birazdan belli olacak sonuçlardır. kurmaylarım gizemlimavi ve bad posture ismindeki yazarlarla evde kendi çapımızda şampiyonlar ligi kura çekimi tadında bir çekiliş yapıcaz ve sonuçları birazdan bu entrye ekliycem. her satırdaki iki yazar birbirine hediye alıcak. fakat öncesinde ben hediyelerin yazarlara nasıl ulaştırılacağıyla ilgili konuya açıklık getirmek istiyorum.
şimdi bu çekilişe tam olarak 64 yazar katıldı ve bunların yaklaşık 38 tanesi farklı şehirlerden. durum böyle olunca benden hediye alacak yazarları birbirine yönlendirmemi ya da hediyelerin ulaştırılması konusunda size yardım etmemi beklemeniz at yarrağından gramafon iğnesi yapmamı beklemeniz gibi birşey olur. keşke kargo şirketim olsa hepinizin evine gelebilsem ama maalesef bunu kimse yapamaz arkadaşlar. o yüzden yapacağımız şey şu:
herkes hediye alacağı yazarla bu konuyu özel mesajlar yoluyla görüşecek. ama lütfen yapın bunu. amann bana ne o mesaj atsın tribine girmeyin lütfen. ben birçok yazarla konuştum bu konuda. yarınızdan fazlası ne olursa olsun hediye alıp yollayacağını söyledi. o yüzden lakayıtlık yapmadan eşleştiğiniz yazarla konuşun ve hediyeleri birbirinize nasıl ulaştıracağınız konusunda anlaşın. ben de bana çıkan yazara mutlaka hediyesini yolluycam. ama lütfen herkes konuşsun. sadece erkek yazarların anaaa kız çıktı la bana diyip mesaj atmasıyla kalmasın bu olay. dediğim gibi hediyeleri ulaştırmanın başka bir yolu yok. hadi göreyim sizi.
hee bir de aldığınız hediyenin bir fotoğrafını burda paylaşırsanız hem beni gözyaşlarına boğarsınız hem de hepimiz çok duygusal anlar yaşamış oluruz.
birazdan açıklıyorum sonuçları burda.
bu arada kuraya son anda zall dahil oldu. bana mesaj atmış. aramızda geçen diyaloğu aynen yazıyorum.
zall: kaptan beni de al kuraya ben de kaynaşiyim yazarlarla.
ben: tamam alırım tabi ki zall.
zall: bana kız çıkarsana lan!
ben: höst lan ne adamsın amk!
işte kura sonuçları. her satırdaki yazarlar birbirine alıyor. hayırlı olsun!
yaralısın, uçaktan düşmüşsün ama ölmemişsin. gecenin karanlığında bir hastahanenin acil servisine götürülüyorsun. bilincin açık. doktor seni getiren ambulanstaki hemşireye soruyor nesi var diye. terbiyesiz adam uçaktan düşmüş ama ölmemiş diyor hemşire. tamam götürün içeri kimse ilgilenmesin diyor doktor. neden diye soruyorsun beni iyileştirmeyecek misiniz? bir de neden diye mi soruyorsunuz ukala genç adam? siz bu hastahanede hergün kaç kişinin ne kadar boktan sebeplerden öldüğünü bilmiyor musunuz? soba zehirlenmesi, trafik kazası, maden ocakları. bu insanlar böyle traş sebeplerden ölüme eyvallah derken gıkı bile çıkmıyor isimlerini soran yok ama siz beyefendi uçaktan düşüp ölmek gibi egzantrik ve havalı bir ölüm şeklini beğenmiyorsunuz. götürün bu kendini beğenmişi morga da biraz burnu sürtülsün. burnun sürtülüyor, anlayışlı bir doktor seni bir odaya aldırıyor. acil servis küçük yer. uçaktan düşüp ölmeyen kendini beğenmişin hikayesini herkes duyuyor. odanın kapısından meraklı ve senden nefret eden gözler bakıyor. sonunda bir teyze öfkesine yenilip odana giriyor. bugün kocam maden ocağında öldü 3 çocuğumla bir başıma kaldım ölümüne üzülemiyorum bile oysa uçaktan düşüp ölmesi için neler vermezdim, bu fırsat sizin ayağınıza kadar geldi ama burnunuz yukarda olduğu için uçaktan düşünce sakat bile kalmadınız, ne olurdu siz maden ocağında ölseniz de kocam uçaktan düşüp ölen işadamı olsaydı diyerek bağırıp çağırdıktan sonra odadan çıkıyor.
