juniorlider
0 (düz adam)
on birinci nesil yazar 51 takipçi 1526.76 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    barot house

    1.
  1. -------konusu-------
    kızlarının gizemli ve acımasızca öldürülmesinden sonra, barot ailesi kendi içinde parçalanmalar yaşar. ardindan yasanan cinayetlerin sonucunda icinden cikilmaz bir hâl alir. cinayetlerin ardındaki gizem çözüldükçe işin gizemi daha da artar. fakat gerçek gerçek midir yoksa sorunlu bir aklın oyunu mu?
    ----------------------------

    korku filmlerini çok sevdiğim ve hint korku filmlerinde de zaman içerisinde bir yükseliş olduğu için bu filme şans verip, izledim. korku filmi değil ama inanılmaz sarsıcı ve sizi düşüncelere boğan psikolojik bir film. korku, gerilim, gizem, aksiyon, fantastik, komedi, dram ya da her neyse ondan değil. aile içerisinde yaşanan ve çaresizlik ile birlikte gelen hatalar silsilesinin psikolojiye dönüşmüş hali bu film. film diyorum ama gerçek yaşamdan konu alınmış bir hikaye desek daha doğru olur sanırım. normalde 1.5 saatlik filmlerde bile oflayip puflayan ben, film boyunca o kadar çok şaşırdım ki filmin hiçbir saniyesinde sıkılmadım. zaten film boyunca hissettiğiniz en net duygu şaşkınlık oluyor. sürekli kendinizi, anne ve babanın yerine koyup, ben olsaydım ne yapardım, düşüncesine itiyorsunuz. çekirdek ailenin başına gelen bu nadir olay, aslında herkesin başına gelebilir ve gelindiğinde de ne tepki verilir/verilmesi gerekir bunu sorguluyorsunuz. böyle bir olay olduğunda hangi karar alınır, alınırsa iyi/kötü nasıl sonuçlar doğurur gibi sorular, filmde tüm yönleriyle bize verilmiş durumda. filmin sonunda da bu hikayeyi gerçekten yaşayan ailenin son durumunu kısaca veriyor.

    aslında filmin sonunu tahmin etmek zor değil ki zaten filmde küçük ipuçları veriliyor ve oradan anlıyorsunuz. zaten filmin amacı sizi ters köşe yapmak ya da katili bulmanız da değil, film sizde yoğun bir empati duygusu yaşatıyor ve yaşattığı bu empati duygusu ile psikolojiyi harmanlıyor.

    bununla birlikte çokça mantık hatalarının olduğunu söylemeliyim. psikolojiyi ön planda tutacağız diye önemli detayların birçoğu gosterilmemis ve bu da haliyle mantık hatasına yol açmış. ama anlatılmak istenene bakarsanız, göze batmadan seyredebilirsiniz. tabi bir de detaycı değilseniz...

    son olarak anne rolünü ve küçük erkek çocuğunu oynayan miniğin oyunculukları tek kelime ile şahane. eğer psikolojiye hatta çocuk psikolojisine ilginiz varsa muhakkak izleyin derim. benim imdb puanım: 7.3
    0 ...
  2. bilgi paradoksu

    1.
  3. ------ alıntı ------

    Stephen Hawking'in ölümünden birkaç gün önce tamamladığı belirtilen makale, Cambridge ve Harvard Üniversitesi'de birlikte çalıştığı bilim insanları tarafından düzenlenerek internete kondu.

    Cambridge Üniversitesi'nden teorik fizikçi Prof. Malcolm Perry, "Kara Delikte Bilgi Yitimi (Entropi) ve Yumuşak Saçlar" adlı makaleyle ilgili açıklamasında Hawking'in 40 yıldan uzun bir süre "bilgi paradoksu" üzerinde üzerinde çalıştığını söyledi.

    BiLGi PARADOKSU

    Bilgi paradoksunun kökeni Alman teorik fizikçi Albert Einstein'ın 1915'te yayımladığı genel görelilik kuramına dayanıyor. Bu teori kütle çekimini, maddenin uzay-zaman bükülmesi etkisiyle açıklıyor ve bu sayede gezegenlerin Güneş etrafında dönebildikleri tezini temel alıyor.

    Einstein, terorisinde kara deliklerle ilgili önemli öngörülerde de bulunuyor. Teoride kara deliğinin bütün özelliklerini belirleyen üç unsurdan; kütle, elektriksel yük ve açısal momentumdan söz ediliyor.

    KARA DELiKLERiN ISISI

    Hawking, Einstein'den yaklaşık 60 yıl sonra kara deliklerin bir ısısının da olduğu tezini ortaya attı.

    Prof Hawking'in teorisine göre sıcak nesneler uzayda ısı kaybettiği için kara deliklerin sonunda buharlaşarak yok olması gerektiğine işaret ediyor Ama bilim insanlarına göre bu, bir paradoks yaratıyor.

    Zira kuantum dünyası kuralları, bilginin asla kaybolmadığını söylüyor ve "Bu durumda kara delik tarafından yutulan bir nesnenin içerdiği fiziksel bilgiye ne oluyor?" sorusu gündeme geliyor. Perry, "Kara deliğe bir şey atarsanız, yok olur gibi görünüyor. Sonrasında kara delik de yok olunca bu bilgiyi nasıl geri alabilirsiniz?" diyor.

    KARA DELiKLERiN ÇEVRESiNDEKi FOTONLAR BiLGiYi KAYDEDiYOR

    Son makalede Hawking ve birlikte çalıştığı bilim insanları, bu bilginin en azından nasıl korunabileceğini ilişkin tezler ileri sürüyor. Makalede, kara deliğe bir madde atılınca kara deliğin sıcaklığının değişeceği aynı şekilde sıcaklığı arttıkça termodinamikte bir nesnenin iç düzensizlik ölçüsü olarak entropinin de artacağı belirtiliyor.

    Hawking'in makalesinde, bir kara deliğin entropisinin, ışığın yoğun kütleçekim gücünden kaçamayacağı nokta olan, kara deliğin olay ufkunun çevresindeki fotonlar tarafından kaydedilebileceği vurgulanıyor. Makalede, bu foton saçaklarına "Yumuşak saçlar" adı veriliyor. Prof. Perry, "Bu makale, yumuşak saçların entropiyi açıkladığını ortaya koyuyor" diyor ancak bilgi paradoksunun sonunun gelmediğini daha ileri çalışmalara ihtiyaç duyulduğunu belirtiyor.
    3 ...
  4. la cordillera

    1.
  5. Santiago Mitre'nin yönetmenliğini, ricardo Darin'in başrolünü paylaştığı Arjantin filmi.

    Film bittikten sonra "e, sonra?" demekten kendimi alamadım. Açıkçası biraz hayal kırıklığına uğradım çünkü ilk dakikalarda beni heyecanlandırmıştı. Her şey yarım yamalak gibi. Anladığım kadarıyla; ( Gerisi spoiler içeriyor, dikkat!!)

    --- spoiler ---

    Arjantin devlet başkanı, sıradan bir vatandaş iken bir şekilde belediye başkanlığına ardından devlet başkanlığına yükseliyor. Bu yükselişte, (anlıyoruz ki) yolsuzluk yapıyor ve bir şekilde bunun üstünü örtüyor. Lakin yine filmde anladığımız üzere pek çok sırlarını eski damadı ile paylaşmış ve ardından güven problemi olacağı düşüncesi ile damadı ile arasına mesafe koymuş. Mesafenin ardından eski damadının şantajını görüyoruz.

    Şili de düzenlenen bir zirve var. Burada Amerika olmamasına rağmen dolaylı yollarla müdahale etmek istediğine şahit oluyoruz. Arjantin devlet başkanının bundan iyi bir çıkarı olacak. Çünkü hem kayıtlara geçmeyen para sayesinde açığı kapatacak hem Brezilya'nın gücünü azaltacak hem de gerek ülkesinde gerekse birlikteki gücünü arttıracak. Aslında bir taşla birden fazla kuş.

    Kızının atak geçirmesi ve ardından bazı olayları sanki varmış gibi göstermesi uyuşturucu kullandığından. Zaten filmde de söyleniyor bu.... Fakat at, ağıl ve komşusu ile ilgili söylediği şeyler doğru. Tahminimce Arjantin devlet başkanı bunu eski damadına anlatıyor ve o da bunu başkanın kızı ile paylaşıyor. Kızın bu olayları bilmesi bundan. Hatta kendisini kontrol etmeye gelen psikoloğun, başkana; belki de biri ona anlatmıştır, demesi bundan. Zaten kızının hipnoz olmasını istemiyor, sırların açığa çıkmasından korkuyor.

    Filmde dikkat ettiğim bir başka nokta ise Brezilya devlet başkanının sert duruşu. Bunu da, birliğe hükmetmek istemesi ve petrol çıkaran büyük şirketlerin kendi ülkesi sınırları içerisinde olmasına bağlıyorum. Kontrolü kaybetmek istemiyor.
    --- spoiler ---

    Mesela Brezilya'ya, damada, kızına ne oldu, bu kararı aldıktan sonra hem birlik'de hem kendi ülkesinde ne gibi gelişmeler oldu, gibi soruların cevapları da olsaydı yapboz tamamlanırdı. Puanım 10 üzerinden 6.5
    0 ...
  6. la ragazza nella nebbia

    1.
  7. Türkçe ismi: sisin içindeki kız
    ingilizce ismi: the Girl in the fog

    italyan polisiye film (bu aralar polisiye filmlerine sardım)

    ------konusu------
    özel bir ajan olan vogel , bir araştırma için daha önce gitmediği bir yere gönderilir. gönderilme sebebi 16 yaşındaki birinin ortadan aniden kaybolmasının sebebinin araştırılmak istenmesidir. gideceği yer uzak bir dağ kasabasıdır. bu kasaba insanlardan uzak gözden ırak bir yerdedir. vogel kaybolan esrarengiz bu kişiyi ararken beklenmedik olaylarla karşılaşacaktır....

    senaryosu güzel fakat ağır ilerlemesi, belli zaman sonra sıkıyor. filmin oldukça uzun olması (2 saat 8 dakika) ve ağır ilerlemesini, fazla detaya yoruyorum. onun haricinde senaryosunu ve oyunculukları beğendim. değişik kurgusu ve film bittikten sonra bile sizi düşündürmesi güzel. sonunu aceleye bağlamamışlar, iyi bitmiş. fakat sonunu düzgünce anlamak için iyi seyretmek gerek. özünde vermek istediği mesaj sonunda anlaşılır vaziyette. bir puan vereceksem 10 üzerinden 6.5 verebilirim. ben beğendim.

    bu arada bir film web sitesinde "emanuela orlandi olayını bilenler, bu filmi daha iyi anlar" gibi bir cümle geçiyordu. olayı derinlemesine bilmediğim için pek bağlantı kuramadım lakin belki siz kurarsınız.

    --- spoiler ---

    sen iyi bir adamsın ama masum değilsin. iyi olmakla masum olmak arasındaki farkı anlayacak kadar da zeki birisin
    --- spoiler ---

    --- spoiler ---

    tek tip balık tutan balıkçı. tuhaf
    --- spoiler ---
    0 ...
  8. perdida

    1.
  9. Arjantin-ispanyol ortak polisiye film.

    ------Konusu-----
    Arjantin'in Başkentindeki prestijli bir okulda, bir ögretmen 5 ögrencisi ile çalışma gezisine çıkarlar. Ancak 4 ögrencisiyle dönüş yapmak zorunda kalır çünkü Patagonya ormanlarında diğer ögrenci kaybolur.
    ------------

    ispanyol polisiye-gerilim filmlerini severim. (Örn: el cuerpo, Contratıempo) Fakat bu filmde eksik kalan bir şeyler var. ilk başlarda gizemini ve kurgusunu iyi işlemiş olmasına karşın, sonu sakin bitti. Oysa ki filmin ortalarında fazlaca hareketlilik söz konusuydu. Evet, farklı senaryosu, ortalama bir oyunculuk ile film izlenilebilir fakat örnek verdiğim filmler ya da iyi işlenmiş bir polisiye filminin yanında biraz sönük kalıyor.
    1 ...
  10. sesimiz kulağımıza neden farklı gelir

    1.
  11. ---alıntı---

    Büyük olasılıkla, yer yüzünde kendi ses kaydını dinlemekten hoşlanan kimse yoktur. Ses tonumuz ne kadar etkileyici olursa olsun, kendi sesimizi bir hoparlörden duyduğumuzda, bu ses kulağımıza hiç de bize aitmiş gibi gelmez.

    Bu gariplik, sesimizde sorun olduğu anlamına gelmiyor. Çünkü kendi sesimizi duyduğumuzda garipsememizin çok farklı ve mantıklı bir nedeni var.

    Sesleri, kulağımızın algıladığı titreşimler sayesinde duyuyoruz. Bu titreşimler önce orta kulaktaki üç kemiğe ve daha sonra da bu titreşimleri sinir sinyallerine dönüştüren salyangoz şeklindeki bir organ olan kokleaya gönderilir. Araba alarmı ya da radyo gibi dış sesler, havanın içinden geçen ses dalgaları aracılığıyla önce kulak kanallarımıza, sonra iç kulağımıza ve kokleamıza ulaşırlar. Sesimiz bir hoparlör aracılığıyla kendimize geri döndüğünde, aslında duyduğumuz şey hava yoluyla iletilen titreşimlerdir.

