Adam suudların marjinal hocası. Adeta atıyorum yalanı seviyorum inananı der gibi. Dünya dönüyorsa başımız niye dönmüyor tarzında bişeylerde diyebilirdi.
iti kopuğu eksik olmayan cADDEDiR. NE ZAMAN GiTSEM BiR OLAYA ŞAHiT VEYA MÜDAHiL OLUYORUM.
AYRICA
istiklâl Caddesi, (Osmanlıca: (1927'den önce) Cadde-i Kebir, Büyük Cadde, Fransızca: Grande Rue de Péra), istanbul'un en eski semtlerinden biri olan Beyoğlu'nda Tünel ile Taksim Meydanı arasında uzanan ve 19. yüzyılın sonlarından beri Türkiye'nin en ünlü caddelerinden biri olma vasfını koruyan cadde. 1.400 metre uzunluğundaki caddenin [1] orta noktası Galatasaray Lisesi'nin yanından geçen Yeniçarşı Caddesi'nin caddeyi kestiği ve 50. Yıl Anıtı'nın bulunduğu yer kabul edilir. Paralelinde uzanan Tarlabaşı Bulvarıyla beraber Beyoğlu ilçesinin ana eksenini oluşturur. Ortalama olarak 74 metre yükseklikte yer alan istiklal Caddesi idari olarak 9 ayrı mahalleyi kapsar.
Konu başlıkları [gizle]
1 Şekillenmesi ve gelişimi
2 Caddenin özellikleri
2.1 Nostaljik tramvay
3 Adım adım istiklal Caddesi
4 Ayrıca bakınız
5 Resim galerisi
6 Kaynakça
7 Dış bağlantılar
Şekillenmesi ve gelişimi[değiştir | kaynağı değiştir]
Caddenin ilk şekillenmeye başlaması Haliç'in istanbul yakasının ve karşısındaki Galata'nın aksine, Bizans döneminden sonraya rastlar. Bizans döneminde Galata surlarla çevrili bir Cenova kolonisiyken ve çeşitli Latin topluluklarını, Katolik ruhbanının kilise ve manastırlarını bulundurur ve Haliç'in bu yakasına Pera (karşı yaka) adı verilirken, nüfusun hemen tamamı surlar içindeydi. Haliç ve Boğaziçi arasında burun yapan Galata sırtlarının en yüksek noktasını ortalama 110 m eğrisinden geçen uzunlamasına ve bugün burunda dar açıyla başlayıp sonra genişleyen Beyoğlu Platosu denilen morfolojik yapı oluşturmaktaydı. Doğuda Boğaziçi'ne, batıda ise Haliç'e hakim olan bu tepe, bağlar, mezarlık, koruluk ve av alanlarıyla kaplıydı. Galata Kulesi'nin biraz kuzeyindeki sur kapısının ilerisinde yokuş yukarı, kent dışına çıkılınca sırtın güney ucuna varılıyor (bugünkü Tünel Meydanı), ondan sonra da mezarlıklar, bağlar, bahçeler arasında dar bir yol uzanıyordu. Burada tek tük bağ evleri ya da yazlık konutlar bulunmaktaydı. Bizans döneminde Galata'nın canlılığı ve ticari özellikleri, kentin Osmanlılara geçmesinden sonra çeşitli güvencelerle daha da gelişince, surlar içine sığamayan Latinler, dışarı doğru taşmaya, gerek Boğaz'a, gerek Haliç'e bakan yamaçlara taşınmaya başladılar. Bu arada sırt boyunca uzanan dar yol da yavaş yavaş değerlendiriliyor ve Grand Rue de Pera'nın nüvesi oluşuyordu. Galata'nın ve giderek Pera'nın ticari önemi arttıkça, istanbul yakasındaki Venedik, Pisa, Amalfi kolonileri de Pera bağlarına göçecekler, ayrıca Avrupa'dan hem italya Yarımadası'ndan, hem de Osmanlı imtiyazlarına sahip Fransızlardan, ama aynı zamanda Hollandalılar ve ingilizlerden de gelip yerleşenler olacaktı. 16. yy'da iyice belirginleşen bu nispi Avrupalı akını sonucunda, Galata surları içinde açılan Fransız Sefareti, bir veba salgınından sonra Pera (Beyoğlu) bağlarının içindeki ve bugünkü istiklal Caddesi'ne çok yakın bir konuta taşınacak, sonra da Maison de France (Fransız Sarayı) inşa edilecekti (Fransız Elçiliği binası).
