bazı arkadaşların, hangi erkek böyle düşüncelere sahip ki herkes yanında bakımlı kadın ister diyerek bu ülke gerçeklerinden ne kadar uzak yaşadıklarını göstermiş akımdır. merak ediyorum hiç mi gündem takip etmiyorsunuz? hic mi sözde hoca denilen dalkavukların, nice bakanların ortaya attığı cinsiyetçi söylemlere, verdikleri fetvalara şahit olmadınız? daha bu sabah töre sebebiyle öldürülen 17 yaşında bir genç kızın haberini okudum. evet bu coğrafyada en az erkekler kadar kadınlar da diğer kadınlara hayatı zindan etmekte. mesele zaten sadece erkeklerin kadınlara bu şekilde bakması değil. biliyoruz bütün erkekler de bu şekilde düşünmüyor. mesele kadınlar hakkında verilen bu saçma sapan hükümlerin bir ironi çerçevesinde erkeğe yükletilmesiyle belki bir nebze de olsa insanları düşündürebilmek.
ülkenin yarısının kullandığı bir ürünün reklamı neden ahlak dışı olsun ki? tıpkı regl olmanın ahlak dışı olmaması gibi. ülkede o kadar çok ahlaksızlık varken bu mu size ahlaksızca geldi?
epukuros'un, hakkında "ölümden neden korkacakmışım? ben varken o yok, o varken ben yokum." dediği olgu. böyle düşününce korkmak mantıksız gibi geliyor ama sonrasında ne olacağı konusunda hiçbir fikriniz yoksa ölüm düşüncesi bir miktar korkutucu olabiliyor. dinler ölüm sonrası hayatın varolduğunu söylese de maalesef ki büyük bir ihtimalle böyle bir şey yok. iste o yüzden sizin yerinizi alacağını düşündüğünüz boşluk düşüncesi, hiç varolmamışcasına yok olacağınız düşüncesi, kabul etmek gerekir ki biraz korkutucu ve daha çok üzücü.
oradayken terketme hissi uyandıran ama uzak kalınca da kendini özleten bi garip şehir. ben de çok özledim tabi ki. okuldan çıkıp bahçelide bir şeyler içmeyi, milli kütüphanede müjgan cunbur'daki kediyle ders çalısmayı, beytepe kampüsünde yürüyüş yapmayı, daha neleri neleri özledim. eryaman'ın bitmek bilmeyen yollarını özlememiş olabilirim ama sanırım bir tek o...
keşke içine doğduğumuz aileleri seçme şansımız olsa diye düşünüyorum hep ama sonra bu düşüncemden dolayı pişman oluyorum. bilmiyorum... sonuçta kendi isteğimizle bu dünyaya getirilmediğimiz gibi bize hiç bir seçme hakkı da tanınmadı. şanslı doğmak güzel olurdu tabi ki. neyse, biz de kendi şansımızı yaratırız n'apalim.
Böyle tartışmalarla ne zaman karşılaşsam Mehmet Aslantuğ'un şu sözleri gelir aklıma: "... kadın evinde üretimden çekilip bütün istikbalini bir adamın vicdanına, aşkına, samimiyetine, günün sonunda bir gün aklının karışmasına yanılgılarına bırakmamalı."
Bence daha fazla söze gerek yok.
Aynen kardeşim erkek öder. Zaten ne zaman ben kendi hesabımı öderim, bırakmana ne gerek var kendim giderim, her işimi kendim hallederim dediysem kaybettim. O yüzden evet hesabı erkek öder. Çünkü siz hesabını ödemediğiniz, evine bırakmadığınız, her işine koşmadığınız kısacası kendine yetebilen güçlü kadınları değerli görmezsiniz.
Kendimizi gercçekleştirmek ve birey olmak için şart olan şeydir. Hele bizim gibi ortadogu toplumlarında. Kimsenin hayali çok sevdigi ailesinden uzaklasmak olamaz fakat farkettim ki ailemden uzaktayken kendimi daha iyi yansitabiliyorum, kendim olabiliyorum ve bundan çekinmiyorum. Aynı evin içinde yaşayıp bir başkası gibi davranmak gerçekten çok zor. Uzaktayken tabi ki çok özlüyorum ama eve gelince de bir an önce uzaklaşmak istiyorum.