    Ancak ses, kendi ses tellerimizden geliyorsa durum biraz farklıdır. Konuştuğumuzda duyduğumuz kendi sesimiz, bir çok dış sesle aynı şekilde algılanır. Fakat konuşma sırasında kendi sesimizi duyarken, aynı zamanda çene kemiğimizin ve kafatasımızın içinden geçen titreşimleri de alıyoruz.

    Bu kemiklerden gelen titreşimler nedeniyle duyduğumuz sesin kalitesi de değişiyor. Kemiklerden geçen titreşimlerin iletimi, düşük frekanslı titreşimleri de ortaya çıkarıyor ve sesimizi gerçekte olduğundan daha derin ve daha az cızırtılı hale getiriyor. Aslında kendi sesimizi dışarıdan duymanın bize hoş gelmemesi, buna alışık olmamamızla alakalıdır.

    Parmaklarınızla kulaklarınızı tıkayarak bu etkiyi deneyebilirsiniz. Böylece sadece kemiklerden gelen titreşimleri duyarsınız ve hava yoluyla kulağınıza gelecek olan titreşimleri engellersiniz. Sesinizin normalden çok daha derin olduğunu fark edeceksiniz.

    Her ne kadar bundan pek hoşlanmasak da, aslında dünyadaki 7.6 milyar insan sesimizi o beğenmediğimiz tuhaf tonda duyuyor.
    ------------------

    Kaynak: http://www.iflscience.com...voice-bother-you-so-much/
    0 ...
  12. şekil dinamiği

    1.
  13. ---alıntı---

    Şekil dinamiğine girmeden önce genel görelilik ile başlayalım. Genel görelilikte daha önceki Newton mekaniğindeki gibi uzay ve zaman ayrı şeyler değildir.

    Genel görelilikte uzay ve zaman birleşip, dört boyutlu uzay-zaman yapısını oluşturur. Tabi ki bizler gözlemciler olarak belirli bir anda gördüğümüz uzaydan bahsedebiliriz. Bu durum genel göreliliğe göre uzay-zamanın uzaysal bir kesitidir. Farklı gözlemciler uzay-zamanı farklı uzaysal kesitlere bölünmüş olarak algılarlar. Eğer uzay-zaman bir ekmekse, her gözlemcinin kendisine göre uzaysal anlar görmesi bu ekmeğin farklı şekillerde dilimlenmesine benzer: dikine ya da eğik olarak. Bu dilimleme aslında zamanın her gözlemciye göre değiştiğini söyler bize.

    Öte yandan şekil dinamiğinde ise temelde zaman yoktur. Fakat bu bizim zamanı deneyimleyemeyecek olmamız anlamına gelmez. Bu şuna benzer: nehir yoktur. Elbette ki temel parçacıklar düzeyine indiğimizde nehir diye bir varlığın kavramından bahsedemeyiz, sadece moleküller ve atomlar vardır. Şekil dinamiğinde zaman da bu şekildedir. Temelde yoktur, fakat evrendeki tüm maddenin deviniminden bir zaman algısı çıkar ve bu tektir. Bundan sonra eğer yeterince madde varsa, zaman yaklaşık olarak yerel olarak da tanımlanabilir. Mesela şekil dinamiğinde yine Dünya, Güneş’in etrafında aynı şekilde dolanır. Buradan günleri ve mevsimleri tanımlayabiliriz. Fakat şekil dinamiğinin temeline indiğimizde zamanın olmadığını görürüz.

    Dolayısıyla, şekil dinamiğinde bir uzay-zaman yapısından bahsedemeyiz. Sadece art arda gelen anlardan bahsedebiliriz. Şimdi de ölçek simetrisi mevzusuna girelim. Daha önceki yazımızda ayar simetrilerinden bahsetmiştik. Genel göreliğinin ayar simetrisi yerel Lorentz dönüşümleridir, şekil dinamiğinin ise yerel ölçek (Weyl) dönüşümleri. Yani uzayın farklı noktalarında bulunan bir fil ile bir farenin boyutlarını karşılaştıramayız. Çünkü yerel olarak onları büyütüp küçültebiliriz. Bir fil ile farenin boyutlarını karşılaştırmanın tek yolu onları uzayda taşıyıp yan yana koymaktan geçer.

    Ölçek simetrisine sahip bir uzayın matematikteki tanımı konformal uzaydır (conformal manifold). Dolayısıyla, teknik olarak, şekil dinamiğinde evren art arda gelen üç boyutlu konformal uzaylardan meydana gelir. işin ilginç yanı, şekil dinamiği ve genel görelilik birbirlerinden bu kadar farklı durmasına rağmen indirgenmiş konfigürasyon uzayları aynıdır. Yani temelde aynı fiziksel kuramlardır; sadece ayar simetrileri farklıdır.
    -------------------

    Kaynak: Mercati, F. (2014). A shape dynamics tutorial. arXiv:1409.0105. https://arxiv.org/abs/1409.0105
    0 ...
  14. mach ilkesi

    1.
  15. ---alıntı---

    mach 0. evren, uzaktaki galaksilerin ortalama hareketiyle temsil edildiği üzere, yerel eylemsiz çerçevelere göre dönmez.
    mach 1. newton’ın kütleçekim sabiti, g, dinamik bir alandır.
    mach 2. boş bir uzayda bulunan cismin eylemsizliği yoktur.
    mach 3. yerel eylemsizlik çerçeveleri kozmik hareketten öyle etkilenmiştir ki evrendeki maddenin ortalama hareketi yerel eylemsiz çerçevelerine göre dönmez şekilde görülür.
    mach 4. evren uzaysal olarak kapalıdır.
    mach 5. evrenin toplam açısal momentumu, momentumu ve enerjisi sıfırdır.
    mach 6. maddenin eylemsizliğini evrendeki madde dağılımı belirler.
    mach 7. evrendeki tüm maddeyi alırsanız, uzay da kalmaz.
    mach 8. bu sayı bir mertebesinde kesin bir sayıdır. burada evrenin ortalama yoğunluğu, newton’ın kütleçekim sabiti ve hubble zamanıdır.
    mach 9. mutlak hiçbir yapı yoktur.
    mach 10. sistemin geneline yapılan ötelemeler ve döndürmeler gözlemlenemezdir.

    bunlar literatürde olanlardan bazıları. bizim favorimiz olan tanımı vermeden önce bazı matematiksel kavramları açmamız gerekir.

    ayar simetrisi (gauge symmetry): bir kuramın fiziksel olmayan simetrilerine verilen addır. yani bir kuramda bazı ayar dönüşümleri yapıyorsak ve gözlemlenebilen fiziksel nicelikler bundan etkilenmiyorsa deriz ki kuram belirli bir ayar simetrisine sahiptir. örneğin newton’ın klasik mekaniği tüm evrenin ötelemeleri altında simetriktir. yani bütün evrendeki maddeyi bir metre yukarı (bunun yerine kendi favori yönünüzü de seçebilirsiniz) taşıdığımızda evren yine bildiğimiz evrendir. hiçbir şey değişmemiştir. onun için newton mekaniğinin öteleme simetrisi vardır diyebiliriz.

    ayar grubu (gauge group): ayar dönüşümlerinin oluşturduğu gruptur. bunun için ayar dönüşümlerinin bazı özellikleri sağlaması gerekir (bunlara grup belitleri/aksiyomları denir):
    – birim eleman. yani sisteme hiçbir işlem yapmayan bir simetri vardır.
    – ters eleman. bir simetri dönüşümünün etkilerini geri alabilecek bir simetri dönüşümü vardır. mesela newton mekaniğinde tüm evreni bir metre yukarı kaydırdık. sonra da bir metre aşağı kaydırdık. aşağı kaydırma işlemi, yukarı kaydırma işleminin tersidir. ve birbirine ters olan dönüşümlerin art arda uygulanması birim elemanı verir.
    – kapalılık. art arda uygulanan ayar dönüşümlerinin de bir ayar dönüşümü olması gerekir.
    – birleşme özelliği. birer ayar dönüşümü olsun ve art arda uygulansın. ’dan önce ikilisini uygulamakla ’den sonra ikilisini uygulamak arasında fark yoktur. matematiksel bir kesinlikle ifade edersek birleşme özelliği şu demektir: .

    konfigürasyon uzayı (configuration space): bir kuramın izin verdiği tüm hallerin bir kümesidir, uzayıdır.

    denklik sınıfı (equivalence class): bir kümenin birbirine denk (birbirine denk demek bir denklik bağıntısıyla birbirine bağlı olmak demektir) olan elemanlarının oluşturduğu kümedir.

    mach 11. bir fiziksel kuramın konfigürasyon uzayını düşünelim ve bunun üzerinde bir denklik bağıntısı kuralım: birbirine ayar dönüşümleriyle dönüşen tüm haller birbirine denktir. elimizde bir denklik bağıntısı olduğuna göre artık konfigürasyon uzayımızı denklik sınıflarına ayırabiliriz. bunu da yaptık diyelim. sonra bu denklik sınıflarından birer tane eleman alarak indirgenmiş konfigürasyon uzayımızı oluşturalım. indirgenmiş konfigürasyon uzayındaki her eleman birbirinden fiziksel olarak farklıdır; çünkü eğer böyle olmasaydı birbirlerine bir ayar dönüşümüyle dönüştürülebilirdi ki bu da onları baştaki büyük konfigürasyon uzayının içindeki aynı denklik sınıfına sokardı ve oradan bir temsilci seçeceğimiz zaman bir tanesini seçmek durumunda kalırdık. şimdi istediğimiz uzaya eriştik. indirgenmiş konfigürasyon uzayında eğer bir nokta ve bir yön ya da bir nokta ve bir teğet vektörü sistemin evrimini tek bir şekilde belirleyebiliyorsa bu kurama mach ilkesiyle uyumlu denir.
    şekil dinamiği kuramına ileride daha detaylı olarak değineceğiz, fakat burada hemen şunu ifade edelim ki bu kuram barbour’un mach ilkesi yorumu (mach 11) ile uyumludur. fakat newton mekaniği mach 11 ile genelde (hemen hemen her zaman) uyumlu değildir. burada kısacık da olsa barbour tarafından ortaya atılan oyuncak bir şekil dinamiği kuramına değinelim.

    oyuncak şekil dinamiği kuramı, birbiriyle belirli kuvvetlerle etkileşen parçacıkları konu alır. bu kuramda önemli olan parçacıkların birbirleri arasındaki mesafelerdir: yani newton’ın mutlak uzayı üzerindeki koordinatları değil. ayar simetrileri ise şöyledir: ötelemeler, döndürmeler, ve ölçek dönüşümleri. bunları hemen birer örnekle açıklayalım:
    1) bütün evreni 1 metre yukarı ötelersek evren yine aynı evrendir
    2) evreni doksan derece döndürsek yine aynı evrene bakarız, evren yine aynı evrendir sadece bizim bakış açımız değişmiştir
    3) bütün evrendeki mesafeleri iki katına çıkartırsak, bu mesafeleri ölçeceğimiz metre çubuğunun da boyu iki katına çıkacaktır ve biz uzaklıkları yine aynı şekilde ölçeceğiz.

    örneğin üç tane parçacıktan oluşan bir evreni düşünelim. üç parçacık bir üçgen oluştururlar. oyuncak şekil dinamiği kuramına göre bu üçgenin uzaydaki yönelimi, konumu ve boyutu önemli değildir. peki önemli olan nedir? üçgendeki açılar! bir üçgenin açıları, o üçgenin şeklini belirler. şekil dinamiği adı da buradan geliyor. mach 11’e dönecek olursak, indirgenmiş konfigürasyon uzayımız üç parçacıklı evren için, bir açı çiftlerinden oluşur.

    eğer biz oyuncak şekil dinamiği kuramındaki parçacıkları newton’ın mutlak uzayına koymak istersek bütün dinamiği newton yasalarıyla uyumlu yazabiliriz fakat evren üzerinde bazı koşullar altında:
    1) evrenin toplam momentumunun sıfır olduğu koordinat çerçevesinde toplam açısal momentumu da sıfır olmalı. eğer böyle olmasaydı evren bir şeyin için de dönüyor olacaktı ki bu da newton’ın mutlak uzayını doğururdu. fakat şekil dinamiğinde mutlak uzay yoktur.
    2) evrenin eylemsizlik momenti değişmez. bunu evrenin büyüklüğünün değişmeyeceği şeklinde yorumlayabiliriz. tabi ki burada sadece oyuncak bir modelden bahsediyoruz.

    mach ilkesi üzerinde bir anlaşma sağlanabilmiş bir ilke değil: literatürde çokça yorum mevcut. bunları sıraladık, ardından da bizim kullanacağımız yorumu matematiksel bir hazırlık yaparak verdik. yazı dizimizin ana hattı olacak olan şekil dinamiği kuramı barbour’un mach ilkesi yorumuyla uyumludur. şekil dinamiği için oyuncak bir kuramdan bahsettik. burada birbirleriyle belirli kuvvetler aracılığıyla etkileşen parçacıklar var ve fiziksel değişkenlerimiz parçacıkların oluşturduğu şekillerdeki açılar. bu oyuncak kuram da barbour’un mach ilkesi ile uyumludur. eğer bu kuramı mach ilkesi ile sorunlu olan newton mekaniği cinsinden yazacak olursak bazı şartların sağlanması gerekir.
    -------

    kaynak: barbour, j. (2010). the definition of mach’s principle. foundations of physics, 40(9-10), 1263-1284.

    barbour, j. (2012). shape dynamics. an introduction. ın quantum field theory and gravity (pp. 257-297). springer, basel.

    bondi, h., & samuel, j. (1997). the lense-thirring effect and mach's principle. physics letters a, 228(3), 121-126.
    1 ...
  16. evrenin kaynak kodu

    1.
  17. ---Alıntı---

    Bir fizik öğrencisinin öğrendiği ilk şey hız ile sürat arasındaki farktır. Günlük hayatta eşanlamlı olarak kullanılan bu iki kavramdan sürat, aslında hızın iki bileşeninden biridir. Skaler bir büyüklük olan sürat hızın sayısal büyüklüğünü belirtirken, vektörel bir büyüklük olan hızın bir de yönü vardır. Tüm vektörler, hem sayısal nicelikleri hem de yönelimsel nitelikleri verilerek tanımlanabilir.

