Ben orta okuldayken türkçe öğretmenim dönem ödevi olarak aşık veysel'i araştırmamı söylemişti. O günden beri de en sevdiğim aşıklardan biridir veysel satıroğlu.
Aşık Veysel, bir gözünü hastalık bir gözünü kaza sonucu çocukken kaybetmiş. Babasının ilgisiyle ve yöneltmesiyle saz çalıp şarkılar şiirler söylemeye başlamış. Daha sonra babası esma adında bir hatunla evermiş aşık veysel'i. Aşık Veysel esma hatunun ona karşı tavrından etkilenmiş olsa gerek esma hatuna kapılmış. Gel gör ki esma hatun aşık veysel'e iyi davranmasına onu sevmesine rağmen gönlü başkasındaymış. Gel zaman git zaman esma hatun sevdalısıyla görüşürken kaçma kararı almış. Aşık Veysel, eşinin başka birine bağlı olduğunu içten içe biliyormuş, bir gün gideceğini de. Esma hatun kaçacağı gün çizmelerini giyerken içinden bir tomar para çıkmış. Aşık Veysel, gideceğini anlamış ve olan bütün parasını sevdiği kadına vermiş...
Bu hikayeyi, o ödevi araştırırken bir büyüğüm anlatmıştı. Amma gerçek amma kulaktan dolma ama bana her zaman aşık olmanın ne demek olduğunu öğreten hikayedir. Fedakarlığın ve sevgililiğin ne demek olduğunu...
az önce öyle birini gördüm ki, bendeki dudak uçukladı.
oturuyordum bilgisayar başında. 'abaydıyurüüü abaydıyurüüüü' diye bir ses geliyor dışardan. dedim ki kendi kendime, balkona çıksam anlarım heralde. ama ne mümkün, gene aynı sesi çıkartarak bir kadın ağlıyor. menzilden çıkınca üşenmeyip başka balkona taşındım, ev sınırları içersindeki. aynı ses devam tabi, kılık kıyafet de namağrem yerleri örtüyor sadece, bir de bayağı kilolu. parkın güvenlik görevlileri geldi bayan bayan diye seslenerek. konuşmaları duymadım tabi merakta ediyorum valla çok. ama kadın güvenlik görevlisinin poposuna bakıp saçını savurdu ve yürümeye devam etti. sonra güvenlik görevlisi bişey demiş olsa gerek. 'vallahaaa soyuncam şimdi' deyip poposunu gösterdi ve domaldı.
gece gece o ay gibi popoyu gördüm ve aydınlandım. dudağıma sarımsak sürüp yatacağım uçuk çıkmasın diye o derece şaşkınım.
sevgilisinden ayrıldıktan sonra eski sevgilisine bu şarkıyı hitap ettiğini söyleyerek, eski sevgilisinin sevişemediğini bir çok kişiye açıklayan şarkıcı. dracula adlı şarkıyı söylediği için müzik camiasından ve türk halkından özür dilemelidir.
hani gençler 15 18 yaşları arasında kendi ayakları üstünde durabileceğini sanıp her istediklerini yapmaya çalışırlar yaa...
aileler de buna tepki olarak çocuklarını çalışmaya zorlarlar ve bir yerde çırak olarak çalıştırırlar.
benim fikrim erkek çocuklarını yola getirmek için çalıştırmaya gerek yok. bir kere düğüne yüksek ince topuklu ayakkabıyla gitsinler yaklaşık 4 saat ayakta dursunlar. eve geldiklerinde de annelerinin 'hadi kuzum portakalları taşıyıverelim artık eve' demesiyle, 15 kiloluk portakalları park yerinden eve kadar taşısınlar. ayakkabı eve kadar hiç çıkmayacak tabi. eve geldiklerinde de gündüzden kalma bulaşıkları yıkayıp evi toplasınlar. hayata bakış açıları değişir.
balayında gidilecek en güzel ve özel yerlerdir.
madem ki aşıksın ve baş başa bir şeyler yapmak istiyorsun o zaman pek de önemi yoktur nerede olduğunun. ancak aşıklar ülkesine gidilebilir ve ya şarap tatmaya.
su içerken kendimi, neden gittin diye sorgularken yakaladım. yanımdaydın ve gitmen için sana yalvarıyordum. git. git! git, git bu kelimeyi cümle haline getirip sana söylerken pişman olabileceğimi hiç mi düşünmemiştim? şimdi kana susamış gibi su içerken, sana nasıl susadığımı hayal bile edemiyorum
pencereden bakarken kendimi, senin hayalini kurarken yakaladım. gelişini, hadi kapıyı aç da sana sarılayım diyen bakışını , seni seviyorum diyen gülümseyişini ne de çok özlemişim. ama benim için şimdi hayal olmuş hepsi
evi temizlerken kendimi, sana ait eşyaların içinde boğulmuş ağlarken yakaladım. son okuduğun kitabın, hala kokusu üstünde pijamaların , sıcak gülümsemeni barındıran bir fotoğrafın ve bunun yanında benim için yaptığın ve aldığın bir çok şey seni aslında kaybetmişken kaybetmekten korkuyorum bunu anladım
seni unutmak için değil düşünmemek için kendimi çok zorladım, ama imkansızı başaramadım be sevgilim. zor olsaydın yapardım
uykusuz dergisi karikatüristi uğur gürsoy'un ölümsüz çizgisi olan fırat, yaptığı konuşmalar ve salaklıklarıyla okuyan herkesin yüzünde gülümseme yaratmıştır. çoğu kişide de kahkaha atmaya sebep olmuştur.
