Müşterilerine grafik tasarım, web tasarım, sosyal medya yönetimi ve reklam yönetimi konusunda hizmet veren (http://www.eskizpsd.com ) bir ajans. Kendilerini ajans kavramının getirdiği anlamlardan uzak tutmak için atölye diyorlar.
Papatya kokuları çok uzak bugün.
Dün yine öyleydi.
Sen uzak, papatya kokuları uzak.
"Sevmek nedir?" derdim kendi kendime..
Sen yoktun o zaman bu bedende,
Olmamanı bile garipsiyorum şimdilerde.
Kalbimdeki çocuk seni istiyor
Özlediğim tenin ise çok uzak bedenime..
Bir şehrin yağmur sessizliğini dinliyorum.
Sessizlik diyorum;
Zihnimin derinlerini okşayan sesin yok.
Kirlenmiş camın yüzüne inen damlacıkları seyrediyorum.
Mecburum, çaresiz;
Gözlerimi yoklayan bal gözlerin yok.
O buğulu pencere camına resmini çiziyorum.
Tenin mi var ki yanımda dokunayım?
Kokusuyla sarhoş eden bembeyaz tenin yok.
Teninin kokusunda mest olunan sevgiliden uzakta ne işe yarayacağı bilinmeyen derslerle meşgul olup, sevgilinin hasretiyle soğuk buz kesilmiş havasına bile alışılamayan bir şehirde yana yana kavrulmak.
Çaresizlikte kalmış bir adamın geceleri kalkıp yazdığı yazılardan sadece biri. Ve başlar o adam çaresizliğini anlatmaya;
"Son zamanlardır bir insanı kırıyorum hiç yapmadığım bir şekilde. Saçma sapan tartışmalar yüzünden kafasını bulandırıyorum. Gözlerine baktığımda hissettiğim huzur hala oradayken ben yalnızca tartışıyorum. Kalbinin benim olduğunu bildiğim halde o kalbi kırıyorum. Olmasını istemiyorum bunların ama dayanamıyorum artık. Ne içimdeki ses susuyor ne de gözlerimdeki yaşlar...".
Sevgilinin kokusu üzerine sinmiş tişörtünü koklaya koklaya ve bir yandan da kolların arasında sarılarak, alınan her nefesi süzgeç gibi süzen tişörtten içine çekip kendinden geçercesine derin hayallerle uykuya dalmak.
Sonbaharın can alıcı yağmurlarını yer yüzüne bıraktığı bir vakitte ıslanan vücudu saracak bir kol aramak. Yalnızlığında payı olan soğuğa bedenin mahkum oluşunu seyretmek.
Vazgeçilen umutlara, umut olarak gelip uzanır. Ve bir hızla tutar düşmeden ve aynı hızla çeker kendine. Ellerin sahibine bakılır bir an kim diye ve kimdi diye düşünmeden sarar kollarıyla sahip çıkar onunmuş gibi haykırarak.
Sevgiliyle yağmurlu istanbul sokaklarında el ele yürünen yolları, anıları, yağmurunda havaya karıştırdığı tebessümle özlemek. Yağmurla birlikte gelen rüzgarın etkisiyle sevgilinin dağılan kokusuna selam vermek. Ve bu selamı takiben bir anlık değişen surat ifadeleriyle kafayı yere eğip sessizlik içinde çığlık atan yağmur damlalarının sesini dinlemek.
Bedenen ayrı kalınan sevgilinin ayna misali bal gözlerini; koca bir şehrin caddelerinde, sokaklarında, gazetelerdeki fotoğraflar da, tek renk bembeyaz duvarlarda, gökyüzünde, ulaşılmaz yıldızlarda aramak ve bulmaya bir adım dahi yaklaşamamak.
Yıllarca deli gibi sevmeyi bekleyen kalbi harekete geçirmek;
Bir kadın seviyorum. Gözleri bal köpüğü. Derinlerine daldıkça dünyadan koparıyor, ayırmak bir kenara baktıkça bak diye haykırıyor insana. Göz kapakları kapanana kadar kalp mermi hızıyla çarpıyor. Bir de ufacık avuçlarıyla göğsün üzerinde sesini dinlemeye bayıldığı kalbi araması yok mu? Öpücüklere boğulsa azdır avuç içleri. Bir bilekleri var incecik. insan dokunmaya çekinir ya aynı öyle. Kelebek kanadı gibi. Hafif okşadıkça gıdıklandığını belli eden boynunu vücudunun içine çekişi ve yüzündeki gülümseme huzura bir adım belki de bin adım daha yaklaştırıyor. Kalp de bedeni bir o kadar hızla terk edip deli gibi sevdiğine koşuyor.
Güneş her vurduğunda gözlerindeki bal rengi seyretmek. Sarf edilen onca sözü bir kenara atıp gözlerin gülümseyişiyle esrarının bir an olsun tadına bakmak için uğraşmak.
Her buluşma gibi rutin bir şekilde akşama kadar gezip tozduktan ve bir şeyler atıştırdıktan sonra üzülmeme konusunda verilen sözlerin mutluluğu, uzak kalacaklarını anlayan kalplerin yüzde belirttiği biraz hüzünle sanki ertesi gün tekrar buluşacakmış gibi veda etmeden uzaklaşmak.
Bir ressamın saatlerce belki günlerce emek sarf edip ortaya çıkardığı bir sanat eserindeki karalamalarının her santimetresinden ruhundaki acıları yazıya tercüme etmek.
şubat ayının ayazının adeta soğuktan ayak parmakları dondurduğu günlerde, ücra ve sessiz bir sokak kaldırımının üzerine oturup karın çıtırdayan sesiyle oynamak.
bakıldığında yanaklarındaki gamzeleri beliren ve öpülesi dudaklarının kırmızılığı can alırken sevgilinin gözlerinden kalbine inen yoldan geçip kendini bulmak.
Bulutların gökyüzünden toprağa düşürdüğü her damla sevgiliye olan özlemin gözyaşı gibi akar. Sevgilisine olan özlemini kimseye anlatamayan birey belki de ağlamaktadır farkında olmadan, çünkü yağmur damlaları gözyaşlarını da siler götürür.
Dolunayın berrak ışığı altında ve yıldızların milyonlarca kilometre uzaklıktan göz kırpışını ve gecenin sessizliğini dinleyip, yeryüzündeki karanlığını seyretmek.