    Aslında skalerler ve vektörler daha geniş bir ailenin iki üyesidir: Tensörler. Skalerler sıfırıncı mertebeden, vektörler de birinci mertebeden tensörlerdir. Daha yüksek mertebeli tensörler de vardır ve mertebeleri onların kaç bileşenle tanımlanabildiğini gösterir. Yani tensörler, çok boyutlu veri kümeleridir ve fiziğin her köşesinde karşımıza çıkarlar.

    Tensör ağları
    Uzay-zaman dokusunu konu alan kuramsal çalışmalarda tensör ağları son derece yararlı matematik araçlar olarak görülüyor. Bu yaklaşımda uzay-zaman küçük legolar gibi birbirlerine tutunan parçaların oluşturduğu bir ağ iken, legoları bir arada tutan şey de dolaşıklık oluyor. Eğer uzay-zamanı anlamak istiyorsak, dolaşıklığı geometrik açıdan düşünmeliyiz.

    Stanford Üniversitesi‘nden araştırmacı Brian Swingle “Dolaşıklık uzay-zamanın kumaşıdır; sistemi dokuyan ipliktir. Bu yüzden toplu özellikleri, tekil özelliklerinden farklı olur. Toplu özelliklerin ilginçliklerini görebilmek için ise dolaşıklığın nasıl bir dağılım gösterdiğini anlamak gerekir,” diyor. işte bu dağılımın matematiksel temsili tensör ağları oluyor. Swinger, katı hâl fiziği çalışırken, egzotik malzemelerin özelliklerini öngörmek için tensör ağları kullanmış. Daha sonra sicim kuramı üzerinde birkaç ek ders almaya karar verdiğinde, sicim kuramının kara delik fiziğine ve kuantum kütleçekimine yaklaşımı aklına tensör ağlarını getirmiş.

    Kalabalık sistemlerin modellenmesi
    Karmaşık bir kuantum sistemi modellemek kolay değildir. Hatta klasik fizikte bile iki cisimden fazlası hesapları son derece zorlaştırır. Üç nesneli bir sistemi (üstelik klasik fizikte) hesaplamakta zorlanırken, milyonlarca atomdan oluşan sistemleri (kuantum fiziğinde) hesaplamak için tensör ağlarına gereksinim duyulur. Dalga fonksiyonunun içerdiği tüm bilgi tensör ağına sığdırılır ve deneyde ölçülecek büyüklüklere odaklanılır: Malzemenin ışığı ne kadar eğdiği, sesi ne kadar soğurduğu ya da elektriği ne kadar iyi ilettiği gibi. Tensör bu anlamda bir kara kutuya benzetilebilir. Bir dizi sayı girdisi alır ve başka bir dizi çıktı verir. Dolayısıyla basit bir dalga fonksiyonuna uygulanabilir. Örneğin taban durumunda olup etkileşmeyen çok sayıda elektrondan oluşan bir sistemin dalga fonksiyonuna uygulanır. Süreç, büyük ve karmaşık bir sistemi temsil eden dalga fonksiyonu elde edene dek tekrarlanır. Sonuçta ortaya net bir çizim çıkar.

    Bu basitleştirmeyi elde etmenin anahtarı “yerellik” ilkesidir. Her bir elektron sadece ona en yakın elektronlarla etkileşir. Çok sayıda elektrondan her birinin komşuları ile etkileşimi ağda bir dizi düğüm oluşturur. Bu düğümler tensörlerdir ve dolaşıklık onları bağlamıştır. işte ağı bu düğümler dokumuştur. Karmaşık bir hesap kolaylaştırılmış, hatta bazı durumlarda sayım işine indirgenmiştir. Değişik türde tensör ağları bulunur ve bunlar arasında en işe yarayanı MERA (çok ölçekli dolaşıklık renormalizasyon tahmini hesabı) tipindekilerdir.

    Holografik ilke
    Bu ağların, tekil bir geometrik yapının nasıl çok sayıda nesnenin karmaşık etkileşiminden belirebildiğini göstermeleri fizikçileri çok heyecanlandırıyor. Ortaya çıkan geometrinin, uzay-zamanın pürüzsüz geometrisinin, küçük pürüzler (kuantum parçacıklar) arasındaki etkileşimler sonucu ortaya çıkışına benzeyebileceğini seziyorlar. Tensör ağları üzerinde çalışan fizikçilerin, kaç boyut ile başlanırsa ondan bir fazla sayıda boyuta sahip bir sistem ortaya çıktığını görmeleri de, holografik ilkeyi geliştiren kütleçekim kuramcılarının dikkatini çeken bir unsur olmuştu.

    1970‘lerde fizikçi Jacob Bekenstein, bir kara deliğin girişindeki bilginin, deliğin içindeki 3-boyutlu hacimde değil de, 2-boyutlu sınır bölgede kodlandığını göstermişti. Ondan 20 yıl sonra Leonard Susskind ile Gerard ‘t Hooft bu kavramı tüm evrene genişleterek, bir hologram benzetmesi yaptı: 3-boyutlu evrenimizin tüm ihtişamı aslında 2-boyutlu bir kaynak koddan beliriyordu.

    Swingle’ın çalışması, uzay-zamanın dolaşıklıktan dokunmuş kumaşı ile tensör ağlarının holografik ilkesini harmanlayarak, eğimli uzay-zamanın ortaya çıkışını öneriyor. Bu durumda uzay-zamanın, kuantum bilginin geometrik temsili yani grafiği olduğu söylenebilir.

    kaynak: Jennifer Ouellette, QuantaMagazine "How Quantum Pairs Stitch Space-Time" https://www.quantamagazin...and-entanglement-20150428
    2 ...
  18. oak adası

    1.
  19. -------alıntı--------

    modern dünyada halen ortaya çıkarılamamış birçok gizem var. bunların en ünlülerinden biri de kuşkusuz kanada'daki oak adası ve adanın dipsiz çukuru.
    kanada'nın quebec eyaletinin doğusunda yer alan nova scotia adası'nın yakınlarında minik bir ada oak adası.

    oak, meşe demek ve bu ada adını üstünü kaplayan kızıl meşe adasından alıyor. bu sıradan adanın gizemi, 1795 yılında tesadüfen keşfedildi. o yılın yaz aylarında adanın yakınlarından kanoyla geçen 16 yaşındaki daniel mcginnis, adaya çıkıp yürümeye başladı. eski bir patikadan ormanın derinliklerine yürüyen genç, ağaçsız bir bölgeye çıktı. bu açık alanda tek bir büyük meşe ağacı vardı. ağacın dallarından biri budanmıştı ve budanan kısımlar topraktaki bir göçüğün 5 metre kadar üstünde uzanıyordu. bu göçük nokta daniel mcginnis'in dikkatini çekti. bunun bir define olabileceğini düşündü. hemen adaya 6 km uzaklıktaki evine, chester’a geri döndü. ertesi gün yanında 20 yaşın-daki john smith ve 13 yaşındaki anthony vaughn’la oak adası’na döndü. çukuru kazmaya koyulan üçlü ilk çalışma saatlerinde şaşkınlığa düştü, yüzeyin 60 cm kadar altında taşlarla örtülü bir delik vardı. üç metre aşağıda ise giriş, meşe kütükleriyle boydan boya kapatılmıştı. gençler çalışmaya devam ettiler, 6 m ile 9 m arasında aynı kütüklere rastladılar. pes eden arkadaşlar, geri döndü.

    chester'a gidip bulduklarına inandıkları defineyi çıkarmak için destek aramaya başlayan gençler, maalesef bölge halkından istedikleri desteği alamadılar. chesterlı bir kadının annesi bölgeye ilk yerleşen kişilerdendi. kadın bir anıdan söz etti. vaktiyle adada ateşler ve garip ışıklar görünmüştü. bir tekne dolusu adam, ne olup bittiğini incelemeye gitmişler. sonra da arkalarında iz bırakmadan yok olmuşlardı. kadına göre, akıllı bir insan bu adanın yakınından geçmemeliydi.

    üçlü, bekledikleri yardımı tam 9 yıl sonra 30 yaşında hali vakti yerinde biri olan simeon lynds’den alabildi. lynds, anthony vaughn’ın kendisine anlattığı öyküden etkilenmişti. üç gençle araştırmalarına yardımcı olmak için bir ortaklık kurdu. bu arada john smith de kazdıkları yeri çevreleyen arazinin bir kısmını satın almıştı. daha sonraki 30 yıl süresince kalan kısmı da parça parça satın almayı başardı. sonunda adanın tüm doğu yanı, onun mülkiyetine geçecekti. grup 1804 yılında esrarengiz oak adası’na böyle çıktılar.

    aradan geçen yıllar boyunca kimse buraya el sürmemişti. ilk aşamada 27 metreye ulaşıldı ve her üç metrede bir aynı meşe kütüklerinin bulunduğu anlaşıldı. 12 metreden sonra kütüklerin üstünde bir kömür tabakası vardı, 15 metrede bir kat cam macunu, 18 metrede ise bir kat hindistan cevizi lifi bulundu. ve 27 metreye gelindiğinde en garip şey keşfedildi, burada üzerinde bilinmeyen garip bir yazının bulunduğu bir taş vardı. taşı çıkardılar, ancak kuyuya yoğun şekilde su dolunca çalışmalar yine yarım kaldı.

    bu taş başka bir yerden getirilmemişti, adanın taşıydı. üzerindeki garip işaretlerle bu taş, kuşkusuz çok değerli bir ipucuydu. john smith taşı adada yaptığı evin şöminesinin arkasına dikti. bu düşüncesiz davranış, zaten silinmeye yüz tutan sembollerin korunmasına engel oldu. yarım yüzyıl sonra taş, halifax’ta sergilendi. amaç, çukurda keşif yapabilmek için daha fazla gelir sağlanmasıydı. o sırada bir yabancı diller profesörü, şifreyi çözdüğünü iddia etti: “ 10 adım aşağıda iki milyon sterlin .” bu yüzyılın başlarında ise taşı gören birisi, sonra 1935’te başka bir şey hatırladı. son bir sözcük daha vardı. ama o, taşı tekrar gördüğünde üstündeki yazı tamamen silinip gitmişti. o günden bu yana taşı başka gören olmadı.

    bir yıl sonra kaldıkları yerden devam etmek isteyen ekip, bu kez çukura paralel yeni çukurlar kazmayı denedi. çukura bu arada "the money pit" yani "para çukuru" adı verilmişti. bu yeni tünelden para çukuru´ndaki suyun boşaltılması planlanıyordu ama olmadı; su gelip bu kuyuyu da doldurarak çalışmaları 45 yıl boyunca durdurdu. bu aksiliğin bir bubi tuzağı olduğu düşünüldü. aynı zamanda yaklaşık 150 metrelik bir su yolu da keşfedildi ve bu kanal para çukuru´ndan başlayıp smith´s cove denen yere bağlanmıştı; su ne kadar çabuk boşaltılsa da, deniz suyu gelip yine boşluğu dolduruyordu. keşif daha karmaşık ve kusursuz planlar gerektiriyordu, çünkü para çukuru´nun bilinmeyen mimarları öylesine ustaydılar ki, aşmak mümkün olmuyordu.

    başından beri çukurun ünlü korsan kaptan william kidd´in gizli hazinesi, shakespeare´in bacon tarafından saklanan el yazması gerçek oyunları, ingilizler´le savaşan fransızlar´ın ya da ingilizlerin amerika´ya sakladığı hazineler, vikingler´in gizli üssü, korsanların bankası, avrupalılar´dan kaçan inka ve mayalar´ın altın stoklarını saklamak amacıyla kazıldığı gibi birçok ilginç iddia vardı. hatta tapınak şövalyelerinin mirasının bu çukura gizlendiği bile söyleniyordu. ancak en güçlü iddia korsanlar üzerineydi. çukurdaki suyu boşaltmak için denenen tüm yolların başarısızlıkla sonuçlanması, çukurun üstün bir mühendislik eseri olduğunu gösteriyordu. bir uzmana göre, açılan tünel, disiplinli 100 adamla, günde üç vardiya halinde ancak 6 ayda tamamlanabi-lirdi. onları böylesi yıpratıcı bir çalışmada yöneten ise, çok iyi eğitim görmüş, deneyimli bir mühendis olmalıydı.

