sözlükte dikkatimi çeken bir andavallıktır. görüşüne katılmadığı veya biraz olağan dışı şeyler yazdığını gördüğü her yazara troll yaftasını çakıveriyor zavallı yazarlarımız.
alex de souza adlı üçüncü sınıf brezilyalı topçunun ta kendisidir efendim. bir tane kafasına direk gelen topu altıpastan kaleye göndererek, bir tane penaltıdan, bir tane de karşı karşıya pozisyonda gol atarak hatta bunu beşiktaş gibi üçüncü sınıf bile olmayan bir takıma karşı yaparak dünya yıldızı olmuştur. kendisinin devasa başarıları arasında galatasaray ve benzeri türk ligi mahalle takımlarına benzer goller atmak vardır.
türkiye'deki halkın genelinde dikkatimi çekmiş durumdur. kendi halinde dinini yaşayan müslümanlara cahil yaftası yapıştıran bu kişiler aslında atatürk'ün harika ve islam'ın çok kötü olduğundan başka hiç bir fikir veya bilgi edinememişlerdir.
oof of. o kadar sıkılmıştım ki o aralık akşamında. aston martin marka aracıma uzunca baktım, ama binmedim. yürüyecektim bugün.
sokaklar ıslaktı ve adeta şehvet kokuyordu. aslında beni bekleyen şeylerden haberdar olmalıydım. biraz yürüdükten sonra kültür merkezi veya ne bileyim düğün salonu tarzı bir yerden dağılmakta olan bilinçsiz bir kalabalık gözüme çarptı. çoğu gençti. kulak misafiri olduğum bir iki diyalogdan anladım ki meğersem yetenek sizsiniz türkiye adı verilen bir programın çekimi varmış orda, kalabalık oradan dağılıyormuş. ceketimin iç cebinden pahalı bir puro çıkarıp yaktım ve iyi ki bir çocuğum olmadığını düşündüm. düşünsenize, benim çocuğum da bu zavallı gençlerden birisi olabilirdi...
tam o sırada bir bayan yanaştı yanıma, zaten böyle bir yarışmayı izleyebilecek her hangi birisi kadar düşük bir zeka seviyesine sahip olduğu aşikardı ama bakışları da bunu desteklercesine boştu. tüm bunlara rağmen etkileyici bir vücuda sahipti. keşke doğuştan kumral olan o saçlarını iskandinav sarısına boyamaya çalışmamış olsaydı. "atesin vaar mıaa ?" dedi. "efendim ?" dedim. elindeki ucuz ve rezil marlboro light sigarasını göstererek sorusunu yineledi. sigarasını yaktıktan sonra kendisiyle sıcak bir sohbete başladık. söylediği şeylerin çoğunu hatırlamasam da -bir çoğunu da anlamasam da- "acun cookkkk yakssklııaaa" gibi bir cümle kurduğunu anımsar gibiyim. pardon, sohbetin sonlarına doğru "gercektenn ücc katlı evin mi faarrr. cok gormek isterim biliyo musaaan" dediğini de hatırlıyorum.
hemen bir taksi çevirip onu evime götürdüm. dolabımda bulundurmaya utandığım ucuz viskileri hayatında ilk defa gördüğü için çok pahalı ve harika şeyler zannettiği için olacak biraz hızlı içti ve kendisini kollarımda buldu. yatağımı kirletmek istemediğimden kendisiyle koltukta beraber oldum. evi inleten çığlıklarını dinleyerek gidip gelirken bu kızın ne kadar zavallı olduğunu düşündüm. bomboş bir insan olduğu gibi sevişmeyi de kesinlikle bilmiyor, sadece sırt üstü uzanıp "harikasıııaaan!!" tarzı kelimelerle haykırıyordu. böyle bir kızla birlikte olduğum için kendimden daha fazla iğrenmemek için sadece kızın çekici vücuduna konsantre olarak kendisini dakikalarca becerdim ve o programı izlediği için cezalandırırcasına işimi yüzünde bitirdim. sanki bir şey demek istermiş ama hayatında gördüğü en zengin insan olduğum için benimle evlenme planları kuruyormuş ve bu sebepten sesini çıkarmak istemiyormuş gibi bir ifade takındı. "siktir git evimden" dedim ve onu o haliyle kapının önüne koydum. çantasından düşürdüğü iğrenç sigarasından bir tane yakıp empati kurmaya çalıştım, olmadı. yapamadım. sigarayı yarısında atıp pahalı puromu yaktım ve rahatlamaya çalıştım...
