Alsancak iskelesinin tam karşısında,ilginç ve lezzetli ürün yelpazasiyle insana keyifli anlar yaşatan kafe.Kahvenin yanında ikram edilen sakız macunu insanı her mevsimde akdeniz rehavetine sokuyor.
Dün gece konak sahnesinde izlediğim polisiye tiyatro oyunu. Süpriz sonlu ve insanı her an tetikte tutan bir oyundu. Yazan: Simon Williams.Mükemmel olmasa da izlemeye değer.
Zengin bir adam sabah yatağında sırtından bıçaklanmış olarak bulunur ve cinayetle ilgili adamın hayatındaki 8 kadın şüpheli konumuna düşer. Film bu kadınların birbiriyle yüzleşmelerini anlatır. Fransız filmi olduğuna bakmayın, çok eğlenceli bir müzikaldir.
1.Bornova belediye tiyatrosunun bu sezon sahneye koyduğu yeni oyunu. Oyun aslında sinemaya da pek çok kere aktarılan bir konu hakkında:aynı günü tekrar tekrar yaşayan bir adam ve onun bu çıkmazdan kurtulma çabaları. Oyun 2 kişilik ama o iki kişi sahneyi fazlasıyla dolduruyor. Müzikler, karikatürümsü enfes dekor ve tabii ki oyunculuk...izmir'de yaşayanlar kaçırmasın derim, tam bilet:5TL, öğrenci ise sadece:3 TL
Yeni formatı çok kullanışlı ve heryerde rahatça okunabilir olan gazete. Yazar kadrosunun zenginleşmesi de ayrıca sevindirici.Şimdilik hergün almaktayım.Sudan ucuz olması da cabası.(25 kuruş-tanıtım fiyatı)
Azat'ın ramiz dayıya getirdiği ve onunda yatarken okuduğu kitap Emrah Serbes'in ''Erken Kaybedenler''adlı kitabıydı.Bu arada eski şaşırtmacalı bölümler geri geldi,mutluyuz, heyecanlıyız.
Tamam kitabın bilgi verme kısmı ve istanbul'la ilgili inanılmaz güzellikte hikayeler anlattığı bir gerçek, gel gelelim-bence-polisiye olarak çok zayıf kalan bir roman. Neden derseniz:Birkere diyaloglar çok suni,çok (ne bileyim) gerçek dışı, Bizim polisler aralarında böylemi konuşuyor yani, zanlıları yada göz altındakileri böylemi sorguluyor, güldürmeyin beni. Ayrıca kitabın ortalarından sonu tahmin ediliyor, çünkü bir yerden sonra ''bu iki eski arkadaş niye var ki bu hikayede'' diye sorgulamaya başlıyorsunuz. Gerçek bir Türk polisiyesi okumak isteyen Emrah Serbes'in Bir Ankara Polisiyesi serisini okusun.Polisiye nasıl olurmuş görsün. istanbul hakkında bilgi edinmek dışında-polisiye tarzı açısından-bana hiçbirşey katamamıştır.
dünyada yaşam kalitesi en yüksek olan şehir, yani dünyanın en yaşanası şehri de denebilir. Bu seçim göreceli kavramlarla değil, belli kriterlere bakılarak yapılıyor. Yaşam, eğitim, sağlık, çevre gibi etkenlere bakılıyor ve gördüğüm kadarıyla da bu durumu sonuna kadar hak ediyor. Avrupa'nın başka şehirlerinde suya dünya para öderken, Viyana'da belediye tarafından sağa sola konmuş tertemiz su sebilleri var. Sebil olmasa bile musluk suyu son derece temiz ve lezzetli. Şehrin dört bir yanına yayılmış park ve bahçelerden sözetmiyorum bile.
Örümcek ağı misali bir metro ağına sahiptir, her durakta sürekli duyduğunuz ''Please mind the gap between the train and the platform'' lafı bir süre sonra eğlenceli ve komik gelmeye başlar nedense. Yani gap dediği de ayak girmeyecek kadar küçük bir boşluk. Bu kadar tekrar edilmesi enteresan geliyor Türkiye'den giden bünyeye.Kocaman bir metropol olmasına rağmen ulaşım sorunu yok denecek kadar azdır.Şehrin merkezine otomobille girmek ücretli olduğu için çoğunluk toplutaşımayı tercih eder ve bu durum da trafiğin rahatlamasına yol açar.Sokakta ingiliz görme olasılığınız ise hayli düşük:Tıpkı istanbul'da gerçek istanbul'lu görememek gibi yani.Ama Londra'nın kozmopolitliği daha abartılı, evrensel bir kozmopolitlik!
Her hafta seyirciyi -öyle yada böyle- ters köşeye yatıran, her seferinde tahminleri boş çıkaran ve kaliteli oyunculuklarıyla izlemekten keyif aldıran ender dizilerden biridir Türk televizyonlarında.(O değil de şimdi bu dayı gerçekten affetmicek mi Ezel'i? Çocuk heder oldu, ölüp gidecek üzüntüsünden. Bişey değil, babası da kovdu zaten. Nolucak bu çocuğa, çok üzülüyorum valla!)
