ankara'da 11 ekim gece yarısına doğru gittikçe artan şekilde gökyüzünden gelen enteresan sestir. hala da zaman zaman devam ediyor ki 21 eylül 2012' de istanbul' da duyulan sesin aynısı. işte kaydı; https://soundcloud.com/tags/ankara%20enteresan%20ses . 56 ve 1,02 den sonrasına dikkat.
kesinlikle en damar orhan gencebay şarkılarından biridir. aşk ve ayrılık acısı, sözler ve müzikle bu kadar güzel anlatılabilir. şarkının sonunda elektroyla birlikte bir of çekiş vardır ki en gaddar insanın bile yüreği kanar. acılıyken dinlenmemesi tavsiye olunur. yazık bu kadar sevipte sevilmeyenlere, bu kadar isteyip de ayrılanlara..
&fb_source=message
sözleri;
aşkımız yetmedi ayrılık gücüne
kıyamet gününe gelmişiz sanki
bizi sarhoş eden ümitler varya
bir kırık kadehe benziyor sanki
hani bir bedende bir can gibiydik
ecel gizli gizli geliyor sanki
kimi suçlasın dilim kimi sarsın ellerim
sendin bu aşk dünyasında mekanım benim
tam aşkı bulmuşken seni yitirdim
yok mu benim bir gönülde kalacak yerim.
yok mudur yerim
bekledim yağmuru bahar zamanı
cimriymiş gökyüzü damla vermedi
senle gelen bahar ne tez kış oldu
sevip sevilmeye fırsat vermedi
bir avuç toprağız hayat yolunda
bir damla mutluluk değmedi..
ülkemizde kanal a tarafından yayınlanan ve orjinal adı meilensteine der naturwissenschaft und technik olan alman bilim belgeseli. yıllardır kanal a da hafta içi, hafta sonu sık sık gördüğüm bu belgesel günümüzde ve hayatımızda önemli yeri olan bilimsel buluşların nasıl yapıldığını, hikayesini canlandırarak ve konu hakkında faydalı bilgiler vererek anlatmaktadır. dizel motorlar, buhar makineleri, elektrik, pvc, aşı gibi bir çok buluşu bu belgesel sayesinde çok kolay anlayabildik. her hafta iki üç buluşu konu alan bu eğlenceli belgesel hafta içi her gün 11;50'de hafta sonuda 15:00 civarı kanal a da yayınlanmaktadır.
örneğin merak edenler için internetin bulunması ile ilgili bölüm;
facebookta bu grupta belgeselin bir çok bölümü var.
fonksiyonel endoskopik sinüs cerrahisinin yani sinüzit ameliyatının ingilizce kısatması. cerraha ve hastaya büyük kolaylık getiren bu yöntemle, kronik sinüzit amelitaylarındaki başarı oranının çok yükseldiği söylenmekte. tabii ki işinde uzman ve deneyimli bir doktora yaptırmak gerekmekte. midesi kaldıranlar için
hartington adlı avrupalı bir ilaç firmasının ürettiği ve sinüzit için çok etkili olduğu söylenen bitkisel sprey. verilen bilgilere bakılırsa içinde siklamen çiçeğinin özü bulunan bitkisel bir karışım. tüm avrupa'da, rusya, yunanistan gibi ülkelerde eczanelerde satılmakta hatta tv reklamlarında bile yayınlanmakta. günde bir kere sıkarak bir hafta kullanım sonucunda sinüzite kalıcı bir çözüm getirdiği söylenmekte. ne yazık ki bu ürün şu an için türkiye' de bulunmuyor. avrupa'da veya rusya da tanıdıkları olanlar getirtiyor. ya tarım bakanlığının kontrolleri halen devam ediyor yada ithalatçı firma henüz çıkmadı. umarım yakında ülkemizde de bulunacak. 25-30 euro civarı bir fiyatı var. bulabilirsem kullandıktan sonra nasıl bir etki yarattığını yazacağım inşallah. merak edenler için web sitesi;
1991 yılındaki hasret rüzgarı kasedinde yer alan bir orhan gencebay şarkısı. yumuşak ezgisi ve sözleriyle adamı durduk yere aşık edecek bir parçadır. ılık bir romantizm ve bahar havası hissedilir.
ben seni böyle sımsıcak bilmezdim
eridi gönlümün karlı dağları
senden önce kimseyi beğenmezdim
çözüldü gönlümün buzdan bağları
dur sana şöyle bir bakayım
aşkımı sakla bir ben bulayım
dur sana şöyle bir bakayım
aşkımı sakla bir ben bulayım
geç kalmadık sevilmeye sevmeye
hasret kaldık biz muhabbet etmeye
sırılsıklam eden aşk yağmurları
sürüklüyor beni mecnun etmeye.
orhan gencebay'ın dil yarası albümünde yer alan, gizli hazine konumundaki parçasıdır. sözleri vural şahine aittir. sanat müziği esintileri taşıyan ve gencebay tarzını en iyi yansıtan parçalardandır. oldukça hüzünlü ve melankolik bir melodisi vardır. gencebay bu parçada sesini son derece içten, özenli ve gırtlaksız kullanmıştır.
