kanuni sultan sinan
1006 (ulu)
altıncı nesil yazar 2 takipçi 90.73 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    türkiye de enflasyon

    20.
  1. enflasyon yoktur, az votka vardır.
    0 ...
  2. okul whatsapp grupları

    6.
  3. boku çıkmış gruplardır.

    sevgili öğretmenler, ödevi öğrenciye veriniz. derdimiz zaten bize yetiyor. işi gücü bırakıp verdiğiniz ödevleri velilerin takip etmesini talep etmeyiniz. lütfen ödevi veliye değil öğrenciye veriniz. bize öğretmenlik yaptırmayınız.

    dönerse senindir. dönemezse sanayinin...
    yeter lan!
    3 ...
  4. başlıksız yazılar

    65.
  5. izin kalmış ruhumda
    Şimdilerde fark ediyorum
    Ansızın gelip aklıma
    Tebessüm ederken buluyorum
    Bilmiyorum nedensiz bu hal
    Anlatamıyorum kendime
    Sökülen kelimeler var ruhumda
    Yalnız ben olduğunda
    Seni buluyorum
    Sen mi buluyorsun ya da
    Onu da bilmiyorum.
    1 ...
  6. hoşlanılan kızın 43 numara ayakkabı giymesi

    9.
  7. ergenlik donemindeki erkek fantezileri

    10.
  8. Olacak tabii... hepimiz geçtik bu yollardan. Ama fanteziyi çirkinleştiren hatta daha önce bunun katbekat fazlasını hayal edenlere bile ohaa dedirten şey, bu fantezilerin çirkin bir üslup ve estetikten yoksun bir şekilde aktarılmasıdır. Hemde durmadan.

    Kadının da erkek gibi arzuları olduğu zamanla ve onlarla iletişim kurdukça öğrenilir. işte o zaman göreceğim götünü. Hayal ettiğin gibi oluyormuş...

    Pornodaki gibi yarım saat kırk dakika süren performans beklerken, 34. Saniyede bayrak inince anlayacaksın gözünde çok büyüttüğünü hemde çok..
    0 ...
  9. en doğal halimizi gören tek kişi

    9.
  10. Herkesin kimseye göstermediği ikinci bir yüzü vardır. Ani ve aptalca sevinmeden tutun, öfke ve ağlama krizlerine kadar.

    Hatta yalnızlığın doruklarında zart zırt osuranlar ve burnunu karıştırıp ohh ne çıktı bea ve deyip tortop edilen sümükü hedef gözeterek fiskeleyenlerinizi de biliriz.

    Pisler sizi...
    1 ...
  11. eğitimli insanların ateist olması

    20.
  12. gecenin sessizliği

    22.
  13. birden düştün aklıma, nedensiz. gecenin sessizliğini dağıttı aklımda kalan şen kahkahan. yüzüme bir gülümseme yerleşti, belirsiz. burnumda masmavi iyot kokusu. gölgelerin gücüne gider mi bilmem. sezen açtım kendim için, seversin sen.
    0 ...
  14. passengers

    34.
  15. yüksek bütçeli spoiler içerir..

    hocular hakikaten bu muazzam görsele sahip holivud filminde barcadan çok şey aparılmış.. milyon dolarlık oyuncularla tiki taka (daha iyilerini gördük ama performanslar tatmin etti).. ama üçgeni tamamlayan esas etkeni ıskalamış..

    peki nedir o unutulan şey?
    elbette sistem azizim!!
    sistem milyar dolarlık gemide durmadan arıza verir mi? hadi verdi diyelim. elin oto tamircisi bir bakışta "hımmm, enerji reaktörü meme yapmış. tamir etmezsek öleceğiz!!" teşhisini nasıl koyuyor? hadi koydu diyelim. ulen elinde bir tornavidayla 120 yıl seyahat etmesi planlanan koca süper sonik geminin reaktörünü şıppadanak nasıl tamir edebiliyor?

    işte bunlar hep seks..
    bu seks adama neler yaptırmaz ki! uyuyanı uyandırır, ilim irfan öğretir, kabiliyet kazandırır, topluma kaynaştırır, ölüyü bile diriltir allama!..

    ez cümle
    cüneyt arıkının bokunu yesin bu filmi yapanlar..
    1 ...
  16. yazmak