morgda gördüklerinden sonra artık sen de onlara hak veriyorsun. daha fazla itilip kakılmaya dayanamıyor son gücünle serumu çıkartıp bu ukalanın yavaş yavaş ölmesini bekliyorsun. son kez kapanırken gözlerin keşke ölmek daha kolayken teslim olsaydım diye düşünüyorsun.
geçen gün kısıtlı bilgimizle arkadaşımla tartışırken bana yönelttiği soruda benden ismini öğrenmek istediği kişi. konuşmanın o aşamasında şöyle bir diyalog geçti aramızda.
ben: abi sen mi çürütüceksin evrim teorisini?
arkadaş: tamam amına koyiyim sen söyle o zaman kim çürütür evrim teorisini?
işte o an birkaç yıl önce tv' de gördüğüm bir evrim tartışmasında ak sakallı iki adamın aralarında geçen bir diyalog aklıma geldi. bir bilim ve din adamının.
din adamı: evrim bazı bilim adamlarının insanları kötü yola sürmek için ortaya attığı bir aldatmacadır.
bilim adamı: öyle mi gerçekten? nasıl ulaştınız bu görüşe sorabilir miyim?
din adamı: dinimizin bize söylediği bu.
bilim adamı: peki bana bilimsel olarak evrim teorisinin geçersiz olduğunu ispatlayabilir misiniz?
din adamı: ben bilim adamı değilim ama ispatlayan bilim adamları vardır.
bilim adamı: kimler onlar?
din adamı: isimlerini hatırlamıyorum ama var.
bilim adamı: hatırlamıyor musunuz yoksa uyduruyor musunuz? bakın beyaz önlüklerimizin altında korkutucu gözüktüğümüzün ben de farkındayım. ama inanın bana dünyayı bir ahlaksızlık yuvasına çevirmek gibi bir amacımız yok. biz sadece bilim adamıyız. gözlemimizi, deneyimizi yapar, ulaştığımız sonuçlara bakar ona göre yorum yaparız. sizse din adamısınız. önünüzde duran bir kitaptan bakarak size ezberletilenleri doğru kabul ediyorsunuz. yanlış anlamayın inancınızı küçümsemek değil yaptığım. ama bilimsel bir konuya açıklık getirmek için bizim açımızdan bilimsel bilgi gerekir. benim bilebildiğim kadarıyla bilimsel gerçekler şu an evrim teorisinin geçerliliğne işaret ediyor. ama siz de haklı olabilirsiniz. deneylerimiz yanlış olabilir, ulaştığımız sonuçları yanlış yorumlamış da olabiliriz. evrim teorisi gerçekten yanlış da olabilir. eğer öyleyse bile bunu siz ispat edemezsiniz. bunu ispat edecek olan gene bilim adamlarıdır. o yüzden bizden korkmayın, yaptığımız bilimsel çalışmalardan korkmayın. onların yasaklanması gerektiğini düşünüyorsunuz ama emin olun her yapılan bilimsel çalışma bizi gerçeğe bir adım daha yaklaştırır. eğer doğruysa sizin gerçeğinize. yani evrimin geçersizliğine. o yüzden bilimden korkmayın. çünkü tek amacı gerçeği ama yalnızca gerçeği bütün çıplaklığıyla gözler önüne sermektir.o yüzden bırakın da gerçeğe varalım.
tam olarak böyle olmasa da buna yakın şeyler söylediler. tabi arkadaşıma ben bu cümleleri söylemedim. çünkü biliyorsunuz konuşmaya kalkınca aynı tesiri göstermiyor ses tonu falan sik gibi çıkıyo, arkadan biri baba naber diye enseye bir tane indirince hiç etkileyici olmuyo ama yazınca daha ikna edici oluyor. müşfik kenter değilim ki amına koyiyim ben de.
popüler olan hiçbir konuyla ilgili yazmayacağıma söz vermiştim ama bugün yeminimi bozuyorum.