Saint Antoine Katolik Kilisesi
Bu binayı, biraz ötede, ama sırtın Haliç'e bakan kesiminde inşa edilecek ingiliz Sarayı izleyecekti (ingiltere Elçiliği Binası). Bugünkü istiklal Caddesi alanına giren yöredeki ilk Müslüman yerleşimleri ise 1491'de II. Bayezid'in armağan olarak verdiği arazi üzerinde iskender Paşa'nın bir mevlevi tekkesi kurmasıyla başlar (Galata Mevlevihanesi).
Gene II. Bayezid, o zaman Dörtyol (Yunanca: Stavrodromion) denilen mevkide bir mescit yaptırmıştı. Asmalı olmasından dolayı böyle bir tanımlama sıfatıyla anılan mescit bugün yerinde yoksa da, adı Asmalımescit Sokağı'nda yaşamaktadır. Aynı dönemde, bugünkü Galatasaray mevkiinde Acemioğlanlar Kışlası kurulmuş, bu kışla I. Süleyman döneminde (1520-1566) yıktırılıp yeniden yaptırılmıştır (Galatasaray Lisesi). Böylece 15. yy'ın sonlarından itibaren Müslümanların yerleşmesi de cadde üzerinde ve çevresinde başlıyordu. Bununla birlikte yöreye esas olarak yabancılar yerleşmekteydi. Avrupa'dan gelenler, kendi geleneklerini, kültürlerini ve yaşam tarzlarını da getirip Pera'da sürdürüyorlar, yabancı nüfus çoğaldıkça onlara hizmet verecek dükkanlar da artıyordu. Grand Rue de Pera'nın, Osmanlıcasıyla Cadde-i Kebir'in yavaş yavaş bir alışveriş ve zanaat merkezi haline dönüşmesi, Avrupalı ya da istanbullu gayrimüslim esnaf ve zanaatkarlarla başlar. Gene bu dönemde Fransız Sarayı yanında yapılan St. Louis Kilisesi de Beyoğlu'nun ilk Latin kilisesi olarak bilinir (1628).
17. yüzyıl'da Cadde-i Kebir, Galata surlarının kuzeyinde Galata Kulesi yakınındaki Kule Kapısı'ndan başlayıp, Galata Sarayı adı verilen kışla mektebine dek sürüyordu. 17. yy gezgini Eremya Çelebi orada gördüğü bellibaşlı binaları, Galata Sarayı'na doğru, Ceneviz elçisinin evi, Hollanda Elçiliği, Fransisken Kilisesi, Terra Sainte Kilisesi, onun biraz aşağısında Venedik Elçiliği, onun da yakınında Fransız Elçiliği, ileride tepede, Kasımpaşa'ya bakan bir mevkide ingiliz Elçiliği olarak belirtiyordu. 18. yy'da Grand Rue de Pera ekseni etrafında Beyoğlu'nun oluşması devam etti. Bugünkü Hollanda istanbul Başkonsolosluğu'nun bulunduğu bina (Hollanda Elçiliği binası) eski elçilik binasının yanması üzerine, şimdiki yerinde inşa edildi, isveç Sarayı da (isveç Elçiliği binası) bu yüzyılın ortalarında satın alınıp genişletildi. Saint Antoine Kilisesi de ilk kez 1752'de yapılmıştır. Santa Maria Draperis Kilisesi ise yangın ve deprem geçirerek bugünkü haliyle 1769'da inşa edilmiştir. 18. yy'ın sonu gelindiğinde Cadde-i Kebir karşılıklı binalarla dolmuştur, ama Galata Sarayı'ndan sonrası gene boştur, tek tük evler vardır. O dönemin seyyahlarının yazdıklarına göre kalabalıklaşmasına ve konut fiyatlarının hayli artmasına rağmen, birkaç kagir bina dışında, evler genellikle ahşaptır, bazı bölümleri ise kerpiçtir.