    1849´da yeni bir şirket ortaya çıktı ve çukur yine hatırlandı. the truro company adlı şirket bu amaçla kurulmuştu. şirket yeni teknolojiler kullanarak suyu yan kanallara akıtmayı başardı ve bunun için de özel matkaplar kullanıldı. 30 metre aşıldığında çok düzgün bir platformla karşılaşıldı. burada üstte 10 cm kalınlığında meşe katmanı, altında da 55 cm kalınlığında metal parçacıklarından oluşmuş bir diğer katman vardı. bunları 20 cm´lik yeni bir meşe katmanı, ardından yine 55 cm´lik yeni bir metal katman ve en altta da 10 cm´lik yeni bir meşe katmanı izliyordu. ardından tüm bunların tekrarlandığı yeni bir katmanlar grubu geliyordu. işte tam burada içi para dolu olan iki fıçı veya sandık bulundu. matkap geri çekilirken ucunda meşe kıymıkları ve hindistan cevizinden yapılmış halat parçacıklarına rastlandı. daha da ilginci bu aşamada üç küçük altın zincir baklasına da rastlanmasıydı. bu altın halkalar ortadan kayboldular ve kimse ne olduklarını bulamadı.

    her kat aşıldıkça çukurun daha derinlere indiği anlaşılıyordu. şirket 1850´de yeni bir paralel tünel açtı ama yine su baskını başlamıştı. tüm pompalama çabaları boşa çıkarken su akışının gelgite bağlı olduğu anlaşıldı. ve o zaman fark edildi ki, çukurun etrafındaki kumsal da özel yapılmıştı; yani yapaydı. çukuru yapanlar 45 metre uzunluğundaki plajı aşan bir kanal sistemi yaratmışlardı, sistem bir elin parmaklarına benziyordu. her parmak bir kanaldı; altı kil olan plajın altına kazılmış ve kayalarla şekillendirilmişti. üzerlerine kıyılarda bulunan kayalar konulmuş, yılan otları ekilmiş ve metrelerce hindistan cevizi lifiyle kaplanmıştı. aynı lifler aynı zamanda filtre görevi görüyorlar ve suyun getirdiği maddelerin kanalları kapaması engelleniyordu. bu kanallar iç karada deniz suyu ile dolu olarak eğimli başka bir kanala bağlanıyorlar ve yerin altından giderek 150 m kadar ötede para çukuru ile birleşiyordu. sonraki araştırmalarda yeraltı kanalının 120 cm eninde, 60 cm yüksekliğinde olduğu anlaşıldı. kanal taşlarla desteklenmişti ve para çukuru ile 29 ile 35 m arasında buluşuyordu. truro şirketi artık cevabı biliyordu, yapılacak tek şey kanalı kapatmaktan ibaretti. ilk olarak bir baraj inşa edildi, su akıtıldı ve kanallar söküldü ama o aşamada patlayan bir fırtınada baraj çökünce çalışmalar yine durduruldu.

    her pes edilişte çukur tekrar suyla doldu ve çalışmalara baştan başlamak gerekti. 1861, 1893 ve ve 1897'de yapılan detaylı çalışmalar da benzer su baskınları ile sona erdi.

    yavaş yavaş derinlere inen şirketler, 52. metreye kadar kazmayı başardı. burada karşılaştıkları şeyle şoka uğradılar, bu bir çimento katıydı. iki metre kalınlığındaydı, çevresinde 17 cm yüksekliğinde ince duvarlar vardı. bir kısmı ahşaptı, sonra boşluklar vardı ve arada da ne olduğu anlaşılamayan başka bir madde yer almıştı. bundan sonra matkap yumuşak bir metal katmana ulaştı, altında 90 cm kalınlığında metal parçacıkları ve ardından yine yumuşak metal katmana ulaşıldı. matkabın her geri dönüşünde gizeme yenileri ekleniyordu. bir defasında matkabın ucunda koyun derisinden yapılma parşömen parçalarına rastlandı; üzerinde "vi", "ui" ve "wi" harfleri görülüyordu ki, bunun ne olduğu hala bilinmiyor. bu ekstra bulgular, bu çukurda çok büyük ve çok değerli bir şey olduğu inancını destekliyordu.

    1959´a gelindiğinde çukurun başında bu kez bob restall ve ailesi vardı. restall, plajdaki kanal sistemini durdurmaya kararlıydı, bu arada üzerinde 1704 yazan bir kaya parçası buldu. arkadaşları bunun önceki ekipler tarafından yapılmış kötü bir şaka olduğunu söylediler ama restall inanmadı, kayanın çukuru inşa edenler tarafından bırakıldığına inanıyordu. 1965´te restall bir tüneli kazmaya çalışırken tünel çöktü ve içeri sular doldu; oğlu ve iki işçi onu kurtarmak için tünele daldılar ama dördü de dışarı sağ olarak çıkamadı. boğularak ölmüşlerdi.

    teknolojinin de yardımıyla devasa iş makineleri getirildi ve çalışmalar hep devam etti. daniel blankenship, 1966´da işe 14 metrelik yeni bir tünel açarak başladı ve el yapımı dövme demirden yapılmış bir çivi ve bir rondela buldu. 1967´de yine el yapımı bir çift makas bulundu. makasların ispanyol-amerikan yapımı oldukları, büyük bir olasılıkla meksika´da yapıldıkları ve 300 yıllık oldukları belirlendi. aynı yerde kalp biçiminde bir de taş vardı. 60 cm kalınlığında, 19 m uzunluğunda kütükler keşfettiler, üstlerinde roma rakamları vardı ve bazılarında çiviler bulunuyordu. kütüklere karbon deneyi yapıldığında 250 yıllık oldukları anlaşıldı, adanın batı ucunda iki ahşap yapı ve plajda 2 m derinlikte hiç kullanılmamış bir çift deri ayakkabı bulundu.

    1976´da borehole 10-x adlı cihazla keşif yapıldı. bu aygıt 70 metre derine indirilebildi ve burada da yapay boşlukların bulunduğu belirlendi. aynı derinliğe yollanan bir kamera çarpıcı görüntülerle geri döndü. zemin kayaydı, üç sandık görünüyordu, çevrede çeşitli aletler vardı ve en inanılmazı ise bir yerde yatan bir insan bedeniydi. bu görüntüler üzerine aşağıya balık adamların indirilmesi kararlaştırıldı ama şiddetli akıntı ve görüş alanının sıfır olması nedenleriyle bu da başarılamadı. bu sırada kameranın gidip geldiği yerin çöktüğü anlaşıldı ve bir daha aynı görüntülere ulaşılamadı.

    geçtiğimiz ocak ayında adada bulunan roma dönemine ait kılıç, düşünülen her teoriyi yıkacak gibi. 2. yüzyıla ya da daha öncesine ait olduğu düşünülen kılıç, romalıların sanılandan çok önce kanada'ya geldiği ve burada yerli halkla bir savaşa girmiş olabileceğini gösteriyor. yapımcılar şu sıralar "oak adası'nın laneti" adında bir dizi belgesel çekiyor. romalılar, vikingler, aztekler, uzaylılar, korsanlar, tapınak şövalyeleri ya da gizemli bir medeniyet... çukuru kimin yaptığı halen muamma. adadaki araştırmalar halen sürüyor ancak ilk araştırmanın üzerinden geçen 221 yıla rağmen oak adası gizemi devam ediyor.

    --------alıntı-------
    2 ...
  20. marrowbone

    1.
  21. ----Konusu----
    Anneleri ile yaşayan dört kardeş babalarının olmamasını annelerin kapatmasıyla bir şekilde görmezden gelirken annelerinin ölümünden sonra ne yapacaklarını bilemezler aldıkları kararla birlikte eğer annelerinin öldüğünü yetkililer öğrenirse kardeşleri ayırmak isteyeceği için bu sırrı sonuna kadar saklamak isteyeceklerdir. Fakat aslında bu sırla birlikte çok büyük bir olay daha olacaktır.

    Korku filmi demek yeterli olmaz ama dram ve gerilimi (daha doğrusu merakı) fazlaca hissettirmiş bir film. Ben oyunculukları beğendim, sahne geçişleri de iyi olmuş. Mekan, konu, hikayenin işleyiş tarzı derken bence film kendini tamamlamış. ispanyollar bu işi gittikçe çok daha iyi yapmaya başladı. Sadece tek kötü tarafı; hikayenin ilk kısmı yersiz uzayınca ve atmosfer sürekli "acaba ne oldu?" düşünceleri ile dolmaya başlayınca beklentiyi büyük tutuyorsunuz ama sonunda pek de şaşalı bir durum ortaya çıkmıyor. Sonunu ilginç ama kısa tutunca birazcık hayal kırıklığı oluşmuyor değil. Her halükarda yakışıklı Jack ve kadın oyunculardan birinin büyük fedakarlığı için bile izlenir.

    --- spoiler ---

    zindan adası'nda geçen "insanın yaralarından bir canavar yaratabilirsiniz" sözü ile bu hikayenin sonunu benzeştirdim. gerçekten de bir yaradan neler ortaya çıkabiliyor güzelce anlatılmış.
    --- spoiler ---
    1 ...
  22. tanrının parçacığı

    1.
  23. adına 'tanrı parçacığı' denilen, isviçre'nin cern laboratuvarında yapılan deneylerle varlığı kanıtlanan higgs bozonu, kütleleri olmayan atomlara kütle kazandıran mekanizmadır, yani hiçliğe kütle vermektedir.

    Devamı için -------> http://www.canertaslaman....elsefi-bir-degerlendirme/

    Edit: Klavyenin azizliği (bkz: tanrı parçacığı)
    0 ...
  24. dissosiyatif bozukluklar

    1.
  25. "dissosiyatif bozukluklar. disosiyatif bozukluklar, kişide kimlik, bellek, algı ve çevre ile ilgili duyumlar gibi normalde bir bütün halinde çalışan işlevlerin bütünlüğünün bozulmasıdır. dissosiyasyon çoğunlukla travmaya karşı bir savunma düzeneği olarak ortaya çıkar."

    Devamı için -------> https://www.tavsiyeediyorum.com/makale_7296.htm
    3 ...
  26. enas allos kosmos

    1.
  27. (bkz: bir başka dünya)
    türkiye'de yaşayan göçmen krizi ve artan dış borcunun ilerleyen zamanlarda nasıl boyutlara ulaşacağını, hikaye farklı bir ülkede baz alınmasına rağmen, bize ışık tutması açısından az-çok gözler önüne seren, göçmenlik, ekonomik kriz, faşizm ve aşk gibi konuların işlendiği güzel bir yunan filmi. 3 farklı hikayeden oluşuyor fakat daha sonra birbirleri ile olan bağlantıları çok iyi yapmışlar. herkese hitap etmeyebilir lakin zannımca toplumsal sorunları farklı bir bakış açısı ile anlatan ender filmlerden biri. 1.hikaye keşke daha derinlemesine anlatilsaydi, 2.sini pek beğenmemekle birlikte 3. hikaye ise tatlı ve ponçik geldi.

    ----konusu----
    birbirinden farklı üç aşk hikayesini bir araya getiren öykü, ekonomik karışıklığın hüküm sürdüğü bir atmosferde aşkı farklı şekillerde.

    "+Özgür bir dünyada mi yaşıyoruz?
    -Evet
    +Böyle demek sana yakışırdı. Hele ki dünyanın 3 de 2 si acı çekerken."
    1 ...
  28. eros ve psyche aşkı

    1.
  29. Yunan mitolojisinde aşk, arzu tanrısı olan Eros aynı zamanda güzellik tanrıçası Afrodit'in de oğludur. Eros insanların gönlünde yaktığı aşk ateşiyle ünlüyken, sırtında taşıdığı okları insanların kalbine fırlatarak çiftleri birbirine aşık etmektedir. Eros'un attığı sivri uçlu ve parlak altından yapılmış oklar çiftleri birbirine aşık ederken, küt uçlu ve kurşundna yapılmış oklar ise kişilerde nefret hissi uyandırmaktadır. Özünde, sırtında bir çift kanadıyla ve sevda oklarıyla uçan Eros aşkın temsili tanrısıyken kendisi de bir güzele aşık olmuştur. Ölümlü bir kız olan Psyche (Psykhe), Türkçe'de ruh anlamına gelirken, üç kızkardeşten güzelliğiyle dillere destan olanıdır (Afrodit'e benzetirler).