    190.
  17. yazmak sadece bu işin ehli olanlar için değil, herkes için bir rahatlama, kendini tanıma ve düşünme aracıdır. yazdıkça okumaya ihtiyaç duyacaksın. okumaların senin düş dünyanı kabartacak ve düşüncelerinle harmanlanacak. yazdıkça kendini tanıyacaksın...

    herkesin kendine ait bir şiir defteri olmalı mesela, olmalı ki duygu ve düşünce dünyasını kendine açabilsin. kendini tanımadan, bilmeden sen olamazsın. kendine ben demek için sendeki beni tanıman gerekir. ancak kendini tanıdıkça, bileceksin iyini ve kötünü..

    sizden geçti belki ama ya çocuklar... onların daha okuyacak ve yazacak çok satırı olacak. özendirin yazsınlar, sevdirin okusunlar. okuyup yazdıkça yani düşündükçe gelişimleri hızlanacak ve öz güvenleri artacak. kendilerini ifade edebilme kabiliyetleri arttıkça hayatı daha güzel okuyacaklar. sonrası iyilik güzellik...
    1 ...
  18. seçim sonrası

    1.
  19. artık her seçim bir öncekinden daha kin ve nefret dolu...

    hepimiz birer seçmeniz, gönüllüyüz, partiliyiz... hatta bu işin o kadar çok bokunu çıkarıyoruz ki, sanırsın parti / dava o kişiden (benden ibaret)... bunca küfür kıyamet içinde sesleri duyulmayan narin ve naif, aklı başında kalabilmiş, insan olabilmiş parti mensuplarını tenzih ederek, herkesin ve her kesimin iki lafından biri ülkemizde cinayet sebebi sayılabilecek küfürlerle bezeli haldedir. hayret ve ibretle görüyorum ki ülkecenek cinnetin tam göbeğindeyiz..

    hepimizin çevresinde, mahallesinde, ailesinde kendinden olmayan (parti dışı) ama saygı gösterdiği, sevgi beslediği ve aynı kanı taşıdığı birilerinin olduğunu unutmaması lazım gelir... bu seçimde daha önceki her seçim gibi geçip gidecek ve yine biz bize kalacağız. biz olabilmek için aynı fikri paylaşmadan biz'in parçası olanların hatırı için, rakip partili mahalle bakkalı mustafa abi için, eczacı aysel abla için, üst komşu mahmut abi için, ferit dayı için artık dilinizi temizleyin..

    her kesimden yergime konu olanlar umarım ki; kendinden olmayana seçim öncesi sokup çıkarıp, sayıp sövüp, küfredip boşalanlar seçim sonunda nirvaya değil yerin dibine ulaşacaklarının bir an önce farkına varırlar..
    0 ...
  20. beşiktaş

    16449.
  21. "modern bir alışkanlıktır ölmek, seni doğasıya seviyorum"
    1 ...
  22. yalnızlık

    8054.
  23. içinde çoğalan boşluğa tırmandıkça genişliyorsa zaman, tüm yapıp etmelerin anlamsız ve boş geliyorsa, uykunun ve uyanıklığın ayırdına varamıyorsan artık, renkler teker teker solup griye bulanıyorsa, en sevdiğin filmleri izlerken kamu spotu tadı alıyorsan, içinde sürekli kabaran ve nedensiz bir öfke çoğalıyorsa, dokunduğun her insan sana iki kere bakıyorsa, bağlayamadığın cümleler seni hapsediyorsa...

    uzatma artık ve bir dahaki treni kaçırma..
    3 ...
  24. başlıksız yazılar

    64.
  25. isteyince ölünmüyor... der, gözlerini son kez kapayamayan adam, daha kaç kez açacağından habersiz.

    verecek bir tek can kaldığı zamanlar vardır.
    her nefesin külfet, her düşün kabus olduğu zamanlar.
    sonunda öleceğini bilerek yumar gözlerini, tekrar açamamak umuduyla…

    anılar silinir sondan başa doğru,
    zaman geçmişe akmaya başladığında.
    Kayıp yıllar, harap hatıralar geçidi başlar.
    Dipsiz bir kuyunun içine düşer gibi..

    Mutlu çocuklar, gülümseyerek ölür..
    Ya omzunda dünyayı taşıyan, çocukluk yaşamayanlar.
    Ölemezler çünkü dünya onların yüklendiği kadardır..

