ki ses,
    Kendi yanlızlığınla konuşman, ha birde
    konuşup cevap vermen..
    0 ...
  22. hiçliklerin

    1.
  23. Sür hiçliklerimi,
    Sürme kana kana iç,
    belki bir gün senin de olur kocaman hiçliklerin,
    anlamsızlıkların.
    Savur onları ,karanlık beyninin soytarısına
    Sor ona o amlAsız soruyu ama anlamlı bir cevap al,
    BEN KiMiM?
    Bulamayınaa delice bir kahkaha at, bir sigara yak gecenin çizgisinde,
    Soğuk ellerin bedeninde buluşsun , bulunmayan sorularda en iyi arkadaşın.
    Sonra geri dön, yanlızlık ormanına, hadi dal korkma bu sefer,
    Bakalım kim en büyük korkun, "kaçma" dedin ya, yüzleş o zaman.
    Buldun mu?
    Niye acıttı seni , niye ürktün?
    Seni buldun değil mi? Seni.
    Kaçtığın onca yığın boşunaymış,
    Kimden neden bilmeden.
    Canavarın kendin.
    Meğer kimmiş en yakınında ki ses,
    Kendi yanlızlığınla konuşman, ha birde
    konuşup cevap vermen..
    0 ...
  24. kaosum

    1.
  25. yanmaların ortasında,
    bir nefesin oda olsun,
    ne fark eder bir artı bir eksi,
    kabulüm demedim mi, sorgusuz sadece sen.
    kaoslarım büyük, yalanlarım sen,
    kaybolmak mümkün mü,
    eksilenlerimle,
    renklerin olmadığı bir boyut hissizlik beni bitirdi.
    sana bir adım, bir adım derken hiçliklerin tuzağında.
    yakalandım, sorumluluklar efendisine,
    gelmek atık zor, gecenin sisinde belki.
    Günün birinde, bel ki günlüklerim içinden çıkan
    bir his el uzatır yine sana.
    sakladım her şeyi sırlar küpüme.
    kaoslarım büyük acılarım daha, sevmeden
    geçti tüm zaman.
    0 ...
  26. mış gibi özlem

    1.
  27. Ölüme yakın hayata dair,
    bir umut sonsuza yakın, bir dokunuş her ne halt sa
    uzaklaşmak için ,
    bir an için beynim el verse susmayı, kapatsam gözlerimi
    olmayan morlukların, pembeliklerin kucağında.
    dalgalar hüzün vermese bu akşam, deniz karamsara çağırmasa beni, gece feneri yoldaş olmasam
    bu kez hüzünlerini suya yansıttığında.
    deniz kokulu adamı mı beklesem ben sadece bana verilen bu sürede,
    huzursuz olmasam, yargılanmasam çığlıklarınızla sayın martılar.
    bir aşk desek ve üstünü sadece bir anlık örtüp, boş verse gece.
    beni saklasanız ne olur, tüm sırlarınızla evren bir olağan üstünlük yapsanız.
    bakın geliyor sandalıyla, deniz kokan adamım, gece üşütmüş belli ki onu.
    ve izninizle sarılsam ona, biraz müsade sıra bende artık tüm yanlızlıklardan sonra.
    Üstünü örtsek herşeyin bir avuç ıslak kumla ve desek işte bu..
    sonra kaybolsak, ay ışığında görmesinler bizi,
    zaten kime bu hesap, acıları biz ceplerimize doldurmadık mı?
    şimdi bıraksak suya bizde hafiflesek ve girsek gecenin en acımasızında o suya.
    Arınsak bir kutsallıkta ve umutla.
    Ay bize gel dese ve gitsek, gitsek mor mavilere izlerimizi yok edene kadar gitsek.
    Bir adam ve kadın olsak hiç yaşanmayan...
    1 ...
  28. boyut oldum

    1.
  29. Gece oldum,
    yol oldum.
    Boyutsuzlukta nokta oldum.
    Noktadan boyut oldum. aktım
    Sonsuza uzandım,bir yelerde soru oldum.
    Zamanlar içine aktım.
    Aradım varlığımı uzayda hiç oldum.
    Boyutlara uzandım, his oldum,
    Ten oldum.
    Boyutsuzlaştım varlık oldum.
    Acıdım , acıttım.
    Hiçlikten çıktım,
    kimlik oldum.
    Sarındım,
    Kuşandım,
    Tebessüm oldum,
    Dudağının kenarına.
    Aşk oldum gözlerini kıstığında,
    Ölüm oldum, yalanlarında.
    9 ...
  30. senden başka ve evren