    Afrodit birgün Eros'tan Psyche'yi en çirkin adama aşık etmesi için ok fırlatmasını istemiş (kadın kıskançlığı mitolojide fazlasıyla vardır) ve Eros'ta annesini dinleyip yola koyulmuştur. Psycke fazla gururlu, kimseye aşık olmamakla övünürken Eros onu dünyanın en çirkin erkeğine aşık etmek için harekete geçmiştir. Fakat Eros Psyche'yi görür görmez aşık olmuş ve onu uyuyan,sessiz bir ormanın ortasındaki saraya kaçırmıştır. Eros gece karanlıkta kimsenin kendisini göremeyeceği zamanlar saraya girip sevdiği kızla buluşuyordu. Kız Eros'un yüzünü merak ederken Eros ona sarayda mum ya da ışık yakılmasını yasaklamıştı. Eros, "Beni görmeden körü körüne sev, beni öğrenmeye çalışma, olduğum gibi sev" diye Psyche'yi tembihlerken kız bunu kabul etmiş ve onu karanlıkta olduğu gibi sevmeye başlamıştır. Fakat Psyche'yi ziyarete gelen kızkardeşleri ona "çirkin ve vahşi görünüşlü olmasa kendini sana gösterir, seni bu sarayda tutmaz" demişlerdir. Aynı zamanda kardeşleri; vazonun altına bir ateş gizleyip, Eros uyuyunca ateşi vazonun altından çıkarıp Eros'un yüzünü görmesi için akıl vermişlerdir. Aynı gece Eros sevgilisini ziyarete gelmiş ve uyurken Psyche ışığı gizlediği yerden çıkarmıştır. Gördüğü manzara ise dünyada hiçbir erkekle kıyaslanmayacak kadar fevkalade bir güzellik,yakışıklılık olmuştur. Psyche sevgilisini öpmek için eğildiğinde lambadan bir ateş parçası Eros'un omzuna damlamış ve uyanmıştır. Işığı görür görmez kaçan Eros o günden sonra ortadan kaybolmuştur. Psyche tüm dünyayı dolaşarak Eros'u aramış, bulamayınca da son çare Afrodit'in kapısına gitmiştir. Afrodit ise onu bir köle olarak çalıştırmaya başlamış, Psyche'de Eros'un geri döneceği umuduyla bu işi acıyla kabul etmiştir. Eros'un omzu iyileşince sevdiğinin kaderi değiştirmek için Olimpos'a tanrıların tanrısı Zeus'a gitmiştir. Psyche'yi oradan kurtarıp eşi olması için Zeus'a yalvarmış ve Zeus habercisi olan Hermes'e Psyche'nin getirilmesini emir vermiştir. Psyche tanrıların katına getirilince Eros'a kavuşmuş ve evlenerek mutlu bir hayat sürmeye başlamışlardır.
    2 ...
  30. çenede çıkan sivilceler

    1.
  31. ---Çenedeki sivilcelerin nedenleri:

    Alın ve çene, yüzün T bölgesi olarak adlandırılan kısmında yer aldığı için,en çok sivilce çıkan yerlerdir. Bu bölgede gözeneklerin tıkanarak sivilceye yol açabileceği daha çok gözenek vardır. Çenedeki sivilcelerin bazı nedenleri şunlardır:

    ---Hormonsal dengesizlikler:
    Hormonal dengesizlikler vücutta köklü değişikliklere yol açarak, çenedeki sivilcelerin başlıca nedenlerinden birini oluştururlar. Özellikle kadınların adet döneminde hormonlarının değişmesiyle, çene dahil vücudun çeşitli yerlerinde sivilceler ortaya çıkar. Stres de hormonal değişikliklere ve sivilce oluşumuna sebep olan bir faktördür.

    ---Yanlış beslenme:
    Yağlı, baharatlı ve işlenmiş gıdalardan oluşan bir beslenme,vücuttaki asidik bir ortam oluşturarak sıcaklığın artmasına ve dolayısıyla sivilcelere yol açar.

    ---Çevresel değişiklikler:
    Çevredeki kirler ve kimyasal maddeler gözenekleri tıkayarak yağın içeriye hapsolmasına neden olur. Bu da çene ve sırtta sivilceleri beraberinde getirir.

    ---Diğer etkenler:
    Kötü bir sindirim sistemi, toksin ve kirlerin vücuttan atılamamasına sebep olarak sivilce oluşumuna zemin hazırlar. Düzenli temizlik alışkanlığına sahip olmamak da, çenede sivilce çıkmasında önemli bir etkendir.

    ---Çenedeki sivilce için hangi doktora gitmeli?

    Çenedeki sivilceler şayet tedavi edilmeden bırakılırlarsa, görünüşünüzün kötüleşmesine sebep olurlar. Aşağıda evde kolaylıkla uygulayabileceğiniz bazı tedavi yöntemleri yer almaktadır. Size tavsiyemiz çenede sivilce problemi ile sık karşılaşıyorsanız bir cildiye uzmanına görününün. Doktorunuz durumun ciddiyetine göre gerekli tedaviyi uygulayacaktır.

    ---Çenedeki sivilcenin geçmesi için ne yapmalı?

    ---Buhar yöntemi:
    Buhar, ciltteki kiri, ölü hücreleri ve tedavi edilmeden bırakılan irin dolu beyaz noktaları ortadan kaldıran bir yöntemdir. Gözenekleri açarak bir pamukla yüzünüzü temizlemenizi kolaylaştırır. Ocakta tencereye suyu koyup kaynatın ve başınızın üzerine havlu geçirerek bu sıcak suyu soluyun.

    ---Karanfil:
    Karanfil ya da karanfil yağı, çenedeki sivilceler için birebirdir. Ayrıca kaynamış suyun içine kuru karanfil atıp suyunu da çıkartabilirsiniz. Bu su soğuduktan sonra karanfili ezerek bir macun haline getirin ve 15-20dakika yüzünüze uyguladıktan sonra durulayın.

    ---Yüzü yıkamak:
    Kir ve ölü deri, gözeneklerinizi tıkayarak yağın birikmesine sebep olur ve sivilceler ortaya çıkar. Yüzünüzü düzenli aralıklarla yıkamak sivilceyle mücadelede yardımcınız olacaktır.

    ---Sandal ağacı tozu:
    Sandal ağacı tozunu, yoğurt ile karıştırın. Birkaç damla limon suyu da ekleyerek yüzünüze uygulayın. Doğal yollarla çenenizdeki sivilcelerden kurtulduğunuzu göreceksiniz.

    ---Bal:
    Balla çenenize masaj yaptıktan sonra balı 10-15 dk. yüzünüzde bekletin ve süt veya soğuk suyla durulayın. Bal, cildinizi nemlendirecek ve çenedeki sivilcenizi iyileştirecektir.

    ---Limon suyu:
    Yüzünü, taze kesilmiş bir limon veya suyuyla ovarak çenenizdeki sivilceden doğal yollarla kurtulabilirsiniz.

    ---Karbonat:
    Limon suyu ve balı, toz karbonata ekleyerek karışımı yüzünüze uygulayın. Kuruyunca su ile durulayın.

    ---Domates:
    Yüzünüze domates ile masaj yapmak size ölü deri ve sivilcelerden arınmış temiz bir cilt sağlayacaktır. Kuruyunca su ile yıkayın.

    ---Muz kabuğu:
    Muz kabuğu ve yoğurt karışımını yüzünüze uygulayarak sivilce ve diğer cilt problemlerinden kurtulabilirsiniz.

    ---Bol su içmek:
    Vücudunuzu toksinlerden arındırmak ve temiz, sivilcesiz bir cilde sahip olmak için bol bol su tüketmelisiniz.
    3 ...
  32. wika dini

    1.
  33. Vika Anglo-Kelt sistemine ait bir Pagan geleneğidir. Sürekli olarak gelişmeyi ve evrenin döngülerine göre yaşamayı amaç edinir.

    Cadılığın bir takım ahlaki kurallara bağlanarak ve geleneklere tabi tutularakGerald Bau Gardner tarafından bir Pagan dini haline getirilişidir. Bu dine mensup kişilere Vikan ya da Gardnerci Vikan denir.

    -Temelleri:
    01.) Tanrıça ve eşi Boynuzlu Tanrı’ya tapılır.
    02.) Vikan Nasihatı izlenir: Ne istersen yap hiç kimseye zarar vermediğin sürece.
    03.) Üçkat Yasası’na inanılır: iyi veya kötü herhangi bir eylemde bulunan bir kişiye bu eyleminin sonuçları bu eylemleri yaptığı hayatında üç katı olarak geri döner.
    04.) Doğaya değer verilir ve tekrarbedenlenme benimsenmiştir.
    05.) Yılın döngüsünde diğer günlerden ayrı özellikler gösteren 8 Sabbat günü kutlanır.
    06.) Tanrıça Yüksek Rahibe tarafından temsil edilir. Boynuzlu Tanrı’yı ise Yüksek Rahip temsil etmektedir.
    07.) Yüksek Rahibe kovan adı verilen genellikle 13 kişilik olan Vikan topluluğunun başıdır.
    08.) Kovan hiyerarşisi birbirinden en az 1 yıl ve 1 günlük süreyle ayrılan 3 terfi seviyesinden oluşur.
    09.) Ancak 3. seviyedeki bir Vikan olan cadı Yüksek Rahibe veya Yüksek Rahip olabilir.
    10.) Erkek üye Yüce Rahibe; kadın üye ise Yüce Rahip tarafından kovana kabul görür ve kabul gören üye cadılığa “mükemmel sevgi ve mükemmel güven” ile katılır.
    11.) Ayinler daire içinde geleneksel olarak gökgiyimli olarak yani çıplak olarak gerçekleşir fakat çıplaklık yaygın olarak yerini ayinsel kıyafetlere bırakmıştır.

    -Cadılık ve Vika arasındaki farklar

    1.Cadılık bir uygulamadır. Vika ise bir dindir.
    2.Her Vikan cadı olmak zorunda değildir yani cadılığa ilişkin bir uygulama yapmak zorunda değildir.
    3.Cadılıkla uğraşan kişi Vika kurallarını gözardı edebilirken bir Vikan bu kurallara dini gereği uymak zorundadır.

    Vika dini bugün 1-3 milyon kişi tarafından benimsenmiş bir dindir
    0 ...
  34. messier 67 açık küme yıldızı

    1.
  35. Küme, 1700’lü yılların sonunda Alman astronom Johann Gottfried Koehler tarafından keşfedilmiş ve Charles Messier’in “yıldız olmayan cisimleri” listelediği ünlü Messier Kataloğu‘na 67. sıradan girmiş.

    Açık yıldız kümeleri, aynı bulutsu içinde doğan yıldızlar tarafından meydana getirilir. Bulutsu içinde yeterince yıldız oluştuktan sonra, bu yıldızların güçlü yıldız rüzgarları ile bulutsudaki gaz ve toz dağılır ve yıldızlar bir açık yıldız kümesi şeklinde ortaya çıkarlar. Açık kümeler, genellikle birkaç yüz milyon yıl içinde dağılırlar ve kümeyi oluşturan yıldızlar galaksinin içine saçılır. O nedenle galaksimizdeki görebildiğimiz kümelerin hepsi çok genç yıldızlardan oluşmuştur. Ancak, şu an bilmediğimiz sebeplerden dolayı Messier 67 (M67) kümesi 4 milyar yıldır dağılmamış halde duruyor.

    Bu küme, yıldız çeşitliliği bakımından da oldukça zengin. Messier 67 (NGC 2682 olarak da isimlendiriliyor) içinde parlak dev yıldızların yanısıra ölmek üzere olan kırmızı devler, Güneş benzeri yıldızlar, kırmızı ve turuncu cüceler, hatta ölmüş yıldız kalıntıları olan beyaz cüceler dahi bulunuyor.

    Kümenin böylesi yıldız çeşitliliğine sahip olması, bilim insanları açısından bir avantaj. Çünkü aynı anda, hemen hemen aynı kimyasal yapıda oluşmuş bu yıldızlar incelenerek “yıldız evrimi”ne yönelik büyük miktarda bilgiye ulaşabiliyorlar.

    Yaklaşık 10 ışık yılı genişliğe sahip olan bu kümede, geçmişte belki de 500 değil de 5.000 yıldız vardı ve milyar yıllar içinde bir arada kalmayı başaran sadece bunlar oldu.
    1 ...
  36. dead awake

    1.
  37. (bkz: karabasan)

    Konusu:
    Kate uykusunda ölen insanları araştıran birisidir. Çoğu insanı inceleme fırsatı olmuş ölüm şekilleri genelde hepsinin aynı fakat ölmesi için gerekli olan şeyler eksik gibi yani bariz bir ölüm nedeni yoktur. Fakat ölmeden hemen birkaç gün önce gördükleri rüyaların birbirlerine benzediğinin farkına varan Kate kendisini ve ailesini bundan korumak için uğraşacaktır. Zira rüyalarında gördüğü şey onların da başına gelecektir.

    Aslına bakarsanız ana konusu güzel. ilk başlarda kurgu iyi işlenmiş gibi duruyor lakin sonlara doğru inanılmaz derecede klişe bir hal alıyor. Oyunculuk idare eder, korku yok denecek kadar az. Çok fazla korku filmi seyreden biri olarak diyebilirim ki sadece bir yerde gerildim. Çok ağır ilerliyor. Aslında iyi bir korku filmi olabilirdi fakat gerek yönetmenin gerekse senaryonun azizliğine uğraşmış. 10 üzerinden en fazla 4.
    0 ...
  38. keşke 30 olsam

    1.
  39. Boş vaktiniz varsa ve keyifliyseniz, izlenilebilecek tatlı bir film. mark ruffalo için izledim ve eğlenceli bir film. Her yaşın ayrı bir güzelliği olduğunu ve alınan kararların, hayatımızı nasıl etkilediğini gösteren hoş bir film. Bu film gibi (bkz: mr nobody) ve (bkz: kelebek etkisi) gibi filmlerde, seçimlerimizin kaderimizi nasıl etkilediğini gösteren filmlerden.