hangi rüzgar attıysa seni benden uzağa
elbet yollarımızı bir eder dedim
düştüm bir tanem, düştüm çile denilen ağa
belki kurtarır diye seni bekledim seni bekledim
sensiz kaçıncı gurbet akşamıdır bu
bu ne yalnızlıktır ki bu ne yalnızlıktır ki
kendimi kendimi bulamadım
güneş kızıl grupla ışıkladıkça ufku
daldığım rüyadan doğrulamadım
güneş kızıl grupla ışıkladıkça ufku
daldığım rüyadan doğrulamadım doğrulamadım
şimdi görüyorum ki deli gönlüm yıpranmış
yıkılmış hicranınım yaşamaktan
kader bu ızdırabı gelip geçici sanmış
ölmek daha mi iyi kaybolmaktan kaybolmaktan
sensiz kaçıncı gurbet akşamıdır bu
bu ne yalnızlıktır ki
kendimi bulamadım
güneş kızıl gurubla ışıkladıkça ufku
daldığım rüyadan doğrulamadım
güneş kızıl grupla ışıkladıkça ufku
daldığım rüyadan doğrulamadım doğrulamadım.
son derece pozitif mesajlı neşeli bir orhan gencebay şarkısı. güzel güzel giderken gencebayın bir anda ispanyol flemenkocular gibi ağıt patlatması da ayrıca ilginçtir.
bir gülüş bin acıya bin acıya bedeldir
gül artık
yaşamak çok güzeldir
koşsana
mutluluk bize gelmiş
sorsana
önce nerelerdeymiş
baksana
masmavi gözlerin gibi bu hayat
sevmek güzel
baksana
yemyeşil gözlerin gibi bu hayat
sevmek sevilmek ne güzel
bir ömür seni bulmak la geçti
gördüğüm herşey seni sormakla geçti
sevmenin böylesi olur mu deme
sen yokken bile sevmekle geçti
orhan gencebay'ın 1990 yılında çıkardığı ve hasret rüzgarı ile birlikte altyapı olarak en sağlam albümüdür. gencebayın tarzının ve sanatının zirvesidir. bilinen eserlerin ardında kalan gölgeler, aklımı aldılar ve hadi git tavsiye edilir.
1. utan
2. golgeler
3. dilenci
4. aklimi aldilar
5. bilseydim
6. dokunma
7. gozu var
8. hadi git
9. suc değil
10. daha ne olsun
ispanyol müziğinden esintiler içeren, gitarlı, sitarlı elektro bağlamalı harman bir orhan gencebay parçasıdır. yıllar sonra hatırladığım benim gözümde lise yıllarının bu en damar parçasının söz kısmına girdiğinizde hafiften sanat müziği izleri vardır. ritm genelde dönemin pop rock ritmini hatırlatır. gencebayın en güzel söylediği parçalardandır. az gırtlak kullanımlı, duygulu, hafif bir tarz. sen benim şu gözlerimi her zaman yaşlı bıraktın derken, hüznünü yansıtır üstat. şarkının orta kısmındaki gitar sitar eşliğindeki elektro bağlama geçişi şarkının en etkileyici kısmıdır.
dünya sinemasının en seçkin örneklerini ve kült filmlerini yayınlayan film sitesi. latin amerikadan, balkanlara iran sinemasından avrupa sinemasına kadar bir çok filmi ülkeler kategorisinde bulabiliyorsunuz. ayrıca festival filmleri diye ayrı bir köşeleri var.
kanal 24 tarafından muaazam filmlerin yayınladığı kuşağa verilen ad. televizyonlarda izlemeye pek alışık olmadığımız filmlerden seçiyorlar. dünya sinemasının sanatsal içerikli ödüllü dramları ve seçkin yapıtları yayınlandı şimdiye kadar.
iblisin müslüman olması kadar mümkündür. uydurmadır. islamın i'sini bile bilmez ve inanmaz o. bdp'nin içinde müslümanlar olabilir ama öcalan gibiler değil. bırakın islamı herhangi bir dine inanmak için önce insan olmak lazımdır.
taraf yazarı emrullah uslunun iddiasıdır. habertürk'te akşam raporu programına katılan taraf yazarı emre uslu yerel kaynaklara dayandırarak son hava harekatlarında pkk'nın üst düzey 7 yöneticisinin öldürüldüğünü öne sürdü.
--spoiler--
"bu yıla kadar etkili olamayan hava harakatlarında pkk'nın lider kadrolarının da hedef alındığı ve öldürüldüğü görülüyor. son operesyonlarda toplamda 7 tane pkk'nın üst düzey yönetici öldürüldü." diyen uslu, öldürülen pkk'lıların arasında rustem cudi, alişer koçkiri kod adlı yücel halis, çiçek kıçi kod adlı elebaşlarının bulunduğunu söyledi. pkk'ya yakın yayın organlarında bu 7 isimden üçünün isminin geçtiğini diğer dört ismin de önümüzdeki günlerde açıklanmasını beklediğini kaydeden uslu, şöyle devam etti:
"öldürülme biçimi ve öldürüldükleri yer de önemli. kuzey irak'taki kamplarda saklanıyorlardı. oralardaki mağaralarda saklanıyorlardı. şimdiye kadar kullanılan bombalar etki etmiyordu. aselsan'ın geliştirdiği bombaların kullanıldığı ve mağaraların içinde de patlama gücüne sahip bombalar olduğu ifade ediliyor. şimdiye kadar teknik ekipman bakımından yeterli olmayan bombalar ve ordu içinden birtakım insanların işlerini ciddiyetle yapmamasından dolayı hava hareketları başarısız olmuştu. şimdi ise 7 tane üst düzey pkk'lının öldürüldüğünü görüyoruz."