    Ağlayamayan çocuklar vardır, ölemeyen adamlar…
    ağlamayı unutan gözleri toprak doyurmaz,
    toprak üstü kaybedenlerin dünyası,
    altı sualler diyarı.

    toprak altı üstü toprak ama olamayanlar vardır..
    0 ...
  26. mientras duermes

    8.
  27. yüksek binalarda birbirine dokunmayan ruhların bir araya geldiği, saygınlığın cüzdan şişkinliğiyle orantılandığı, ilişkilerin mekanik bir hal aldığı, mutluluğu smileyden ibaret insanların yaşadığı bir ortamda, toplumsal kabul görmüş bir statüye sahip olmamanın doğurduğu saydamlıktan bezmiş, hiçbir işte tutunamamış ve hayattaki tek amacı çevresine küçük mutsuzluklar dağıtmak olan bir adamın taktik dehasına şahit olduğumuz muazzam bir filmdir.

    her ne kadar film gerilim türünde olsa da son zamanlarda izlediğim en eğlenceli filmlerden biriydi...

    eğlenceli derken tabii ki manyak yada sapık değilim! ama filmin kompozisyonu öyle parçaları bir araya getirmiş ki kendimi vay amk! demekten kendimi alamadım. hem hepimiz, o yada bu yüzden hayatımızın bir döneminde cesar olmuşuzdur. mutlu olmaya hakkı olmayan insanlara hakkı olan mutsuzlukları doğal yollarla vermek fikri benim ağzımı açık bıraktı. aslında film boyunca cesar benim için sağ elinde kılıcı sol elinde terazisiyle hassas hesaplarla dokunduğu herkese kararınca küçük mutsuzluklar dağıtan fırça kaşlı bir süper kahramandı...

    hep küçük mutlulukları anlatan carpe diem temalı filmleri ağzımızın suları akarak izledik ya... işte size taş gibi bir anti carpe diem filmi.

    cesar resmen amelieye tepki olarak yaratılmış..
    0 ...
  28. ölüm

    2947.
  29. huzur kızıl saçlarının bir tutam perçeminde saklı
    hastane yeşili kör eden yoğunlukta
    göremiyorum
    sağır eden bir sessizlik
    duyamıyorum

    aklıma kazınmış bir çift likör mavisi göz kapanmış.
    1 ...
  30. tek kullanımlık maske

    1.
  31. bağışıklık sistemi zayıflayan hastalar tarafından, kendini dışarıdan gelecek virüslere karşı korumak maksadıyla kullanılır.

    amma milletimiz öylesine öküz ki... sanki takılan maske takanı değil, maske takmayanları korumak içinmiş muamelesi yapılır milletimizce.. otobüse maske takmış bir insan binmeyi versin, maske ilk fark edildiği an önce hafif bir acıma duyulur maskeli kişiye. ikinci adımı tahmin etmek zor değildir. hemen götüm götüm uzaklaşılmaya başlanır maskeli süvariden.. beş dakika gözlemlerseniz, tıklım tıkış otobüste maskeli süvarinin çevresinin saydam bir korku boşluğu ile çevrildiğini fark edersiniz..

    ez cümle, maske takan sizin sağlığınızı düşündüğünden ve size hastalık bulaştırma riskinden dolayı takınmaz o maskeyi.. sizden bulaşması muhtemel virüslerin önüne geçmek için takmıştır.. hasılı korkmayın ve öküz gibi gözlerinizi dikip acımaklı bakmayın bu insanlara..
    3 ...
  32. doktor

    264.
  33. o biçim genelleme içerir! sonra yok efendim duymadıydım, vay efendim görmediydim deme!

    işim gereği uzun seneler boyunca birçok meslek grubundan çokça meslek mensubu ile muhatap oldum. geneli buzdolabı poşetinden çıkmış hissi uyandıran, meslek erbaplarından müteşekkil bir meslek grubu var ki insanı hayattan soğutur. lan tamam hepimiz vahşi kapitalizme söverken paraya aşırı kutsiyet atfeder, hatta taparız. lakin bu bahsettiğim meslek mensupları için para, hava gibi su gibi bir şeydir, yokluğu namümkündür, düşünülemezdir. bunca yıldır para ile ilişkileri böyle tutkulu bir grup daha görmedim. lan alacağı iki gün gecikti diye salya sümük ağlayanını mı görmedim, trip atıp hasta bakmayanını mı görmedim, randevularını iptal edip evine kaçanını mı görmedim... ahh ahhh şu gözler neler görmedi ki...

    bir de kibirlidirler ki sorma gitsin. hatta birinden bizatihi şahit olduğum anekdotu aktarayım; "bizler elit bir sınıfın mensuplarıyız şekerim. bizden nasıl hesap işletim ücreti alırsınız?" diye sormuştu kürk mantolu doktor, telefonun diğer ucundaki bankacı fakire. bakmayın siz öyle modern görünüp yalandan plastik sanat ilgilerine, alayının zihninde neşterle kazınmış kast sistemi bulunmaktadır. yani anlayacağınız insancıl, güler yüzlü, sevecen maskelerinin altında vampir irfan silueti saklanmaktadır. ha bu arada hepisini hanım evladı zannetmeyin! pisikopat manyak olanları çokçadır. ayak üstü götünüzü keser de fark etmezsiniz. ne kız verin bunlara, ne de kız ise alın bunları.. bırakın popülasyonlarını kendi içlerinde büyütsünler. hem iki asilin birleşiminden direkt daha asile giden o ince yol para ile yanan meşalelerle bezensin hem bizden uzak dursunlar...

    hani şöyle adam akıllı bir şifacı bulsam modern tıbbın üstüne işeyeceğim de çoluk çocuk olunca öyle delikanlılık yapamıyorsun tabii ki. neyse siz yine bu duygu ve düşünceleri pis, pasaklı, para fetişi doktorlarla paylaşmayın, böyle sağda solda arkalarından atın, tutun. güvenlik önlemleri alınmadan doktora söylenen her aksi söz, hayatınızı tehlikeye atabilir.. bu yüzden muayeneye gidince hocam ayağı çekmeyi unutmayın..

    adam gibi adamları ve kadın gibi kadınları yok mu? dersen, az derim tabii ki, ama bunlarla da dost olduğum ve diğerlerinin arkasından en ağza alınmaz galiz küfürleri sıraladığım için, içim rahat atıp tutuyorum..

    yine de Rolene Strauss'un yeri ayrı tabii ki, yirim..
    1 ...
  34. karanlıklar içinden gün doğar ya aniden

    16.
  35. umutlar hep beyazdır ya,
    sonumuz neden hep kara...
    1 ...
  36. herkes eyleşsin yanıma hele islamı çökertiyorum

    5.
  37. asil kadın

    5.
  38. sanki bir fotoğrafçı tarafından hafif sola ve biraz aşağıya doğru eğilmiş başıyla sürekli boşluğa bakan buğulu gözleri, bana siyah beyaz bir film karesini hatırlatıyor. boynundan omzuna dökülen o ipeksi sarı saçları ve her daim taktığı inci küpesi yırtıyor filmin o pek meşum siyah karesini. dizine kadar uzanan o dantelli beyaz elbisesini hala dün gibi hatırlıyorum. yasemin kokardı beyaz teni. gariptir hiç bacak bacak üstüne atarken hatırlamıyorum onu. sigara içmesi düşünülemezdi. ince uzun parmaklarına yakışan, çok yakışan yakut bir yüzüğü vardı. kucağına oturduğumda başımı okşarken yüzüksüz sol elini kullanması ne ince bir davranıştı. aynı anda hem huzurlu, hem hüzünlü olan başka kimse tanımadım ben. vakur bir kadındı anneannem, çok tanıyamadım ama çocukluğumun en güzel anıları hep onunla bezeli. o da iyi insanlar gibi o güzel atlara erkenden binip çekip gitti..

    rahmet ve minnetle..
    2 ...
  39. başlıksız yazılar

    63.
  40. yetiremiyoruz ne yapsak ve yine bunda da vardır bir hayır deyip şerle yatıp yuvarlak harflerle sövüyoruz modern kapitalizme.... kimsenin sikinde değil artık hatırlanası o en güzel anlar. hatırlamadığımız her şey mushaf uzaklığında aslında. duvarda asılı, gözümüzün önünde ama bilincimizin dışında. eskiye döndükçe hatırlayacağız renklerin sıcak yüzünü. blok halinde yıkılmış yerle yeksan en nadide anıları bulacağız moloz altında kaldığı ilk günkü gibi..

    unutulan her renk toprağa karışır bizden bir parçayla.. ama az ama çok..
    0 ...
  41. tükenmişlik sendromu

    56.
  42. eskiden tükenmiş olduğunu söyleyip yoğun bir karanlık içinde debelenen insanları gördüğümde çok ama çok garipserdim. şimdi daha iyi anlıyorum o karanlığa bulanıp hayatı donuk tonlarla yorumlayanları..
    1 ...
  43. interstellar

    185.
  44. nolan kardeşlerin hikaye ve senaryosunu kardeş payı ettiği, ayaklarınızı yerden kesen enfes filmi. enfes diyorum çünkü; filmi üçüncü kez izledikten sonra salondan çıktığımda kendimi az yiyeceğim dedikten sonra wagyu bifteğinin eşsiz lezzet şölenine kayıtsız kalamayan ve üç porsiyon eti şapır şupur mideye indiren vedat milor(bu adama yemek yemek için yaratılmış azizim) doygunluğunda hissediyordum..

    böylesi mükemmel kurgulanmış taş gibi senaryoya bol miktarda (özellikle matthew mcconaughey'in) fevkalade oyunculuk eklenince gözlerinize layık bir görsel şölen sunulmaya hazır.

    hakikaten film öylesine güzel kurgulanmış ve metrik olarak örülmüş ki, bir kareyi bile es geçmeden soluksuz izlemek gerekiyor. ayrıca uzay filmlerini güç çatışmalarından, istilalardan ve garip yaratıklardan (gerçi üç memeli ablanın gideri vardı da, neyse.) kurtardığı için insana ve insani olana eğilen nolan gardaşlara daşşağınızı gezdiren yesin der, jessica chastainin ellerinden öperim..
    1 ...
  45. dost

    386.
  46. güzel günler geçip, elbet gelecek çekilmesi zor günler. kütü gün gelmezden önce vardıysa dostunuz, sıkı tutun elini bırakmamacasına..
    derdi bertaraf etmek her zaman mümkün olmayacak belki, daralan göğsünüze bir nefeslik yer açması için yer verin ona. dostun sıcaklığıyla eritin yamacınızdaki karları. bahar bu kara kış erken gelmeyecek belli ki, ama ısınacak bir sabo tüttüğünü bilmek can evinde ısıtacak ruhları..
    1 ...
  47. milli piyango

    103.
  48. Çıkmaz. Eğer soru “size çıkabilir mi” diye sorulmuş olsaydı, semantik zorunluluk gereği “çıkabilir” demek zorunda kalırdım, ama sizi boş ümitlere sürüklememek için de eklemek isterdim: “… ama çıkmaz.”

    Bu ikisi arasındaki fark, birinde, ne kadar az olursa olsun, sıfırdan farklı bir olasılık olup olmadığı sorulurken, diğerinin bunun gerçekçi bir olasılık olup olmadığı sorusu olmasıdır. Geniş zaman kipinin pek çok yan işlevinden biri… “Size çıkabilir” dediğinizde, elbette, birilerine çıktığına göre, bu siz de olabilirsiniz, dolayısıyla bu olasılık vardır (sıfır değildir) demektir. Ama bu olasılık o kadar küçüktür ki, her türlü pratik uygulama açısından yok kabul edilebilir. Bu, mühendislikte “ihmal edilebilir” denen bir kavrama karşılık geliyor. Sıfıra çok yakın değerleri ve olasılıkları, hesapları yok yere karıştırmaması için ihmal edersiniz (yani sıfır kabul edersiniz), kafanız rahat eder. On milyonda bir olasılık da, nereden bakarsanız bakın, ihmal edilebilecek kadar küçüktür. Yani size çıkmaz.

    Milli Piyango’nun tarihi reklam sloganı olan “size de çıkabilir” önermesi, olasılık algısını çarpıtma işlevi görüyor. Yani olasılığın küçüklüğünü (ihmal edilebilir olmasını) göz ardı edip, var olup olmamasını öne çıkarıyor. Eğer bunu yiyorsanız, yani tek istediğiniz sıfır olmayan bir olasılıksa, size müjdeli haberi verebilirim: Bunun için elli lira bayılıp bilet almak zorunda değilsiniz. Bilet almasanız da size de çıkabilir. Nasıl olacak? Mesela, büyük ikramiye çıkan ya da çıkacak olan bileti yerde bulabilirsiniz. Aman canım, bunun olasığı nedir ki, diyecek olursanız, doğrusu sizi yadırgarım. Çünkü siz olasılığın büyüklüğüyle değil var olup olmamasıyla ilgileniyorsunuz. Ama yine de, sizin için bu olasılığı kabaca hesaplamaya çalışayım.

