ulan sırf hatun için; gerçekte hiç sevmemene rağmen köpek veya kedi edinirsin, hiç anlamadığın klasikleri yüksek sesle dinlersin, daha yeni öğrendiğin bir iki sanatsal nosyonu sanki çok hakimmişsin gibi dikkat çekecek şekilde konuşursun ya da ne bileyim normalde yüzüne dahi bakmadığın kült kitabı ortamlarda (adını gösterecek şekilde) okursun... fakat bu kirli emeller doğrultusunda kuzeni kullanmak nedir lan? büyüyünce nasıl bakacaksın onun yüzüne? parka götüreceğim diye kafeye götür, bilahare tanımadığın kızın çocuktan yanak almasına ya da öpmesine müsade ver... yavşaksın moruk kusura bakma...
bu işi yapan adamları bedavadan para kazandıklarından dolayı hiç sevmiyorum fakat bunlardan vergi alınması devletin bıçkın bir mafya olduğuna delalettir … devlet bu adamlardan neyin hizmeti karşılığında vergi alıyor? ‘’Benim insanlarım üzerinden para kazanıyorsun o insanların vergisini ver’’ diyecek hali yok ya! Ee neyin kafasını yaşıyorsun devlet baba? Adam zaten video çekerken kullandığı elektriğe vergiyi veriyor, yine o videoyu izleyen milyonlar elektrik vergilerini veriyor daha ne istiyorsun??
şimdiye dek tatmin edici kimseyi getirememiş sözlük... ara ara giriyorum (buradan daha sık evet). sözlükten saçma sapan bildirimler geliyor. ''yarın x kişisi şu saate sizinle birlikte olacak. sorularınızı sorabilirsiniz'' gibisinden... hayır getirse de soru sormanız mümkün değil!!
bir ara meral akşener gelecek bildirimi ile gözlerimi açtım. akşener'e soru sormak için sorumu önceden hazırlayıp pusuda bekledim... amon yorebbi o da neydi?? soruyu kopyalayıp yapıştırana kadar 400 entry girilmiş... sözde uyanıklık yapacaktım (: herifler benden daha profesyonel bir şekilde pusuya yatmış meğersem....
alın size ünlü alman siyaset bilimci otto von bismarck'den bir alıntı:
19'unda sosyalist olmayanın kalbi yoktur. 30'unda sosyalist olanın ise beyni yoktur.
sosyalizm insanlar arasındaki ilişkiler için makul bir ideoloji fakat ülkeler arası ilişkilerde (diplomaside) sosyalist takılırsan gözünün yaşına bakmazlar, hümanizmi yedirirler, kapitalistlerin voleybol topu olursun...
üst kısmı tamamen yıkıp yeniden inşa etmişler. dolayısıyla bu bir restorasyon değil rekonstrüksiyon'dur (aslına uygun şekilde yeniden yapma)...
fakat bu eser rekonstrüksiyona girmemeliydi. çünkü 1. dereceden tarihi yapılar sadece mevcut haliyle korunur. bu yapılarda tamamen restorasyon ya da diğer restore teknikleri uygulanmaz. en fazla korunması için önlemler alınır.
lise 1'den beri her yaz kesintisiz restorasyon işleri ile meşgul olurum. kimi zaman uygulamacı kimi zamanda çizimci pozisyonunda çalıştım. arkadaşlar size bir realiteden bahsedeyim: maalesef ki türkiye'de restorasyon çok yanlış anlaşılıyor. daha doğrusu en büyük para aklanan sektörlerin başında geldiği için eser üzerinden olabildiğince çalışma çıkartiyorlar. biz bunlara afedersiniz götten çıkma ''poz'' diyoruz. nitekim nihai durum alenen ortada... hadiseyi açık etmek için güzel bir örnek ama çok daha iyileri için (bkz: şile kalesi restorasyonu) (bkz: aspendos restorasyon rezaleti)
asal sayi dedigin sayinin icinde varsa bile oyle hemen siritmaz. asal sayilar adindan da anlasildigi uzere asil sayilardir. 2 ve 5 asallari ise carpani oldugu sayilarda kendilerini direkt belli ediyorlar. 2 ev 5 sayilari asalsa bile yumos asallardir.