istiklal Caddesinin Taksim girişi
19. yy'a girildiğinde Grand Rue de Pera eksenli Beyoğlu hala bir çeşit sayfiye yer ya da Galata'nın bir banliyösü gibiydi. Cadde-i Kebir'in bugünkü tarzının gerçek şekillenmesi 19. yüzyılın ikinci yarısında başlar ve böyle bir caddenin oluşması Tanzimat'ın ürünü sayılabilir. Osmanlı toplumunun üstten gelen reformlarla Batı'ya açılması, kuşkusuz ki birçok Osmanlı aydını, genç soylusu ve zenginini Avrupa yaşam tarzına alafranga veya Frenk usulü denilen yaşama yönelttiği gibi, istanbul'daki Levantenlerin ve konuk Avrupalıların ıslahatlarla elde ettikleri imtiyazlar birleşince Grand Rue de Pera birdenbire lüks, şık binaların yapıldığı, Avrupalı dükkanların, eğlenme ve dinlenme yerlerinin açıldığı son derece önemli bir merkez haline dönüştü. Gelişme özellikle Abdülaziz döneminde hızlandı ve yüzyıl biterken, Paris'teki La Belle Epoque tarzı yaşam ve tüketim Türkiye'de Grand Rue de Pera'da somutlaştı. Bu süre içinde sokakların taşla döşenmesi, gazla aydınlatılması, kanalizasyonların yapılması, daha sonra elektriğin getirilmesi, Tünel'in inşası, atlı tramvaylar, elektrikli tramvaylar vb ile çok sayıda altyapı hizmeti gerçekleştirildi. Bütün bu hizmetler özellikle Tünel-Taksim ekseni aksında yoğunlaşmaktaydı. Ona paralel Şişhane-Tepebaşı-Tarlabaşı-Taksim ekseni ise Cadde-i Kebir'in gelişmesinin yanında ikincil kalıyordu. Kısacası, servet, zenginlik, ihtişam bu caddede toplanıyordu.
20. yüzyıl'ın ilk yarısı, savaşlara, işgallere, karartmalara rağmen adı Cumhuriyetin ilanı'ndan sonra istiklal Caddesi'ne dönüşen caddenin altın çağı oldu. Sinema ve tiyatrolarıyla, önemli lokantalarıyla, kafeleriyle, pastaneleri ve otelleriyle cadde görkemini her koşul altında sürdürdü, belki de en olağanüstü dönemini 1917 Ekim Devrimi'nden ve özellikle iç savaştan sonra ülkelerinden kaçan Beyaz Rusların kültürleriyle, müzikleriyle, alışkanlıklarıyla, özgül giysileriyle, askeri üniformalarıyla caddeyi ve arka sokaklarını kapladıkları yıllarda yaşadı.
19. yüzyıl'ın sonlarında ve özellikle 20. yy'ın ilk çeyreğinde Cadde-i Kebir çok sayıda dilin konuşulduğu, Osmanlılarda var olan bütün etnik toplulukların, pek çok ulustan Levantenin ya da yabancının yaşadığı, gezdiği, eğlendiği, alışveriş yaptığı inanılmaz derecede kozmopolit bir yerdi. Cumhuriyetin ilanı'ndan sonra geçen zaman içinde, belli bir Türkleştirme politikası izlenmekle birlikte, Beyoğlu ve onun ekseni olan istiklal Caddesi değişik renklerini, tonlarını korudu. Ama kuşaktan kuşağa Levantenler azaldı, yabancılar ülkelerine döndüler. Gayrimüslimlere yönelik olarak II. Dünya Savaşı sırasındaki Varlık Vergisi ile 1955'teki 6-7 Eylül Olayları gibi politikalar istanbul'dan göçlerle sonuçlandı; özellikle Rum nüfus düştü, israil devletinin kurulması ise Yahudilerin göç etmesine neden oldu. Gidenlerden boşalan yerlere aynı zanaatlar, beceriler, ilgi alanları ikame edilemedi. istiklal Caddesi yeni bir kimlik kazanamadı, tersine eski kimliği dejenere oldu, kültürel dokusunun içi boşaldı.