hayatımdaki büyük pişmanlıklarımdan birisidir, yetenek sizsiniz izleyen kızla çılgınca sevişmek.
ağzı iki kelime yapamayan, sekse aç, biçare dolanan kızcağızları ikna edip yatağa götüremeyen zavallı ergenlerimizdir. haftalarca mastürbasyon yapıp porno izleyerek kendilerine eziyet ederler.
enteresan bir deneyim olacağı kesindir. arabada seks yapmaktan hoşlandığım halde en geniş limuzin ve jiplere bile en fazla 6-7 hatun sığdırabildiğim için başvurmayı düşündüğüm çaredir.
işverenler olarak fazlaca şikayetçi olduğumuz durumdur. bunlar bir de emekli olunca, maaşlarını beğenmezler. tutumlu ol kardeşim, fakirsen tutumlu ol! paranı harcamayı öğren. meb, medya okur-yazarlığına önem vereceğine, tutumluluk bilgisi gibi bir ders koymalı. bu işçiler böyle geldi, böyle gidecekler. maaşlarını geciktireceğim biraz da akılları başlarına gelsin. şimdi yanlarına bile gidemiyorum, ağızları eskisinden de kötü kokuyor. vivident dayanmaz bunlara.
yıllar önceydi... bir iş için yurt dışına çıkmıştım, ispanya'ya. otel odamın anahtarını sabah alıp zaten kısa süre kalacağım için yanımda getirdiğim tek şey olan ufak çantamı dolaplardan birisine koyup çıkmıştım. akşam saatlerinde otele geri döndüm, kapıyı açıp içeriye girdim. tam yatağa doğru yönelip günün yorgunluğunu üzerimden atmayı planladığım sırada, birden bire gördüğüm şeyle şok oldum. odada karşımda bornozuyla ve narin teninden damlayan su damlacıklarıyla serap gibi bir bayan duruyor, şaşkın gözlerle birbirimize bakıyoruz. "burası.. benim odam sanırım ?" dedim. elleriyle anlamadığını belirten bir işaret yaptı, ispanyolca bilmiyordu. hemen ingilizce olarak yineledim sorumu. şaşkınlığını bir nebze üzerinden atamamıştı ve bu şaşkın bakışlarıyla çok seksi görünüyordu. "hayır, burası benim odam ?" dedi. sonradan resepsiyondaki bir hatadan dolayı ikimize de aynı odanın anahtarının verildiğini öğrenecektik ki, madrid'in en pahalı otellerinden biri olan AC Palacio Del Retiro'da böyle bir şeyin yaşanma ihtimali milyonda birdi. işte tesadüf bu ya, bu vesileyle ispanya'ya moda haftası için gelen ermeni kızı aline'yle tanışmış, hatta tanışmaktan ileri gitmiş olacaktık.