''in yer face'' denilen tarzda oyunlar sahneye koyan, sert tarzı,gerçekçi oyunculukları ve insanı koltuğuna çivileyen oyun seçimleriyle izmir'in en ilginç ve sıra dışı tiyatro topluluğu. Geçen sene hemen hemen tüm oyunlarını seyrettim ve en muhteşem olanı kesinlikle ''Bay Sloan'ı Eğlendirmek''adlı oyundu. 18+ oynanan oyunda şiddet,cinsellik,eşcinsellik,kan,dehşet ne ararsanız vardı. Kendini iyi bir tiyatro seyircisi zanneden biri olarak-ne yalan söyliyim- dehşet ve hayranlıkla izledim oyunu.bu sezonda biz izmirlileri şaşırtmaya devam edeceklerini umuyorum.
oya baydar'ın can yayınlarından çıkan son romanı.Roman ''hayali'' bir ülkede, belirsiz bir gelecekte geçer. Unutmanın ve sorgulamamanın verdiği rahatlığa sığınan insanlar geçmişteki belli bir dönemi kitlesel olarak unutarak hem belleklerinden hem de tüm resmi kayıtlardan çıkarmışlardır. Bu durum farkındalığı yok edip insanların duyarsızlaşmasına ve tepkisizliğe yol açar. Etrafa saçılmış silahlar, derin devletimsi oluşumlar ve artık duyarsızlaşmış bir toplum. Sözde ''hayali'' ama tabii ki okuyana hiç de yabancı gelmeyen bir ülke ve dönem. Özellikle yarıdan itibaren insanı saran bir yapısı var romanın, ve fakat Oya Baydar'ın ''şaheseri olan ''sıcak külleri kaldı'' ve onun devamı niteliğindeki ''erguvan kapısı'' nın -ne yazık ki- yanına bile yaklaşamaz. Hem edebi bakımdan, hem kurgu bakımından.
Futbolu milliyetçiliten şovenizme doğru uzanan bir düzlem içerisinde izleyip o çocuğun neden TÜrk milli takımında oynamadığını yada oynatılmadığını sorgulayamayan mercimek beyinli zihniyetlerin ürettiği zavallı cümledir.
Sekizin ezel tarafından öldürülmesiyle birlikte dayının ezele olan tavrının değişeceğini düşündüğüm dizidir. Zira çocuğu askerdeyken bile boş bırakmamış arkasını kollamışken, böyle hiç ummadığı bir anda ummadığı bir kişi tarafından öldürülmesi dayıyı fena yaralar bence.
Diziyi beğenenler mutlak surette kitapları da okusun derim. Karakterleri daha iyi tanıma şansı yakalanır böylece. Üstelik gerek edebi, gerekse karakter analizi bakımından Türkiye'de yazılmış gelmiş geçmiş en iyi polisiyedir kendisi. Dizi de şimdilik iyi gidiyor, yan rollerdeki oyunculuklar,biraz göze batıyor, çiğ kalıyorlar ana karakterlerin yanında. Birde allahaşkına Selim rolü için Ankara devlet tiyatrosunda hiç mi oyuncu kalmamıştıda o yarışma kaçkınını aldınız getirdiniz? Behzat komiserimle Harun'cuğumun karşısında o kadar kötü kalıyor ki oyunculuğu, o kadar olur. Ama bunlar dışında dizi iyidir, severek ve ailece izlemedeyiz.
Kıbrıs'ın ünlü kahve markalarından birinin adı. Küçükken sarışın ve sevimli bir çocuk olduğundan dolayı kendine ingiliz John diye lakab takılan Mehmet Hüseyin,lakabının Türkçe okunuşu olan CON'u soyisim olarak alır. Sevimli ve havalı bir marka, üstelik ''gece kahve içemem uykum kaçar'' diyenler için birebir, zira kafein oranı çok düşük. Bu yüzden Kıbrıslılar günde 10-15 fincan içebiliyorlarmış.
DÜnya üzerindeki bilmem kaç çeşit kahve türünden hiç birisinin lezzet, keyif ve aroma konusunda yanına yaklaşamayacağı kahve. Yanınızda fal bakmayı bilen varsa eğer verdiği keyif katlanarak sonsuza gider.
En güzel örneğine izmir'de Kızlarağası hanında rastlanan kahvedir. Sırf bu kahveyi içebilmek için bile izmir'e gitmeye değer. Bu satırların sahibi istiklal'in meşhur Mandabatmaz kahvesini de tatmıştır ve iyi kahvenin ne demek olduğunu gayet iyi bilmektedir.Fincanın içinde piştiği için köpüğü, telvesi kaybolmayan, tadına doyum olmayan kahvedir kendisi.