benim böyle bir çocuğum olsa (tabi zeki olsun azcık da) severken yerim.
hayali arkadaşı annesi ve fırat arasında geçen konuşma.
kola kapaklarından çıkan yazıyı okuyamayan fırat;
fırat: pşt! hayalet ne yazıyo burda?
hayali arkadaş: öff. tekrar deneyiniz yazıyo...
fırat: yaşasııın! kazandım en birinci ben oldum. herkesi ben yendim!
hayali arkadaş: (iç ses) aklını kaybetti iyice mahvoldum lan...
fırat: yaşasın tekrar deniycez şampiyon oldum! tekrar deneyelim, tekrar deneyelim.
anne: sus bi iş yaptırmadın insana...
fırat: hadi yaa! birinci oldum tekrar deneyelim...
getir getir kapat kapağını, tamami al aç şimdi.
hayali arkadaş: anaam geliyo yine...
fırat: şimdi ne yazıyo burda?
hayali arkadaş: demin ki işte alla alla.
fırat: ne yazıyo yaa?!
hayali arkadaş: tekrar deneyiniz!
fırat: yaşasınn! yine birinci olduk yine deniycez, enneee!
hayali arkadaş: bir günüm böyle geçti hırsımdan ağlıcam şimdi.
uzun zamandır dinlemek istediğim bir şarkıyı, neden açıp dinlemiyorum ki diyerek bilgisayarı açtım. o anda ki tek amacım o şarkıyı dinlemekti. 2 saat boyunca bilgisayarın başında kaldım ve dinlemeden bilgisayarı kapattım. ortalama bir şarkının süresini 4 dakika kabul edersek benim o şarkıyı dinlemek için 30 kere fırsatım oldu. ama hiç birini değerlendiremedim. oysa ki mırıldanırken ne kadar da içten ve huzurlu söylüyordum...
hayat da böyledir işte fırsatları değerlendiremeden gelip geçer...
oysa ki hayal ederken ne kadar da mutlu ve sevinç doluydun...
hz. muhammedi'in hadisleri arasında başı örtmekten, saçları göstermemekten ya da yüzü peçelemekten bahseden tek bir kelime yoktu. saçları örtmek çok sonradan mollaların uygulamaya soktuğu bir gelenekti, yüzü peçelemekse kıskanç sultanların. hz. muhammed'in kadınlardan istediği şey, vücutlarını örtmeleriydi. çünkü o dönemde kadınlar göğüslerini açıkta bırakacak şekilde ve üstünkörü giyiniyorlardı. eğer yüzleri peçeli ve saçları örtülü olmuş olsaydı, hz. muhammed, hiçbir zaman evlat edindiği zeyd'in karısı zeynep'e aşık olmazdı.
ben söylemiyorum cavidan hanım söylüyor. 18oo'ler kadını...
ayrıca bir kere kapanmış başımız saçla bir daha örtmeyene lüzum var?
lisedeyken koca 1500 kişilik okulda bir tek kişi ağlamıştı. o da bendim.
8:45'te ders bitiminde toplandık kürsünün önünde. o 20 dakika benim için geçmedi ağlamak geliyordu içimden ama ağlayamadım. arkamdan önümden sağımdan solumdan hep sesler geliyordu.
-sınava giricem ben ders çalışıyorum 9'da insak olmaz mıydı?
- yaa oğlum geçen gün o kızı ben orda gördüm.
-bitse de gitsek!!
bu yüzden ağlayamadım. o 20 dakika öylece sustum kaldım. dönüp kızamadım bile. bakamadım insanların yüzüne. onlara bakan gözlerimden utandım. daha sonra geldi çattı o vakit. gözlerimde yaş vardı ama yine de ağlayamadım. siren sesiyle beraber yaş aktı gözümden, bakarak ata'mın resmine 1 dakika öylece ağladım. istiklal marşı okunurken anladılar ağladığımı. sesim titredi burnum akmaya başladı ama yine de başım dik bayrağa söyledim ben marşımızı. bitti...
insanlar yine konuşmaya başladı. dünyadaki en mühim olaylarmış gibi hevesli hevesli anlatmaya. yakın dostlarım geldi sıvazladı sırtımı belki de yalandan! bir dakikalıkmış meğer herşey...
ama en çok koyan o gün müdür yardımcısının gelip 'noldu bişey mi oldu yavrum?' diye sorması oldu. 'ata'm öldü' dedim. 'daha ne olabilir?!'
trt2 ve trthaber'in taksim'de olan olayı tam zıt şekilde sunması;
trt2- taksim'de iki polis memurunun yaralandığı olayda bomba patladığı öne sürülüyor.
trthaber- taksim'de patlayan bombada 5 ağır yaralı.