bi sike derman olmayacak eylem. sözlüğün durumu ortada daha düzeleceğini umarak bir eyleme kalkışmak abartılı bir romantiklikten öteye gidemez. inci sözlük olmasına ramak kalmış bir sözlükten daha ne bekleniyor ki yok entry siliniyormuş da bilmem neymiş de tren raydan çıkmış neden durağa varmadık diye söylenmek gibi bir şey.
bilgisayarımda her daim kurulu olan olmazsa eksikliğini hissettiğim, hala oynamaya devem ettiğim efsane. her sene fifa'nın ve pes'in yeni versiyonlarını dener beklediğimi bulamayarak tilki gibi kürkçü dükkanım olan pes 6'ya dönerim. stadyum, forma ve yüz patchleri, üstüne bir de klasik takımların yer aldığı option file eklenirse tadından yenmez oluyor. galatasaray'ın uefa yarı finalinde elediği leeds united'ın 2000-01 sezonundaki efsane kadrosu favorimdir. *.
ergen türk fulbolseverlerin saldırılarına ne diye maruz kaldığını anlamadığım başarılı insan. bir dönem galatasaray'da çalıştığı için mi yoksa büyük takım çalıştırmadığı için mi; başarısı yok filan denmiş u17'yi önce avrupa şampiyonu ardından dünya dördüncüsü yapan, istabul b.ş.b. gibi bir takımda ordan burdan toplama futbolcularla (yani elindeki kalitesiz malzeme ile) 4 büyüklere kök söktüren kimdi diye cevabı belli bir soru sorarlar adama. avcı başarılı bir teknik direktördür, ama onun da zamana arkasında duran destek verenlere ihtiyacı var. yıldız diye her bi boku yiyeceğini zannedenlere ders verme yetkisi olabilmeli, olabilmeli ki bu takımı düştüğü yerden kaldırabilsin.
bu sene için en dikkat çekici yeniliği "Takım Arkadaşı Kontrolü" sistemi oyuncuların topla hareket eden futbolcunun yanı sıra ikinci bir futbolcuyu da kontrol etme imkanı vermesi. odun gibi dikiliyorlardı, fifa'daki gibi bir tuşla koşturmada yoktu yapay zekanın zikinin keyfini bekliyorduk önüne pas atacağız da koşacak. 2008'de oyun motorunu değiştirdiklerinden bu yana bir türlü ısınamadım, her sene yeni sürümünü deniyorum biraz turnuva filan takılıp yine hayal kırıklığıyla başından kalkıyordum. Ben kendi adıma pes'te ne grafik ne ses (tribün tezahüratları filan) ne de lisans konusuna takılmıyordum zirveye çıktığı pes 6'ya kadar oynanabilirliği ve yaşattığı eğlencesi kendine bağlamıştı beni. Bu sene Tekrar eski günlerine dönebilmesini canı gönülden istiyorum, bu sene de fifa ile rakabet edebilecek seviyeye çıkamayacak olsa bile pes adına "Takım Arkadaşı Kontrolü" umut verici bir gelişme.
almanya milli takımını seçmeseydi real madrid'de oynayamazdı diye birilerini savunanlara kapak olsun. türk milli takımında bile doğru dürüst forma şansı bulamasa da kendini ispatlamış, bu sene takımının şampiyonluğa ulaşmasının baş mimarlarından türk oğlu türk nuri yolun açık olsun, türkiye arkanda...
internet tabanlı veri bulma ve hesap yapma platformudur. * kullanımı hakkında bilgi ve izlenim vermesi açısından videoların izlenmesini tavsiye ederim:
arkadaş şu adama yazmayım, kendi halinde takılsın diyorum ama bu yazar ve hitap ettiği sözlük tayfası beni gıcık ediyor duramıyorum amına kodumun yerinde. uludağ sözlüğün geçen haftanın en beğenilen entryleri keçiboynuzu gibi zaten 2 gram bal için 200 gram çiğnemek gibi bir şey, buna her uludağ sözlüğü takip eden okuyucu veya yazar alışmıştır ancak bu hafta karşılaştığım tablo kadar sikkosunu da beklemiyordum açıkçası. bu siktiğimin sözlüğünde hiç mi dişe dokunur bir şey yazan yok da adamın birinin kafası güzelken yazabileceği ne idüğü belirsiz şiirimsiler en beğenilenleri işgal ediyor; sonra da bu entryleri en beğenilenlere taşıyanlar troller sözlüğü sikiyor yetişin diye yaygara koparıyor, o trollerin kaynağı sensin kimi kime şikayet ediyorsun ibiş. sen bu tip şeylere prim verirsen düzgün yazacak yazar bile abudik gubudik şeylere yönelir doğal yani, bir doktor arkadaşın en beğenilenlere giren entrysi vardı hatırlarsanız adam 50 tane bilgiye dayalı entry girmiş sikine takan yokkken ne zaman ki yarıcı bilmem ne sik işlerine girmiş adamın entryleri oy görmüş. sonuç: yalakalık ve her zaman sürü psikolojisiyle hareket etmek kötüdür, herkesin iyi dediği bazen hiç iyi değildir...