    Pek çok insan, hayatında en az bir kere değerli bir kağıdı (kağıt para, çek, senet, hazine bonosu ya da piyango bileti) düşürmüştür ya da kaybetmiştir. Bunu hiç yaşamamış olabilirsiniz ya da birden çok kez başınıza gelmiş olabilir. Ortalama herkesin bir kere bunu yaşayacağını varsayabiliriz. Dolayısıyla milli piyango bileti alacak yaklaşık 10 milyon kişi, hayatlarında ortalama bir kere değerli bir kağıtlarını kaybedecektir. Bunların, ceplerinde değerli kağıtlarla dolaştıkları yaşam dilimini ortalama elli yıl kabul edersek, bunlardan 200 bini bu yıl içinde değerli bir kağıdını kaybedecek demektir. Bunların da yaklaşık on bini, bu işi yılbaşı çekilişinin öncesinde veya sonrasındaki 15-20 günlük zaman dilimde yapacak. Kaybettikleri şeyin, herhangi bir kağıt para değil piyango bileti olma olasılığını da kabaca beşte bir kabul edelim. Belki bu süre içinde elinden beşten fazla değerli kağıt geçecektir, ama biletiyle, numaralarına bakarak hayal kurmak için, ya da ödül kazananlar listesinde aramak için falan daha çok meşgul olacağı için biletin kaybolma olasılığı herhangi bir kağıt paraya göre biraz daha fazladır. Yani yılbaşı çekilişine ait 2000 bilet, satın alındıktan sonra kaybedilecektir, diyebiliriz. Bu biletlerden birini bulma olasılığı olan insan sayısını da 20 milyon kabul edelim, nüfüsun dışarıda dolaşan kısmı olarak. Siz de dışarıda dolaşan biriyseniz, on binde bir olasılıkla yerde bir milli piyango bileti bulacaksınız. Bu bilete de on milyonda bir olasılıkla büyük ikramiye çıkacaktır. Yani yüz milyarda bir olasılıkla, bu yılbaşı civarı, büyük ikramiye çıkmış ya da çıkacak olan bileti yerde bulacaksınız.

    Gördüğünüz gibi bu olasılık vardır, sıfır değildir. Üstelik bilet satın alarak bu olasılığı sadece % 0,000009999 arttırıyorsunuz. Sadece bu kadarcık bir fark yaratmak için, muhtemelen sonunda bir dalkavuk-bakan-ahbabı-yalaka-müteahhite hediyeli-iltimaslı ihaleyle verilecek elli liranızı harcamaya değer mi?

    Bence değmez. Bırakın alınterinizle kazandığınız (ya da kiracınızın alınteriyle kazanıp size uçlandığı) elli liranız cebinizde kalsın. Yalnız, bu aralar yolda yürürken yerlere biraz daha dikkatli bakın. Belli olmaz, size de çıkabilir.

    afşin kum
    1 ...
  49. eskimeyen yeni yıl

    1.
  50. bir sene de isteyerek değil vererek başlamalı...
    yeni yıl beklentileri içinde sadece iç güdüsel olarak yarım ağız geçiştirilen sağlık temennisi, kendi elimiz ile gök yüzüne saldığımız uçan bir balondur. kendimizin ve sevdiklerimiz yaşam standartlarını biraz daha yükseltmek için kıçımızı yırtarken, onun dikilme maliyetini göz önüne almadığımız için hem yanarız hem yakarız. gelin bu yıla tüm kötü huy ve alışkanlıklarınızı zorunlu olarak bırakmanız gerekmeden, isteyerek bırakmayla başlayın.

    bu kamu spotu soğukluğundaki bu girişin pek de makbul olmadığının farkındayım. şimdiden sigara bırakma spotunda oynayan amcanın kulaklarını çınlatır erkan oğur'un ellerinden öperim...

    https://www.youtube.com/watch?v=Vj3iO4P5JmM

    malumaliniz insan unutan bir varlıktır. ki bunu gerçekleştirmek için biraz olsun hakkında düşünmesi gerekir. bu mevzuyu çoğunuzun şimdiden çokta sikimde deyip, direk çöp kutusuna attığınızı biliyorum. ama merak etmeyin hayatınızı unutarak güzelleştiriyorsunuz. yoksa nasıl çekilirdi bu kahır değil mi!?