Böylece Beyoğlu ve istiklal Caddesi yavaş yavaş köhneleşmeye, fakirleşmeye, zevksizleşmeye terk edildi. Binalar bakımsız kaldı, yıkılıp yerlerine çirkin ve ucuz yapılar inşa edildi.
1950'lerde başlayan büyük kentlere olağanüstü göçlerden, en çok da istanbul nasibini aldı. Anadolu'dan gelenlerden işçileşenler gecekondu semtlerini oluştururken, lümpenleşenler de istiklal Caddesi'nin yan sokaklarını mesken tuttular. Sayısız kahvehane, aşhane, batakhane erkek olsun, kadın olsun lümpenlerin barınağıydı ve hepsi de istiklal Caddesi ekseni etrafında toplanmışlardı. Bunun sonucu 1960'lı, 1970'li ve 1980'li yıllarda istiklal Caddesi çok kötüledi, alışveriş merkezi niteliğini Halaskargazi Caddesi, Nişantaşı ve Etiler ile paylaşmak zorunda kaldı.
Ama 1990'lı yılların başından itibaren istiklal Caddesi'nde yeniden bir düzelme gözlenmeye başlandı, mimari değer taşıyan eski şık binalar onarıldı, ön cepheleri temizlendi, cadde o eski köhneliğinden sıyrılmaya yöneldi. Yan sokakların hiç değilse caddeye açılan kesimleri çoğunlukla trafiğe kapatıldı, zemin taşları yenilendi, kadınların da gidebilecekleri, oturup vakit geçirebilecekleri birçok yer açıldı.
Caddenin özellikleri[değiştir | kaynağı değiştir]
istiklal Caddesi'nin boş olduğu gecelerden birisi
istiklal Caddesi ve çevresi geçmişten kalma olumlu ve olumsuz özelliklerini bir arada sürdürmekle beraber Türkiye'nin istisnasız en kozmopolit bölgesi olma özelliğini de taşımaktadır. istanbul'a gelen yabancı ve yerli ziyaretçilerin olmazsa olmaz ziyaret mekanı olan istiklal Caddesi sabaha karşı sayılabilecek saatler dışında hemen hemen günün her saatinde her daim kalabalıktır. Dünyaca ünlü markalardan ucuz giysi satan pasajlara kadar cadde bugün alışveriş bakımından çok büyük ölçüde bir giyim mağazaları kompleksi gibidir. Giysi, iç çamaşır, aksesuar, bijuteri, kundura-çanta dükkanları, cadde üzerindeki alışveriş yerlerinin takriben yarısını oluşturmaktadır. Geri kalanları ise bankalar ile neredeyse her türlü damağa ve bütçeye hitap eden çabuk yemek (fast food) büfelerinden, küresel lokanta zincirlerine, balık lokantaları, muhallebiciler, tatlıcılar ve börekçiler gibi geleneksel tatlara uzanan lokantalar oluşturur. Gece gezmeleri için ise meyhanelerden türkü evlerine, fasıl mekanlarından rock barlara, striptiz kulüplerinden eşcinsel barlarına kadar uzanan muazzam genişlikteki bir yelpazeye sahiptir. Cadde ayrıca, tiyatro, sinema, kitabevleri ve sanat galerileri gibi birçok kültür merkezine ev sahipliği yapar.
Aynı zamanda yıllardır haklarını savunmak, seslerini çıkarmak ve bu toplumda görünür olmak isteyen birçok kişi bu caddede buluşup, haklarını savunmuşlardır. 15 Mayıs 2011 tarihinde onbinlerce kişi Türkiye'de 22 Ağustos 2011 tarihinde yürürlüğe girecek olan yasayı protesto etmek için toplanmışlardır.
Yani tek bir Beyoğlu, tek bir istiklal Caddesi yoktur ya da Beyoğlu'nu ve istiklal Caddesi'ni tek yönlü, tek boyutlu görmemekte yarar vardır. istiklal Caddesi ve civarı çok parçalı bir bütündür.
Nostaljik tramvay[değiştir | kaynağı değiştir]
Ana madde: Taksim-Tünel nostaljik tramvayı
Tramvay hizmeti 1869'dan 1966'ya kadar istanbul'da önce atlı sonra da elektrikli olarak sürdürülmüştü. Tramvay 1990 yılı sonlarında motorlu araç trafiğine kapatılan Tünel-Taksim arasında Nostaljik Tramvay adıyla tekrar işletmeye alındı. 1,65 km uzunluğundaki bu güzergah tek hatlı olup bir matris ve römorktan oluşan iki vagonludur. Günlük ortalama 2.500 yolcu kapasitesiyle ulaşımdan çok turistik amaçlı bir hizmettir. 1990'lı yıllarda tramvay raylarına paralel olarak dikilen ağaçlar 2005'te söküldü.
Adım adım istiklal Caddesi[değiştir | kaynağı değiştir]
Tünel'den Taksim'e doğru istiklal Caddesi üzerindeki kayda değer yapılardan bazıları;
Tünel Meydanı
Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi
Alman Lisesi
Kırım Kilisesi
isveç Sarayı
Botter Apartmanı
Narmanlı Hanı
Lebon Pastanesi
Rus Federasyonu Başkonsolosluğu
Avrupa Pasajı
Markiz Pastanesi
Timoni Sokağı
Santa Maria Draperis Kilisesi
Terra-Sainte Kilisesi
italya Elçiliği binası
Hollanda Elçiliği binası
Vucino Apartmanı
Beyoğlu Anadolu Lisesi
Suriye Pasajı
Terkos Çıkmazı
Surp Yerrortutyun Ermeni Katolik Kilisesi
Odakule
Kallavi Çıkmazı
Panayia Rum Ortodoks Kilisesi
Saint Antoine Kilisesi
Elhamra Sineması
Aznavur Pasajı
Hacopulo Pasajı
Birleşik Krallık Büyükelçiliği binası
Galatasaray Lisesi
Cezayir Sokağı
Galatasaray Müzesi
Çiçek Pasajı
Krepen Pasajı
Tokatlıyan Oteli
Halep Pasajı
Mısır Apartmanı
Yeşilçam Sokağı
inci Pastanesi
Emek Sineması
Anadolu Pasajı
Ağa Camii
Alkazar Sineması
Abdullah Efendi Lokantası
Ayia Trias Kilisesi
Surp Voskeperan Ermeni Katolik Kilisesi
Fransa Başkonsolosluğu
Taksim Maksemi
Taksim Cumhuriyet Anıtı.
kuruluşu;
Ali Sami Yen
1 Ekim 1905'te, Mekteb-i Sultani'de Mehmet Ata Bey'in dersi sırasında arkadaşlarıyla konuşan Ali Sami Yen, bir futbol kulübü kurmaya karar verir. Asım Sonumut, Reşat Şirvani, Refik Cevdet Kalpakçıoğlu, Abidin Daver ve Kamil Ulus Bey'in de ortaklığıyla; Refik Cevdet Kalpakçıoğlu asbaşkanlığında Galatasaray Spor Kulübü kurulur.