    Konusu:
    Jenna 13 yaşındadır ve bir an önce yetişkin olmak istemektedir. Ailesi tarafından bunaltılmaktadır, okuldada sevdiği erkek tarafındanda görmezden gelinmekten bıkmıştır. Sadece en iyi arkadaşı ve komşusu olan Matt Flamhaff ile zaman geçirmektedir ve ondanda sıkılmıştır. 13. yaş gününde büyük bir parti vermeye karar verir ve okulun en popüler çocuklarını evine davet eder. Evde oynadıkları Cennette Yedi Dakika oyununda Jennayı arkadaşı küçük bir dolaba hapsederler ve Jenna burumdan kötü etkilenir ve tüm kalbiyle bir dilek tutar. Dileğinde bir an önce büyüyerek istediği hayata kavuşmak ister ve mucizevi bir şekilde bu dileği kabul olur.

    https://galeri.uludagsozluk.com/r/1587567/+
    4 ...
  40. beni vurup yerde bırakma

    1.
  41. dmc etiketi ile çıkmış olduğu tekli, (bkz: Emre aydın) şarkısı. söz-müziği kendisine ait, düzenlemesi Mustafa ceceli'ye aittir.

    Dinlemek için ----> https://youtu.be/nX0uME-DVkA

    Hiçbir şarkısı, ilk albümü afilli yalnızlık albümündeki şarkılar kadar olmasa da klasik Emre Aydın şarkılarından bir tık daha üstün diyebiliriz.
    4 ...
  42. yerçekimsel dalgalar

    1.
  43. 2017 Nobel Fizik Ödülü, yerçekimsel dalgaları gözlemleme alanında yaptıkları katkılar için üç ABD'li bilim insanına verildi.

    Bilim insanları Rainer Weiss, Barry C. Barish ve Kip S. Thorne; 1,1 milyon dolarlık para ödülünün sahibi oldu.

    Yerçekimsel dalgalar, Albert Einstein tarafından yüz yıl önce öngörülmüştü ve onun izafiyet teorisinin temel sonuçlarından biri.

    Yerkeçimsel dalgalar birbiriyle çarpışan kara delikler ve yıldız çekirdeklerinin çökmesi gibi evrendeki şiddetli olaylar nedeniyle zaman-mekan dokusunda görülen kıpırtılara denir. iki kara deliğin bir araya gelmesi nedeniyle uzayın bükülmesi ilk olarak 2015'te ABD'deki Ligo Laboratuvarı tarafından gözlemlenmişti. Bu, on yıllar süren bir araştırmanın sonucuydu. O zamandan beri üç örnek daha tespit edildi. Yerkeçimsel dalgalar : Zaman-mekan dokusunda dalgalanma

    Nobel Ödülleri'nin seçici kurulu olarak çalışan isveç Kraliyet Bilimler Akademisi'nden Olga Botner, düzenlediği bir basın toplantısında, "Yerçekimsel dalgalanmaların ilk kez gözlemlenmesi bir mihenk taşıydı - evrene açılan bir pencere" dedi.

    Ligo ve Virgo laboratuvarları, bu dalgaların yol açtığı zor algılanan sinyalleri tespit etmek için oluşturuldu. Einstein, bu etkilerin tespit edilemeyecek kadar küçük olabileceğini düşünmüştü. Ancak ödülü kazanan üç bilim insanı, bu dalgalanmaları tespit edebilecek hassasiyete ulaşabilen lazer temelli bir sistem geliştirdiler.

    Neticede, bir ayağı Washington diğeri Louisiana eyaletinde olan Ligo Gözlemevi kuruldu. Avrupa'daki yerçekimsel dalgaları izleyen gözlemevi ise italya'nın Pisa kentinde bulunuyor. Bu gözlemevi 14 Ağustos'ta, tespit edilen dört yerçekimsel dalgalanmanın sonuncusunu algıladı.

    Ödülü kazananlardan Rainer Weiss, bu keşfin yaklaşık bin kişinin çalışmasının ürünü olduğunu söyledi. Nobel Ödülü'nü kazanan üç bilim insanının keşfi çığır açıcı olarak yorumlanıyor.

    -Weiss, dalgalanmayı tespit edecek stratejiyi belirledi.

    -Thorne, araştırmayı destekleyen teorik çalışmanın çoğunu gerçekleştirdi.

    -1997-2006 yıllarında Ligo'nun yöneticiliğini yapan Barish ise, başarıya ulaşmayı sağlayan kurumsal reformları ve teknolojik altyapıyı sağladı.

    Ancak "Tabii ki Ligo'nun başarısı yüzlerce bilim insanı ve mühendise dayanıyor. Nobel komitesinin ödüllerini gruplara vermemesi, giderek artan şekilde sorunlara yol açıyor ve bilimsel keşiflerin nasıl yapıldığı konusunda yanıltıcı ve haksız bir izlenim sunuyor" diyor.

    Yerçekimsel dalgaların geçen yıl Nobel Fizik Ödülü'nü kazanmasına kesin gözüyle bakılıyordu, ancak bu gerçekleşmedi. Eğer ödül geçen yıl verilseydi, iskoç fizikçi Ron Drever'ın ödülü Weiss ve Thorne ile paylaşması bekleniyordu. Üçlü, 2015'teki ilk tespitlerini yapmalarından beri Nobel haricindeki bütün büyük bilim ödüllerinin sahibi olmuşlardı.

    Ancak Ron Drever, bu yılın Mart ayında hayatını kaybetti. Nobel Ödülleri genel olarak hayatta olmayan kişilere verilmiyor.

    iskoç bilim insanı, Washinton eyaletindeki Ligo laboratuvarını idare eden California Teknoloji Enstitüsü'ne geçmeden önce, Glasgow Üniversitesi'nde lazer sisteminin ilk aşamalarının bir kısmını geliştirmişti.
    0 ...
  44. zincirleme polimeraz tepkimesi

    1.
  45. Zincirleme Polimeraz Tepkimesi, ilk olarak 1983 yılında, ABD’li biyokimyacı Kary Mullis tarafından geliştirilmiştir. Bu öncü çalışmasından ötürü, 1993 yılı Nobel Kimya Ödülü’nü almıştır. ZPT, moleküler biyolojide DNA’nın veya bir genin küçük bölümlerinin çok sayıda kopyasını yapmak (amplife etmek) için kullanılır. Çok küçük miktarda DNA parçasından, DNA’nın belli bir bölümünün binlerce ya da milyonlarca kopyasını üretmek, ZPT kullanılarak mümkün olur.

    ZPT, medikal ve biyolojik araştırma laboratuvarlarında yaygın olarak kullanılan bir araçtır. Dizilenecek DNA’nın işlenmesinin erken aşamalarında, enfeksiyon sırasında patojenleri tanımlamaya yardımcı olması için bir genin varlığını ya da yokluğunu algılamada ve ayrıca adli tıpta küçük DNA örneklerinden adli DNA profilleri üretmede ZPT’den yararlanılır.

    ZPT Nasıl işliyor?
    DNA örneği ne olursa olsun, tüm zincirleme polimeraz tepkimelerinin ardındaki ilkeler aynıdır. ZPT kurulumu için 5 temel bileşen gerekir.
    Bileşenler şunlardır: Kopyalanacak DNA şablonu Primerler, yani kopyalanmak istenen DNA bölümünün her iki yanına bağlanarak, zincirleme polimeraz tepkimesini başlatacak olan kısa DNA iplikleri. DNA nükleotit bazları (yani dNTP’ler). DNA bazları (A, C, G ve T), DNA’nın yapı taşları olup, yeni DNA ipliğini yapılandırmak için gereklidirler. Yeni DNA bazlarını eklemek için Taq polimeraz enzimi. Tepkime için doğru koşulları garantilemek amacıyla tampon. ZPT’de makine tarafından kontrol edilen ve ısıl döngü adı verilen bir ısıtma ve soğutma süreci sağlanır. Üç temel aşama vardır: Doğal yapıyı bozma (denatürasyon) – çift iplikli DNA şablonu ısıtılarak, iki ayrı ipliğe bölünür. Yeniden birleştirme – sıcaklık düşürülerek, DNA primerlerinin şablon DNA’ya bağlanmasına olanak tanınır. Genişletme – sıcaklık yükseltilerek, Taq polimeraz enzimi tarafından yeni DNA ipliğinin yapılması sağlanır. Bu üç evre 20 ilâ 40 kez yinelenerek, her seferinde DNA kopyalarının sayısı iki katına çıkarılır. Tam bir ZPT’nin gerçekleştirilmesi birkaç saat alabilir. Bazı yüksek hızlı makinelerle ise 1 saatten az sürede tamamlanabilir. ZPT tamamlandıktan sonra, elektroforesis adı verilen bir yöntem sayesinde, üretilen DNA bölümlerinin sayısı ve büyüklüğü kontrol edilebilir.

    Genome Research Limited ZPT Evrelerinde Neler Olur? Doğal yapıyı bozma evresi Bu aşama sırasında, DNA şablonunu ve diğer tüm bileşenleri içeren karışım, 94-95⁰C’a ısıtılır. Yüksek sıcaklık nedeniyle, şablon DNA’nın iki ipliğindeki bazlar arası hidrojen bağları kırılır ve iplikler ayrılır. Bunun sonucunda iki ayrı DNA ipliği elde edilir ve bunlar yeni DNA ipliklerinin üretimi için şablon görevi görürler. DNA ipliklerinin birbirlerinden bütünüyle ayrılmasına yetecek süre ile yüksek ısının uygulanmasının sürdürülmesi önemlidir. Bu genelde 15-30 saniye alır. Yeniden birleştirme evresi Bu evrede tepkime 50-65⁰C’a düşürülür. Böylece, primerler tek iplikli şablon DNA’da belirli bir yere hidrojen bağı ile tutunabilir (net sıcaklık, kullanılan primerlerin erime sıcaklığına bağlıdır). Primerler, uzunlukları 20 ilâ 30 civarında olan tek iplikli DNA veya RNA dizilimleridir. Primerler, kopyalanacak dizilimin her iki ucundaki kısa DNA bölümlerine bütünleyici olacak şekilde tasarlanır. Primerler, DNA sentezi için bir başlangıç noktası görevi görür. Polimeraz enzimi, sadece çift iplikli bir DNA’ya DNA bazlarını ekleyebilir. Polimeraz enzimi, ancak primer bağlandıktan sonra tutunabilir ve serbest bazlardan yeni bütünleyici DNA ipliğini yapmaya başlayabilir. Ayrılan iki DNA ipliği birbirlerinin bütünleyicileridir ve yönelimleri terstir (bir uçtan -5 üssü ucundan- diğer uca -3 üssü ucuna-); bu nedenle iki primer vardır: ileri primer ve geri primer. Bu adım genellikle 10-30 saniye sürer. Genişletme evresi Son aşama süresince, ısı 72⁰C’a çıkarılarak, DNA bazlarını ekleyen özel bir Taq DNA polimeraz enzimi tarafından yeni DNA’nın yapılması sağlanır. Taq DNA polimeraz, ısı-sever bakterilerden olan Thermus aquaticus‘tan alınma bir enzimdir. Bu bakteri, normalde sıcak su kaynaklarında yaşar ve 80⁰C üzerindeki sıcaklıklara dayanabilir. Bakterinin DNA polimerazı, yüksek sıcaklıklarda oldukça kararlıdır (stabildir).

    Yani ZPT’nin denatürasyon aşamasında DNA ipliklerini ayırmak için gereken sıcaklıklara dayanabilir. Diğer pek çok organizmadan alınan DNA polimerazlar, bu denli yüksek sıcaklıklara dayanamaz. Örneğin, insan polimerazları ideal olarak 37˚C’ta (vücut sıcaklığında) çalışır. Taq polimeraz için en uygun çalışma sıcaklığı ise 72⁰C’tır. Primere tutunur ve ardından 5 üssü yönünden 3 üssü yönüne doğru, tek ipliğe DNA bazlarını teker teker ekleyerek bütünleyici ipliği inşa eder. Sonuçta ortaya yepyeni bir DNA ipliği ve çift iplikli bir DNA molekülü çıkar. Bu adımın süresi, amplife edilmekte olan DNA diziliminin uzunluğuna bağlıdır. Genellikle 1.000 DNA bazını (1Kb) kopyalamak 1 dakika alır. ZPT’nin çok sayıda DNA kopyasını nasıl ürettiğini gösteren çizim. Genome Research Limited Isıl döngünün bu üç evresi, ilgilenilen DNA diziliminin çok sayıda kopyasını üretmek için 20-40 kez yinelenir. ZPT sırasında yapılan yeni DNA parçaları da DNA polimeraz enziminin tutunup, yeni DNA yapmaya başlayacağı şablonlar olarak görev yapar. Dolayısıyla kısa süre içinde, belli bir DNA parçasının çok fazla sayıda kopyası üretilir.
    0 ...
  46. bilinçlilik

    1.
  47. Daha genel anlamıyla ‘’bilinçlilik (ingilizce: Consiousness )’’ olarak da bilinen bu kavramı, 17. Yüzyılda ünlü Fransız filozof Descartes’in ‘’Düşünüyorum, öyleyse varım (Fransızca: Cogito ergo sum)‘’ sözü güçlü bir şekilde açığa vurur. Bilinçlilik kelimesi, genelde öz farkındalık yerine kullanılsa da, aslında öz farkındalık bilinçli olma halinin daha özelleşmiş bir durumunu ifade eder.
    Son iki yüz yılllık tarihsel süreçte, bilinçlilik teriminin farklı yan anlamları doğmuştur. Yani bilinçlilik kelimesinin zihnin veya varlığın içinde bulunduğu farklı durumlar için farklı tanımları ortaya çıkmıştır: Canlı bilinçliliği (ingilizce: Creature consiousness), durum bilinçliliği (ingilizce: State consiousness) ve bir varlık olarak bilinçlilik (ingilizce: consiousness as an entity). Bu temel bilinçlilik tanımları birden fazla alt tanımlamaya sahiptir.