    1.
  31. Yollarım oldun, sana koşmadım aktım,
    akarken hal oldum bilinmezliklerine daldım.
    her kez gülerken, bedenimi dayadım bir dikene, son damlaya kadar akıttım var olanı.
    Sensizlik yoktu ki bedenimde, bedeni ne yapsın bu aciz ruhum.
    Sen bir damla kanıma bulan diye , tüm çabam arzum.
    değince sana, bel ki hissedersin yanmayı ve oluşu ta derinlerde.
    bir kuyuya atlarsın sonra, dibi olmayan duygularım orada.
    bel ki oynarız senle, korkuyla sarılıp sadece.
    teninin kokusuna karışsam bir damlamla, bu ne lütuf diyecem.
    seninle böyle varolmak, formsuz cisimsiz, hiç bir şey gibi.
    sadece dursan bir an, ve dinlesen içindeki beni.
    Sen olmuşum haberin yok.
    Düşlerine bir an sızsam çok mu yorar seni? Bir çocuk saflığında korktuğunda,
    ben olsam yanında.
    yanlızlığın, yanlızlığım olsa, ve acıtsam geçmişi.
    BULUT OLSAK,
    SUSUZ OLSAK, OLSAK OLSAK..
    9 ...
  32. sonbahar ve yine

    1.
  33. Sonbahar, adı üstünde tüm kışı geçirebilecek son bir liman. Sen olmadan nasıl geçecek göreceğiz. Dediğin gibi "sensizlik ağır bir ölüm " mü yoksa, mutlak bir sessizlik mi olacak. Seni üzmeden, nasıl yola devam edeceğim bilmiyorum. Dediklerin kulağımda, ama ben sonbaharında yorgunluğu ve sarılığıyla sanırım, yavaş yavaş cayacam her şeyden herkezden. Yağmurluğu giydim. Sahile indim, hızlı adımlarla yürüyorum kimseler yok. Aklımda belirli bir plan yok, ürüyorum işte boş boş. Sonra bir yer görüyorum, öyle ıslandım ki giriyorum, sanırım bir çay içsem fena olmaz. içerisi dolu, yağmurluğumu çıkarıp, sallıyorum damlacıklar her yere dağılıyor. Tam sandalyemi çekecekken, adamın biri bağırıyor " dikkatli olur musunuz, her yerimiz ıslandı". Ne diyeceğimi bilemiyorum, bir şeyler geveliyorum, sanırım özür diliyorum. Sonra arkamı insanlara dönüp oturuyorum. Seninle ilk buluşmamızda da yağmur vardı. O Yüzden ikimiz de ne çok severiz yağmuru. Yağmurdan ıslanıp Modada ki kafeye sığındığımızda sen saçlarımı kurulamıştın, ben üşürken, montunu vermiştin. Biliyor musun, montunu giydiğimde daha da titredim. Çünki kokunu duydum. Ne muhteşem bir koku, nasıl bir insan parfüm sürmeden böyle güzel kokar ki. Nasıl bir insan melek gibi kokar? Ta o günler de düşünmüştüm, sen aslında yoktun, hiç olmamıştın mümkün müydü böyle bir şey zaten?

    Çay içerken ben, sen sordun. Neden korkarsın diye, ben saçma sapan şeyler söyledim. Keşke sensizlik deseydim ama diyemedim.
    yorgunum dedin, çok yorgunum. Sen daha hayatın başındasın, bense ortalarında, bana tutunma, ikimizde düşeriz dedin. Gözlerinde sözlerin kadar buğuluydu. Sen konuşurken insan seni bu kadar mı sevmek ister, bu kadar mı anlat der. Ben tüm imkansızlıklara ve tanrının bana bahşettiği an, anlar, günler neyse kabulüm dedim. Yeter ki sen bak, sen konuş.