bir galatasaraylı olarak takımın başında olduğu süre için Türkiye süper ligi'nde izlerken en çok zevk aldığım maçları çıkaran takımın teknik direktörüydü. futbolun günümüzde bacasız fabrika haline gelmesini sağlayan bernd schuster gibi zihniyete sahip olanlardır. futbol sadece kazanmak, kaybetmekten ibaret ve takımlar 2004 şampiyonu yunanistan'ın * sıkıcı ama kazandıran futbolunu oynuyor olsaydı statlar asla dolmaz, bu kadar fazla izleyiciye hitap edemezdi. bizim zihniyetimize neden 60'larda kaldı dedi adam çünkü kazanma ya da kaybetme üzerine kurulu seyirciyi eğlendiren, heyecanlandıran bir futboldan uzak bir anlayışa sahip olduğumuz için velhasıl schuster bu ülkeye bir gömlek fazla geldi.
benim bildiğim batan gemiyi en son kaptan terk ederdi, ama hem gemiyi el birliğiyle batırıp hem de ilk terkedenlerden olmak bu genç yaşta kendisini kaptan olarak benimsemiş taraftara ve o pazubandı takmış metin oktay, bülent korkmaz, turgay şeren gibilerine karşı saygısızlıktır. arda'nın sezon sonunda gidişi adnan polat'ın bir başka gerçekleşmeyen ikinci büyük konuştuğu sözlerinden biri oldu, (bkz: Frank Rijkaard) ne demişti: "arda avrupa kupası kaldırmadan kulüpten ayrılmayacak" avrupa kupası kaldırmayı geçtim, kaptanı olduğu futbolcuların bu seneki perfonmansları sayesinde takım gelecek sene avrupa kupalarına bile katılamayacak durumdayken ayrıldı. kendisini bu taraftar çok sevmişti ama hem galatasaray'da bulunduğu dönemdeki yöneticilerden, futbolculardan hem de genç yaşta verilen kaptanlığın getirdiği sorumluluk ve duruşu sergileyemediğinden ne üsteki isimlerin yanına yazılmayı hakedecek ne de galatasaray taraftarı tarfından güzel hatıralarla hatırlanacak yazık oldu. (umarım bir torinolu şaban vakası daha yaşamayız)
edit: lan hani a. madrid almıştı bu adamı, üfürükçü medyamıza inanıp döşediğim bir entry idi zaten sezon boyunca doğru düzgün maç yapmamış varlık gösterememiş bir futbolcuya türk kuluplerinden başka hangi enayi kulüp paralar saçar ki; neyse bu sezon kendini affettirebilmesi dileğiyle hadi bakalım...
pato'nun manasının ördek olduğunu öğrendiğimiz maç, sebebi de ördek gibi yürüyüşünden kaynaklanıyormuş. türkiye'de böyle bir lakap takılması direk kavga başlatıcı bir sebebken adam formasının arkasına yazdırmış kültür farkı tabi ilginç...
fragmanını izlemek bile çin işkencesinden beterken oturup bunu takip edecek insanların mazoşist olduğunu düşündüğüm, ömrünün kısa olmasını dilediğim dizidir. kadroya lafım yok fena isimlerden oluşmuyor ama canlardırdıkları karakterleri oynarken kasılmaktan bir hal olmuşlar; oyuncuların * hareketlerine, tavırlarına filan gülmeyi bırak insanın bu tip acınacak bir yapımda yer alacak kadar düştükleri için üzülesi geliyor.
oyunu bitirdiğimiz zaman turnuvayı kazanmanın karşılığını en güzel ken alır. ryu ile oyunu bitirince ryu tek başına "yine 31'e talim, yalnız geldim yalnız öleceğim amına kodumun dünyasında, bahtımı sikiyim" diye gün batımına doğru yürür ve oyuncu o kadar emeğinin karşılığında kendini karakterin haline üzülürken bulur; ama ken ile bitirince ken taş gibi olan karısına kavuşur, turnuva boyunca abazan geçen günlerin acısını çıkaracak olmasının mutluluğuyla yuvasına gider ve oyuncunun da mutlu mesut oyunun başından kalkmasını sağlar.
yönetmeninin marjinal bir film çekerek ilgi açlığını bastırabilmesi uğruna ortaya çıkmış filmdir. yok hardcore sahneleriyle sırbistan hükümetine gönderme yapıyormuş, yok insan doğasındaki vahşeti yansıtıyormuş gibi saçmalıklarla yorumlamak, ince eleyip sık dokuyarak filmi yüceltmek anlamsız. filmin yönetmeninin sözlükteki karşılığı trolldür; nasıl ki troller anlamsız başlıklarla ilgi çekmek için her türlü boka bulaşma eğilimi gösterip sıradan bir yazardan daha fazla ilgi çekiyorsa yönetmenin bu filmini de bu durumdan farklı görmüyorum. adını duyurabilmek için ne kadar hırs yapmışsa pornonun en uç ve tiksindirici sınırlarını zorlamaktan çekinmemiş. *
haftada iki kere çekilecek olmasının oyuncuları zorlamayacağını düşündüğüm sündürülmüş dizi. karakterleri canlandıran oyuncular o karakterlerle o kadar özdeşleştikler ki mesela biri hakkında bir şey anlatacakken insanlara oyuncunun gerçek adını söyleyince o kim ki diye gece araba farı görmüş tavşan gibi yüzüne bakanlar var, ama dizideki ismini (lakabını) söyleyince jeton düşüyor. **** bu dizideki oyuncular için yıllardır aynı karakteri oynaya oynaya ikinci tabiat haline gelmiştir, hatta bazılarında birinci.* hiçbir sahneyi ikinci kez çekmelerine gerek kalmıyordur diye düşünüyorum, bölüm süresi ne kadarsa o sürede çekip bitiriyorlardır. Ben olsam BBG tarzı çekerim diziyi. 7/24 taşfırın. *
yeni aldığı reklamıyla "zall buraya da mı el atmış yoksa" diye sorular sordurtan altyazı sitesidir. takipçilerine aldığı reklamı tabiri caizse tecavüz edercesine gösteren anlayışa saolsun zall efendi bizi* alıştırdığı için alışığız; ama insanlara o kadar para aldık mecbur izleyeceksin, bedavaya altyazı çekmek yok anlayışını da siteye yeri geldiğinde altyazı çevirerek ve senkronlayarak destek olan biri olarak saygısızca bulduğumu belirtmek isterim. hiç kimse ekmek parası falan filan demsesin ben siteye reklam alınmasına karşı değilim, ama her şeyin bir usulü var değil mi? (hiç değilse reklam sayfayı kapladığında kapatma butonu filan çıksaydı o da yok)
öyle bir film ki aile filmi desen değil, komedi desen o hiç değil; hangi kategoride değerlendirilirse değerlendirilsin kötünün kötüsü olmaya mahkum bir film. neden aile filmi değil: çocuklara kötü örnek olabilecek davranışları bolca içinde barındırıyor; neden komedi değil: espriler o kadar abuk ve salakça ki buna gülebilmek için 5 yaşındaki çocuğun beynine sahip olmak şart. (örneklersek film de gülmemiz istenen sahneler: koşarken ayağı takılıp yüzü boka bulanan adam, kaslı bir erkekten incecik ses çıkması...vs filmde bu tip saymakla bitmeyecek derecede bayık sahneler gırla öyle ki bir arkadaşım bu filmde geçen sahneleri benim güleceğimi düşünüp anlatsa onu zopayla sıçtığı yere kadar kovalarım o kadar berbat)
Mesaj verme kaygısı da samanyolunda yayınlanan programlara taş çıkartacak düzeyde sığ...
temmuzda yazmayı bırakmış 1. nesil yazar olarak, ordan burdan duyup bizden sonra gelen nesillerin bizi yanlış anladığını düşündüğüm oluşum. ziyaretlerle sözlüğün adının pek duyulmadığı zamanlar orospu çocuğu, mal taklidi yapıyorduk ama sınırlarımız vardı gerçekten mal ve orospu çocuğu değildik amaç geyikti; şimdilerdeyse inci sözlükteki yazarlar için sözlüğün amacı kişiliklerini (orospu çocukluğu, mallık, piçlik,hayvanlık...vs) yansıtabilmeleri, pisliklerini segileyebilmeleri olmuş.
oy verdiğinin, desteklediğinin kaybetmesinin bile sevindirici olduğu nadir durumlardan (eninde sonunda ihtiyacı olan bir okula yardım yapılacak), ancak kazanan okula az da olsa katkı sağladığın duygusu umut sarıkaya tipi mutluluk tanımlarına örnek teşkil eder.
kavga başlayana kadar bu döngü devam eder, bir de bu diyalog sadece bizim kültürümüze özgüdür. elin amerikalısına girişmeden önce "who are you?" desen; gece araba farı görmüş tavşan gibi bakarak "i'm jack" der ambiyansı bozar, motivasyon filan bırakmaz.