    Örneğin, Canlı bilinçliliği teriminin ‘’ hissedebilirlik "(Armstrong 1981, ingilizce: Sentience)’’, ‘’uyanıklılık (ingilizce: Wakefullness)’’ ve ‘’öz farkındalık (Carruthers 2000, ingilizce: Self-consiousness)’’ gibi bazı alt tanımları da yapılmıştır. Bu tanımlardan biri olan hissedebilirlik basitçe "içinde bulunduğu dünyayı algılayıp tepki veren her canlı (arı, kedi gibi) farklı derecelerde bilinçli olabilir" anlamına gelir. ‘’ Bir varlık olarak bilinçlilik ’’ tanımı ise bilinçli sıfatının, soyut bir varlık olarak ayrıştırılarak incelenmesine dayanır. Günümüzde bilinçlilik hakkında modern nörobilim ve psikolojide en çok incelenen ve açıklanmaya çalışılan ‘’öz farkındalık’’ tanımdır. Bu tanım ‘’bilinçli canlı sadece farkında değil, aynı anda farkında oluğunun da farkındadır’’ anlamına gelir. Öyleyse, bilinçlilik kendi varoluşu üstüne düşünebilme, sorgulayabilme veya kendi varoluşunu hissedebilme yeteneğidir.

    Bilincin doğası hakkındaki sorular insanlık tarihi kadar eskidir. Buna rağmen, bizim bugün bildiğimiz anlamdaki bilinç tarihsel bir gelişimin sonucudur. Bir görüşe göre, bilinç kavramı Homerik çağdan (Yunan karanlık çağı, M.Ö. 1100-800) belirli bir süre sonra ortaya çıkmıştır. Bu görüşe göre, Truva savaşını yapan insanlar, bugünkü anlamıyla kendi benliklerini düşüncelerinden ve eylemlerinden bütünleşmiş bir özne olarak tanımlayamıyorlardı. Bazı araştırmacılara göre ise klasik çağda (M.Ö. 500-400), antik Yunancada bilinç kavramını tanımlayacak bir kelime yoktu. Bu görüşlere rağmen, çok eski çağlarda insanların bizim bilinçlilik olarak bildiğimiz olgu hakkında özel bir tanıma sahip olup olmadıkları hala kesin bir bilgi değildir.

    Bilincin modern bir kavram olarak doğuşu John Locke’ un 1690 yılında yayınlanan ‘’ Essay Concerning Human Understanding ’’ adlı çalışmasına atfedilmiştir. Bu çalışmasında Locke bilinçliliği bir insanın kendi aklından geçenleri algılaması olarak tanımlamıştır. Locke’nin çağında yaşamış olan G. W. Leibniz kendi integralleme ve diferansiyelleme çalışmasından esinlenerek 1686’da yayınladığı ‘’Discourse on Metaphysics’’ adlı çalışmasında bilincin sonsuz sayıda seviyesi olduğunu hesaplayan (Bilinçsiz düşünceler de buna dahil) ve ‘’petites perceptions’’ olarak adlandırılan bir zihin teorisi önerdi. Leibniz, tıpkı farkındalık ve öz farkındalık arasındaki fark gibi, kavrama ve algılama arasındaki farkı ilk ortaya koyan insan oldu. Dahası, 1720 yılında ‘’ Monadology ’’ adlı eserindeki ünlü değirmen benzetmesinde, genişletilmiş büyük bir beynin içinde, sanki bir değirmenin içinde yürürcesine beynin bütün mekanik işleyişini gözlemleyerek yürüyebilseydik hiçbir yerinde bilinçli bir düşünce göremeyeceğimizi söyler. Onun bu tezine göre, bilinçlilik hali sadece maddenin bir sonucu olamaz. Diğer taraftan, Leibniz’ in bilinçsiz düşünceler tezine rağmen, gelecek iki yüz yıl boyunca düşünce ve bilinç kavramları hemen hemen aynı olgu olarak algılanmaya devam etti. Locke’ dan sonra 1739’da David Hume ve 1829’da James Mill bilinçli düşüncelerin birbirini etkileme prensiplerini çözmeyi amaçladılar.

    Neyse ki, çağımızda gelişen teknoloji ile birlikte bilinçlilik psikoloji ve nörobilimin önemli bir araştırma konusu olabilmiştir. Salk Enstitüsünden Dr. Francis Crick ve California Teknoloji Enstitüsünden Dr. Christof Koch’ un 2003 yılında yayınlanan ‘’ A framework for consiousness ’’ adlı çalışmalarında beynin claustrum denen bir bölgesinin elektrik sinyalleri ile stimüle edilerek kişide bilincin kapanmasına neden olan bir anahtarlama mekanizması keşfettiler. Bu çalışmaya göre Claustrum beynin diğer parçalarını birbirine bağlayan ve koordine eden bir bölgedir. Yine de, Dr. Koch sadece nöronlar ile bilinç arasındaki ilişkiyi incelemenin yeterli olmayacağını ve nörobilimin bilinç olayının ne olduğunu, içerisinde hangi oluşumları barındırdığını açıklayan bir teoriye ihtiyacı olduğunu söylüyor.

    Wisconsin-Medison Üniversitesinden Giulio Tononi, bilinç üzerine umut vaat eden teorilerden biri olan ‘’Integrated Information Theory’’ adlı çalışmayı yaptı. Bu teori David Chalmers’ ın dediği gibi, zor bir problem olan beynin nesnel deneyimlerini nasıl ürettiğini anlamaya çalışır; etraftaki bütün renkleri görmek, deniz dalgalarını duymak gibi. Bilim adamları genelde bu problemi tüme varım yöntemi ile çözmeye çalışırken, Tononi’ nin teorisi önce bilincin kendisini ele alarak arkasındaki fiziksel olayları anlamaya çalışır. Teorinin temel fikri, herhangi bir bilinç deneyiminin çok farklı alanlardan bilginin bütünleşmesi ile oluştuğudur ve bu deneyim sınırlandırılamaz. Örneğin, gözlerinizi açtığınızda bütün renkleri görürsünüz. Sadece siyah beyaz görmeyi yada tek bir yönden görüntü almayı seçemezsiniz. Biz istemesek de beynimiz kesintisiz bir şekilde bütün alıcılardan gelen karmaşık bir bilgi ağını örer. Tononi, teorisinde bir bilinç deneyiminin sınırlandırılabilirliğini bir ‘’Phi’’ sayısı ile derecelendirir. Phi sıfır ise, deneyim alt parçalara sınıflandırılabilir; yada Phi büyükse deneyim çok daha karmaşıktır. Bu teorinin doğal bir sonucu ise, insan beynini ne kadar iyi taklit ederse etsin hiçbir bilgisayarın bilinçli olamayacağıdır.

    Öte yandan, California’daki La Jolla Nörobilim Enstitüsünden Berard Baars ise ‘’ Global Work Space ’’ teorisini ortaya attı. Bu tez kara tahta (Black Board) olarak anılan ve değişik yazılımların erişebildiği hafıza deposu olan eski bir yapay zeka fikrinden esinlenir. Buna göre, bilinç bilgisayar hafızası gibi çalışır. Yani geçmişte kalmış bir deneyimi bilinç yüzeyine geri çağırarak devam ettirebilir. Her anı beynin diğer parçaları tarafından erişilmek ve işlenmek üzere beynin kara tahtasına yüklenebilir. Baars’ a göre bu hafızadan kaynaklı yayın bilgisinin (Broadcast information) beyin etrafındaki hareketi bilinci oluşturuyor. Dr. Koch’a göre Tononi’nin Integrated Information Theory’ si ve Baars’ın Global Work Space Theory’si birbirinden bağımsız değil. ilki bilincin ne olduğunu açıklamaya çalışırken, ikincisi onun nasıl işlediğini çözmeye çalışıyor.

    Son olarak, 2016 yılında Physical Review E dergisinde çok çarpıcı bir makale daha yayınlandı. ‘’ Towards a statistical mechanics of consiousness ’’ adlı çalışmada Toronto Üniversitesi ve Paris Descartes Üniversitesi’nden araştırmacılar beynin bilgi içeriğinin arttırılmasının bir sonucu olarak bilincin doğduğu olasılığı üzerinde duruyor. Farklı bir açıdan baktığımızda bu beynin entropisindeki artışın yan etkisi demektir. Entropi (ingilizce: Entropy) fizikte herhangi bir sistemin zamanın ilerleyen oku içinde düzenli halden, geri alınamaz bir biçimde daha düzensiz bir hale geçmesi demektir. Yani halk deyişi ile; eskimek. Evrenin toplam entropisinin sürekli arttığını düşünürsek, tıpkı evren gibi beyinlerimiz de fizikteki entropi prensibine benzer şekilde düzensizliğini zamanla artıracak yapıda olabilir. Bu teoriyi test etmek için araştırmacılar yedisi epilepsi hastası olan, dokuz kişiden iki adet deney grubu oluşturdular. Bir olasılık teorisi olan istatistiksel mekaniği (ingilizce: Statistical mechanics) kullanarak, sağlıklı kişilerin uyurken ve uyanıkken, hasta kişilerin epilepsi nöbetindeyken ve normal durumdayken beyin aktivitelerini modellemeye çalıştılar. Her iki grupta da (epileptik ve sağlıklı) bilinçli durumdayken beynin yüksek entropiye sahip olduğunu gözlemlediler. Bu çalışmada basitçe; uyanık durumdayken beyin ağı içerisindeki bağlantıların daha fazla olası konfigürasyon tarafından oluşturulması ve bu karmaşanın beyin entropisini artırdığı sonucuna varılmıştır.

    Bu çalışmalardan evren ve bilinçlilik arasında bir ilişki olduğu sezilmektedir. Öyle görünüyor ki bilinçlilik modern fizik ve matematik ile çok ilişkilidir. Bilinçliliğin soyut yapısı, üzerinde çalışmayı gerçekten zorlaştırmasına rağmen, konuyu farklı açılarından ele alan çok sayıda bilimsel araştırmaya ihtiyaç duyulmaktadır. içinde yaşadığımız ve iliklerimize kadar hissettiğimiz bu gizemi çözmenin insanı ve evreni anlamak için bir çok soruyu cevaplayacağı düşünülmekle beraber, insan bilinci ve bilincin kendisi derin bir sır olarak hala gizemini koruyor.
    1 ...
  48. twitter daki anne

    1.
  49. Tesadüfen denk geldim ve iyiki de gördüm. Belki elimizden bundan başka bir şey gelmez fakat sapıkların bilhassa pedofililerin aramızda olduğunu unutmayalım. Kendisinin twitter'da yazdığını direk aktarıyorum. Böyle şeyleri belki tamamen yok etmek hoş bir hayal olurdu fakat en azından sesimizi çıkararak azaltabiliriz. Hem bizleri en önemlisi çocukları koruyabiliriz. Buyrun:

