istenilen sonuç alımadıysa bir dahaki sefere (bkz: ahmet kaya)ya yahut (bkz: şivan perver)e yapılacak hakaretle arzulananında üstünde bir linç ile rahatlayabilmeyi garantileyen önerime sebep olmuş tırışkadan başlıktır.
şimdi bu fıstık ezmesi denen yiyecekle hiç de iyi olmayan hatıralarım var (yok lan fanteziye kurban gitmedik)
ilkokul öğrencileriyiz o vakitler, bizim milli yiyeceğimiz salçalı ekmek tabi öğlen araları sıralanıyoruz bahçe duvarının dibine ve salçanın dibine, işte o aralar beyaz kurdelası ve önlüğü hep kolalanan bembeyaz, çiçek gibi bir kız var, lan bu kızın ekmeği bi kokuyor bi kokuyor, böyle tatlı mı desem, tuzlu mu desem tarifi zor, burnumuz da iştahımızda haliyle onun ekmeğine yoğunlaşıyor ama kim diyecek ki arkadaşım senin o yediğin ne hele bir söyleyiver. yok tabi yıllarca o kokuyla yaşadık biz mağrur öğlen aralarımızı.
aradan uzun yıllar geçti tabi(hiç bir zaman tam net tarih, isim, mekan hatırlayamam) bir yerde kahvaltı ediyoruz, lan o ne? aynı koku, aynı o örnek temiz öğrenci kızın yediği ekmeğin üzerindeki şeyin kokusu, tabi kaçırır mıyım hemen atladım bu ne bu ne? işte sonrası iç çekmeler, bi hüzünlenmeler, bi göz buğulanmaları falan.
hala ne zaman duysam o kokuyu ya da görsem fıstık ezmesini öyle bir içim burkulur, sessizce ağlarım baba biz de niye fıstık ezmesi yok diye.
insanlar ölmüş (öldürülmüş) birileri de hala özür, af dilenmesi derdinde eğer çok işinize yarayacaksa ben özür dileyim - ay pardon biz beş-on kişi öldürdük ama olur artık o kadar kusur kadı kızında da var-. bir daha böyle bir eylemin tekrarlanmamasıdır aslolan ve türk menşei bile olmayan bir gemiyi saldırı olacağını bile bile dünya karasularına çıkarmamaktır.başbakan özür dilettirmesi değil, dilemesi gerekir.
ortalarda 'binicem üstüne vurucam kırbacı, vurucam kırbacı' diye höngüren bir çocuk yoksa meta olarak alınıp satılmayla geçireceği hayat uzun sürebilir. Sakinleştirilip, teskin edici bir kaç söz eşliğinde motoru aman pardon gönlü alınabilir, eşyanın doğasına da aykırı değildir.
leyla'yı bir de benim gözümden gör diyerek, haşa paşa demeden sağa sola atar yaptığı rivayet edilen Mecnun, delikanlılıkla çizdiği sevdasında mutlu gole aman pardon sona ulaşamayıp, bu hikayenin imkansız aşka dönüşmesine engel olamamıştır.
bugün yaptığı açıklama ile Küba Komünist partisi merkez kurulunda yer almayacağını ve yetkilerini kardeşi Raul Castro'ya devrettiğini bildirdi.
diyeceğim şu; şimdi sen gidiyorsun ya küba bir daha o eski küba olmayacak.
-sağlı sollu vurduralım beyler hadi- muavin.
iki gencin el ele tutuştuğu otobüste rencide adilmesiyle gelişen bir durum ama biz bir kadının şoförle birlikte iki adam tarafından tecavüz edildiği iett otobüslerini de biliyoruz. şimdi hangisi seks otobüsü?
o öyle birşey değildir, cumartesi günü çalışmakta olan insanların 'vay millet dışarda sevgilisiyle gezmedik sosyal faaliyet bırakmadı, biz burada kapitalizm mağdurunu oynayalım hala' deme şeklidir.
n'eyleyim tatil olmayan cumartesiyi.
en sevdiğim sitem sözüdür, genel amaçlı kullanımı çok uygun olduğundan sıklıkla yeri gelir kullanmanın.
kaçan sevgiliye, gole, otobüse, umuda, sayısala.. bilimum her türlü hüsrana uyan bir cümle kalıbıdır.
hakları da anonimdir.
(bkz: chuck palahniuk)ın (bkz: fight club)kitabında ve sonra senaryoya dökülüp film olarak izlenirken de geçen cümledir.
tanrının ve tarihin otanca çocukları olarak tarif ettiği şimdi ki zaman insanlığının neyin neden yaptığını bilmemesinden tutun da, tinsel anlamda yaratıcının dikkatini çekemememiş olmamıza kadar, arada kalmış, anlamsız, yaşamış gibi yapıp sonra ölüp gidenlere yöneltilen sorudur.
inanıyorsanız cehennem mi daha büyük bir cezadır?
inanmıyorsanız hiçlik mi daha büyük bir cezadır?
iki uçu boklu değnek.