çünkü buralarda sabahtan beri nihat genç'in yazdığı son yazıyla ilgili nihat genç in nagehan alçı ya hakaret etmesi diye bir başlık dolanıyor. yazılanlara biraz bakayım dedim ve nihat genç ile ilgili '' solcudan başka ne beklenir, ateist, solcu saldırganlığı'' gibi salt insanları yaftalayarak gözden düşürme amaçlı cehaletin dibine vurulmuş rezillikte ifadeler kullanıldığını gördüm.
şunu belirteyim solcuyum ve nihat genç bu ülkedeki en sevdiğim yazardır. kendisinin soğuk sabun, köpekleşmenin tarihi, amerikan köpekleri, modern çağın canileri, karanlığa okunan ezanlar gibi birçok kitabını ve yazısını okudum. yaptığı tv programlarından onlarcasını izledim. ukalalıksa ukalalık amına koyiyim ama okudum. buna rağmen ben bile bu adamın sağcı mı solcu mu olduğunu bilmem ve önemsemem ki gençliğinde ülkü ocaklarında takılmış bir adamdır. kendisinin de ben sağcıyım ya da solcuyum diye bir derdi yoktur. kemal kılıçdaroğlu ile de görüşür, mhp'nin kongresine de gider, saadet partisinin toplantısına da katılır, tkp'li gençlerin eylemini de destekler hatta yeri geldiğinde tayyip'i bile över. burdaki arkadaşlar bu adamın solcu olduğuna ne içerek kanaat getirdilerse ben aynısından sek istiyorum. bu adamın ateist (ateist değilim ama ateist olmak da sanki suç amına koyiyim) olduğunu iddaa etmek için ise gerçekten onun hiçbir yazdığını okumamış olmak gerekir. zira yaptığı programlarda bile bazen yarım saat allah'ın ve müslümanlığın güzelliğinden bahsettiği olur ve bu konularda da onlarca sayfa yazısı vardır.
ama pardon unutmuşum biz tanımadığımız ve okumadığımız insanları sadece yaftalamak için eleştiren insanlardık di mi? birisi bize parmakla apaçık olan bir şey gösterdiğinde gösterdiği yere değil de mal gibi parmağın sahibine bakardık.
bütün erkeklerin zaman zaman kimliğine büründüğü adam. abartmanın alemi yok. burdaki bakma eylemi bir kadının yüzüne öküz gibi bakarak rahatsız etmek ya da röntgencilik yapmak değil. burdaki bakma çok masum bir bakma. şöyle 2-3 saniyelik bir bakma. kuaförün önünden geçerken kafada oluşan ani bir içerde ne oluyor merakı .bir de sanki biz erkeklerde kuaföre giden bütün kadınlar güzelmiş gibi aptalca bir bilinçaltı var sanırım. berbere giden her erkek yakışıklı mı? değil tabi amına koyiyim. bu bilinçaltı yüzünden kuaförün önünden geçerken güzel olana ya da güzel olduğunu düşündüğümüz kadınların olduğu tarafa doğru bakma refleksi geliştirmişiz. o yüzden kuaför gördük mü dayanamıyoruz, bakıyoruz içeriye sanki bir bok varmış gibi. ben birkaç kere girdim kuaföre, merak edenler için söyleyeyim içerde bir bok yok. genelde orta yaşlı kafasını tavuk götüne çevirmeye niyetli teyzeler oluyor.
