özellikle lincolnün önümüzdeki günler için oldukça umut verici bir performans çizdiği müsabaka olmuştur. maç boyunca attığı ara paslar nonda tarafından hunharca katledilse de lincoln bu maçta forma giriş sinyalleri vermiş, biz taraftarın yüzünü güldürmüştür.
30 temmuz tarihli uykusuzdaki benim de söyleyeceklerim var köşesinde, istese yavru kedi muhabbeti, yapılan işlerden duyulan pişmanlık muhabbeti sayesinde okur kitlesini melis içinde bırakabileceğini belirtmiş süper insan.
genç yazarlarından aldığı darbeye rağmen yoluna devam eden, sallanan ama yıkılmayan ve şu anda açık ara uykusuz dan daha okunası mizah dergisi. bir de umut sarıkaya yı tutmayı başarsalarmış, uykusuz a giden 1,5 ytl de cebimize kalacakmış.
özellikle cisse nin sakatlanmasından ve galatasarayın feneri eleyerek morallenmesinden sonra bir anda galatasarayın favori durumunda göründüğü maçtır. gelgelelim bu favorilik derbi maçları için olabilecek en boktan durumdur. aslında iyi oynanmamış ama kazanılmış bir fener maçı, oluşan bu rehavet havası cimbomun başına iş açacak gibi görünüyor.
türkçemizde hakettiği değeri bulamamış, sadece iki fiilde kullanılan '-yazmak' ekini kullanmak için mükemmel bir fırsattır.
(bkz: öleyazmak)
(bkz: düşeyazmak)
metal 50 bin lira alınır. okulun en işlek koridorunda herkesin görebileceği bir yere bırakılır. bundan sonra uygun bir yere geçilerek ilk talihli beklenir. ilk kurban her şeyi hiçe sayarak yere eğilip parayı aldığında, paranın arka yüzüne yapıştırılmış kağıtta ufacık yazılarla onu bir süpriz beklemektedir:
'50 bin lira için domalmaya değer miydi?'
(bkz: lise yılları)
stresli ve hesapçı bünyelerin favori eylemi. kapı deliğinden apartman ışığı kontrol edilir. çünkü o yanan ışık birey için bir çok potansiyel soğuk selamlaşma ve ya hiç selamlaşmamanın dayanılmaz stresi anlamına gelir. ışık yandığı sürece birey kapıyı açmaz ve dışarı çıkmaz.
bu sürede aklından onlarca senaryo geçer. ya tam ayakkabıları bağlamak için domaldığımda geçerlerse? ya benden daha sosyal çıkıp ben tam onları pas geçecekken bana selam verirlerse(ki utancı fenadır)? ya benden daha odun çıkıp selamımı karşılıksız bırakırlarsa (ki siniri fecidir)?
bu senaryoların hepsi pimpirikli bünyeler için problemdir. yukarıdaki durumların her birinde bir post-hesaplaşma* süreci muhakkaktır. 'lan keşke ben önce davransaydım be bak adama ayıp oldu, bundan sora aktifim olum, bundan sora apartmandaki komşularıma karşı saygı, sevgi doluyum' ve ya 'ulan bende kabahat. mal olum o selamdan sabahtan ne anlar. yemin olsun apartmanda o herifin çocuğuna fln denk gelirsem, çelme takıp düşürecem. görsün ibne. bitti olum o adam, benim için apartmanın daire sayısı bir eksik artık' tarzı cümleler kişiyi içten içe kemirir.
en iyisi ortalık sakinleşip ışıklar sönünce salvoyu yapmaktır. merdivene tertemiz domalın gelen geçen yok, merdivenlerden sinirli sinirli inin karışan görüşen yok. ve dışarı çıktığınızda apartman içi asosyalliğin dayanılmaz hafifliği.
gelen her yeni transferin onunla karşılaştırılmasından bile bu adamın türkiyedeki hakimiyetini görebiliriz. fenerbahçenin, takımım* üzerindeki son yıllardaki ezici üstünlüğünün baş sorumlusu.
entry yi düşündüğü için değil beğeni alacağını sandığı için yazan yazardır. fikri duruşu olmayan, rüzgarın estiği yöne doğru yatandır.
en çekinilesi versiyonu ise 'taam lan kötüleyin topsunuz olum kötüleyin, muhahaha takmıyorum istediğiniz kadar kötüleyin, böhühü' tarzı yazarlardır. hızla uzaklaşılmalıdır.
mehmet güven yanında geçen kimseye müdahale dahi etmeyerek temiz bir maç çıkardı ve bileğinin hakkıyla oyundan alındı.
bunun yanında sabri sarıoğlunun saha içindeki ağa tavırları ikinci bir hasan şaş geliyor dedirtiyor insana. beyim her serbest atışta duran topların usta ismi gibi topun başında ve kimseye de bırakmıyor. bu takımda bakarak ve istediği yere orta açabilen uğur uçar gibi bir adam varken biz sürekli sabrinin ayarsız, yao ming e açar gibi açtığı ortaları izliyoruz.
ümit karan hata yapan herkese bağırıp çağırıyor. kaptan olarak çıktığı maçta hareketlerinde olgunluktan eser yoktu. birini de cesaretlendir 'olur böle' de be kardeşim!
feldkamp enteresan. ilk yarıdaki ön libero problemini iyi sezdi ama daha o anda mehmet topal ı almak yerine serveti alıp bouzid i ön liberoya çekmesi ilginçti. ayrıca ikinci oyuncu değişikliğini yaptıktan sonra üçüncü değişiklik için bu kadar beklemesi, ve bu beklentiye de nonda ve ya hakan şükür yerine mehmet topalla karşılık vermesini kimse çözemedi.
maç çıkışındaki bir adamın sözlerini direk copy paste yaparsam netleşecek sanırım durum. 'orda bordeux kazansın biz çıkalım burda denizli berabere kalsın biz çıkalım, keşke onların topçularına verseydik paraları'. sakatlıklar üzücü tabi ki ama takımda ruhsuzluk had safhada. umarım iki gün ankaranın soğuğunu yemek beyzadelerin aklını başlarına getirir. zira ankara seyircisi bir rezaleti daha kaldıramayabilir.
anadolu takımlarının şampiyonluk yaşaması tabi ki değişik ve güzel birşeydir ama hangi dayanakla en hakkaniyetli en şerefli vs vs olduğu meçhuldur. sırf biz çok alışığız diye üç büyüklerden birisinin şampiyon olması o şampiyonluğun şerefsizce olduğu anlamına gelmez.
ayrıca tv lerde bir süredir bülent uygun şov izliyoruz. kendisi fenerbahçede oynarken, hiç sesini çıkartmamışken bir anda anadolu takımının başına geçince klasik 'haaakemler üç büyükler tarafında' gibi açıklamalarına başladı. öyle ki, zerre kadar haketmediği maçlardan sonra bile 'üç büyükler mevzu bahisse gerisi teferruattır' gibi talihsiz açıklamalarda bulundu. (bkz: 14 aralik 2007 galatasaray sivasspor maci).
bir galatasarayli olarak gayet de kendi takımımın şampiyon olmasını istiyorum. hakeden hakettiği yere kadar gidiyor. kimse bu federasyon x'i şampiyon yapmadı bunları da yapmaz gibi ortaokul öğrencisi argümanı sunmasın. bu,şu,o federasyon zaten bu kadar tartışmalıyken 'dur şunların şampiyonluğunu engelleyeyim' diye kafa yormaz.
şampiyon olurlarsa helal olsun derim, ama sırf onlar şampiyon olamadı diye üç büyükler şerefsiz federasyon tiyniyetsiz olmayacak.