Bu dönemde oyunculardan her hafta birer kuruş toplanır, başkan Ali Sami Yen de futbol topuyla ilgilenirdi. Hatta domuz yağı ile temizlenen futbol topu hasar görünce; Ali Sami Yen ayakkabasının bir parçasını keserek yama yapmıştır. Cevdet Kalpakçıoğlu da formaları yıkardı. Kulübün ilk isminin Gloria ya da Audace koyulması istenmiştir; ancak takımın oynadığı ilk maçında Rum rakibini 2-0 yenerken seyircilerin onlardan "Galata Sarayı Efendileri" diye söz etmesiyle bugünkü isim doğmuştur. Ali Sami Yen tarafından söylenen bir söz; Galatasaray Spor Kulübü'nün kuruluş ve varoluş amacını belirleyecektir:
Maksadımız ingilizler gibi toplu bir hâlde oynamak, bir renge ve bir isme mâlik olmak ve Türk olmayan takımları yenmek.
Kurucu listesi[değiştir | kaynağı değiştir]
Galatasaray Kurucularının bir bölümü. Sol üstten başlayarak, Mazhar Arat, Asım Tevfik Sonumut, "Sütçü" Milo Bakiç, Refik Cevdet Kalpakçıoğlu, Boris Nikolof. Orta sıra, Abidin Daver, Ullah Tulyos, Bekir Sıtkı Bircan, Nuri, "Şehit" Celal ibrahim, Kamil Kulaksızoğlu. Oturanlar, Tahsin Nahit, Ali Sami Yen, Emin Bülend Serdaroğlu, Reşat Şirvanizade, Mehmet Ali Tamay.
Galatasaray Spor Kulübü kurucu listesi, resmiyet kazanma sürecinde değişikliğe uğramıştır. 1905'ten 1919'a kadar Galatasaray Spor Kulübü'ne Başkanlık yapan, mektebin 889 numaralı öğrencisi Ali Sami Yen, elyazısıyla tuttuğu Galatasaray Terbiye-i Bedeniye Kulübü ıhsaiyet Defteri'nin (Sayım-istatistik Defteri) 181 ve 182. sayfalarında kurucu 13 üyeyi şöyle sıralar:
Ali Sami Yen
Asım Tevfik Sonumut
Emin Bülent Serdaroğlu
Celal ibrahim
Boris Nikolof
Milo Bakiç
Pol Bakiç
Bekir Sıtkı Bircan
Tahsin Nahit
Reşat Şirvanizade
Hüseyin Hüsnü Kayacan
Refik Cevdet Kalpakçıoğlu
Abidin Daver
1905'te Osmanlı imparatorluğu'nda bir dernekler yasası bulunmadığından, Galatasaray Spor Kulübü yasal olarak tescil edilme olanağını bulamamıştır. 1912 yılında Cemiyetler Kanunu çıkarıldıktan sonra, kulüp yasal bir kimlik kazandı. Yetkili makamlara kulüplerin tüzükleriyle birlikte, kurucu üyelerin ad ve adreslerinin de bildirilmesi zorunlu tutulduğundan, istifa eden ya da eğitimlerini tamamlayarak ülkelerine dönen üyeler ilk listeden çıkarılmış ve 1 Eylül 1913'te kurucu liste yeniden düzenlenmiştir. Kurucu üyelerin yeni sıralaması şöyle gerçekleşmiştir:
Ali Sami Yen
Asım Tevfik Sonumut
Emin Bülent Serdaroğlu
Celal ibrahim
Bekir Sıtkı Bircan
Reşat Şirvanizade
Refik Cevdet Kalpakçıoğlu
Abidin Daver
Yüzde yüz olan gerçektir. Kürdistan olarak bahsedilen yer israilin vadedilmiş topraklar ülküsünde yer alır. Bunu ise kürtlere gecekondu bir devlet yani sözde kurdistanı kurdurup daha sonra bir çocugun elinden şeker alır gibi bu gecekondu devleti kendi topraklarına katacaktır. Sonra kürtlerin türklere bizi kurtarın çığlıklarını her yerde duyacaksınız.