    "Anneyim....Gözümden sakındığım kızımın travmasına neden olan pedofili hayvanı teşhiri için geldim buraya. Sapıklar yanı başımızda. Sesimi duyun lütfen.Eğitimliyim.Üç farklı bölüm okudum üniversitede.Babası da öyle. Üzerine titredik kızımızın ve seçkin(!)olduğunu düşündüğümüz bir sanat kurumuna piyano eğitimine yolladık. Kursa giriş ve çıkışta haberleşirdik kızımla.O dönem gezi olayları da başlamıştı ve henüz onüç yaşında olduğundan, Arkadaşlarıyla izinsiz çıkar diye daha sık konuşuyorduk.Birgün aradım ulaşamadım. Telaşlandım ve babasını aradım.Bir süre sonra babası piyano hocasının kendini aradığını ve kızımızın dersten çıktığını dönmediğini söyledi. Ulaştık sonunda ve kızımız bir daha piyano dersine gitmeyeceğini söyledi.Evde ben konuşmaya çalıştım.Piyano çalarken... Hocasının bacağına dokunduğunu çekmediğini ve panik yaptığını söyledi. Eğitimlerimden biri aile danışmanlığı.Bu yüzden çok üstüne varmadan olayı detaylı anlattırmaya çalıştım. Daha fazla birşey yok dedi gerildi.Kuruma gittik durumu anlattık.Ergen olduğu için yanlış değerlendirmiş olabilir diye düşündüğümden, Sadece kurumu bilgilendirmekle yetindim.Ve keman dersi alan diğer kızımın da kurumla ilişiğini kestim. Piyano hocası çok panikti beni gördüğünde.Aşırı terliyor yüzüme bakmaktan kaçınıyordu. Kızımın babasına bu durumun çok büyük ihtimalle gerçekleşmiş olabileceğini söyledim. Kızım bizimle herşeyi konuştuğundan daha ötesini tahmin edemedim. Şimdi aradan dört yıl geçti.Dün akşam sohbet sırasında bir arkadaşından bahsediyorduk kızımla. Sonra kızın sorunlarının asıl nedeninin arkadaşının babasının tacizi olduğunu bunu sadece kendisinin bildiğini söyledi. Anne onun durumu benden de kötü dedi ve sana birşey itiraf edeceğim dedi. O günü detaylıca anlattı.Hayvan herifin bir şeyetmediği kalmış. Bağırmadın mı kızım diyorum.Anne sesim bile çıkmadı.diyor bana.Önce anlamadım zaten diyor.Sonra fermuarını açınca Ben aramışım adam çok panik yapmış.Zaten kapıdan ses gelse bile ürküyodu herzaman diyor. Telefonu kapamış ve sokağa fırlamış. Laneeeettttt olsuuunnnnn o sırada kızıma araba falan çarpsa dersten kaçtı araba çarptı diye geçiştireceklerdiiiiii. Dakikalarca ardına bakmadan koşmuş telefonlara cevap vermemiş. Eve yaklaşınca yavaşlamış.Kalbim çıkacak gibiydi anne diyor.O zaman babasına cevap vermiş işte. Neden söylemedin diyorum babam onu öldürür hapse girerdi diyor. Ve lanet olsun daha acısı.Şikayet etseydik de ceza almazdı size zarar verebilirdi diyor. Yemin ediyorum buradan, O hayvanı telef edecem ve hepinize gösterecem.Şikayetimin ardından kurumu ve adamın adını da teşhir edeceğim. Hep başkalarının başına gelmiyor böyle şeyler.Gözünüzden sakındığınız bakarken bile incitmekten korktuğunuz, Küçük yavrunuza hayvanın teki geliyor kıyıyor.O yıl kollarını kesti kızım makasla.Öfkemi dindiremedim dedi. Sebep sordum sınıftan arkadaşına kızdığını anlttı.Pedegogla görüştürdüm dördüncü seans caydı. Benim kuzum yanıbaşımda neler yaşamış ve ben yanında olamamışım. Çılldırmak üzereyim.Kendimi öok çaresiz hissediyorum.Keşke bir kamyon çarpsa kolum bacağım kopsaydı da bunlar yaşanmamış olsaydı. Bu hayvan şu an ben bunları yazarken kimbilir kime piyano dersi veriyoooorrr!!!! Susmayacağım başkalarına zarar verdirtmeyeceğiimmm. Gece hiç uyumadım.Şu ana kadar bir lıkma bile yutamadım ama sürekli bulantım var.Şimdi o kuruma gidiyorum. Mesai bitişi o kuruma gidiyorum başka şikayetler var mıydı ve hala orada mı çalışıyor diye. Yarın o hayvan için başka bir gün olacak. Şimdi çıktım şikayetimizin ardından kurumdan gönderilmiş ama yeni gittiği. Kuruma diğer öğrencileri de gitmiş. Bizden başkaniki öğrenci velisi de aynı şikayetle gitmiş ama bizimki gibi durumla, çocuklar Yarim anlatmış. Şimdi çalıştığı kuruma gidiyorum o da bakırköyde. Kişiyi teşhir edeceğim ve lütfen o. Kişiden benzer şikayeti olan okursa bana mesaj yazsın. Diğer çocukları koruyalım.Şu an belki de derste. Şimdilik isim veremiyorum yasal durumdan dolayı ama tarif ediyorum. Kumral mavi gözlü kilolu Aşırı terler göz teması kurmakta zorlanıyor ilk bu dikkatimi çekmişti. Adı E harfi ile soyadı S harfi ile başlıyor.Bakırköy dekiler bu hocaya dikkat çok üstüne varmadan çocuklarınızla sohbet edin lütfen. Şu an çalıştığı kurumla da konuşup durumu bildirdim.Bu Twitter hesabını da, Diğer kurum bizim şikayetimizin ardından kapılara cam taktırmış izleyebilmek için. Onlara da bunu önerdim en azından caydırıcı olur diye. Arkadaşlar hesabı bugün açtım yumurta falan değil.Dün gece öğrendim ve hala hiç uyumadım.ilk dürtüyle adamı vurmaya gidecektim gece. Sabaha kadar düşündüm.Arad bi gözüm kapandığında o hayvanın nefes alışı kızıma dokunması canlandı çığlık atmamak için yastığı ısırdım. Bana kalsa gidip o an öldürmek istedim o hayvanı.içimde şiddet yok sanırdım. Ama en hassas dalımı kırdı.Kızıma EMDR denilen bir terapi aldıracağız.Travmalarda bu yapılıyormuş. Ama laaaneettt olsun dört yıl oldu olay olalı ve ben dün öğrendim .En doğrusu nedir bilmiyorum. Tek düşünebildiğim kızımın ruh sağlığı ve sonra da başkalarına da yapamasın oldu. Şu an buraya yazmaktan başka birşey yapamıyorum.Bunu da yapamasaydım galiba saldıracaktım. Çalıştığı kuruma giderken caddeden kırılmış kaldırım taşını koydum çantama..Gideyim kafasına indireyim istedim. Ama sadece orada kalacak ve orada olanların haberi olacaktı. Lütfen çocuklarınızla çay saati vb şeyler yapın ve zaman ayırın.Hemen olmasa da mutlaka açılıyorlar. Görüştüğüm uzman bu durumun tamamen yok olmayacağını ve arar ara kızımın bunları anımsayıp duygu bozuklukları yaşayabileceğini söyledi. Ve bu arada her iki kurum da beni biliyor ve istedikleri zaman ulaşabilecekleri telefonum onlarda.Şu an çalıştığı kurum velilerle de daha Yakın iletişimde olacaklarını söylediler. Adı E ile soyadıS ile başlıyor.Kumral mavi gözlü kilolu 35-40 yaş civarı.Bakırköy de bir sanat merkezinde şu an.Benzer şikayeti olan başka Veliler de var.Ama onlar olay büyümesin diye susuyor.Bu sapıklar bundan faydalanıyor zaten. Flood denilen şeyi bilmiyorum arkadaşlar.Twitter daha çok gündem takip etmek için okuduğum bir ağdı. O yüzden biraz zor galiba takip etmek ama şu an öğrenecek durumda da değilim. Bu gece daha fazla da yazamayacağım zaten evdeyim artık çünkü.iyi akşamlar."

    (img:#1536908)
    6 ...
  50. halka nebulası

    1.
  51. Halka Nebulası (Messier 57, M57 ya da NGC 6720 katalog numaralarıyla bilinir), Çalgı (Lyra) takımyıldızında bulunan bir gezegensel bulutsudur. Bu tip gök cisimleri, kırmızı dev yıldızlarda bulunan iyonize olmuş gazın dış kısmının etrafta bulunan yıldızlararası ortama saçılmasıyla oluşur. Bu yıldızlar, yaşam döngülerinin son evrelerindedirler ve nihayetinde beyaz cücelere evrimleşirler. Halka nebulası ilk olarak 1779 yılında Charles Messier tarafından keşfedilmiştir. Onunla neredeyse eş zamanlı olaraksa Antoine Darquier de Pellepoix tarafından. Darquier, nebulayı "Jüpiter kadar büyük ve solmakta olan bir gezegeni andırıyor" olarak tanımlamıştır. Bu nedenle bu tip bulutsulara "gezegensel nebula" adı verilmektedir.
    1 ...
  52. narkokul

    1.
  53. Türkiye'de ilk defa Ankara Narkotik Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü bünyesinde oluşturulan ve okul önleri ile çevrelerinde öğrencilere yönelik uyuşturucu satışını ve kullanımını önlemek için çalışacak "NarkOkul" timleri, il genelindeki okullarda görev yapacak. Motosikletli ekipler, ikişer kişilik 10 timden oluşacak.

    Okul çevrelerindeki uyuşturucu satıcıları ile daha etkin bir mücadele için timlerin tahsis edildiğini belirten emniyet yetkilileri, timlerin görev yerlerinin okullardan ibaret olacağını ve okul çevrelerindeki kafe, dükkan, mağaza, lokanta gibi alanlar ile okulla ilgisi olmayan kişilere yönelik uygulama gerçekleştireceklerini vurguladı. En son uyuşturucu satıcısı yakalanana kadar mücadelenin süreceğine işaret eden yetkililer, daha önce "Çocuklarımızın geleceği için" sloganıyla kurulan WhatsApp ihbar hattı ile yola çıktıklarını, Türkiye geneli ile yurtdışından dahi birçok verimli ihbar aldıklarını, bu sloganla yollarına devam edeceklerini kaydetti.

    Ankara'da uyuşturucu ile mücadelede yakalama ve tutuklama oranlarının geçen yıla oranla iki kat arttığını vurgulayan yetkililer, aylık 100'e yakın uyuşturucu satıcısının yakalanarak sevk edildikleri adli mercilerce tutuklandıklarını bildirdi. Uyuşturucu ile mücadele için oluşturulan 0552 155 06 06 numaralı WhatsApp ihbar hattını da hatırlatan yetkililer, gelen her ihbarın değerlendirildiğini ve ihbarcının kimliğinin kesinlikle gizli tutulduğunu belirtti.
    0 ...
  54. desert flowers

    1.
  55. konusu
    "3 yaşında sünnet edilen 13 yaşında da evlilik için satılan somalili waris dirie'nin yaşam öyküsü.... afrika'dan kaçarak amerika'da gelen ve burada ünlü bir süpermodel olan waris dirie bugün 18 yaşında ve kadınların sünnet edilmesine karşı yürütülen kampanyalarda birleşmiş milletler adına dünyanın dört bir yanında konuşmalar düzenliyor."

    bu film onurlu bir kadının, üstelik kadın sünnetini gerçek hayatta 5 yaşında yaşamış bir kadının gerçek yaşam hikayesi. ve halen dünyada 8.000 kız çocuğu bunu yaşıyor. bu cahil ve zavallı insanları allah doğru yola sevk etsin. waris dirie nin kurduğu vakfı ziyaret edip oradan bu kurbanlara ameliyet ve psikolojik destek için yardım bağış yapabilirsiniz.
    film olarak ise; gerçek hayat hikayesi olması, yaşananları akıcı ve kimi zaman eğlenceli kimi zaman çok duygulu ama asla iğrenç ve ajitasyona dönmeden gerçekçi bir akışta kurgulamışlar. eminim ki çok daha korkunçtur gerçek hayatta bazı şeyler. hem bir modelin yükselişi hemde bir gerçeğin dünyaya duyurulmasını anlatan sıkılmadan izlenecek ve unutulmayacak bir film. iyi seyirler.
    1 ...
  56. last minutes with oden

    1.
  57. --spoiler--
    yapımcılığını ve yönetmenliğini elliot rausch’un yaptığı 2010 yılında time tarafından yılın en iyi ilk on içeriği arasında seçilen kısa film; last minutes with oden, eski uyuşturucu bağımlısı jason wood’un çok sevdiği kanser hastası köpeği oden ile geçirdiği son dakikaları anlatıyor.
    --spoiler--

    elliot rausch’un yapımcılığını ve yönetmeliğini üstlendiği, luke corver ve matt taylor’un görüntü yönetmeni olduğu bu muhteşem kısa filmde eski uyuşturucu bağımlısı jason wood ve kanser hastası, son anlarını geçiren, dünyalar güzeli oden oynadı. yağan yağmurun altında bisikletiyle ağlayarak yol alan jason wood’un oden’in arkasından yaşadığı üzüntü derinden etkiledi. bu kısa film özellikle insanlar ve hayvanlar arasındaki etkileşimi, bu etkileşimin bir insanın hayatını nasıl değiştirebileceğini anlamak açısından muhteşem bir yapım.

    not: film yağmurun altında jason wood’un bisiklet yolculuğuyla başlayıp, yağmur damlalarının hüznünü yansıtan justin vernon ve aaron desner’in, big red machine şarkısının muhteşem melodileri eşliğinde, oden’in hayat hikayesiyle dolu hüzünlü sahnelerle onun son dakikalarına bağlanıyor.
    0 ...
  58. eun mil han yu hok

    1.
  59. konusu
    ji-yeon yakın arkadaşı tarafından ihanete uğrar ve bu ihanet ona büyük bir borç bırakır. ji-yeon bu borcu nasıl ödeyeceğini düşünürken, sung-yeol ona akıl almaz kazançlı bir teklif sunar. fakat bu teklifin riski ve tehlikesi kazancı kadar büyüktür.

    gerilim düzeyi son dakikalarda artıp sizi ekrana bağlayacak olan bu film, benim tabirimle iddası olmayan fakat yeterince kaliteli filmler kategorisine giriyor. gerilim desen değil, polisiye desen değil, cinayet desen değil hepsinden azar azar ama mükemmel bir kurgu ile işlenmiş oyunculuklar ile süslenmiş güzel filmlerden. çok şık ayrıntılarda insanı hayrete düşüren cinsten.

    --spoiler--
    asistanın kaşığı bakıp, patronun yemek yemediğini anlaması ve polise haber vermesi şahaneydi. ayrıca köpeğin kulağında kameranın olması da aslında patronunun ne kadar da zeki olduğunu bir kanıtı.
    --spoiler--
    0 ...
  60. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük