üniversite adaylarının tercih zamanlarında yaşadıkları, yaşattıkları garip olaylardır.
misal ben en çok ikisini anlayamadım:
1-''Boğaziçi'nde yeni X bölümü açılmış, kimsenin haberi yoktur daha, puanı düşüktür bi bakarsın girerim.'' Hayır yani senin haberin var da milletin yok mu, bu milletin zekası geri mi?
2-'' Geleceğin mesleği diyorlar. Yok ne iş yaptığını bilmiyorum.'' Tamam da gelecek sen mezun olana kadar gelecek mi acaba? Genetik bilmem nesi okuyacaksın, sanırsın Türkiye bilim ülkesi, 4 senede çağ atlayacak. Garipsin yani.
-Ayrıca kendisi tercihinde her türlü mallığı yapan bu vatandaşlar ''Puanına yazık oldu, gazetecilik öldü vs'' diyorlar. Nerede benim küreğim? ''Bana tercih listesi hazırla'' diyeni bile var, kendimi ikinci sınıf rehberlik öğretmeni gibi hissediyorum sözlük. Şu günler geçse de okullarımıza defolup gitsek.-
haklı olarak ramazan davulcusuna para vermeyen komşunun, davulcu abinin bağrışmasına maruz kalması durumudur.
ayrıca, bugün itibariyle şahit olduğum olaydır. apartmanın bütün sakinleri televizyonlarının sesini kısmış, evde yokum numarası yapmaya başlamıştı.. üst kattaki komşu bey amcanın dalgınlığına gelmiş olacak ki kapıyı açmıştı. konuşmanın başını duymasamda komşu bey amcanın para vermediği ortaydı. davulcu abi bir insanlık ayıbıyla karşılaşmışcasına bağırıyordu; 'sana çaldığım davullar yüzüne gözüne dursun kapın kırılsın evsiz ocaksız kal insanlık mı bu yaptığınız ulan insafınız kurusun' merdivenlerlerden inerkende o lanet olası tokmağı lanet olası davula bütün kuvvetiyle vurmaya başladı, apartmanı inletti. babam evde olsaydı dayanamayıp davulcu abiye saldırırdı heralde. *
ya hayır anlamıyorum neden para versin ki zaten? sanki davul sesiyle kalkıyoruz sahura. telefon denen bişey var çalar saat denen bişey var. kimsenin sana ihtiyacı yok yani. ayrıca o orucu tutan var tutmayan var. tutmayanları davul sesiyle uyandırmaya ne hakkın var? onuda geçtim tutan insana da huzur vermiyorsun ki. saat 2de sahura mı kaldırılır be adam. gelmiş bide para vermeyene bağırıyorsun?
diğer dershanelere öğrenci * kaptırmamak için uygulanan ilginç taktiklerdir.
yer: istanbul haznedar birey dershanesi.
kayıt yaptırmak için gelen anneciğime şu sözler sarf ediliyor:
bakın hanımefendi bize kayıt yaptırın diye söylemiyorum, kızınızı bakırköyde bir dershaneye yollarsanız dersten kaçar. malum ortam var deniz kenarı cafeler falan. burda cafe falan yok derse girmeyipte ne yapacak mecbur girecek...
(bkz: konumuna göre dershaneye gitmek)
bakırköy finale gitmem için beynimi kemirmiş olan annem de gaza geliyor:
tabi ne işi var zaten bakırköyde. bu sene öyle gezmek tozmak takılmak falan yok en önemli senesi derslerine bakıcak..
'genç kızların sevgilisi bilmem kim'e rakiptir. acı gerçek şudur ki, ferhat göçer anneler tarafından çok seviliyor.
edit: tabii bu kendi annem ve arkadaşlarımın anneleri üzerinden yaptığım bi tespit. kimsenin annesini bağlamıyor, anneniz sizinle hayko cepkin dinliyorsa ne mutlu size. yok eğer evde bulunduğunuz her an o adamın metalik sesi ve lanet olası şarkılarına maruz kalıyorsanız yalnız değilsiniz bunu da bilin yani.
günümüzden bir kızdır. eskiden saçlarını boyatanlar marjinal olurken, şimdi o marjinaldir. belki doğallıktan yanadır belki de ''herkes çakma sarı benim farkım olsun'' diye düşünür.
memleket nere kardeş? sorusuna düşünerek cevap veren insandır.
doğduğu yer, büyüdüğü yer, yaşadığı yer, kütüğünün bulunduğu yer, annesinin babasının dedesinin ninesinin memleketleri birbirinden farklı olan insandır. *
gün geçtikçe sayıları artan kişilerdir. bunlar her ortamda nutuk atarlar ben bir numara müslümanım heyyooo diye. ibadetleri bile gösteriş içindir. gizli kapaklı yemedikleri halt yoktur.
evet efendim varmış böyle birşey. duyunca ilk bi ürperdim, sonra bi ağlama istediği oluştu içimde.
ismail yk denen şahıs nietzscheciğimin sözünü kullanmış şarkısında.
(bkz: seni seviyorsam bundan sana ne)
bir de bağıyor ya sana ne sana nee diye. durum çok vahim..
edit: bir sene sonra tekrar yazıyorum. deliliğimi tescilleyerek tercihlerde ilk sıraya istanbul üniversitesi gazetecilik yazdım, an itibariyle kazandığım öğrendim. deliyim, mutluyum.
evet artık 1 mayıs işçilere ait değil.
tv den naklen izlerken farkettim ki; taksimde işçiden çok herşey var. 1976-77'de ki %95lere varan işçi katılımı yok. işçi bayramını işçiler kutlamıyor; halay çekmeye gelmiş tipler, boy göstermeye gelen çakma solcular, pkk yandaşları, komünist gençler kutluyor. öğrenciler, feministler, çevreciler, belediye başkanları, milletvekili adayları, tiyatrocular, eşcinseller vs. ve hatta öyle bir geçer zaman ki balıkçı abimiz bile taksimde. hadi diyelim desteğe gittiler ne güzel hoş bir sevgi yumağı. *
ama bir tek işçinin konuşmaması dikkat çekici değil mi? tvde belediye başkanı konuştu, oyuncular konuştu, cüneyt arkından dayak yeme rollerinden tanıdığımız dayı konuştu, hatta iş adamı bile çıktı konuştu. ama bir maden işçisinin, fabrika işçisinin, tersane işçisinin konuştuğunu göremedim. heralde onlar işçilerinin sorunlarını işçilerden daha iyi biliyor olamalılar.
zaman gazetesi okunmayacağına göre acaba neler yapılabilir denilerek düşünülen eylemdir. uygulamak her vatan evladının görevidir.
- hemde su geçirmezmiş mualla teyze!
(bkz: zaman gazetesinin su geçirmez olması)
Başınızı dört bir yana çevirip bakın; her şey Cumhuriyetin eseridir.
Şu şehirler, şu kasabalar, şu yollar, şu otomobil fabrikaları, şu üniversiteler, şu okullar, şu hastaneler...
Şu okul bahçesinde oynayan çocuklar.
Şu üniversiteli kız...
Şu sırtında bilgisayar çantası olan oğlan...
Son lokması ağzında, saçına tokasını takarken işine koşan kadın...
Şu alnında yaşamın derin çizgilerini taşıyan duraktaki adam...
Ben...
Siz...
Hepimiz...
Türkiye Büyük Millet Meclisi...
Cumhurbaşkanı...
Başbakan...
iktidar, muhalefet, siyaset, seçim sandıkları, tümü Cumhuriyetin eseridir...
Cumhuriyetin koltuğuna oturmuş, Cumhuriyete burun kıvıran badem bıyıklı...
Cumhuriyet olmasaydı inek güdecekti, Cumhuriyet adam etmiştir onu...
Cumhuriyetin eseridir...
Övünerek yaptıklarını söyledikleri her şey, ama her şey Cumhuriyetin eseridir...
Türbanlısı...Cüppelisi...Yobazı dahi...
Tümü Cumhuriyetin sağladığı özgürlük ortamının eserleridir...
"Çok iş yaptık" diyor Cumhuriyete kızan ahmak...Sekiz senede mi büyütüp de yetiştirdin; ekonomistleri, bankacıları, profesörleri, bürokratları, gemi, uçak, makine mühendislerini?..
O yolları yapan şantiye şefini, o dozer şoförünü, o haritacıyı, o kısım amirini, o plancıları?..
Pekiiii...
Cumhuriyet olmasaydı hangi toprak üzerine yapacaktın yol, hangi toprak üzerine kuracaktın fabrika?..
Hangi özgür-bağımsız ülkenin, hangi çağdaş okullarında büyümüş, hangi Batı gibi üniversitelerde okumuş insan gücü sana "Çok iş yaptık" deme olanağını verecekti?..
Cumhuriyeti yıkma hevesiniz için dahi ona muhtaçsınız..
Onun demokrasisinden yararlanmak, onun özgürlük ortamına sığınmak, onun kurumlarını ve kurallarını kullanmak, onun koltuklarına oturmak, onun kıyafetini giymek, onun çatısı altında durmak zorundasınız...
Cumhuriyetin gücü de buradan gelir..
Bu yüzdendir; yıkamazsınız Cumhuriyeti... *