bir gazete.
sanırım tkp çizgisinde yayın yapmakta. bugün elime geçti; üniversitede yaşanan iktidar- polis baskısından bahsediyordu iç sayfalarda bir yerde.
tkp ben ve benim gibiler için sip döneminden beri iyi tanınan bir grup. birden aklım; 97-98 yıllarına gitti. öğrenciler o zaman da copla yola getiriliyor, biber gazı yiyor ve gece vakti evlerinden alınıyordu. tkp nin babası olan sip o dönemde ne mi yapıyordu? özel rektörlük izinleri ile "türbanın neyi örttüğü" konusunda öğrencileri bilinçlendirmek için tüm türkiye üniversitelerinde stand açıyordu.
herhalde balık hafızalı oluşumuza güveniyor bazı arsızlar. biz sizin cemaziyelevvelinizi de biliriz; yök yalakaları.
tam türk ve cumhuriyet düşmanlarının uydurması . tanımını yapacaktım ki benden önce dile getirilmiş. bu ülke statükosu bunca yıldır tüm halklara din mezhep ve ırk ayrımı gözetmeksizin hizmet etmiş fakat kadir kıymet bilmeyen halklar hep ona düşman olmuştur. aleviler dersim deyip durur; şeriatçılar istiklal mahkemeleri, 28 şubat, şapka kanunu ; kürtler 33 kurşun, uludere, diyarbakır cezaevi, gözaltında tecavüz, gözaltında kayıp ... bu kadar nankör olunur mu? bunlar bu kadar nankör işte. yaşananların tamamını düşündüğümüzde koca ansiklopediye sadece bir nokta olacak olaydır. yaşanan şeyin igrencligini küçültmek için değil; çok daha büyük bir tarihe dikkat çekmek için.
dedelerinden dinlediği onlarca hikaye olanların ve çocuklarına -görmek nasip olursa torunlarına- anlatacağı yüzlerce yaşanmış hikayesi olanların varlığından şüphesi olmayacağı camilerdir.
chp sorunun bir kısmı. biz bunun doğru adıyla statüko diyelim. herşey masal olarak yutturulabilirdi eğer bu ülkenin son yirmibeş yılını bilinçli olarak yaşamasaydık.
şimdi saygıdeğer laisistlerin "bunlar ne yaşadı ki; hepsi hikaye" dediklerine bakınca anlıyorum ki hiçbir şey masal değil.
yarın yalan diyecekler; üniversite hastanesine başörtülü kabul edilmeyen medine teyzeye; polis mudahalesi ile çocuğunu kaybeden genç kadına; sırf muhalif oldukları gerekçesiyle üniversiteden atılan, geceleri evleri basılan gençlere. bir protesto için dgm de yargılanan insanlara. sırf aziz ve hamid olan allah a iman ettikleri için hayat kendilerine zehir edilen insanlarâ yalan diyecekler, hikaye diyecekler.
şimdi kendileri için yapacakları tek şey tavsiye ediyorum; darbecilerinize ağıt yakın. bulunduğunuz nokta statukonuzun karaya oturduğu noktadır. şimdi şanlı geçmişinizi hatırlayın durun.
hep türk düşmanlarının ve cumhuriyet düşmanlarının uydurmalarıdır.
oysa ki ; tüm bir tarih kemalizmin ne denli büyük bir halk desteğine dayandığının, halkı ile ve halkının değerleri ile ne kadar iç içe olduğunun; hiçbir zaman baştan inmeci, zalim acımasız ve halkına yabancı yöntemlere başvurmadığının şahididir .
söylemekten de çok hoşlanmıyorum ama bu kafayla siz çok seçim sonuçlarına şaşırır kalırsınız. daha çok seçim"sömürü, kömür vb." edebiyatlara sığınırsınız. aklınızı başınıza alsaydınız ve onlarca yıldır toplumun her kesiminde nefret uyandırdığınızı anlardınız. neyse böyle devam. en iyi muarız aptal muarızdır.
ne diyorduk evet nedeni buldum; "herkes bedava kömüre tav oluyor."
tabi özgürlüğü kullanmış olmak saçmalama gerçeğini ortadan kaldırmıyor. "gökten inmiş kitaplar" tanımı tanrının gökten kitap indirdiğini kabul eden bir yaklaşım. aslında bu tam bir saçmalama değil; ilahi vahyin "bile bile inkâr" dediği durum. yani inkarda ısrar. neyse ki; kendisine inkâr için irade verilmiş olduğu için; şu an bizce sorun olmayan bir durumdur.
yaşanılan hayatın her anının bir sorumluluğu ve hesabı olduğu gerçeğini de kendisi biliyor ve sorumluluğu üstleniyorsa kimseye birşey demek düşmez.
filmin final perdesini de yakından görmek isterdim ama biliyorum ki o an ben de kendi derdimde olacağım.
geçmişte yaşananlardan utanan laisistlerin zoruna gitmiş durumdur. "istiklal mahkemeleri olmadı; kimseyi asmadı. gardrop devrimleri için kimse acı çekmedi; herkes güle oynaya kabul etti. camiler ahıra çevrilmedi ; alevilere kimyasal silah kullanılmadı. darbeler, sıkıyönetimler hep yalan. tüm anadolu halklarının hafızası yalan; bir tek kemalist statüko doğru söylüyor.
mustafa islamoğlu tarafından muhataplarına dua sadedinde "ömrünüz ramazan ahiretiniz bayram olsun" şeklinde belirtilen sözdür.
buradan müthiş zekası ile "ramazan; ömür boyu değil, bir aydır" diyen zeka sahiplerine alkışlar! bunu mübalağa kapsamında anlayanlara da ayrıca bir alkış.
"ramazan" bereketi ve "kuran'ın inzalini" temsil eden bir aydır.
bu cümleyi söyleyen "dünya hayatı boyunca oruç tutun" dememiştir; "ömrünüz bereketli, vahiyle aydınlanmış bir şekilde geçsin; ahiretiniz bayram olsun." demiştir.
demiştir demesine de bu cümleyi duyan ne anlamış yahut anlamamıştır?
hakkında herşey söylenilebilir fakat "kötüniyetli" olduğu yahut tamamen birilerinin menfaatleri doğrultusunda hareket ettiği söylenemez. bu adam yaşadığı ülkede "başbakanlık" makamını bırakarak; diyar diyar gezmiştir. istanbul'da; önceleri padişah nezdinde çok saygın bir yeri olmasına karşın, doğru bildiklerini savunmaktan fedakarlıkta bulunmamıştır. ömrünü yoksulluk, sürgün, cezaevi üçgeninde yaşamayı göze alarak bir amaca hayatını vakfetmiştir.
evet hata yapmıştır; belki büyük hataları da olmuştur. ama genel bir kuraldır; "iş yapan; hata da yapar." hiç iş yapmayan hiç hata yapmaz belki ama hataların en büyüğünü hiç iş yapmayan yapmıştır aslında.
seyyid cemaleddin den etkilenen kişilere bakınız; sonra onun aslında nasıl birisi olduğunu anlarsınız. türkiye'de mehmed akif, bediüzzaman said nursi; mısır da reşid rıza, abduh, ihvan-ı müslimin hareketi; iran'da şeriati, humeyni; pakistan'da muhammed ikbal, mevdudi; orta asya da musa carullah; fas'ta malik b. nebi ve diğerleri... saymakla bitmez.
bugün sınırları aşan, islam kardeşliğine dayalı, ümmet bilinci çerçevesinde sosyal/siyasal vahdet eğer birilerinin gündeminde yer alıyorsa bu düşüncenin son dönemdeki öncülerinden birinin seyyid cemaleddin afgani olduğunu da bilmek gerekir.
muhatap yanlış anlıyorsa; çağrının suçu olmaz. birisi seni hayatı toplumu ve dünyayı ıslah etmeye çağırdığında sen sadece ritüele çağırdığını düşünürsen mantık hatası çağrıda değil; insandadır.
lakin parçalanan gerçek bazen gerçek olmaktan çıkar. modernizmin kadını cinsel obje halinde sunumu sorunu konuşuluyorsa; erkeğin cinsellikten arınmış ve nirvanayA ulaşmış bir form olduğu düşünülmemeli. ve eğer cinsel obje olmak fuhşiyat ise (kesinlikle öyledir) bunda modern erkeğin modern kadından hiçbir farkı yoktur. aslında ataerkil kültürün sadece kadını tanımlamak için kullandığı tüm sıfatlar ayniyle modern erkeği de tanımlar.
ssahabe kavramını yanlış anlayan müslüman zannıdır.
allah rasulü "sahabem hakkında allah'tan korkunuz; onların en küçük infakları sizinkilerden çok daha değerlidir." mealinde söz/hadis söyler. muhatabı kimdir?yani bunu söylerken karşısında kim vardır? klasik tanımda sahabe olarak tanımlanan kişiler. oysa ki; hem allah rasulünün hem de gerçek sahabenin sahabe tanımı bizim klasik sahabe tanımından oldukça farklıdır. hele ki allah ın. "bedevilerv-iman ettik- dediler. de ki; siz iman etmediniz sadece -teslim oldunuz. hucurat suresi....
buradaki siz kim?klasik tanımda sahabe. allah mümin demiyor; biz sahabe diyoruz. var bu işte bir gariplik.
sahabe kim mi? allah rasulünün ilk dönemlerinden itibaren ona dost yoldaş sırdaş olmuş; şahsiyeti ilahi vahiyle şekillenmiş gerçek yiğitler. yani mekkenin fethi sırasında müşrik mekke nin lideri olup da yol bitince iman edenin hadi imanına biz birşey demeyelim ama bir başkası da tutup sahabe yapmasın bu arkadaşları.
beşiktaş ın eski basketbolcusu.
hiçbir zaman pass first bir guard olmadı. aslında hiç skor yönüyle de ortada durmadı. ikisini de dengeli ve yeterince yapabilecek kapasiteye sahip.
lakin var olduğuna inanılan potansiyelini halen tam olarak ortaya koyamadı. bir sıra üstte seçildiği (gbkz: chris paul)ün mvp adayı olduğu bir dönemde halen all star olup olmadığı tartışma konusu.
görmek için değil reddetmek için çok özel çaba ve kastın olması gerektiği apaçık beyyinelerdir.
devekuşu saklanmak için başını kuma gömdüğü zaman kimsenin kendisini görmediğini sanır. ne kadar basittir bu kaçış.
hasıl ı kelam görmek için karşıda nesne olması ve ortamda ışık olması yetmez; bir de görecek göz ve anlamlandiracak zihin olması gerek. onlar olmazsa ışığın da güneşin de anlamı olmaz.
allah ın ırkçılık yaptığını yahut yapabileceğini düşünenlerin yanlış anladığı ve kendi yanlış anlaması üzerinden allah 'ı sorguladığı ayet.
işin aslı israilogulları da aslında kendilerine verilen nimeti aynı ilk entrydeki gibi anladıkları için ırkçılık lanetine kapılmışlardı. ki bu defaatle vurgulanır.
allah ırkçı olmadığını yahut ırkçılığın lanetini vurgulayıp dururken birisi hala anlatılanın tam tersini anlamaya çalışıyorsa; allah'ı sorgulamadan önce anlama yetisini sorgulasa daha çabuk yol alır.
"yazıklar olsun o namaz kılanlara" ilahi hükmünden bihaber insandır.
ahlak, sosyal sorumluluk, toplumsal adalet, iyiliği hakim kılma, hakikati savunma ve hakta direnme kaygısı/çabası olmadıkça yapılan her bir ibadet sadece kendini yormak anlamını taşır. yetimi gözetmeyen, yoksulu doyurmayan, işçisinin hakkını yiyen; namazın kendisini kötülükten alıkoymadığı kimse namaz kılmış dahi değildir.
şüphesiz bazıları "namazı sen mi kabul ediyorsun?" diye düşünecektir ama doğrusu bunları namazı emreden merci kelamında bize hatırlatır.
Golü rabbinin kendisine verdikleri vesilesiyle attığı için rabbine kendi vücut diliyle teşekkür eden oyuncudur.
Secde; "ne kadar teşekkür etsem yetersiz; çünkü şükranımı sunacağım imkanlar dahi senin eserin." demenin ve yaratıcının ihtişamı karşısında acziyetin veciz sembolüdür.
son şampiyonluğu hariç diğer şampiyonluklarını kendi öz kaynaklarıyla kazanmış nba takımıdır. aslında bu yönüyle ayrılır yüzük için para saçan takımlardan. yani asalet doğasıdır.
1400 yıl sonra yaşayan dini değer ve figürlere düşman olan kişilere dert olmuş çiledir.
hazrer-i aişe ye değer verdiklerinden yahut onu önemsediklerinden değil; dini değerlere kinleri nedeniyledir.
9 yahut 19; bir ömür boyunca çilesi (!) ile yaşamayı onur bilen bir insandır hazret-i aişe. birileri dindiremeyecekleri kinleriyle oraya buraya saldırsa da.
ufak detaylar dışında katıldığım tesbittir. fark şuradan kaynaklanmaktadır ki; allah insana kendisini inkar edebilecek ve kendisine küfredebilecek iradeyi (seçme hakkını) bahşetmiştir, mustafa kemal ve onun kurduğu sistem ise, kendisini eleştirecek dahi bir iradeyi insanlara (vatandaşlarına) çok görmüştür.
tüm kainat ve içindekilerin yok olmasından daha zor durumdur. gezegenler, dünya, eşya, tabiat, galaksiler ve bunların dayandığı o müthiş nizam ve kuralların aslında hiç olmadığı görülmeden allahın yahut genel tabiriyle tanrının yahut yaratıcının olmadığı sonucuna varılamaz. yaratıcının olmadığını düşünen beyinin bile nasıl oluştuğunu sorgulamak lazım. o beyinin harika bir şekilde nasıl vucuda geldiğini.
hasılı kelam yaratıcının yokluğunu iddia eden beyin, yahut bunu dile getiren dil önce kendi varlığını mantıksızlaştırmış olur.
kendisi hakkında hiçbirbilgisi olmayanların da burada yazmış olduklarını esefle gördüğüm islam alimi.
onun nefret kusan birisi olduğunu yahut anti semitist olduğunu iddia etmek fadlallah ı tanımamaktır. zira fadlallah "tüm israil halkı toptan müslüman dahi olsa filistin topraklarını terketmelidir, zira gasp edilmiş topraklarda bulunmaktadırlar." der. onun düşmanlığı hiçbir şekilde yahudiliğe, hristiyanlığa değildir. ki hayatı boyunca en büyük eleştirilerini klasik din anlayışının yanlışlarına yöneltmiş , özellikle islam da kadın hakları üzerine klasik fetvaları aşan ictihadlarda bulunmuştur.
sağlam bir siyasal bilince sahip birisi olarak da; "emperyalist ve siyonist (abd ve israil odaklarına) sistemlere karşı ömrü boyunca uzlaşmaz bir çizgi seyretmiştir."
ama mezhebi ayrılıklarda, toplumsal konularda, dini konularda onun hiçbir zaman nefreti, şiddeti ve tefrikayı öne çıkardığına rastlayamazsınız. aksine hepsini eleştrimiş ve dışlamıştır.
hakkında bilgi girenlerin birazcık bilgi edinmeden yazması fadlallah ın değil, yazanların ayıbıdır.
aslında düşük olmadığını düşündüğüm ihtimaldir.
şöyle ki; oynadığı oyun açısından her ne kadar şu an "işte bu" diyeceğimiz bir total futbol numunesi sergilemiyorlarsa da oyunları hala güzel.
finale çıkma ihtimali en yüksek takım olduğunu gözönüne alırsak; bence 30-35 arası bir şansı olduğu sonucuna varabiliriz.
finali ispanya- hollanda nın oynamasını isterim. açık futbol ekolünün avrupadaki iki önemli temsilcisinin finale çıkması avruğa futbolu açısından güzel bir gelişme olacaktır.