--spoiler--
21.10.2011 tarihinde odtü'de şehitleri anmak için saygı duruşu yapmak isteyen grubun, aralarında pkk'lılarında olduğu solcu bir grup tarafından engellenmesi olayıdır. onlarca personelin ve özel güvenlik güçlerinin gözünün önünde gerçekleşen olaylardır. solcu grubun tüm tehditlerine rağmen rektörlük önünde toplanan yaklaşık 200 kişi ile solcu grup arasında sloganlar ve atışmalar yaşandı. istiklal marşına okuyan gruba pet şişeler atıldı. ıslıklarla istiklal marşı ve saygı duruşu engellenmeye çalışıldı. araya rektör ve hocaların girmesine rağmen engellenemeyen arbededen sonra odtü yurtlarında olaylar şehit eylemine katılan bazı öğrencilerin öldüresiye dövülmesine kadar gitti. 30 kişinin saldırdığı bir genç komalık halde hastaneye kaldırıldı. komalık edilen genç rektörün gözü önünde hastaneye kaldırılmıştır. görgü tanıklarının ifadesine göre linç edilen öğrenciye pkk'lılar;
- sıkıysa şimdi de şehitler ölmez vatan bölünmez desene diye bağırdılar.
çarşıda ve diğer yerlerde başka kişilerde bu sözde barışsever sol kılıklı pkk'lılar tarafından tartaklanmıştır. başka saldırıların bu ve diğer gecelerde gerçekleşmesinden endişe ediliyor. videoları yakında çıkar zaten. herkes görecek orada neler olduğunu. internetten konuyla ilgili görgü tanığı ifadeleri;
--spoiler--
bu aralar yurtlar bölgesinde karşıt görüşlü öğrencilerin çatışmasına sahne olmuştur.
2. yurda kaçan elinde türk bayrağı olan bi eleman vardı. sonra ona ne oldu bilmiyorum. bir de 4. yurttan sedyeyle çıkartılan birini daha gördüm zaten kalabalık o taraflardaydı. yaralı ambulansa bindirilirken ise gülüşmeler falan oldu "işte sonun böyle olur" minvalli. ordakilerden de öğrendiğime göre çarşı bölgesinde de bir arbade olmuş. linç girişimi denir mi bilmem ama bir adama 20 kişi saldırmışlar. kaçanlar da işte yurtlara sığınmış.
--spoiler--
--spoiler--
bugünkü çıkan olayda teröre lanet mitingi maksadıyla toplanan bir grup öğrenciye, dağdaki abilerine özenen pkk yavruları sürü halinde saldırmışlardır. bu yavrucuklar 5-6 kişiye yaklaşık 100 kişi saldırmak suretiyle de ne denli cesaret abidesi olduklarını göstermişlerdir. ayrıca bu yavrular dağdaki abilerine göre daha konsantre orospuçocuklarıdırlar. en azından abileri direkt olarak dağa çıkarken bu orospuçocukları yemek yedikleri kaba sıçmayı tercih etmişlerdir.
--spoiler--
--spoiler--
bugünkü "odtü teröre hayır diyor" eylemiyle ilgili yazacağım. cuma namazından çıkanlarla birlikte geçecektik fizik çimlerine ki eylem fizik çimlerinde olacaktı.daha camiye girmeden belliydi zaten olacaklar.pos bıyıklı erkekler,sırtlarında çantalarıyla bildiriler dağıtıyordu caminin orada.neyse çıktık camiden,türk bayrağını açıp yürüyecektik(bence yanlış yerde açtık,caminin önünde yaşanmamalıydı bu olaylar) orada pos bıyıklı insan(?) yanında saz arkadaşlarıyla beraber bu eyleme izin vermeyeceklerini,mhp ile akp nin oyununa geldiğimizi söyledi.baktık olmayacak biz de bayraksız yürüdük fizik çimlerine.rektörlüğün önünde yaptık eylemimizi,saygı duruşunu yaptık ve istiklâl marşımızı okuduk,yurtlara doğru giderken çarşıdan geçtik,çarşıda başladı olaylar,sağolsun(!) oradaki görevli de bize laf etti,asıl olay çıkaran taraf diğer tarafken.çarşıdan çıktığımız da ise karşı taraf coştu ve (her zaman yaptıkları gibi) 1 kişiye 6-7 kişi dalmaya başladılar.ben aralarında kaldım ama sanırım kendilerinden olduğumu sandılar üzerimdeki parkaya benzeyen mont sağolsun.ben göremedim ama ambulans sesleri geliyordu,bu insanlar kendi kendilerini hastahanelik etmeyeceklerine göre,"barış dolu günler" dileyen insanlar(!) pek de barışçıl davranmamışlar.
--spoiler--
--spoiler--
bugün 1 öğrencisi yaklaşık 50 kadar 'barışsever' şahıs tarafından hastanelik edilene kadar dövülen üniversitedir. olay çıkacağı öğlene doğru sol grupların fizik çimlerinde pozisyon almaya başlamasından zaten belliyken, bu konuda hiçbir önlem alınmamış olmaması odtü rektörlük'ünün mazisine yeni bir kara leke daha eklemiştir. yüzlerce insanın karşısına, yüzlerce terör sempatizanının dikildiği bir ortamda 2 tane güvenlik görevlisiyle mi sağlayacaksın öğrencilerinin can güvenliğini? rezalet kere rezalet...
bu ülkenin başkentinde, en iyi üniversitelerinden birinde bir grup öğrenci terörü protesto etmek istiyor ve karşılarına çıkan grup izin vermeyiz diyor. sen kimsin? neye izin vermiyorsun? rektörlük de -hadi destek vermeyi falan geçtim- terörü protesto etmek isteyen öğrencilerin güvenliğini sağlayacağına terör sempatizanı grubun kucağına itiyor. bakalım daha ne kadar sabredebilecek odtü'deki sessiz çoğunluk...
--spoiler--
--spoiler--
bugün pkk'lı orospu çocuklarının elinde türk bayrağı olan kişiye 50 kişi saldırarak erkekliklerini gösterdiği okul. önce ''yaşasın halkların kardeşliği'' diye bağır sonra adamı hastanelik et ardından adam ambulansa kaldırılırken ''heheh işte sonun böyle olur'' tarzı laflar et. yüzsüz köpekler.
--spoiler--
--spoiler--
camii baskınından sonra parça parça rektörlüğe dogru yürüdük ve rektörlüğün önünde müthiş bir manzara gördük, kağıttan kaplan devrimcilerin seslerini bastıran ''şehitler ölmez vatan bölünmez'', ''her türk asker doğar'' ''ne mutlu türküm diyene -ki en gurur vereni buydu'' sloganları... istiklal marşı okunurken atılan kürtçe sloganları duymazdan gelip bir süre sonra dağıldık. ve küçük bir grup olarak çarşıya yürüdük, dağılmış olmamızı fırsat bilen devrimci yoldaşlar yurtlar bölgesine girerken bizim topluluğa yetişti ve bi kaç genci hastanelik etti. devrimci kardeşlerimizin liderlerini 30-35 yaşlarında hazırlık öğrencisi olan insanlar olması da dikkatimizden kaçmadı. bugün tüm odtü dünyası gördü ki bu okul 3-5 çapulcunun at oynattığı boş beleş bir okul değil. burası türkiye cumhuriyetine ait olan türk milletine hizmet etmek zorunda olan insanlar yetiştiren bir türk okulu. okulun simgesinin de iki tane hilalden oluştuğunu unutmamak gerekir.
--spoiler--
vah benim ülkem vah ne günlere kaldın. kendi ülkenin başkentinde istiklal marşı bile okutmadılar. bayrağa bile tahammül edemediler. genede saygı duruşu gerçekleşti. ama sözde büyük demokrat olanlar buna bile tahammül edemediler.
prof. dr. yaşar nuri öztürk'ün yıllar öncesinde kaydedilen ve ilk defa tnt televizyonunda yayınlanan kayıtıdır. bu kadar güzel sesin vardı, bu kadar güzel kur'an okuyordun da niye bunca yıl sakladın dedirtmiştir.
illuminati simgeleri avcıları tarafından fotoğraflanmış ve bu kadar da olmaz dedirten mozaiktir. mozaikte ters dönmüş piramit ve içinde göz vardır. alt tarafta içinde anahtar deliği ve 4 noktanın bulunduğu iki tane ters piramit küçülerek aşağıya inmektedir. büyük piramitin üzerindeki ve en alttaki yarım yuvarlak üzerindeki şekiller ayrıca incelemeye değerdir.
mustafa kemal atatürk'ün filistin ve kutsal topraklar'la ilgili olarak 1937' de meclis'te yaptığı konuşmadaki tokat gibi sözlerdir.
mustafa kemal atatürk'ün, meclis'te yaptığı bu konuşmayı, önce, ankara'da türkçe yayınlanan hakimiyeti milliye gazetesi yayınlamış. hindistan'da yayınlanan bombay chronicle gazetesi de bu açıklamayı hakimiyeti milliye gazetesi'nden almış ve 27.8.1937 tarihli nushasında 'filistin'e el sürülemez, kemal paşa avrupa'ya ihtar ediyor' başlığı altında bir yazı yayınlamıştır.
(bu belge, içişleri bakanlığı matbuat umum müdürlüğü antetini ve 20 ağustos 1937 tarihini taşıyor. aslı ankara'da milli arşiv'de 030 10 266 793 25 numaları dosyada saklı tutulmaktadır.)
--spoiler--
'araplar'ın avrupa siyasetine nüfuz edemeyip sözde istiklal kelimesine inandıkları ve bu uğurda arap memleketlerini avrupa emperyalizmine esir kıldıkları çok şayanı teessüftür. araplar'ın arasında mevcud olan karışıklığı ve hoşnutsuzluğu kimse bizim kadar bilemez. biz vakıa birkaç sene araplar'dan uzak kaldık. fakat şimdi kendimize kafi derecede güvenip ve kudretimizi bildiğimiz için islamiyetin mukaddes yerlerinin museviler'in ve hristiyanlar'ın nüfuzunun altına girmesine mani olacağız. binaenaleyh şunu söylemek istiyoruz ki; buraların avrupa emperyalizminin oyun sahası olmasına müsaade etmiyeceğiz. biz şimdiye kadar dinsiz ve islamiyet'e lakayt olmakla ittiham edildik. fakat bu ittihamlara rağmen peygamberin son arzusunu yani, mukaddes toprakların daima islam hakimiyetinde kalmasını temin için hemen bugün kanımızı dökmeye hazırız. cedlerimizin, selahaddin'in idaresi altında, uğrunda hristiyanlar'la mücadele ettikleri topraklarda yabancı hakimiyet ve nüfuzunun tahtında (altında) bulunmasına müsaade etmiyeceğimizi beyan edecek kadar bugün, allah'ın inayeti ile kuvvetliyiz. avrupa bu mukaddes yerlere temellük etmek için yapacağı ilk adımda bütün islam aleminin ayaklanıp icraata geçeceğine şüphemiz yoktur.'
--spoiler--
bakanlar kurulu toplantısından sonra gazinin huzuruna girdiğini ifade eden hasan rıza bey, atatürkün kendisine suriye ve lübnan konusunda anlattıklarını şöyle nakletmektedir:
'...1937 yılında ocak ayında istanbul'a gelen atatürk, beni park otel'e çağırttı. gittiğimde kendisini sıkıntılı bir halde buldum, biraz da terli idi. iç salona geçtikten sonra, balkona çıktı, sert rüzgârın karşısına göğsünü germişti; saçları rüzgârdan uçuşuyor ve o, dalgın dalgın, marmara'yı seyrediyordu. mutlaka kafasını kurcalayan bir şey vardı üşütmesinden korktuğum için, 'hava çok sert, soğuk alırsınız, içeri buyurun' dediğim vakit, gene o dalgın hâli ile döndü ve bir masaya oturdu. bir şeyler söylemesini bekliyordum ki, dudaklarından şu cümleler döküldü:
'...paşa biliyor musun ki ben, cumhurbaşkanlığı'nı bırakıp, hatay'a çete reisi olacağım. işi silâhlı bir hareketle halletmek zorunda kalırsak, tutacağım yolu da çoktan kararlaştırmış bulunuyorum; böyle bir durumda derhal devlet reisliğinden, hatta meb'usluktan istifa edeceğim, serbest bir türk vatandaşı olarak, bu işte çalışan arkadaşlarla beraber, hatay topraklarına geçeceğim; bildiğin gibi, bunun her zaman imkânı ve çok emin yolları vardır. oradaki mücâhitlerle ve anavatan'dan kaçıp bize katılacağından şüphe etmediğim kuvvetlerle, meseleyi yerinde ve içten halletmeye çalışacağım, isterse türkiye hükümeti beni ve arkadaşlarımı âsi ilân eder ve hakkımızda tâkibât da yapar. bir şey daha söyleyelim; ben bugünkü (1937) fransız idarecilerinin, suriye ve lübnan'a, öyle kolay kolay, istiklâl vereceklerinden emin değilim. zaten tatbikâtı birtakım yersiz bahanelerle üç sene sonra tâ'lik etmeleri (ertelemeleri) de buna delil telâkki edilebilir, binaenaleyh (buraya çok dikkat) biz hareketimizi onlara da teşmil ederek, kısa yoldan gerek suriye ve gerek lübnan'ın özledikleri gerçek istiklâllerini temin edebiliriz...' (bkz. hasan rıza soyak, atatürk'ten hatıralar' , 2 cilt, yapı kredi yayınları, 1973) ( on yıl savaş' fahrettin altay'ın hatıraları.)
mustafa kemal paşa sadece türk olduğunu ısrarla söylediği hatay 'ı kurtarmakla kalmayacak, yaygın bir kırsal gerilla savaşı örgütleyip; lübnan 'lı ve suriye 'li araplarla birlikte, onların bağımsızlıkları için, fransız emperyalizmi ve sömürgeciliği ile savaşmayı düşünmektedir.
bankalarda düzenli olarak her sene uygulanan çılgınlıktır. bir gün gidersiniz ki şube yerinde yok. efenim tadilat başlamış. her yer toz toprak. çalışan işçiler. duvarlardan sarkan kablolar. 100 metre ötede geçici bir yere taşınılmıştır. şube güzeldi niye yeniliyorlar ki diye kendinize sorarsınız. herhalde yer genişletilecek daha iyi hizmet verilecek, daha kullanışlı masalar gelecek diye düşünürsünüz. tadilat bitince bakarsınız ki etkinlik anlamında bir şey değişmememiş, hatta bankolar yer değiştirmiş, sayıları azalmış, şubenin mimarisi iyice ucube halini almıştır. belediyelerin yandaş müteahhit zengin etmek için zırt pırt kaldırım yenilemesi gibi bankalarında bu tarz gereksiz değişikliklere gidip de hem kendi personeline hem de müşterilere eziyet çektirmesinin gereği anlaşılamamıştır. bir yapı firması vasıtasıyla kara para falan mı aklıyorlar diye düşündürür insanı.
konuyla ilgili cemil çiçekten de isyan gelmiştir. vicdanların sesine cevap vermiştir tebrik ediyoruz.
--spoiler--
müsiad tarafından geleneksel olarak düzenlenen 19. ankara iftarı'na katılan çiçek, yemek sonrası kürsüye çıkar çıkmaz lüks iftarlara tepki gösterdi. tbmm başkanı cemil çiçek özetle şunları kaydetti:
allahinizi severseniz iptal edelim
'allahınızı severseniz şu iftarları bu zamanda iptal edelim. 30 yıldır katılıyorum, yüzde 70 aynı insanlar. belli ki israf yapıyoruz. kişi başı 30 dolardan başlayan ve 60 dolara varan paralar ödeniyor. eğitim bursuna, ekmeğe ihtiyacı olan insanlar var. yedik, içtik ama kusura bakmayın bunu da söylemek lazım. bir yerden bunu değiştirmemiz lazım. somali'deki kardeşlerimiz için bu ramazan daha farklı davranmamız lazım.
--spoiler--
bir çok konuda üstüne düşeni yapmayan diyanet'in sahur vakti konusunda da yıllardır yanlış hesapta ısrar edip, hepimize zaman zaman bir saat fazla oruç tutturduğu ve vakti gelmeden sabah namazı kıldırdığı gerçeğidir. prof. dr. abdülaziz bayındır tarafından bilimsel ve astronomik verilerle de kanıtlanmıştır. mesele yüzyılın başında takvimler hazırlanırken olmuş ve gazi ahmed muhtar paşa'nın (1839 1919) 18 derecelik astronomik tanı esas almasıyla başlamıştır. oysa ki kur'ana ve sünnete uygun olan imsak tanı denilen fecr-i sâdık (10 derece) esas alınmalıydı. gündüzlerin çok uzun olduğu şu yaz aylarında bu sapma 1 saati bulan fazla oruç tutmaya sebep olmakta ve sabah namazını sakatlamaya neden olmaktadır. efendim dinin sahibi allah'dır. onun verdiği kolaylığı insanların zorlaştırmasına kanmayın. diyelim ki imsağı kaçırdınız, ezanda uyandınız kalkın efendim yiyin, için 40 45 dakkaya kadar. kuzeye doğru gittikçe bu süre daha da artmaktadır. hatta yıllardır kırsalda insanlar bu şekilde sahur yapmaktaydı. şu anda da bu şekilde davrananlar şehirliler de vardır. ki artık bu kadar açık kanıta karşın ben de onlardan biriyim. herkesten eksik tutmayım derdiyle şu an ki imsak vaktine uymakta bir erdemdir tabii ki.
oruçla ilgili ayeti verelim.
'tan yerinin beyaz ipliği siyah ipliğinden sizce seçilinceye kadar yiyin için; sonra da orucu gece oluncaya değin tamamlayın' (bakara suresi 187)
cenabı peygamberin hadisi.
'bilal'ın ezanı ve dikey olarak beliren tan sahurunuza engel olmasın, fakat ufukta enine yayılan tan öyle değildir.' (müslim, sıyâm, 8)
prof. dr. abdülaziz bayındır bu iddiayı kanıtlarla ve resimlerle ortaya koymaktadır. diyanet her konuda olduğu gibi bu konuda da taassuba teslim olduğundan dolayı astronomik tan olan 18 dereceyi esas almaktadır. oysa ki son yüzyıla kadar imsak tanı olan 10 derece ve altı kullanılmaktaydı.
bu da diyanetin yaptırdığı imsak vakti. yani 18 derece. bu resim 2005 yılında arap çöllerinde ki astronomik tan anıdır. ufuk net görünsün diye deney orda yapılmış resim orada çekilmiştir. çölde bile hiç ışık yok nasıl tan vaktiyse. https://galeri.uludagsozluk.com/r/167449/+
--spoiler--
oruç, tan yerinin ağarmasından güneşin batmasına kadar, allah rızası için yemeyi içmeyi ve cinsel ilişkiyi terk etmektir. eskiden çıplak gözle bakılır, ufuk boyunca ışığın yoğunlaştığı görülünce yemeye içmeye son verilirdi. artık gözlemin yerini takvimler almıştır. ama takvimler hatalı olduğu için türkiyede en az 40 dakika önce oruca başlanmaktadır. ekvatora yakın bölgelerde bu süre azalmakta ise de kuzey bölgelerinde birkaç saati bulmaktadır. buna yatsı ile ilgili hatalar da eklenince içinden çıkılmaz sıkıntılar doğmaktadır.
--spoiler--
kainattaki kütlemizin denizdeki kum kadar bile olmadığını düşündüren devasa kütle. okyanusların 140 trilyon katı. astronomik değer dedikleri bu olsa gerek.
uzun favorili her erkeğin maruz kaldığı düşmanlıktır. aynadan çaylak berber kalfasının, gözünü sürekli size dikip, boş boş baktığı bir atmosferde şu tip diyaloglarla karşılaşılır.
- favoriyi kısaltalım mı abi?
- yok ben evde hallederim.
- ama çok uzun gibi abi.
- yok gerek yok, ben ayarlarım sonra.
- o zaman düzeltelim abi.