çok temel, çok genel bilgilendirmede okullarda verilen derslerden tutun da, sokaklarda, evlerde verilen karalama haysiyetsizliğine kadar biliriz neyin ne olduğunu, kafanız rahat olsun sizin, bizim de vicdanımız rahat.
siz türkiye de yaşayan farklı inançlara sahip insanlar da olduğu konusunda bilgilendiyseniz ve bir nebze katkım olduysa bana ziyadesiyle yeter zira size anlatabileceklerim kısıtlı malum bir lafa bakarım laf mı diye? bir de adama bakarım adam mı diye? anladınız siz.
şimdi nickimin içeriğini bozmaktan vazgeçin, çekin elinizi. üslubumu değiştirmem gerekmesin. bu tartışma yersizleşmesin.
lanetli bir gündür, askeri darbeyle birlikte yaşananlar, insanlık suçları, ölümler, kısıtlamalar, bağımlı ekonomi v.b. v.b., bu şahsi görüşümü anlatan kısa cümleden sonra asıl mevzuya gelmek isterim.
efenim o gün annem ve babam yılda sadece bir kere hatta birkaç yılda bir kere yaşadıkları küçük kasabadan çıkmalarına bir örnek olabilecek fuar gezisine hazırlanmaktadırlar.(izmir enternasyonal fuarı) zaten bütün günleri ve geceleri birbirinin aynısı olan bu insanlar için bu gezinin anlam ve önemini belitmeme gerek yok. en güzel giysiler giyinilir, aylardır denkleştirilen paralar cüzdana özenle koyulur ve bir saat yürüyerek ulaşılacak karayoluna doğru yola çıkılır.
yolda gayet neşeli, umutlu, heyecanlı adımlarla ilerlenir veeee ilk araca ulaşılabilecek noktaya gelindiğinde askerler, panzerlerle karşılaşılır. anlaşılır ki o gün o fuara gidilemiyecektir, kuğulara binilemeyecek, dönme dolabın izmir manzarasına ulaşılamayacaktır.
şimdi annem ile sohbeti geçince şöyle diyor;
fuara gidemediğime o kadar üzülmüştüm ki ne darbe, ne askerler, ne ülke hiç bir şey umrunda olmamıştı, aradan gecen on yıllara rağmen ne zaman konusu geçse ben yitirelenlerden çok o fuarın göz alıcı ışıklarını düşünür, üzülürüm..
yani o lanetli gün bizim umutlarımıza, sevinçlerimize, inançlarımıza, yaşam azmi ve paylaşma gayemize hem evrensel hem de günlük bireysel yaşamımızda bent vurmuş, kara çalmış olandır.
şimdi arkadaşlar sigara yasağı var hepimiz biliyoruz e tamam uyuyoruz, temiz hava sahası falan filan. ofislerde de sigara içilmiyor malumunuz ve bizim ortak kullandığımız havalandırmalı bir bölüm var, orada arada sigara molası veriyoruz haliyle sigara paketleri, çakmaklar orada duruyor zaten sayılı kişiyiz, herkes kendi paketini biliyor. gel gelelim uzun süredir benim paketten günde beş ile altı adet sigara eksiliyor hayır bir-iki alsa anlamayacağım belki.
sana sesleniyorum ey yakalamadığım kişi; yakalarsam o paketi götüne sokarım!
ayrıca tahmin ediyorum ama suç üstü yapmam gerek, ayağını denk al, çek elini sigaramdan.
(bkz: tersim pistir)
nasıl yahu piraye'yi yazmadınız mı? çok ayıp. Nazım'ım dizelerinden, müthiş bir beste ile hakan yeşilyurt söylüyor, dinlendiren, acıtan, hüzünlendiren, piraye...
yukarıda ki yorumlara bakarken pedofili önermesini karşılık olarak gördüm, bu kesinlikle karşılık olan tamamlayan bir konu değildir çünkü pedofili genellikle kırklı yaşlardan sonra ortaya çıkabilen ve hasta olanında bunu fark ederek tedavi yöntemlerine yöneldiği nadir bir piskoz hastalıktır.
ülkemizde kız çocuklarına ve erkek çocuklarına karşı oluşan taciz, tecavüz sözlü ve fiziksel şiddet ise genelde 20'li, 30'lu yaşlarda baş göstermektedir, bilimsel ve psikolojik hiç bir bulguda da pedofilik bir hastaya rastlanmamıştır. (bu konuyla ilgili bulabileceğiniz kaynak araştırma ya da tanımlama kitapları çok azdır)
bu durumun köklü ahlaki, dini, sosyolojik bir çok nedenleri vardır.
genel olarak bu tür vakalar iyileştirilebilecek, ıslah edilebilecek durumlar değildir. süresiz olarak toplumdan izole edilmeleri ve bir çok ülkede olduğu gibi teşhir edilmeleri, kimliklerinin deşifre edilip bildirilmeleri bir nebze caydırıcı olabilir.
biz de olduğu gibi saklayarak, duymazdan gelerek, aile içinde çözmeye çalışarak bu sorunun önüne geçilmez, önü açılır.
düşünüldüğünden çok daha fazla olay yaşanmaktadır ayrıca o çocukların bir daha hayata kazandırılması da mümkün olmuyor tam anlamıyla.