    Arkamda ki adam yine homurdandı, düşlerimden beni yine bu berbat ana döndürdü. Halbu ki nasıl da erimiştim anılarım arasında, nasılda kemiklerim ısınmıştı, nasıl can gelmişti bana.
    Şimdi yine dönmek istedim, bir kaçış bulmalı ve o anlara girmeliydim. Girdim. Bir davete götürmüştün beni. çok utanıyordum. Sen bana dedin ki" utanma, ben senden de fazla utanıyorum" ve sarıldın bana. Bana öyle güzel sarıldın ki, yada bana öyle geldi, kimse bir şey sormadı bize. Herkez mutlulukla kabul etti. Ben sıkılmaya başlayınca, bir kağıt aldın eline arkanı döndün bir şeyler yazdın.
    Sonra bana uzattın, ben yanakları kızarana kadar tekrar tekrar okudum. Hala "kinyasla, kayra" kitabının içinde saklı.

    Sonra sen gitmen gereken uzaklara gideceğini söyledin, ilk korkum, ilk paniğim başladı. Dayanamam dedim. Dayanmak için HER GÜN YAZ DEDiN. Her gün anlat dedin. ve sen gittin. Ben elimde kağıtlar, üzerimde senin tişortun gittiğim her yerden yazdım, gönderdim, yazdım, çizdim. Sana mevsimleri yazdım, yaprakları topladım gönderdim her şey aynı dedim seni bekliyoruz. Sen de hasretini yazdın, biliyorum öyle benim gibi kocaman çoşkuların olmazdı ama her şeyi o sükûnetinle, dinginliğinle öyle güzel yaşardın, yaşatırdın ki.

    Geleceğin günden tam bir hafta evvelden hazırlanmaya başladım. Aslında hazırlanmadım, miğdem de bir ağrı hep titreyerek bekledim.
    Sen geldin. Nasıl boynuna sarıldım, nasıl beni kucakladın bilmiyorum. Ama düşten öte, özlemden öte, herşeyden öte özlemiştik bir birimizi. Bavulu açtın, bana gül getirmiştin. Başka diyarların güllerini, öyle sevindim ki, çünki öyle şeyler beklemiyordum senden. Sen demiştin ya bir gün, seni kızdırdığımda ,"liseli aşık hareketleri bekleme canım" demiştin. Şimdi gülmeye başladım, kafedeyim insanların dikkatini çekmek istemiyorum, ama gülüyorum işte.

    Geçen zamanları farkıda deildim, ne oluyordu, ne yapıyorduk. mutluluk ne anlatılır, ne de zaman olarak hapsolur bir yere. Ama hüznü anlat deseler günler yetmez. Biz de sadece mutluyduk işte, sen bana öğretiyordun, anlatıyordun, seviyordun. Ben de sadece sen vardı. Evet sadece sen. Beni bana sorduklarında, seni anlatır olmuştum. Sabah sen, akşam sen, düşlerimde sen.

    Sonra bir gün bir şey oldu.Ben yine sana kapılmış, hararetli hararetli bir şey anlatırken, beni dinlemediğini, hatta sıkıldığını söyledin. ilk kez oldu bu, ilk kez. Ağır geldi ama, ola bilir dedim. ve sustum. Sen saçlarımı okşadın, biraz farklı okşadın. Bir sevgiliden çok bir şevkatli biri havasında, sanki başka şeyler ama o an bulamadım.

    Sonra her şey yolunda olduğuna kandırdığım kendimi günlerden bir gün, bana öğlen ortasında, ben tam biraz seni unutup çalışmaya başladığım bir "buluşalım" dedin. Sesin öyle soğuktu ki, sen olmasan sen deil derdim. Ama sendin. Ben hayır dedim, hayır bağırmaya aşladım, hayır. Sadece bağırıyordum, elimde telefon. Sonra korkunç bir ağlama. Herkez sakinleştirmeye çalışıyordu, birinin ölüm haberini aldığımı düşünüyorlardı.
    Evet almıştım, almaya çok yakındım, ne fark ederdi. Sonra eve geldin, boynuma sarıldın, özür diledin. Boynumda ılık göz yaşlarını hissettim, senden nasıl vaz geçerdim, insan nasıl böyle asil ağlar ki dedim. Yaşlarımı sildin, saçlarımı düzeltin ve konuştun, konuştun hiç dinlemedim biliyor musun hiç. Yaşından, imkansızlıklardan, yıllardan bahsettin. Sorumluluklarında bahsettin.

    Bitmesi gerektiğini ama beni hiç unutmayacağını söyledin. Kafeden şimdi kalktım, zaten her şeyin sonuna gelmemişmiydim. yağmurluğumu giyip dışarı çıktım, yağmur kokusunu içime çektim ve yürümeye başladım.
    Beni hiç unutmadın. biliyorum. beni hep takip ettin, hep bir şekilde izledin ve ben zaten bedenim sonsuza karışana kadar sana ait olduğum için, şu anki "an saatleriyle" zaten işim olmadığı için, tüm yaşamımın içinde, tüm anılarımla seni yaşıyorum.
    0 ...
  34. bunaltmamak

    1.
  35. Bunaltmamak, insan nerde ve ne zaman olursa olsun bunaltmamalı. Eğer öyle hissederse ki, salak deilse hissedilir. hemen pılıyı pırtıyı toplayıp gitmeli. Bir ortamda, ortamın tam merkezi de olabilirsiniz, ortamın köşe yastığıda ola bilirsiniz, ortamın masada ki vazosu da ola bilirsiniz. Ama tüm bunların içinde ortamı bunaltan olmanız, yani gereksiz konuşmalar, gereksiz atıp tutmalar, ben bilirimler falan bunaltıcı ve itici konuma sokar insanı. Bunun için en güzel şey, biraz sabırlı olup ağır takılmak, analiz yapıp ortamın oluşmasına fırsat vermektir. Birde samimiyetsizlik hemen anlaşılır ve kolay kolay da unutulmaz.
    0 ...
  36. bayram işkencesi

    1.
  37. Misafirler ultra jet hızla gelir. Gelirken gelir mi gider mi belli olmaz. Beş dakikayı geçiren misafir için idam sehpası hazırdır bile , altıncı dakika da zavalıcığın şansı bile kalmaz , çün ki yüz vaziyeti mahkeme duvarına dönmüştür çoktan.

    En makbul olan misafir bile elinde Mabel çikolatasıyla gelse bile 10 dakika sıkorunu egale etmek için çok uğraş vermelidir.Gidenin arkasından rahat bir nefes alınır."Nerden çıktı şimdi bunlar" denip , bir güzel hönkürülür.

    Sonra el beline konulur , ve "alemin enayisi ben miyim, otur her bayram evde misafir ağırla" deyip, kendini apartman boşluğuna atıp, ilk bulduğun kapıdan içieri dalıp, "iyi bayramlar" geyiğini çevirmeye başlarsın. Bu sefer senin için başlar, bu nezaketli duygular komşuların tarafından. Ama olsun buna değer.
    0 ...
  38. onsuz sozluk

    1.
  39. Onsuzluk sadece bir yoksunluksa hayattan, o zaman hayatın ne önemi var.Bizi var eden şey o muyduda var olduk, onunla.
    Eğer onsuzluk nefes almanı kesiyorsa ve bulunduğun her yer, bir öncekinin aynısı olmuşsa ve sen hiç bir şey gibi duruyorsan, sana anlatılanları boş gözlerle dinleyip, bir an önce zihninde ona koşuyorsan onsuz olamıyorsun.Onsuz olamayıp, zaten onla deiilsen, bu zihin paradokslarının etkisinin geçmesini kaç yüzyıl bekleyeceksin? Eğer bir drakula da deilsen.

    Onsuz olmak öyle zor gelir mi, her gece. Sadece sen ve senin kafa sesinle.Gölgelerle boğuşur gibi anıları başa sarıp, önce en güzelinden başlamaz mısın.Geriye doğru kavgalar ve acıların. Sonra yalancı pis bir mutluluk zarmaz mı içini"iyi ki onsuzum diye" tam kendin bile inanmışken acının yanlızlığından ruhun çekilir gibi olmaz mı? Sonra ağlamaz mısın, her gece kurulu saat gibi.

    Zor tarafını atlattım deyip, gün gün çökerken yanlışa sapmaz mısın? Yanlışların ruhunda onsuzluktan daha çok delik açmaz mı?
    Bir gün ansızın kesilecek bu ağrıyı, bu sefer kangrene dönüştürmez misin? "Biri geçti artık ben yanımdayım" diye seslendiğinden battığın pislikten kurtulmanın telaşını mı, yoksa hazzını mı yaşayacağını iyi planlamalısın.