- tamam düzelt bari.
- berber favoriyi iyice düzeltir.
- (içinizden) güzelim favorinin yarısını götürdü la gene.
favorinin bir kaç hafta içinde yine eski haline döneceği tesellisiyle susulur.
gözü sübyanda olan aç gözlüler ile islama karşı bahane arayanların el ele uydurdukları kuyruklu yalandır. ayrıca peygamberin bütün evlilikleri, o dönemin şartları düşünüldüğünde islamı yaymadaki çekirdek kadın kadroyu kurma niyetiyle yapılmıştır. peygamberin hz ayşe'den çocuğu olmadığı gibi hz ayşe islamın yayılmasında en önde mücadele eden bayan sahabelerdendir. (bkz: ihsan eliaçık)' ın konuyla ilgili makalesinden.
--spoiler--
bakıyorsunuz, adam kendisinden 50 yaş küçük bir kızla evleniyor, gerekçe hazır;
'peygamberimiz de hz. aişe ile 9 yaşında evlenmişti!'
bakıyorsunuz, adam iki, üç, dört kadınla evleniyor, gerekçe sağlam: 'allahın emri/izni var, kime ne?'
bakıyorsunuz, adam karısını dövüyor, gerekçe kaya gibi: 'kuran kadınları dövün diyor!'
bu işin şu mahallesi bu mahallesi kalmadı. toplum olarak her kesimde bunun benzerlerine rastlayabilirsiniz. bugün bu mahallede yarın öbüründe pıtrak gibi bitiyor. sorun, gerekçe olarak gösterilen eski dini kaynaklarla cesurca yüzleşmede, içeriden bir dini aydınlamada fakat ona da kimse yanaşmıyor.
eh, bu durumda hariçten gazel okuyan birisine şöyle demek kalıyor: 'kardeşim, sizin dininizde bir sorun var galiba '
öyle ya iş sonunda gidip allah, kitap, peygambere dayanıyor. sokaktaki dindar ne yapsın, dinim bu diye biliyor.
gerçekten öyle mi?
acaba 9 yaşında kızla evlenmek, çokeşlilik, kadın dövme vs. olaylarının kaynağı, örfü, geleneği filan bıraktık direk allah, kitap, peygamber mi?
hayır! kesinlikle hayır!
müslümanlar kitaplarını uzun bir süredir terk ettiklerinden yani duvarlara astıklarından, cenaze ritüeli haline getirdiklerinden, tapınak ayinine çevirdiklerinden, ölülerin arkasına okuyup durduklarından, ezber ve hafızlık yarışına girdiklerinden, en güzel hatlarla yazmakla meşgül olduklarından ve abdestsiz dokunamadıklarından dolayı içinde neler yazdığı ile ilgilenmiyorlar
eh, hal böyle olunca, ağlamak vaktidir bu an; çekin ceremesini!
peygamberimiz hz. aişe ile 18-19 yaşında evlenmiştir. daha sübyan (akil baliğ olmamış çocuk) bir kız ile evlenme diye bir şey asla söz konusu değil. çünkü araplar kızları diri diri toprağa gömen bir toplum olduklarından, yeni doğan kızların yaşlarını tutmazlardı. kız ancak akil baliğ yaşına ulaşınca yani ay hali görmeye başlayınca adamdan sayılır ve yaşı hesaplanmaya başlanırdı. bu durumda hz. aişe evlendiğinde 9 yaşındaydı demek , akil baliğ olalı 9 yıl olmuştu, 9 yıldır ay hali görüyordu demektir. o devirde ortalama bir kız 12-13 yaşında ay hali görmeye başladığına göre hz. aişe 18-19 yaşlarında olmuş olur. nitekim başka hesaplar da tamı tamına bunu uyuyor. hz. aişe peygamberimizle 9 yıl evli kalmıştı ve peygamberimiz öldüğünde 28 yaşındaydı. buradan da 18-19 yaşında olduğu ortaya çıkar. öte yandan zaten hz. aişe daha önce nişanlıydı, bu nişan bozulup peygamberimizle evlenmişti. yani hz. aişenin evliliğinde bir peygambere yakışmayacak, içinde yaşadığı toplum vicdanınca infialle karşılanacak bir durum yoktu. insanlığın öteden beri tanıyıp bildiği (maruf) adetlere göre bir evlilikti. dolayısıyla vatandaşın 14 yaşındaki kızının evlendirilmesine önce karşı çıkıp sonra 'peygamberimizin de hz. aişe ile 9 yaşında evlendiği söylenince ikna oldum' demesi, peygamberimizin neyin gerekçesi haline getirildiğini görmek bakımından korkunç bir durumdur.
--spoiler--
gazel ustası büyük türk şairi baki'ye adanan bir attila ilhan şiiri. şiirde, deruni bir hayal kırıklığı ve imgelemde oluşan soyut sevgiliyi arayış, esrarlı bir üslupla işlenmiştir.
bir yerde vahim bir yanlış yapılmıştır
ne yadsımaya dilim varır
ne düzeltmeye gücüm yeter
meyyus bir papağan gibi tenhada bırakılmış
harıl harıl
içimdeki bozgunla söyleşirim
bir yaş gelir ki kadınlar
çekilir ortalıktan
esmerler birden çekimser
sarışınlar uzak
kumrallar vefasızdır
artık ne uyku ne durak
bir afet biçerim imgelem kumaşından
müstesna bir sevgili
onunla söyleşirim
fazlasıyla edalı
iyice rahşan
bakışları ebruli
serviler boşalır boşluklardan
bir mehtap karanlığına
gazelhanlar susmuş
çalgıcılar perişan
bir ben ki sabahlara kadar böyle
münzevi bir kanunla söyleşirim
ne şair kalmış ülkede ne şiir
divanlar unutulmuş
mesneviler parça parça
ey şairlerin sultanı ey baki
inanılmaz kafiyeler düşürüp yıldızlardan
(mef'ulü mefailü)
ruhunla söyleşirim
müslüman entelektüel ihsan eliaçık'ın kervana son hücüm adlı makalesinde, son dönemde iyice palazlanan, badem bıyıklı burjuvaziyi tanımlanak için yaptığı benzetme.
--spoiler--
bu saflaşmada her şey birbirine karışıyor, yeniden şekilleniyor. dünün muhalifleri bugünün statükocuları, dünün mazlumları bugünün zalimleri, dünün yoksulları bugünün zenginleri, dünün muktedirleri bugünün ezilenleri haline geliyor. dünün merkezi bugünün çevresi, dünün 'yalınayaklısı' bugünün 'tesbihli monşeri' oluyor.
bakınız, 'kârunlaşmayacağız' diyen sese 'ben zaten kârun olmak istiyorum' diyor vatandaş rıza
'esas olan her mahallede milyoner çıkarmak değil; her mahallede aç ve yoksul bırakmamaktır' diyen sese 'ben milyoner olmak istiyorum, bırak açı yoksulu' diyor vatandaş rıza
bu neden böyle oluyor?
kimi örnek alıyor vatandaş rıza?
bu nasıl dindar muhafazakar zihin?
abdestiz dokunmadığı kitapta milyoner (zengin) olmayı öven tek bir ayet yokken
salavat getirdiği peygamber mülkiyetsiz ölmüşken
kim öğretiyor bunlara kitabı, peygamberi?
kimi örnek alıyorlar?
bu nasıl dindar muhafazakar zihin?
önce muhtaç duruma düşürüyorsun, sonra 'o aradığınız kervanımda yüklü' diyorsun ve başlıyor kervana hücum.
'büyük usta'nın tabiriyle 'sandıklar patlıyor'.
vatandaş rıza şöyle düşünüyor: 'bu hacı daha dün benimleydi. şimdi kızını türbanlı annesi okuldan jipiyle gelip alıyor. ev, araba, kâşene almış başını gitmiş. demek bu kervanda iyi yük var '
ve koşuyor kervana.
bu halkı bu duruma düşürmeyi siyaset mi sanıyorsunuz?
akibetinizin 'küresel sermayenin' bir fiskesine ve 'tefeci bezirganların' iki dudağına bakar hale gelmesine iktisat mı diyorsunuz?
çalışanların yarısının asgari ücrete mahkum edilmesine, halkın % 62sinin kirada oturmasına, 13 milyonun yoksulluk sınırının altında olmasına, 41 milyonun kredi kartı kölesi haline getirilmesine, % 90un borçlu dolaşmasına, bankalara her yıl 55-60 milyar dolar faiz ödenmesine; buna karşın zadegânın 8 kat büyümesine, 27 olan dolar milyarderinin 39a çıkmasına, 12 bin ailenin servetine servet katmasına ekonomi mi diyorsunuz?
% 40 olan kadın istihdamının % 20ye inmesine, 20 milyon insanın yardım ile yaşar hale gelmesine, üretemeyen, ekemeyen, biçemeyen, avmlerce yutulan, iş yapamaz duruma düşürülen, yardım ile ancak ayakta durabilen, gözünü ustanın kervanına dikmiş, çapul ve yağma bekler hale getirilmiş bir halk yaratmaya kalkınma mı diyorsunuz?
kozmik odanın kapısını bile kırıyorsunuz, başörtülüyü meclisin kapısından sokamıyorsunuz. yoksa onları 'muhafazakar zamparaların' ancak dördüncü evinin kapısına mı layık görüyorsunuz? buna mı ustalık diyorsunuz?
'bu adam alevî' diyerek meri kanunlara göre de alenen suç işlediniz. bu türden sözlere halkı kin ve düşmanlığa tahrikten davalar açıldığını ne çabuk unuttunuz. ama bunu bile bile oy uğruna yaptınız. hiç çekinmeden yaptınız. buna mı ustalık diyorsunuz?
(bkz: biomedikal) firması tarafından üretilen (bkz: migren) (bkz: sinüzit) (bkz: romatizma) gibi hastalıklara iyi geldiği söylenen mart 2011 de piyasaya sürülen bitkisel masaj jeli. tv reklamlarında görüp internet sitesine girdiğimde ürünü kullananlardan özellikle (bkz: sinüzit) ve baş boyun sırt ağrıları ile ilgili çok olumlu yorumlar gördüm. kronikleşmiş sinüzütim için kullandıktan sonra tekrar yorum yapacağım. bu da linki http://www.biomedikal.com.tr/urunlerimiz.aspx