hayatımda çok kez utanmışımdır ama hiçbir şey beni marketten aldığım 20'lik tuvalet kağıdıyla eve dönmek kadar utandırmadı.
olayın utancını kafada canlandırabilmek için tuvalet kağıdının 20'lik ya da 24'lük olması şart. 12'lik ya da 8'lik tuvalet kağıdıyla aynı randımanı almak mümkün değil çünkü.
neden bilmiyorum ama şöyle bir bilinçaltı oluşmuş bende. 20'lik tuvalet kağıdı alan adam çok fazla sıçar ve kakası da başkalarının kakasından pis kokar.en pis sıçan adam 20'lik tuvalet kağıdı alan adamdır 12'lik değil.bu bilinçaltı muhtemelen başkalarında da var.
düşünün marketten çıkmışsınız ve elinizde poşeti hunharca yırtan 20'lik tuvalet kağıdıyla eve yürürken doya doya sıçacağınız günlerin hayalini kuruyorsunuz. karşıdan gelen adam elinizdeki 20'lik tuvalet kağıdına bakıp ''vay o kadar sıçıyorsun demek'' bakışı fırlatıyor. kaldırımda yürüyen her adamın karşıdan gelen için bir kişiliği vardır.doktor görünümlü, avukat ya da öğrenci gibi. işte siz o kaldırımdaki en çok sıçan adamsınız. eve bir an önce varıp en çok sıçan adam kimliğinden kurtulmak için adımlarınızı sıklaştırıyorsunuz. tam o anda karşıdan hoşlandığınız kız geliyor. o güne kadar onun yanında çizdiğiniz duygusal, kibar, anlayışlı, romantik adam imajı yerini bir anda kızın 20'lik tuvalet kağıdını görmesiyle çok sıçan iğrenç adam imajına bırakıyor. aman allahım! yok böyle bir dram. gözleriniz önünde bir ilişkinin daha başlamadan tuvalet kağıdını tuttuğunuz poşetin elinizi kesmesi gibi kalbinizi kesip parçaladığını hissediyorsunuz.
hee benim için iyi oluyor. genelde bu saatlerde giriyorum sözlüğe ve aklıma gelen birkaç şeyi yazıp çıkıyorum. sol frame akmayınca da üstte kalıyor yazdıklarım. ama neden akmadığını anlamıyorum sol frame'in. yani bu saatlerde online kişi sayısı 600-700 civarı. gündüz bakıyorum bazen yine 600-700. ama gündüz ipini koparmış at gibi aşağılara gidip gözden uzaklaşarak ufalıyor yazdıklarım.bir daha görebilene aşk olsun!
tarafsızca yaptığım ankette ilk 15'i şöyle olan kurumlardır:
1)türk ebeler derneği ya da sadece ebeler
2)rte(adam artık kurumlaştı)
3)polis teşkilatı
4)pkk
5)akp
6)fenerbahçe
7)cemaat
8)ösym
9)meb
10)tedaş
11)türk telekom
12)sağlık bakanlığı
13)devlet su işleri
14)evlendirme dairesi
15)hakemlik ya da hakemler
not: bunlardan bazıları kurum olmayabilir ama belli miktarda küfür sayısını geçenleri listeye almak durumunda kaldım.
aslında son derece fizyolojik bir aktivite yapan adam. vücutta oluşan gazı dışarıya atma. ama günümüzde amacından saptığı görülüyor. eskiden erkek erkekliğini kanıtlamak için avcılık yada savaşçılık yaparken günümüzde erkekliğin kanıtı geğirmek oldu sanırım. etrafımız ağzını şekilden şekile sokarak geğiren adamlarla dolu. hatta uzun geğirebiliyorum diye iyice bokunu çıkaranlar var. sanırsınız geğirmeyene kız vermiyorlar. ''neden yapıyorsun canım bunu'' diye sorduğunda da son derece normal bir iş yapıyormuş gibi ''napiyim gaz var'' diye cevap veriyorlar. ulan hayvan gaz varsa bir sana mı var? bize de geliyor bu geğirme ama ağzını kapatırsan o kendi içinde sönüp gidiyor. hem sen hiçbir kızın geğirdiğini gördün mü bugüne kadar,ben görmedim. demek ki hayvanlık yapmadan da o gaz dışarıya veriliyormuş bir şekilde. gaz varmışmış bahaneye bak. hee gaz varsa tamam o zaman ben de ne anlayışsızım hadi hepimiz osura osura gezelim.