evvela sunu belirtmekte fayda: karadeniz esasen lazlarin diyaridir. sonrasinda bilhassa fatih sultan mehmet'in trabzon rum kralligini yikmasi ile buraya turkmenler goc etmeye basladi. fakat zamanla lazlarin geninin daha dominant olmasi orayi tam olarak turklestiremedi. lazlar esasen turk degildir ve karadenizin sahibi ise ekseri de lazlardir. dolayisiyla kisinin boyle zannetmesi gayet normaldir. bunun icin insanlara gerizekali tabirini kullanmak ise ne oldugu belirsiz sahislara munhasirdir.
saniyen: almanya'da laz dil ve kulturunu korumak sonrasinda lazistan'i kurmayi hedefleyen bir dernekten soz ediliyordu. fakat lazlar maalesef tamamen asimile olmus ve buna boyun egmis bu saatten sonra hic sansi kalmayan dolayisiyla tarihten tamamen silinmesi kacinilmaz sanli bir ulustur. pardon ulusdu.
yeterince zeki olmamanin sonucu olarak yapilan hatadan cikarilan derstir. yani tecrubeli olmaniz icin daha zeki birine gore aptal durumuna dusmus olmak sarttir.
menfaat ugruna bir siyahi bir beyazi oynayan beser icin kullanilan tabir. tipki satranc oyunundaki at gibi her hamlede renk degistirirler. dostum dedigi kisilere yine satranctaki at gibi hic gormedigi bir kareden saldirirlar. ve yine satranctaki at gibi hemen fark edilmemek adina kalabalik ve karmasik yerleri severler. bunlarin satranctaki attan ayiran sey ise: gercek hayatta cevresine cok zararli olmalari.
reddedilmek... simdiye dek ne bir is muracaatindan, ne de bir kadindan red cevabi almadim. belki de bunun sebebi simdiye kadar ne bir is basvurusu icin ne de bir kadin icin teklifte bulunmadigimdandir. (: fakat bu parametrelerden biri tarafindan reddedilmek muhtemelen cokta koymazdi (birincisi icin emin degilim).. ama dostlarim, buyuklerim ve kucuklerim; siz hic bir ulke tarafindan reddedildiniz mi? alacagin olsun deutschland! iltica edecegim korkusuyla reddedilmisim. /: vatandisin dustugu bu ezik ve aciz durumdan memnun muyuz sn bakanlarim? 19'u ugurlu sayim olarak belirledigimden beri hep ayin 19'larinda kotu haber aldim. bugunden itibaren artik 19'cu degilim!
insanlar üzerinde en etkili bilgidir. başka bir deyişle insanların olmazsa olmazı olan bilgidir. bu bilgi bence: her etkinin bir tepkisinin olması... bugünlere bu veri sayesinde geldik (newton baba). o yüzden fikrimce etki/tepki ilişkisi en karizmatik hakikattir.
şuan sınıfta nefret ettiğim bir hoca(!) ile yalnızız. arada bir laf atıp duruyor. adam her ağzını açtığında başımdan aşağıya kaynar sular dökülüyor. içimi bir sıkıntı basıyor taki susana kadar. kısa bir cevap verip geçiştiriyorum. kısa cevap vermek zorundayım. her kelamını sanki ağır bir suç işlemişimde sorgu anını bekliyor gibi bekliyorum. umarım hayatımda ki en boktan dakikalar bunlardir. zira fazlasını kaldıramam.
nasıl öldü sorusuna verilen tek kelimelik cevaplardır.
örn: kalp, intihar, ötanazi gibi. ama kaza dersen olmaz. çünkü ne kazası diye sorarlar. sonra işin akıbetini açıklamaya kalkarsan cevap muhtemelen tek kelimeyi geçer. evet sizden de bekliyorum.
edit: nickin hakkını isteyen arkadaş başlıktaki sebep sözcüğü şekli manasında kullanılsa da normalde ölüm sebebi ve ölüm şekli farklı şeylerdir. ama demek istediğim gayette açık olduğu için oraya çok takılmadım. sen sebebi orjinal manasında kullanmışsın ona da eyvallah. senin entry yakında açmayı düşündüğüm 'en uzum ölüm sebepleri' başlığına daha müsait gibi. artık entry'ni oraya nakledersin.
ayrıca kişilere nickler veya diğer mahiyetlerinden ötürü sataşma. bu beni sana karşı ön yargılı biri yapar. nitekim entrylerini dahi okumadan kaliteden mahrum bir yazar olduğun iddiasında dahi bulunabilirim.
bu aralar sıklıkla başıma gelen hadise. insana kendisine aptal mıyım sorusunu sordurtmuyor değil şimdi.fakat derslere iştirak etmediğim için hocaların bir tavrı da olabilir. sonuç olarak daha fazla dikkat çekip, sınıf arkadaşlarının nazarında daha da değersizleşmenize bununla birlikte bazen dalga konusu olmanıza sebebiyet doğuruyor. neyse ki o kişilerden biri de benim. ya dalga geçenlerden veya hor görenlerden olsaydım? çok şükür ki değilim.
Temizliğin ekstra artılarını düşünmemi sağlayan başlıca sebep Japonların temizlik merakıydı. söylenenlere göre Japonlar yıllar önce halici ücretsiz temizlemek için öneri sunmuş. tabi oradan çıkarılanlar artık onların vicdanına kalmış olacaktı. Neyse ki bizimkiler reddetmiş. Yakın zamanda okuduğum bir dergide rast geldim, adamlar bu sefer de uzayı temizlemek için makine göndereceklermiş. ilkin şaşırdım. diğer devletler tarafından alacağı desteği sorgulamadan önce ‘acaba burada ki çıkarları ne’ diye düşünmeden edemedim (esasen menfaatçi düşünmemin sebebi mazideki haliç rivayeti). temizlik yaparken kim bilir uzayda neler bulmayı umuyorlardır? Sahi bizler de birçok sefer kaybolan veyahut kaybolduğunu bile farkına varmadığımız fakat buna rağmen değer verdiğimiz(!) şeyleri temizlik yaparken bulmuyor muyuz? bir hocam: beşer kendisini temizlerken içindeki insana rastlar demişti. Hımm… Demek ki temizlik bir şeyleri sadece kirden arındırmak değilmiş, aynı zaman da zahirinin içine girip görünmeyenleri bulmak, bazen keşfetmekmiş.
Başlığa münasiplik açısından aklıma gelen bir şeyi de nakledeyim: bir ara oda mı temizlerken çok uç bir yerde bir cd çantası görmüştüm. Bu, yıllar önce dersler için derlediğim onca veriyi cd lere aktarıp sonra bakarım diye sakladığım çanta idi. E anlayacağınız üzere sonradan bakmaya nail olmadık. Unutmuştum. Bulduğumda ise çok geçti… ama yine de tek tek açıp inceledim, geçmişime daldım, ne günlerdi ama diye iç geçirdim… geçmişe gitmemin manevi yararı ise eksikliklerimi görmem oldu. Neyse top sizde.
annesini öldüren kızın annesini kötülemek için sarfettiği cümlelerden biri. sonuç: kız cezaevine gönderildi. şimdi orada muhakkak 5 günde bir duş almayı göstereceklerdir ona. normal bir ferd haftada 2 taş patlasa 3 (oda halısa maçı falan oynadıysa) kere duş almalı. yazın çalışıyorsa duş alma sıklığı günde bire kadar inebilir. yahu bu bir anneyi katletmek için öne sürülen bahane olabilir mi ya? aşağılık müsvetteye bak sen.
politik entry girmeyi pek sevmem. lakin bu konu üzerinde şöyle bir çıkarım yaptım: bu kişilik zaten baştan beri türkiye'ye zarar verme ihtimali yüksek olan bir profildi. evvela adam türk değil, istediği zaman şahsi menfaatleri doğrultusunda ülkeyi pazarlayabilir. vatanmış milletmiş niye taksın ki? mevzunun kendisi için pek sakıncası olmaz. diğer bir hususta iranlı bir iş adamı(!) neden türkiye bu kadar bağlanacak şekilde yerleşsin? yine bu adam devleti sekmekten kurtaracak seviyeye (%15 açığı kapama mevzusu) nasıl ve kimlerin aracılığıyla geldi? maalesef aklıma korkunç bir ihtimal de geliyor: ya bu adam baştan beri ilgili ülkelerin kontrolündeyse? işte asıl çekinmemiz gereken durum bu. çünkü istisnasız her ülkenin gizlediği kirli çamaşırları vardır. fakat bizim ki artık gizli değil galiba :/
çorba pişirirken kaşığı ara ara ters çevirmek. bu eylemi itina ile yapıp her seferinde çok keyf alıyorum. hele ki çorba pişirdiğim tencere alçak ise (veya pişirdiğim tencerenin eşiğine gelecek kadar fazla çorba yapıyor isem) bir başka tadı oluyor * yalnız burada çorbayı sıçratmamak mühim mesele. zira neşeli olacağım diye etrafın kirletilmesinden asla hoşlanmam!
laikliğin katı haline bürünen kişiler için kullanılan bir sıfat. şöyle ki: seküler kişi laiktir fakat her laik seküler değildir. yani seküler kişi din ve devlet ayrışımı konusunda laike göre daha radikal veya başka bir deyişle yine bu hususta laik kişi seküler kişinin yanında biraz daha ılımlıdır diyebiliriz. genelde herhangi bir inanışa tabi olmayanların kendileri için kullandığı bir tabirdir.
ilk entry ve diğer bazı entrylerin sahipleri farklı yorumlamış. subjektif yorumum: yanlış anlamışlar. manası şöyledir: birini överseniz, düşüncelerinizi boşa çıkarmamak, sizi hayal kırıklığına uğratmamak için elinden geleni yapar. dolayısıyla takdirin önemini belirten bir cümledir. bu cümleden, yapılacak bir eylem öncesi kişiye iltifat edilmesi halinde daha iyi verim alınır anlamı çıkarken; yiğidi öldür hakkını yeme cümlesinde, hoşlanmasak da birinin yetenekli olduğu (konu ve konularda) gerçeğini göz ardı etmemiz gerektiğini önerir.
her şeyin sürekli bir hareket içinde olmasıdır. evet evrendeki en temel yargı ve bilgi budur. herakleitos'un dediği gibi 'her şey akar'. başka bir deyişle: ''aynı derede iki kere yıkanamazsın''.
(başlığa dair: evrenin en temel bilgisi evrendeki en temel bilgiyi kapsar. dolayısıyla 'evrenin temel bilgisi' amaca daha uygundur.)
küçücük bir sinir hücresine söz geçiremeyen yönetici, komutan (komuta merkezi). bilincim ile beynime ısrarla şunu zaptet diyorum. en azından veri akışını kes diyorum ama nafile. ya beceremiyor ya da daha da kötü olanı beni iplemiyor. böyle şeyler insanın muazzam yaradılışını tartışma konusu yapıyor.
rasyonalist bir insanın itiraz etmemesi gereken bir takas olmalıdır. ilgili şahısa, ailesi dışında herhangi biri (hatta birileri) için, kişiye herhangi bir zarar verilmemek koşuluyla 'o kişiyi hayatından sil, sana ferrari verelim' şeklinde bir teklif sunulacak olsa, kişi bunu reddetmemeli. sonuçta ferrariye sahip oldun diye karakterinden taviz vermeyeceksen (bu hususta kişiliğine güveniyorsan); yine eskisini aratmayacak bir dost bulacak olman zor olmayacaktır.
eski dostun ile yeni dostun arasında ki muhtemel fark, belki yeni dostunun da tıpkı senin gibi bir ferrarisi olur.
görülen her şeyin bir kütlesi vardır. (ışığın (fotonların) bile). peki acaba gölgenin de bir kütlesi var mıdır? eğer var ise ışık kaynağına yaklaştıkça gölgemizin alanı ile birlikte kütlesi de artar mı? belki de alansal yoğunluğu azaldığı için kütlesinde herhangi bir değişiklik olmaz. kaynak ışığın frekansı arttıkça gölge yoğunluğu ve gölge kütlesi de hep artar mı? yoksa belirli bir değerden sonra düşmeye mi başlar?
ışığın kütlesi yokmuş! o zaman e=mc2 ne? enerji kütleye dönüşüyor ise ışık da bir enerji ise nasıl olur da kütlesi yoktur diyebiliyoruz. bize öğretilen fizikten kendileri ne kadar emin hiç araştırdık mı?
edit: aforizma kasmıyoruz. aforizma çok farklı bir şey. bu ancak tartışmaya açık bir hipotez olabilir.
acı bir itiraf:
bakın bende hemen hemen o yaşdayım. arkadaşlar böyle başlıklara özenip kendinizi kirletmeyin. şimdi 20'li yaşlara kadar yediğim her halttan öyle pişmanım ki... önerim: kendinizi temiz, pak ve saf tutmaya devam edin. böyle vizyonsuz insanların söylemlerine ve saçmalıklarına aldırmayın. elbette bu yaşlardayken sevgiliniz hatta cinsel hayatınız olabilir. bu anormal bir durum değil. hakeza bu tarz saçmalıklardan hayıfanıp kendinizi ezik hissetmemek için sırf belli bir maksat uğruna sevgili yapacaksanız; ileri de sadece pişman olursunuz (aklı başında biriyseniz tabi). çünkü bu şey öyle illet bir şeydir ki yolunda giden hayatınızı, geleceğinizi bozar veya sekteye uğratır.
beni 4 yıl 4 ay 4 günlük iken göndermişlerdi o zamanlar sınır buydu: 52 ay... vaybe yeni nesil demek ki daha şeyse... *
kendi açımdan katkılarını yorumlayacak olursam okula başlarken okuma yazmayı en hızlı çözenlerden oldum. daha önce aldığım disiplini tecrübe olarak kullanmayı bildim. bunun sayesinde okula uyum sağlamada hiç zorluk çekmedim hatta başarılı biri olarak görülürdüm ki neredeyse tüm yarışmalara da beni gönderirlerdi. fakat islam/kuran öğrenmek yerine farklı bir dal öğrenseydim yine aynısı olurdu. yani kesinlikle bu verimi islama ve kurana bağlamıyorum. eflatun zamanında masajı vermiş: "çocuklarınıza mutlaka matematik ve müziği öğretin" demiş. kuran/islam yerine bu ikisinden biri olsaydı daha hoş, belki daha verimli olurdu. (buna ek olarak ahlak ve davranış dersileri de yine verilebilirdi)
mucit: yeni, farklı bir şey icat eden kişi; kaşif ise var olan bir şeyi ilk defa keşfeden kişi anlamına gelir. acaba hangisi olmak daha güzel? mucit mi? kaşif mi? tabi ki bu icat ettiğin tasarıma veya keşfettiğin bilgiye bağlı.
peki siz, kaşiflik veya mucitlik arasında seçim yapacak olsaydınız hangisini seçerdiniz? hangisi daha riskli? hangisi daha zor? acaba akıllı bir insan hangisi olmayı yeğler? burada bir gaflete düşüp 'mucit kafasını kullanarak bir şey ortaya çıkarırken; kaşif herhangi bir alt yapı çalışması olmadan, ancak gezerek görerek bir şeyler bulur. o yüzden mucit olmayı yeğlerdim' demeyin. zira kaşif herkesin baktığını gören ilk kişidir. küçümsenecek biri değildir. mesela hayatımızın bir parçası haline gelmiş dört kutsal elementten biri olan ateş, * bir keşfin ürünüdür. sonuç olarak seviyemin yetmediği, kararsız kaldığım versus.