aslında resepsiyona inip görevliye tepkimi belirtmeyi düşünmüştüm ama fikrim, aline bana anahtarını göstermek için eğildiği sırada çıplak ve ıslak, süt gibi bacaklarını gördüğüm sırada değişti. yatağa oturup uzun uzadıya bir sohbete giriştik. bir süre sonra bana viskilerimizi bardağa doldurmuş sohbetin koyuluğundan, oraya nasıl geldiğimizi bile unutmuş vaziyette oturuyorduk. artık bir şeyler yapmam gerektiğini anladım ve konuyu vaktin nasıl geçtiğini anlamadığıma, bu anahtar hatasının iyi ki yapıldığına getirdim. bana katıldığını söyledi. sustuk, göz göze geldik. ilk o yaklaştırdı dudaklarını benimkilere. çılgınca öpüşüyorduk. ardından kravatımı çözerek ceketimi çıkardı, gömleğimin düğmelerini açıp beni ittirerek sırt üstü yatağa yatırdı. ayağa kalktı, bornozunun kayışını çözerek çırılçıplak seksi vücudunu gözlerimin önüne serdi. büyülenmeme vakit bırakmadan üstüme atladı ve çılgınca öpüşmeye devam ettik. kral dairesi'nin devasa yatağında gece boyunca ona defalarca kez sahip oldum. benimle seviştikçe zevk dolu bağırışlarını otelde yankılandırmış, ben ise bu çılgın tesadüfün keyfini çıkarmıştım.
tesadüftür, sadece tesadüf. ama çılgın bir tesadüftür, "tesadüfen sevişmek.".
aynı yatakta 2 kadınla seks yaparken bu iki kadının da aynı ırktan olmasının verdiği sıkıcılıktır. zira çok kişili seksin zevki partner değiştirip farklı şeyler tadarak çıkmaktadır. fakat örneğin iki isveçli hatunla sevişirken birinden birine geçince hatunların karakteristik özelliklerinde pek bir farklılık olmadığı için insanın canı sıkılabilir. bir iskandinav bir latin önerilir.
liginde düzgün futbolcu görmeyen zavallı türk futbol seyircisinin hagi gibi vasat bir oyuncuyu futbolcu zannetmesi durumudur. kariyeri boyunca adam gibi bir başarısı bulunmayan ve gittiği büyük kulüplerde tutunamayarak galatasaray gibi 3. sınıf bir futbol ligi'nin * takımlarından birine transfer olmuş bir top cambazı olan hagi'nin abarılmasıdır, görmemişlikten ibarettir.
bakın top cambazı diyorum, çünkü futbolculukla arasında fark var. televizyonda her gün görüyoruz değil mi topla çılgın hareketler yapan top cambazlarını ? ama hiç birisi profesyonel futbolcu değil. çünkü top cambazlığıyla futbolculuk arasında fark var. bilelim, öğrenelim.
zavallıdır zavallı. çok inceliyorum insanları, insanların gittiği yeri. o kadar değişti ki her şey. sokağa çıkın bakın sevgili gençler! sokaklar cıvıl cıvıl, mini etekli, göğüs dekolteli kızlarla dolu. sekse aç kızlarla dolu. kaslı ve terli seksi erkeklerle dolu. hala eve tıkılıp bir porno sitesi açıp mastürbasyon yapmak da neyin nesi ? hangi devirde yaşıyoruz ?
türkiye'deki futbol seyircisinin nasıl farketmediğini anlamanın güç olduğu gerçektir. yani fenerbahçe bir oyuncu transfer ediyor, "real madrid istiyordu" tarzı asparagaslarla medya adamı biraz büyütüyor ve sonra büyük transfer diye camiaya kakalanyıor bu top sürmeyi bilmeyen, koşmayan, vasıfsız futbolcu.
sonra başlıyor oynamaya. maçı izliyorsunuz, ayağına top değmiyor. bir korner kullanıyor, kafa vuruluyor gol. asist yapan alex. penaltı oluyor kullanan alex, golcü alex. sonra istatistikleri çok iyi oluyor haliyle.
kağıda baktığınızda takıma çok büyük katkı yaptığı sanılan bu futbolcu böylece şişiriliyor ve taraftarın önüne efsane futbolcu diye konuyor. bu işten karlı çıkan ise bu fos transfere para döken fenerbahçe yönetimi tabii ki.