bugüne kadar başlattığım en gerekli kampanya. bütün düşünceli sözlük yazarlarının destek vermesini bekliyorum.
kim katılacak bu zirveye?
nickinin yazdığı o yaka kartını takıp ''ben şunu yazmıştım hatırlıyo musun?'' diye bayan yazarlarımıza kim salça olacak?
zirvede gösterdiği içme performansından sonra kimlerin nick altı ''aslan gibi adam'' veya ''helal olsun koçum nasıl da shot yaptın o kadar tekilayı'' gibi gurur okşayıcı yazılarla dolacak?
hangi sözlük kızlarının nick altı ''zirvede gördüm çok tatlı'' veya ''tam evlenilecek kız'' gibi samimi entrylere maruz kalacak?
kimler bu şerefe nail olacak?
tabiki de sözlüğe kullandığı tuvalet kağıdı kadar bile önem vermeyen ama sırf istanbul'da yaşıyor olmanın getirdiği ayrıcalıkla uludağ sözlüğün düzenlediği bu en önemli zirveye katılabilecek olan kodoman, ikircikli, müşkülpesent yazarlar topluluğu. oysa ben biliyorum ki bu sözlüğe gece gündüz emek veren iyi yazarların yüzde 89'u istanbul dışında yaşıyor ve bu sebepten zirveye katılamayacak. işte bu yüzden üzerime düşeni yapıp iki yazar olmayan arkadaşımla(her yazar iki misafir getirebiliyor ama biri kız olmak zorunda) yaşadığım şehir olan antalya'dan perşembe akşamı saat 20:00'de 3 otobüsle yola çıkıyorum. uğrayacağımız şehirler ve kalkış saatlerimiz aşağıdaki gibidir.zirveye katılıp nick altını doldurmak isteyenler lütfen belirtilen saatlerden 15'er dakika önce yaşadıkları şehrin en büyük terminalinde olsunlar.
not:kocaelide durmuyoruz sonra sabancı üniversitesindeki arkadaşlar dolduruyor otobüsü.
saat 12 gibi istanbul avrupa yakasına varıyoruz.burdan sonra bütün yazarlar akşam 7'ye kadar serbest, istanbul'u gezebilirler. ancak en geç 7'de taksimdeki herhangi bir burger king'in önünde buluşup yine otobüslerimizle mekana gidiyoruz.
şimdiden iyi eğlenceler.
not:yolculuk boyunca kek, çubuk kraker, kola ikramı olmasa da erikli su bedavadır.
bugün yerimde duramamanın sebebi. evet yağmur yağıyor bugün antalya'da. ve yere düşen her damla sanki bugüne kadar içimde hapsolmuş bütün duyguları, düşünceleri bir anda yazıya döküverecekmişim gibi bir his uyandırıyor bende. ama olmuyor.
yürürken karşıdan bir kız geliyor. kendi kendime ''saçları ıslaktı'' diyerek bir hikayenin ilk cümlesini kafamda yazarak şekillendirmeye çalışıyorum. ama şekillenmiyor. çünkü yok öyle bir hikaye.boş beleş bir adam olduğumun farkına varıyorum. yani baksanız bütün sözlük yazarları mutlaka yağmurlu havada sevgiliden ayrılmayla ilgili duygusal bir yazı yazmıştır bugüne kadar. uydurmaya çalışıyorum ben de o zaman. bir yerden sonra bu ne lan böyle duygusal adam tripleri diyerek bırakıyorum hikayeyi yazmayı. yok efendim yağmurmuş da bilmem ne.bana göre değil bunlar.