    Onsuzluklar klasiklerine bir yenisini eklemeden iyi düşünüp, acını ve onsuzluğu iyi öğrenmelisin.
    0 ...
  40. sürekli korkmak

    1.
  41. Kimi zaman düşünmemek için hep fikri , olguyu geri çekiyorum beynimin derinliklerine. Yüce yaradan, kainatın efendisi, niye ölüm
    ölüm desin? Madem kıyacağı kullarına bu dünyayı niye bahşetsin? Bu kadar gücün altında neden bu aciz insandan hep ölüm, öbür dünya korkusunu beklesin? Yaratımın bu kadar kusursuzluğunda, hep ölüme yaklaştırsın, kafasında ölümle yaşatsın?

    Yüce yaradan şu planda mı hareket ediyor. Muhteşem kainatım ve muhteşem kullarım bu dünya da hep o dünyayı düşünsünler, hep korksunlar, hep ölüme ne kadar yakınlar bilsinler, kurban keserken son nefesin acizliğini bilsinler. Hacda dünyevi işlerini unutup bana yaklaşmanın ulviyetini tatsınlar. Kabristan gezerken bu dünyanın ne kadar geçici olduğunu anlasınlar. Şunu yaparken , hep öbürü düşünsünler, korksunlar, boyun eğsinler, korksunlar, geçici olduğunu bilsinler, bu dünya yalan, öbür dünya için yaşasınlar, daha devam etmek istemiyorum. istemiyorum çünki plan ve işleyişin böyle olmadığını hissediyorum. Biliyorum. Bu kadar kusursuzlukta, bu kadar büyük bir yapı da, ölüm gibi , korku gibi acizliklerin olmadığına inanıyorum. Bu korku imparatorluğunun bir takım örümcekli, ama bundan iyi çıkarlar elde eden, bu dünyanın ne kadar boş olduğu vurgusunu yaparken kendi doya doya yaşayan grupların elinde olduğunu düşünüyorum.

    Yaradanı bir anne sevgi ve şevkatinde olduğunu hissine çok yakınım. Bu kadar uğraş ve emekte, nihayi sonuç olan" ölüme göndermek " için yaşatmamalı, olmamalı. Mutlu olmasını, mutlu yaşamasını ve mutlu ölmesini tasarladığını düşünüyorum . Korkuların hep mutlu olmaktan korkan, kaçan ve ONU gerçek anlamda anlamayan, sevgisini ve aşkını hissedemeyen insanların bir takım öcü yaratmaları olduğuna inanıyorum. Dünyaya geliş amacımız hep korkmak üzerine mi olmalı ? Ne zavallı ve yaradanın niye yarattığıyla ne kadar çelişkili.

    Başka amaçlar ve başka güzellikler olduğunu unutturmak niye acaba? Olayı korku cephesine taşımak, yeni yaratımları mı engeleyecek? Güzellik, mutluluk ve aşkla, korkusuz bakan biz insanoğlu mutlu olunca birbirimizi mi katledeceğiz? Yoksa korkmadan, korkutulmadan yaşadığımız için yaşamın değerine değer katmak ve yaşadığımız her anda, her saniye de mutlak huzuru mu bularak yaşayacağız? insanoğlu kafasında ki karanlık dehlizlerine korkuyu salmasa ne olur? Hiç bir şey olmaz, sadece daha mutlu olur. En basitinden, en karmaşık olgusuna kadar bu olur. Kendi kötülüklerine ve yalanlarını yaşayan insanlara zaten kendileri en büyük korku deil mi?
    0 ...
  42. hayat adil mi

    1.
  43. Kimi zaman herkezin sorduğu bu soru da tabi ki hayat adil değil diyeceğiz. Kimi insanlara bu kadar çömert olurken, kimi insanların acı içinde ve çaresizlik içinde kıvranmasının bir anlamı ola bilir mi hiç? Bu nokta da kimsenin diyeceği bir şey olmaz sanırım. Önemli olan bu durumun üstesinden nasıl gelemiyeceğimizi bilmek. Evet şüphesiz doğru duydunuz. Bunların üstesinsen gelmek, bunlara çözüm bulacağımıza inanmak boş bir hayal. Sadece düzeleceğine inanmak masalının dışında , hakikatin böyle olmadığı kesin. Tanrının unutulan çocuğu olmak acı ama yine de kuyruğu dik tutup, ben de yaşama tutundum ve bu hayatta üzgünüm, size rahatsızlık verecem ama ben de varım demek lazım.
    0 ...
  44. © 2025 uludağ sözlük