- kış kapıya dayandı, nasıl getireceğiz ay sonunu... seks!.. herkesi işten çıkarıyorlar, beni atmasalar bari... seks!.. oğlan da okula başlayacak, aidat diye sarılırlar gırtlağımıza... seks!.. hanımın ayakkabısı perişan, öbür aya para arttırıp yenilemek lazım... seks!.. hayırlısıyla şu kızı evlendirseydik... seks!..
yukarıdaki örnek düşünce döngüsünde görüldüğü gibi, erkeğin yedi saniyede bir seks düşünmesi pek de mantıklı bir önerme değildir.
ben bu kadar da komik bir şey duymadım. sanırsın ki mustafa kemal sadece şapka devrimi yapmış. halifeliği kaldırmamış, dil devrimi yapmamış, kadınlara seçme ve seçilme hakkı (üstelik de avrupa devletlerinden önce) vermemiş... sadece 'hadi beyler fesleri atıyoruz, şapkaları takıyoruz' diyerek yeni bir ulus yaratmış. kendi kültürüne, diline sahip bir ulus. hoş, ulus bu kazanımları kaybetmek için elinden geleni yapıyor ya neyse...
eğer bir insan maddi açıdan yoksunluk içinde ise elbette felsefe gereksiz duruma düşüyor. siz açlıktan kıvranan bir insana hayatın anlamını, varoluş problemini, ahlak felsefesini anlatamazsınız doğal olarak. bir şeyin anlamını, varlığını, nedenini ve niçinini sorgulamak için öncelikle asgari düzeyde de olsa, insanın doğal ihtiyaçlarının karşılanması gerekir.
antik yunan kuntik yunan diyoruz fakat mesela o büyük düşünürlerin hemen hepsinin köleleri vardı. felsefe belli bir kesime özgü idi. özgürlüğü olmayan insanın düşünmeye vakit ayırması düşünülemezdi. çünkü felsefe 'düşünmeyi düşünmek'ti ve kölelerin buna hakkı ve dahi zamanı yoktu. zamanın şartlarına göre değerlendirirsek, bu büyük düşünürlerin kölelik olgusunu yadırgamaması doğal karşılanabilir.
öte yandan hayat kadar mucizevi bir şeyi anlamaya çalışan, nedeni ve niçini sorgulayan bir sisteme gereksiz demek, en kibar ifadesi ile 'ot' gibi yaşamaktır. yanlış anlaşılmasın, ot gibi yaşamak derken asla bir aşağılama söz konusu değil. bu da bir tercihtir. kimse kimseyi düşünmüyor, sorgulamıyor, eleştirmiyor diye suçlayamaz.
bu mantıkla yola çıkarsak, dünyanın herhangi bir yerinde açlıktan ve susuzluktan ölen insanlar varken yemek yememek ve su içmemek gerekir. olur mu? olmaz tabii. hayat böyle yaşanmaz çünkü. böyle saçma sapan ajitasyonlarla bir yere varılmaz. senin bu yaptığının facebook'ta 999.999 kişi toplayıp protesto düzenlemekten farkı yok. sokaktaki insanın umurunda mı senin kar hakkında ne düşündüğün? sen kar yağarken oturup ağlasan bir şey değişecek mi onlar açısından? işte bunlar hep kapitalizmin insanlara sistematik olarak aşıladığı öğrenilmiş çaresizliğin sonucu. neymiş efendim kar yağarken sokaktaki insanı düşünüp ağlayacak, üzülecekmiş. ancak vicdanına mastrübasyon yaparsın bu şekilde. başka da bir işe yaramaz.
yeditepe istanbul, şaşıfelek çıkmazı, şeytan ayrıntıda gizlidir ve sıdıka gibi dizilerden sonra türk dizilerinin şu hallerini görünce üzülmemek elde değildir. acaba diyorum bilinçli olarak planlanan bir moronlaştırma hareketi mi bu? eğer öyle ise tebrik etmek lazım bunu planlayanları.
serdar özkan gibi futbolculuğunun yanında bir de menejerlik şirketi kuran adamı bu takımda oynatacak dahi vizyonsuz ve ilkesiz insanlardır. bu adamlara apartman versen yönetemezler, koca kulübü yönetmeye uğraşıyorlar.
şu hayat yolunda gördüğüm en gizemli olay, özel bez ve spreyle temizlemiş olmama ve evde benden başka kimse olmamasına rağmen, monitörün ekranında bulduğum sayısız parmak izi. uykumda kalkıp monitörün ekranını mı parmaklıyorum anlamadım ki.
hemen hemen her sözlük için söylenendir. normal aslında, ülkenin kültürel zekası geriledikçe, her yazılı yayın gibi sözlükler de gerileyecek. tanıdığım birçok yazar artık blog yazmaya yöneliyor örneğin. sansürle, gereksiz tartışma ve laf kalabalıklarıyla muhatap olmak istemiyorlar haklı olarak.
david seaman'dan sonra yüzü gülmedi ingiltere'nin kalecilerden yana. takımda rooney, lampard, gerrard gibi oyuncular olsa da kalede etkisiz eleman olunca durumları zorlaşıyor.
gördüğü ve göreceği şeyleri kafasında bir kalıba oturtmuş insandır. alengirli bir teknolojik alet görünce 'gevur yapıyor abi' der ve o alengirli aletin bütün gizemi kalkar ortadan. ya da mesela, çok güzel bir yapı görür 'ne kadar demir gitmiştir acaba?' diye düşünür. hadi maddi şeyleri geçtim, her yeni tanıştığım insan büyük bir şaşkınlık yaratır bende. televizyon kumandasını bile her kullandığımda şaşırıyorum.
bir de bunun şaşırsa da belli etmeyeni vardır. dışarıdan bakınca şaşırmamış gibi görünür ama dibi düşüyordur aslında. görmüş geçirmiş bir abimiz/ablamızdır kendisi. tecrübesi sonsuzdur. hiçbir şey şaşırtamaz onu.
hayatı sadece kendi tecrübelerinden ibaret sanan genç insan söylemi. 24 yaş ne yahu? tamam ergensin demiyorum ama daha dur bakalım. daha çok kazıklar var yenecek.
hayatımda ilk defa kokoreç yediğim zirve. çok üzgünüm. kokoreçi ilk defa bir sanat zirvesinde yememeliydim. ne içirdiniz lan bana? zaten hasta geldim zirveye, bütün akşam elimdeki peçeteyi sarıya boyamak için uğraştım. *
çok sevdiğim insanlar oldu, tek kelime edemediğim insanlar da oldu. sanat konuşmadım, pek anlamıyorum çünkü o işlerden. mistress'in bizi erken kaldırdığı iyi oldu, hastalığım daha da azabilirdi. mekandan çıkarken ayağımın takıldığını ve düştüğümü hatırlıyorum. yani yine falsosuz bir zirve geçiremedim. neyse en azından bardak kırmadım bu sefer. *
140 karakter ile sınırlı olunca, herkesin özlü söz söylemek için uğraştığı bir yere dönüştü. bir de herkes çok güzel tespitler yaptığını sanıyor. sanki yeni şeyler söylemiş gibi... yahu dünya üzerinde söylenmedik söz kaldı mı? demek ki atalarımız zamanında twitter olsa, bugünkünün en az 10 katı atasözümüz olacaktı. buna da şükür.
söyle bir sanat zirvesine katılacağım için hem heyecanlı hem gururluyum. sağlam argümanlarla gelip, sanatın ölümsüz olmak için olduğunu kanıtlayacağım. sağlam argüman dediğim de işte internetten birkaç çıktı alacağım, o yani. eğlenceli olacak.
şimdiye kadar iki kez denediğim, ilkinde bir buçuk ay, ikincisinde ancak on beş gün dayanabildiğim irade sınavı. tam unuttum diyorsun, boş bir anında yakalıyor seni. hiç başlamamak en güzeliymiş, bilemedik...
google'ın verdiği web tools hizmeti arama yapan insanlarımızı tanımak için eşsiz bir fırsattır. blog yazan insanlar için hem kullanışlı hem de yazılarda hangi anahtar kelimeleri kullanmak gerektiği ile ilgili yol gösterir.
kendi blogumda kullandığım web tools raporlarında çok manidar sonuçlar görüyorum. örneğin 'ihsan oktay anar' başıklı bir blog postuna erişim aylık 2-3 kişi. onlar da postun içinde geçen 'fantastik' kelimesiyle ulaşmışlar yazıya. beni şaşırtan şu oldu ki, bir filmle ilgili yazdığım postun içinde 'lezbiyen' kelimesi geçiyor. ve bu posta aylık ulaşım 55 civarı. arama yapılan cümle ise aynen şöyle 'lez hatunların sevişme vidyoları'... yani yazıyla oldukça alakasız.
burdan ortaya şu çıkıyor; eğer blog postlarınızda 'lezbiyen, seks, sevişme' gibi kelimeleri kullanırsanız, ziyaretçi sayınız artacaktır. belki yazdıklarınızla ilgili insanlar olmayacaktır bu kişiler ama ziyaretçi sayacınız yükselecektir.
google ayna gibi bir yerde. içinde bulunduğunuz toplumun nelerle ilgilendiğini, neleri aradığını gösteren bir ayna.
kredi kartları nedeniyle ortaya çıkan yanılsamadır. evet biz türkler borçlanmada son noktaya gelene kadar görece zengin bir hayat süreriz. düşük bir maaşla çalışırken bile iphone kullanırız. 12 taksit yaptırınca o parayı ödemiyoruz gibi hissederiz kendimizi. sonra kredi kartı borçları için faizler binmeye başlayınca uyanırız rüyadan. iphone'u satarız, taksitlerini ödemeye devam ederiz.
küfür yiye yiye aldırmamaya alışmış insan. etrafımızda o kadar çok var ki bu insanlardan, şaşırıyorum bazen. adamın yüzüne karşı küfür ediyorlar ehehe diye gülüyor. hadi samimi arkadaşlar arasında olur, şaka kaldırır arkadaşlık. ama anasına küfür edilip de zerre tınmayan adamlar gördüm. daha doğrusu görmedim. adam yoktu görecek...
söyleniş şekli ve tonlama ile anlamı değişen kelime. sabahları söylenen sıcacık bir günaydın insanı mutlu etmeye yeterken, bazen üstüne basa basa gıcık bir ses tonuyla söylenen günaydın insanda küfür etkisi yaratabilir. öğlenleri 'tünaydın'a dönüşür ki bunu hiç samimi bulmuyorum.
yanımda çok kalın sanat tarihi kitapları getireceğimden bir taşımacılık şirketiyle anlaştığım zirve. kitapların hepsi o akşam teek tek okunacak arkadaşım! *
eğer yanlış bir şey yaparsa size danıştığı için sizi de hatasına ortak etmek ister. bazıları da sadece laf olsun diye durmadan bir şeyler sorar. bu ikinci tür zararsızdır. sadece kafanızı ütüler.
su bardağı ve çay tabağının sigara küllüğü, yoğurt kabının saksı, kavanozun kalemlik olarak kullanıldığı bir ülkede pek tutmayacak söz. portekizli ataları da kınıyorum burdan.