    neyse efendim biz ne kadar hakkında goy goy yaparsak yapalım geçmesi gereken yıl geçecek ve gelmesi gereken yıl da bizden izin istemeyecektir. görmesi gerekenler bu yılları elbette görecektir. ama göremeyenler, görenlerin boğazını acı bir yutkunuş ile düğümleyecektir. ve her ne kadar unutacak olsanız da, yeni yılda zengin olma umuduyla aldığınız piyango bileti ile zengin olma ihtimaliniz, yeni yılda ölme ihtimalinizden çok düşüktür. bu ihtimalin gerçekliğini her saniyede iki kişinin öldüğü bilgisini versek de anlatamayız. bu gerçekliği anlamak için ancak yaşamak gerekir..

    https://www.youtube.com/watch?v=Q0WJMptcw-I

    vermek demiştik ya söze başlarken, allah bizleri verenlerden kılsın, isteyenlerden değil(kendisi hariç)..

    içine henüz dahil olmadığımız nice dertli gamlı yaslı topluluklar vardır. bendeniz geriye bırakmak üzre olduğumuz sene içerisinde bu topluluklardan birine dahil oldum ki, bu öyle bir kısa orta ve uzun vadeli planlarım içinde yer almayan zınk diye gerçekleşen bir olaydı. tabiidir ki bu olay tüm hayatınızı etkiliyor. o meşum film şeridinin siyah beyaz karelerinin hayatın ne kadar içinden olduğunun ancak o zaman ayrıdına varıyorsunuz.

    şu an türkiye'de toplamda 40 binin üstünde organ nakli bekleyen hasta olduğunu ve her gün nakil alacağı organ bulamadığı için onlarca hastanın öldüğünü biliyor muydunuz? bende sizin gibi sadece kulaktan dolma bilgilerle haberdardım bu vahim tablodan. ancak canım yanınca ne kadar acı ve gerçek bir tablo olduğunu farkettim. bahse konu olan hastalıklar bir sürece bağlı seyredebildiği gibi apansız bir yetmezlik haliyle de görünebiliyor. bu durum insanın ne kadar çaresiz, eli kolu bağlı olduğunu öyle bir gözüne sokuyor ki. kör olmak işten değil. ne para kar ediyor ne de mevki. canınızın, ciğerinizin gözünüzün önünde yavaş yavaş eridiğini görmek nasıl bir his biliyor musunuz? ben bunu biliyorum! bu çaresizlik insanın içinden her gün bir parçasını koparır. günbegün hissizleştiğini farkeder insan. bu noktadan sonra teslimiyetten başka bir çaren yoktur. ya kahredip isyan bayrağını göndere çekeceksin ya da boyun eğeceksin. gerçekleşmesi çok güç olan o küçücük ihtimaller senin gözünde öyle büyür ki, gerçekleşmesi için saniyeler belki saliselerle yarışırsın. ama ne yaparsan yap, ne edersen et ol dediğinde olduran öl dediğinde öldürür.. ve ölümden öte köy yoktur..

    https://www.youtube.com/watch?v=-yxtTmYdtAU

    allah'tan ümit kesilmez ve nice sebepler çıkarır karşımıza. belki de yeni yılda insanların umutlarının gerçekleşmesine siz vesile olacaksınız. bir hayat kurtaracaksınız ve esas öldükten sonra çok dua alacaksınız. hem belki yeni yıla bu vesile ile unutmamamız gerekeni hatırlayarak başlarız. ne dersiniz daha kutlu olmaz mı?

    https://www.youtube.com/watch?v=iVOiXwYrDh0

    eskimeyen yeni yıllara..
    0 ...
  51. predestination

    5.
  52. bilim kurgu seviyorsanız ağzınızın suları akarak izleyeceğiniz muazzam bir film. örgüsü, oyuncuları ve dekorları sizi filmin içine hapseder. onlar zamanda zıpladıkça da sizin içiniz dışınıza çıkar. zamanda durmadan bir o yana bir bu yana hoplayıp zıplayan john bir de durmadan şapkasından tavşan çıkarmasın mı!? sonunda sormadan edemezsiniz, hakikaten ilk tavşanı kim koydu!?

    şiddetle izlenmesi gereken filmlerdendir. izleyiniz, izlettiriniz..
    4 ...
  53. ölüm korkusu

    196.
  54. genelde iyi, nadiren kötü anılar eşliğinde anılan ve iki tarih arasında bir tire kadar kısa olan bu hayattan kopmak öyle sanıldığı kadar kolay değildir. ölümden korkmak nefes almak kadar doğal bir şeydir. korkmuyorum denen o bilinmezlik kapısından geçmemek için öyle şeyler yapılır ve çaba harcanır ki, bu gayret sadece insani bir hal değildir. canlı olanın cansız olandan en bariz farkıdır bu, hayatta tutunma gayreti..

    aslında bütün korkuların temelini ölüm korkusu oluşturur. bazen ıssız bir yerde kulağa çalınan senfonik bir melodi olur bu korkuya sebep ya da gecenin bir vakti ansızın kesilen elektrik ile çöker içimize bu karanlık, bazen koca bir vapuru dev dalgalar beşik gibi sallarken duyulan ahşap çıtırtılarıdır korkmamıza sebep, ya da kıyıdan açılmışken patlayan denizde sürüklenmek... hepimizin geçmişi trajedilerle doludur. anne babamızdan biri kanserden ölmüş, komşu çocuğu cinayete kurban gitmiş, amca oğlunun üstüne yıldırım düşmüş, teyze kızı tren altında kalmış, en iyi arkadaşın denizde gözünün önünde boğulmuş, abin teröristlerce kaçırılıp vahşice infaz edilmiş, depremde ingilizce öğretmenin enkaz altında kalmıştır...

    otuzuna kadar trajik bir şekilde ölmediysen bile ölüm dolu bir hayat yaşamışsındır. her bir ölüm siyahı beyazdan ayıracak kadar gerçektir. korku seanslarında dünyayı bizsiz bırakacağımızdan ve zevki sefa içinde yaşayıp bizon kürk - buzlu badem ve şöminenin bizsiz ne yapacağından korktuğumuzdan değil, sevdiklerimizin ve değer verdiklerimizin bizim ölümümüzü kabullenememelerinden ve bizsiz kalmalarından dolayı korkarız. korkarız çünkü biz değerliyizdir. onların bizim gibi bir değer olmadan nasıl yaşayacağından korkarız. başta çocukların, eşlerin, anne babanın ve kardeşlerin bizsizliği korkutur bizi. aslında yine olay ben'le ilgilidir. ben olmadan hayat nasıl olurdu!?

    ancak ölmeden önce ölebilenler, kurtulabilmiş ölüm korkusundan. bensiz bir hayatta ölümden korkulur mu hiç!
    ne çok sevgi gerekti, o kadar korkuyu defetmek için..
    1 ...
  55. engelen

    1.
  56. bazı filmler vardır "eh işte" der geçersin ama bazı filmler vardır ki, insana "vay amk!" dedirtir. işte, 2009 yapımı olan bu norveç filmi aslında bir buçuk saatlik kamu spotunu bize öyle güzel izlettirir ki, izlerken gıkımız bile çıkmaz. işte bu yüzdendir ki; Margreth Olin'in ellerinden, Maria Bonnevie'nin gözlerinden öperekten başlamak isterim sözlerime..

    çekildiği coğrafya gibi soğuk ve buz gibi ölüm kokmasına rağmen, işlediği konuyu ve konuyu ele alış biçimi açısından gayet sıcak bir film. her ne kadar beşiktaş'ın bugünkü mağlubiyeti sonrası kendimi aldolan'dan Codein'e ondan da Methadone'a ve nihayetinde Pethidin'e vurmak istesem de yapmayacağım tabii ki sonra götü merter'de toplamak var azizim...

    neyse efenim, güzeller güzeli lea'nın en vurucu cümlesiyle başlayalım "sınırlar nerede aşılmıştı yada var mıydı?" sınırsız bir dünya hayal eder ya insan, sınırları aşmak, kabuğunu kırmak, uçmak uçmak ve kaybolmak.. elbette ki bir maliyeti vardır bu acı dünyanın can yakan gerçekliğinden soyutlanmanın. hem kaçtığımız, hartırlamak istemediğimiz gerçeklik ne kadar acı bile olsa uçuş sonunda ayaklar yere bastığında bilançonun o acı tablonun aratır halde olduğu gözümüzün içine sokulur. hemde öyle duru bir halde sokulur ki o iki minicik elden, sıcacık nefesten uzak kalmanın fahişelikten de hırsızlık hatta katillikten bile daha acı olduğu...

    ezcümle, karganın kılavuzluğunda girilen dönüşü çok zor ve bol acılı olan yollar vardır, sonunda burnunuzun boktan çıkamayacağı yollar. bu yollardan uzak durun ve ulaşabildiğiniz herkesi uzak tutun.

    izleyiniz, izlettiriniz..
    0 ...
  57. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük