allah'ın varlığını kabul etmezler. deistlik bir ayağıdır. deistler allah'a inanır ama dinlere inanmazlar. ateistler allah'ın varlığını inkar ederler ama bir çok yerde allah'ın varlığını bilinçsizde olarwak kabul ederler. götleri sıkışınca allah'ım beni kurtar demeleri meşhurdur.
"What is happening" (Ne/Neler oluyor) sorusuna cevap vermek için tasarlanan Twitterda neden 100, 150, 200 değil de en fazla 140 karakter yazılabiliyor? Bilen biliyordur ve çok da anlam yüklemeye gerek yok aslında.
Standart cep telefonlarının izin verdiği karakter limiti 140. Ama bu limitin de, bu açıklamanın da gereği yok. Çünkü, önemli olan buradaki kısıtlama ve bu sınırlara göre bir şeyler yazabilmek.
Bir paylaşım alanı olarak Twitter bugüne kadar birçok şey haline geldi ve gelmeye de devam ediyor: Kimi için ne yediğini-içtiğini duyurmak için bir araç, kimileri içinse kesinlikle daha fazlası. Ünlü birisiyle en kısa mesafe, tartışma meydanı, şöhret için bir fırsat, kolay yoldan muhaliflik, meşhur isimlerin deşifre oldukları yer, yeni magazin-dedikodu aracı gibi Ve bugün yaklaşık 100 milyon kullanıcıya sahip olan Twitter, çıkış amacının çok ötesinde, bir mikro-blogging platformu olarak tüm dünyada hikaye üretmek için de kullanılıyor ve bu yüzden de Twitter'ın yeni bir edebiyat türünün başlangıcı olduğu üzerine yorumlar yapılıyor.
Dünyada bu konuda üzerine konuşmak için sayısız veri var ama Türkiyede Twitterın karşılığı dönemle alakalı olarak edebiyat değil gazetecilik oldu. Ana akım medyanın son dönemdeki rolü değiştikçe Twitter medyanın yerini alarak işlevsel bir şekilde önemli olaylarda (Van depremi, Oda TV davası, Uludere vs ) büyük rol oynadı. Tabii ki bütün dünyada Twitter medyanın bir parçası oldu ama Türkiyede gazeteciliğin yapılmaya çalışıldığı tek yer haline geldi. Edebiyat içinse bunu söylemek henüz - çok zor...
Twitter'ın bir edebiyat potansiyeli barındırıp barındırmadığı ise dünyada tartışılan bir şey. Yeni, adını henüz duyurmamış, bir yayıneviyle sözleşmesi olmayan yazar (adayları) için alternatifsiz bir mecra olduğu da bir gerçek. Bir kitap çıkarmanın, kendinizi kanıtlamanın, göstermenin zorluğu bir yana, bir kitapla ulaşabileceğiniz okurdan çok daha fazla okuyucu/takipçiye ulaşmak mümkün Twitterla.
Twitterın bu açıdan bir diğer özelliği hızlı şekilde geri dönüş alınabilmesi.Yazdıklarınıza saniyeler içerisinde tepki alabileceğiniz gibi bu doğrultuda interaktif bir şekilde yazım tekniğinizde, anlatım tarzınızda isteyerek ya da farkında olmadan bir değişikliğe gidebilirsiniz. O yüzden de Twitterın yazma becerisini geliştirdiğini söyleyenler hiç de azınlıkta değil. Çünkü, genel olarak sosyal medya, tanınmış isimler kadar tanınmamış isimlerin de varsa - okuyucu(su)yla yakınlaşmasına, fikir alışverişinde bulunmasına önayak oluyor. Bu bakımdan, Twitter için okurun üretim sürecine dahil olduğu bir alan demek yanlış olmaz.
Twitter fiction
Twitterdaki edebiyat örneklerine baktığımızda ise bu yeni yazma biçiminin önemini biraz daha iyi anlayabiliyoruz. Örneğin, dünyada trend olmuş kavramlardan biri Twitter fiction. Hatta Thaumatrope adında bir dergi var; ilk Twitter fiction dergisi. En fazla 140 vuruştan oluşan hikayelerin yayınlandığı derginin yazarlarından Nathan E. Lilly, Ernest Hemingwayin kısa hikayesini harika bir Twitter fiction örneği olarak gösteriyor: Satılık: Bebek ayakkabıları. Hiç giyilmemiş. ("For sale: Baby shoes, never worn.") Hemingwayin kendisi de bu hikayesinin en iyi hikayesi olduğunu söylemişti. O yüzden 140 vuruşta hikaye yazmak; kimine göre az kelimeyle çok şey anlatmak manasına geliyor. Yani yeni bir mecradan fazlası; bu yazma biçiminin varoluşundan öte edebi değerinin karşılığını bulmasıyla alakalı.
Hep aynı soru: Klasik edebiyat yok mu oluyor?
Peki, mikro hikayeler geleneksel edebiyatın yerini alır mı? Aslında her teknolojik gelişmeyle birlikte sorulan bu klişe sorunun cevabı belli. (Ve ucuz dünyanın sonu geliyor bağırışlarından da bir farkı yok) Edebiyat, şekil değiştirse bile (Daktilo, bilgisayar, e-kitap vs...) bu yaratılan şeyin değerini ne azaltıyor ne de çoğaltıyor. Bu yüzden bu yüzeysel soru çerçevesinde bakmaktansa, Twitterı yeni bir yaratıcılık alanı olarak değerlendirmek, sorgulamak daha anlamlı olacaktır.
internette Twitter formunda hikaye yazmak için yol gösteren çok sayıda makale var. Kısa hikaye yazmanın püf noktalarının anlatıldığı bu makaleler işin kolay olmadığını söylüyor.
Az şey söyleyerek çok şey söylemek kolay değil çünkü! Diğer açıdan bu makaleler az şey söylemenin avantajlarının da altını çiziyor. (insanlar uzun şeyler okumayı sevmezler, insanlar basit şeyler okumayı severler gibi önerilerden oluşan bir liste) Birçok kesimin edebiyatla yan yana getiremediği, hatta küçümsediği bir alan olsa da 140 karakterde hikaye anlatmanın zorluğu da ortada. Twitterdan önce de çok kısa hikayeler vardı elbette. O yüzden kısacık öyküler yazmak yeni bir form değil. Twitter ortaya çıkmadan kısa bir süre önce Wired dergisi 2006 yılında çıkan bir sayısında dünyaca tanınan bilimkurgu yazarlarının ve futuristlerinin yazdığı altı kelimelik çok kısa hikayelerden oluşan bir koleksiyon yayınlanmıştı. Bu, Twitter formunda bir edebiyatın edebi değeri olabileceğini gösteren iyi bir örnek ama sadece bundan yola çıkarak bir genelleme yapmak da söz konusu değil tabi.
Türkiyede ve dünyada birçok yazarın çok kısa hikayeleri bulunuyor ama buradaki sihirli kelime; 140 karakter. Twitterda bu kısıtlamada yazmak, bu şekilde üretmek ünlü yazarların çok tercih ettiği bir şey değil. Özellikle Türkiyede yazarlar Twitterı yaratım değil bir paylaşım alanı olarak görüyor (Ve bazıları için de pazarlama-reklam alanı). Yazar adayları ya da yeni yazarlar içinse hem bir çıkış noktası hem de bir yaratım alanı Twitter. Çünkü, Twitterda yazma eylemi kadar önemli ve eğlenceli olan bir şey de, bunu saniyeler içerisinde yayınlayabilmek. Yazılan hikayelerin yayınlanması için sadece tweet butonuna tıklamak ve okurların/takipçilerin beğenisine sunmak yeterli. Yani, her yazar aynı zamanda kendi yazdıklarının yayıncısı da olabiliyor. (published writer)
Edgar Allen Poedan ilhamla
Komedyen Sean Hill de, Twitter'da açtığı hesapla, Twitter öykücülüğüyle ilgili örnekler verdi ve bu öyküleri Very Short Stories: 300 Bite-Size Works of Fiction adında bir kitapta topladı. Hill, aynı isimli sitesinde de (http://www.very-short-story.com ) bu çok kısa öykülerinin ilham kaynağı olarak Edgar Allen Poeyu gösteriyor. Amerikanın ilk kısa hikaye yazarlarından kabul edilen ve yaşadığı dönemde büyük eleştirilere hatta hakaretlere maruz kalan Poenun, Hille neden ilham verdiğini anlamak çok zor değil!
Twitterdaki avatarında Poenun fotoğrafını kullanan Hillin öykülerinden bazıları şöyle:
Birbirleri için yaratışmışlardı, aynı apartmanda oturuyorlardı ama hiç tanışmamışlardı. Farklı dünyalarda yaşıyorlardı. Adamınki Facebook, kadınınki Twitter.
Şşt! Benim... Gelecekten geldim. Korkma, işler yoluna gelecek. Yanlışlıkla hapse gireceksin ama orada hayatının aşkını bulacaksın.
David kaydetmeyi seviyordu. Hayatının her anını belgelerdi. Fotoğraflar, videolar, sesler. Bunların hiçbirini izlemedi. Hatta olaylar olurken bile, izlemedi, sadece kaydetti.
Benzer şekilde online dergi Copyblogger, Twitterda bir yazma yarışması düzenledi ve otoritelere göre yarışmaya çok iyi hikayeler başvurdu. Bu yeni yazarların minik tweetleriyle muhteşem hikayeler yazabildikleri çoğu kişi tarafından da kabul edildi.
Bir diğer örnek için de Brave New Fictiona bakılabilir. BNFde yazarların her gün 140 vuruşluk bir satır yazarak bütün bir hikayeyi tamamlamaları için bir aplikasyon yer alıyor ve yüzlerce yazar her gün bir satır yazarak hikayelerini kümülatif şekilde tamamlıyor.
Japonyada da Twitter romanları revaçta. Yazarlar öykülerini bir dizi tweet ile yazıyor ve her bir tweetin sonuna #twnovel tagini koyarak romanlarını Twitter üzerinden okunmaya hazır hale getiriyorlar.
Twitterın yaratıcılığına bir örnek de CBSde yayınlanan $#*! My Dad Says (Babamın Söylediklerini S*ktir Et!) adlı sitcom verilebilir. Komedi yazarı Justin Halpernin babasının sözlerini tweetlediği @shitmydadsays adlı hesabından hareketle yazılan $#*! My Dad Saysin Twitterın yaratıcı bir mecra olarak kanıtı olduğunu söylemek yanlış olmaz..
Bunun gibi sayısız örnek verilebilir. Ama bu örnekler ancak yeni bir biçim olarak değerlendirildiğinde sağlıklı bir şekilde yorumlanabilir. Yani, mikro hikayelere geleneksel edebiyatın yerini alacak bir form olarak bakmak bizi bir yere götürmeyecek bir tartışmaya dönüşmekte çünkü. Oysa ki, bu hikayeleri yeni bir iletişim mecrası ve yeni bir yaratım alanı olarak görmek, bu fonksiyonu daha iyi değerlendirmemizi sağlayabilir.
Güzel yazmaya teşvik ediyor
Ryan Paul Byte-sized stories: Twittering a tiny tale başlıklı makalesinde, Bütün yeni mecralar gibi Twitter da sanatsal anlamda sömürülmeye gayet uygun diyor ve New York Times yazarı Matt Richtelı örnek veriyor: Matt Richtel, Twitterın edebiyat potansiyelini ölçmek için bir test yapmış ve bir 140 vuruşluk parçalardan oluşan bir twiller yazmak için kolları sıvamış ve bir cinayet hikayesi yazmış. Hikaye her ne kadar serkeş ve anlaşılmaz olsa da, güçlü bir şekilde insanı cezbediyor. Richtelin ortaya çıkardığı işe dair beğenim avangart edebiyata olan eğilimimle bağlantılı olabilir lakin çoğu aklı başında okuyucunun katlanılmaz bulacağını düşünüyorum. Görüldüğü üzere Ryan Paul, Twitterın sömürüye açık olduğunu ama bunun olumsuz işlemek zorunda olmadığını basit bir örnekle gösteriyor.
Dallas Newsten Chris Vognar ise, Twittera başlarda çok sıcak bakmasa da, artık gözlerinin güzel tweetler aradığını inkar etmiyor. (Artık hepimiz biraz öyle değil miyiz?) Güzel tweetler derken söz ve şekil arasındaki mutlu evlilikten bahsediyor Vognar ve Hamletteki Poloniustan alıntı yapıyor: Özlü ifade zekanın ruhudur.
Tweet atan herkesin yaşadığı şu ana da vurgu yapıyor Vognar: Bir tespitiniz, bir düşünceniz var ya da komik bir şey geldi aklınıza dile dökmek istediğiniz. Aklınızdakileri ekrana yazıyorsunuz ve diyelim 220 karakterlik bir şey çıkıyor ortaya. Sonra biraz toparlayıp kırpıyorsunuz, sonra biraz daha. Yazınızın bütünlüğüne değer veriyorsanız, gr8! gibi kısaltmalardan uzak duruyorsunuz. Amaç "güzel" bir tweet oluşturmak. Twitter bizi güzel yazmaya teşvik ediyor buradan bakınca.
Yani, edebiyat ve Twitterı bir araya getirenler için, kısa yazmak uzun yazmanın karşıtı değil. Yeni bir biçim. Twitter da bunu kanıtlamak için ideal bir alan. Twitter şişkinliğe izin vermiyor. Yazara/kullanıcıya farkında olmadan söyleyeceklerini kısaltarak- daha sade yazmayı öğretiyor. Vuruş sayarak yazmaya çalışmak yazma alışkanlıkları için yeni stratejiler geliştirmeye teşvik ediyor. Her bir kelimenin gerçekten işe yaradığından emin olmaya zorluyor yazanı.
Öte yandan Twitterın edebi yaratımı sekteye uğrattığını, bir eseri yaratmak için gerekli olan üretimin daha doğmadan tüketildiğini düşünenler de yok değil. Bu konuyu en iyi özetleyen düşüncelerden biri yine Twitterdan çıktı: "Twitter birikmeyi engelliyor. Ancak biriken, patlayabilme potansiyeline sahip olur. Anlık oluşlar sürece ait dışavurumların önünü kesiyor." illüstratör Bora Başkanın bu tweetinde söylediğini düşünen birçok kişi, Twitterın tüketim potansiyeline dikkat çekiyorlar ve bu kadar hızlı işleyen ve tüketilen bir alanda gerçekten bir şey yazmanın edebi bir karşılığı olmayacağını savunuyorlar. Peki bir şey yaratmak için illa ki biriktirmek gerekiyor mu? Bu aslında ortaya çıkan eserin kendisiyle alakalı bir durum. Keza, Twitterda ortaya çıkan edebiyat örneklerinin büyük çoğunluğu hala edebi eserden çok edebiyat projesi olarak görülüyor. Ama durumun değişmeyeceğini varsaymak da muhafazakar düşünce yapısından kaynaklanan bir savunmadan ileriye gitmez. Sonuçta asıl nokta yeni bir içerik-biçim ilişkisinin doğması ve bu yeni biçimin niteliğinin toptan değerlendirilebilecek bir şey olmadığı. Twitter elbette romanın yerini alamaz. Asıl konu yazarların yeni gelişmelere uyum sağlayarak yeni yollar bulmaları.
Japonlar çok daha önce yapmıştı
Twitter-edebiyat ilişkisine verilebilecek belki de en önemli örnek; geleneksel Japon şiiri Haiku. Dünyanın en kısa şiir türü Haiku, üçlü kelime öbeklerinden oluşuyor. Haikuların katı yapısal kurallarının yaratıcılığı dışarı çıkarması gibi, mikro blogging de yaratıcılığı körükleme potansiyeline sahip. Usta yönetmen Lars von Trier, Dogma manifestosu (Katı kurallardan oluşan bir sinema akımı) ile ilgili bir röportajında, neden bu akıma ihtiyaç duyulduğu sorusuna, Kısıtlamaların kesinlikle yaratıcılığı artırdığı cevabını veriyor. Trierin bahsettiği kısıtlama-yaratıcılık ilişkisini Haikularda da görebiliyoruz.
Ancak, her üçlüğün Haiku sayılmayacağı da unutulmamalı. Biçimsel uygunluk niteliği beraberinde getirmiyor. Haikular anı olabildiğince yalın bir şekilde betimler ve sayfalar dolusu metnin anlatamayacağını anlatır, o duyguyu verir. Uzak Doğu edebiyatının temel taşlarındandır ve az kelimeyle çok şey anlatmanın da en iyi örneğidir. Ve günümüzdeki tartışmaya dair de Haikular yol gösterebilir. Uzun yazmak her zaman iyi yazmak anlamına gelmiyor. Ve iyi yazmak biçimsel yeniliklerden öte dille alakalı bir şey.
Bu konuda, Türkiyeden çok özel bir kalem olan Oruç Aruobaya da bakmak şart. Az ama öz anlatan Aruobanın kendisine ait olmayan Twitter hesabından, yazdıkları, Haikuları tweetlenmekte. Bu tweetler Aruobanın edebiyatının Twittera ne kadar uygun olduğunu gösteriyor bir bakıma.
"Ancak unuttuklarımızı anımsarız biz zaten : anılarımızı da, zaten, unuturuz; çoktan, unutmuşuzdur."
"Çıkarlarımızı dostluğun dışına, dostluklarımızı çıkarın dışına çekip atamayız bir türlü."
Bu formda edebi değeri olan hikayeler yazılabileceğine iyi bir örnek Oruç Aruoba. Ama bir yazarı tek tek cümleleriyle anlamanın olası olmadığını biliyoruz. Aruobayı en iyi kitaplarını okuduğumuzda anlayabiliriz, orası değişmez bir gerçek.
Tek cümlede edebiyat
witterda bazı kullanıcılar adeta klasik bir eserden fırlamışçasına etkileyici cümleler tweetleyebiliyorlar. Bunlar sadece güzel sözler denilip geçilecek türden değil. Belki de Twitter- edebiyat ilişkisine dair küçük ipuçları olarak okunabilir.
@burakaksak
bir sabah, yanında çayın sigaran, açarsın gazeteyi, kocaman harflerle atılmış bir manşet; "bugün de kimse ölmedi." ütopyalar güzeldir, evet.
@burakaksak
şık giyimli sığ insanların doldurduğu nezih bir bardaki tek güzel kadının sigarasını yakmaya çalışan heriflerin manasız telaşı var üzerimde
@katyaninyazi
Doğru olanı yanlışlıkla bulduğumda bir süre onu sahiplenemiyorum. Sanki hak etmiyormuşum gibi.
@katyaninyazi
Belki de bir roman kahramanı olmamın önündeki tek engel, etrafımda bir yazarın gözüne sahip kimsenin olmayışıdır.
@ben_vesaire
karanlıkta cızırdayan bir neon kalbi. yansa bi türlü. yanmasa bi türlü. yolun ortasındaki beyaz çizgileri sayıyor. bir. iki. üç. tıp.
@ben_vesaire
lavabonun içinde iki kirli bardak. iki bardaktan fazlası. hikayenin aslı.
@parasut
trafik tıkanınca bastı kornasına, "delirtti beni bu trafik" diye bağırdı. elindeki direksiyonu yere koydu, bağdaş kurup oturdu.
@parasut
tablolarınız çok güzel ama sanki arkalarında gizli kasalar var.
Twitterature
Edebiyatı yeniden üretmeye dair en güzel örneklerden biri; 2009 yılında Şikago Üniversitesinden Emmett Rensin ve Alex Aciman adlı iki öğrencinin hazırladığı Twitterature adlı kitap. Edebiyat kelimesine (Literature) öykünen Twitterature edebiyat klasiklerinin tweet formunda ve Twitter dilinde baştan yazıldığı, aslında özetlendiği bir kitap. Amerika ve ingilterede Penguin Yayınevinden çıkan kitap, Twitterın sınırları içerisinde Batı edebiyatının 75 klasik eserini yeniden yorumluyor bir bakıma.
Bu yeniden üretim biçimi her yeni araçla birlikte tekrar tekrar gündeme gelen bir konu aslında. Kısa bir süre önce, klasik eserlerin çizgi roman olarak yayınlanmasıyla, bu yeni yorumlama biçimlerinin edebiyat sayılıp sayılmayacağı tartışılmıştı. Twitterature de iki öğrencinin edebiyat derslerinde kendilerine verilen okuma listelerindeki dünya klasiklerini sosyal medyaya uyarlamasıyla ortaya çıkıyor ve yine böyle bir tartışmayı beraberinde getiriyor.
Genç okurlar kitabın konseptini beğenirken, pek çok kişi kitabın klasikleri basitleştirdiğini ve değerini azalttığını düşünüyor. Ancak kitabın aslını okumayanın kitap hakkındaki tweetleri anlamayacağı aşikar. Twitterature yine de hem zekice hem de alabildiğine eğlenceli.
Rensin , fikrin yaratıcı kısmının altını çiziyor: Bence hem Twitter hem de edebiyat, uzun entelektüel geleneklerin birer ürünü ve ikisi de insanın yaratma ve yaratılarını kayda geçirip diğer kişilerle paylaşma açlığını besliyor.
Aciman ise bu yeniden üretim sayesinde klasiklerden haberdar olmayan insanlara başka bir formda da olsa - ulaşılabileceğini savunuyor: Asla Proust ve Joyce okumayacak insanlar var ve belki bizim kitabımız sayesinde bu yazarları azıcık da olsa tanıyabilecekler. Bu yazarların adlarını ve yapıtlarını hiç duymamalarından iyidir.
Örnek tweetler:
Hala bekliyorum. Kendimizi içinde bulduğumuz bu sinir bozucu durumsal metaforu düşünmemeye çalışıyoruz. (Samuel Beckett, Godotyu Beklerken)
Büyük bir böceğe dönüşmüş gibi görünüyorum. Bu hiç sizden birinin başına geldi mi? Web MDde bir çözüm yok (Kafka, Dönüşüm)
Wtf is polonius doing behind the curtain??? (Shakespeare, Hamlet)
Im havin a midlife crisis. Lost in the woods. Shoulda brought my iPhone (Dante, Cehennem).
Twitter'daki edebiyatçılar
Twitterı aktif kullanan yazar-şairlere de sorduk: Twittera neden ihtiyaç duyuyorlar? Nasıl kullanıyorlar, neler paylaşıyorlar? Ve Twitterda edebiyat mümkün müdür?
TV ve gazetelerden hızlı
Birhan Keskin:
Twitter'ı edebiyat yapılacak bir mecra olarak değil, bir iletişim aracı olarak görüyorum. Birbirimizden, yapıp ettiklerimizden haberdar olmamızı sağlayan büyük çaplı bir araç. Bence TV ve gazetelerin çoğu zaman önüne geçen bir hızı da var.
Son derece pratik. Ben de çoğu kullanıcı gibi, bazen haberdar olmak bazen hoş beş etmek bazen de bir bilgiyi paylaşmak için kullanıyorum. Benim açımdan en kullanışlı noktasıysa geçtiğimiz eylül ayından bu yana beş yavru kediyi Twitter üzerinden arkadaşlara verdim, her bir yavrunun bir evi oldu.
Doğru yere varması benim için zor
Ayfer Tunç:
Doğru kullanılan sosyal medya araçlarını yararlı buluyorum. Gözden kaçan kitapları ve benzeri şeyleri paylaşıyorum. Twitter'ı kişisel iletişim alanı olarak kullananlardan pek hazzetmiyorum, bunun için sayısız aracımız var çünkü. Gündemde olup gözümden kaçması muhtemel konuları yakalayabilmek benim için Twitter'ın en yararlı tarafı.
Twitter'da edebiyat mümkün olabilir mi? Kendimi yakın hissettiğim edebiyat pek mümkün olmaz gibi geliyor bana. Üstünde ve altında pek çok farklı anlamlar içeren cümleler varken edebiyata dair derdi olan bir cümlenin diğerlerinden ayrışarak doğru yere varması benim için zor.
Dilin olduğu her ortamda edebiyat mümkündür
Murat Gülsoy:
Twitter'ı duzenli olarak kullanıyorum; ilgimi çeken konulardaki siteleri işaret ediyorum. Blog'uma yaptığım güncellemeleri ve katıldığım etkinlikleri duyuruyorum.
Twitter'ı doğrudan bir üretim alanı olarak değil de daha çok bir haber paylaşım yeri olarak kullanıyorum. Ama böyle olacak diye bir kural yok. Pekala, Twitter üzerinde edebi metinler de üretilebilir. Dilin olduğu her ortamda edebiyat mümkündür.
Düşüncelerimin köpüğünü atıyorum
Sema Kaygusuz:
Twitter bana kalırsa, en eksiltmeli dille, en kısa sürede iletişim sağlayan bir haberleşme ve görüş bildirme aracı. Ben daha çok güncel haberleri takip etmek ve iletmek üzere kullanıyorum. Ayrıca, düşüncelerimin köpüğünü atıyorum orada. Kendimi kısaca ve çabucak ifade ettiğim için kısa süreli bir rahatlama yaşıyorum. Neyse ki Twitter bağımlısı değilim.
Edebiyata gelince... Edebiyat, çağının bütün formlarına ayak uydurabilen bir esnekliğe sahip. Birileri çıkıp 140 karakterli güçlü öyküler, haikular, bir nefeslik şiirler yazarsa, hiç yadırgamam. ilgiyle okur ve değerlendiririm. Ne de olsa yazmak, uzay boşluğundan bir kesit çıkarmaktır. Kağıtlara derin bir sadakat duysak da yeni fikirlere açık olmak gerekir...
ihtiyaçtan ziyade bir esinleyici
Leyla ipekçi:
Twitterda edebiyatın kendisinden ziyade, atmosferini bulmak belki mümkün. Artık edebiyatçı kahveleri revaçta değil. Yazar arkadaşlarımızla, edebiyat dergileriyle, edebi kurumlarla direkt, gayrı resmi bir ilişki kurulmasının imkanlarından bahsediyorum. Twitter her çeşit insanın daldığı bir nehir. Makam, sınıf gibi birçok kimlik kabuğunu kendi usulünce soyabiliyor. Karşılıklı iki yakasında olanlar aynı suya daldıklarında birlikte kulaç atmayı öğreniyor. Tabiri caizse bir algı tabircisi bu ırmak. Bu anlamda kelimelerle yaşayan benim gibi biri için ihtiyaçtan ziyade, bir esinleyici.
Twitter romanda yapmaya çalıştığım şeyi çağrıştırıyor biraz: Şeylerin çeşitliliğini değil, bir şeydeki çeşitliliği ifade etme çabasını. Eğer twitdaşlarınız yanıt veriyorsa o şeydeki çeşitliliği yakalayabiliyorsunuz. Daha tahammüllü olmayı da öğreniyorsunuz.
Edebiyata saygısızlık olur
Aslı Tohumcu:
Twitter'da çok özele girmemek kaydıyla hayatımla ilgili küçük ayrıntıları paylaşıyorum. Ama en çok bazı olaylara muhalefet etmek, kendimle ya da başka bazı sanatçı/yazar dostlarımla ilgili duyuruları paylaşmak amacıyla kullanıyorum bu mecrayı. Twitter deyince aklıma ancak şöyle bir ihtiyaç geliyor, gündelik hayatta iletişim halinde olmadığım insanların bazı konular hakkındaki fikrini, tavrını öğrenme merakımı tatmin etmek! Okuyucu yorumlarından hoşlanmadığımı, twiter'ın beni okuyucularımla buluşturmadığını söylersem ayıp etmiş olurum. Twiter'da bir twiter edebiyatı söz konusu olabilir belki, kendini 140 karakterle ifade eden özlü sözler şeklinde, ama bundan ötesini hayal etmek edebiyata saygısızlık, edebiyatı küçümsemek olur bence.
2012 Açalya Samyeli Danoğlu / Miss World, Çağıl Özge Özkul / Miss Universe (semifinalist), ilknur Melis Durası / Miss Earth, Meltem Tüzüner / Miss International
2011 Melisa Aslı Pamuk / Miss Universe, Gizem Karaca / Miss World, Merve Sarıbaş / Miss Earth, Elif Korkmaz / Miss International
2010 Gizem Memiç / Miss World, Serenay Sarıkaya / Miss Universe, Aylin Döndü Şahin / Miss Earth , Dilay Korkmaz / Miss International
2009 Ebru Şam / Miss World, Senem Kuyucuoğlu / Miss Universe, Ebru Hacıbedel / Miss Europe, Begüm Yılmaz / Miss International
2008 Leyla Lydia Tuğutlu, Begüm Kızıltuğ, Gizem Yurtoğlu, Gülsün Uslu
2007 Selen Soyder, Sinem Sülün, Feyza Çipa, Aslı Temel
2006 Merve Büyüksaraç, Ceyla Kirazlı, Selda Öğrük, Asena Tuğal
2005 Hande Subaşı / Miss World, Dilek Aksoy / Miss Universe, Merve Özkaran / Miss Europe, Şebnem Azade / Miss International
2004 Nur Gümüşdoğrayan / Miss World, Fatoş Seğmen / Miss Universe, Birce Akalay / Miss Europe, Gülşah Şahin / Miss International
2003 Tuğba Karaca / Miss World, Özge Ulusoy / Miss Universe, Yelda Kaya / Miss Europe, Gizem Kalyoncu / Miss International
2002 Azra Akın / World 02 - winner, Çağla Kubat / Universe 02, Esra Eron / Europe 02 - 3rd place, Nihan Akkuş /International 02 - SF
2001 Tuğçe Kazaz / World 01, Sedef Avcı / Universe 01, Hatice Şendil / Europe 01 - 4th place, Ece Incedursun / International 01
2000 Yüksel Ak / Miss World (3), Cansu Dere / Miss Universe, Hülya Karanlık / Miss International SF
1999 Ayşe Hatun Önal / Miss World, Öznur Dursun / Miss Universe, Hülya Mutlu / Europe - SF, Merve Alman /Miss International
1998 Buket Saygı / World 98, Asuman Krause / Miss Universe 98, Şenay Akay / Miss International
1997 Çağla Şikel / World 97 - 4th place, Yeşim Çetin / Universe 97, Nilay Ceylan / Europe 97, Kamile Burcu Esmersoy / International 97 - SF
1996 Serpil Sevilay Öztürk / Miss World, Serpil Sevilay Öztürk / Miss Universe, Pınar Yiğit / Miss Europe SF, Gökçe Yanardağ / Miss International
1995 Demet Şener / World 95, Gamze Saygı / Universe 95, Beste Acar / Europe 95 - SF, Ahu Pasakay / International 95 - SF
1994 Pınar Altuğ / World 94, Banu Usluer / Universe 94, Didem Uzel / Europe 94 - 2nd place, Ayşin Albayrak /International 94
1993 Arzum Onan / Europe 93 - winner, Emel Yıldırım / World 93, ipek Gümüşoğlu / Universe 93
1992 Özlem Kaymaz / World 92, Elif Ilgaz / Universe 92, Banu Sağnak / Europe 92 - 3rd place
1991 Pınar Özdemir / Universe 91, Aslıhan Koruyan / World 91 - SF, Defne Samyeli / International 91 & Europe 91 - 4th place
1990 Jülide Ateş / Miss World (SF), Jülide Ateş / Miss Universe (SF), Aylin Fatma Aydın / Miss international
1989 Burcu Burkut /Miss World, Jasmin Baradan / Miss Universe, Esra Akar / Miss international
1988 Esra Sümer / Miss World, Meltem Hakarar / Miss Universe, Sebnem Tan / Miss Europe, Didem Fatma Aksel / Miss international
1987 Şebnem Dinçgör / Miss World, Leyla Şeşbeş / Miss Universe, Mine Baysan / Miss international
1986 Meltem Doğanay / Miss World, Demet Başdemir / Miss Universe
1985 Filiz Hülya Küçükbayraktar / Miss World, Müge Gorduva / Miss Europe
1984 Gülçin Ülker / Miss Universe, Neşe Erberk / Miss Europe , Gamze Tuhadaroğlu / Miss international
1983 Ebru Özmeriç / Miss World, Dilara Haraççı / Miss Universe, Güzin Yıldız / Miss international
1982 Ayşe Belgin Güven / Miss World, Canan Emine Kakmacı / Miss Universe, Nazlı Deniz Kuruoğlu / Miss Europe, Mine Ersoy / Miss international
1981 Aydan Şener / Miss World, Şenay Ünlü / Miss Universe, Ayşegül Ercan / Miss Europe, Sebun Inja / Miss international
1980 Fahriye Funda Ayloğlu / Miss World, Heyecan Gökoğlu / Miss Universe, Serap Yalçın / Miss Europe, Nuchat Burar / Miss
"Miss Turkey Org. 1980 yılından beri "Miss World", "Miss Universe", "Miss Earth" ve "Miss International" yarışmalarının Türkiye lisans sahibidir. "Miss Turkey" yarışması dereceye giren dört güzelini, ülkesini temsil etmek amacıyla dünyanın çeşitli yerlerinde düzenlenen bu yarışmalara göndermektedir.
Miss Turkey Organisation, Türk insanının özelliklerini ve imajını dünyaya en güzel şekilde anlatmak amacını taşır.
Biz günümüz kadınının hayata dair hedefleri olan, kendini yenileyen, modern, akıllı ve güzel kadınlar olduğuna inanıyoruz. Miss Turkey tecrübesini yaşayan kızlarımız, bu karakteristik özellikleri, günlük hayatlarına taşımışlardır.
Dünya Güzeli seçilerek tarihe bir not düşenlerden bizimle paylaştığı tecrübeyi, başka profesyonel kariyerlere taşıyanlara kadar tüm "Miss Turkey" finalistleri günümüz Türk kadınının en değerli örneklerindendir."
Ebu Hüreyre´nin anlattığına göre, bir adam, geldi, Peygamberimize, oruçlunun hanımına cinsel ilişki dışında yaklaşmasını sordu. Peygamberimiz ona müsaade etti. Ardından bir başkası geldi, o da aynı şeyi sordu. Fakat ona izin vermedi.
Peygamberimizin müsaade ettiği kişi yaşlı birisiydi, izin vermediği de genç bir insandı. (Ebu Dâvud, Savm:35.) Böyle bir halde yaşlı bir insan nefsine hâkim olabilirken, genç birisinin nefsine söz geçirmesi oldukça zordur, daha ileri giderek orucunu sakatlayabilir. Bunun için Peygamberimiz gençlere izin vermemiştir. Aynı konuda Hz. Âişe annemiz de diyor ki: Resulullah (a.s.m.) oruçlu olduğu halde hanımlarından birini öperdi. Hz. Âişe bunu söyleyince gülerdi. (Ebu Dâvud, Savm:33) Yine konuyla alakalı benzer bir olayı Hz. Cabir anlatıyor: Hz. Ömer bir gün telâşla geldi: Ey Allah´ın Resulü! dedi, Bugün ben büyük bir hata işledim, oruçlu iken hanımımı öptüm!
Peygamberimiz de şöyle cevapladı: Sen oruçlu iken mazmaza yapmaz mısın (abdest alırken ağzına su vermez misin? Bu orucunu bozar mı?) Hz. Ömer, Bunda bir sakınca yoktur dedim, Peygamberimiz buyurdular ki: Öyleyse niye (öpmekle telaşa ediyorsun?) (Ebu Dâvud, Savm:33.) Hadislerden anlaşılan manaya göre, bir kişi hanımını veya bir kadın kocasını oruçlu iken öpecek olsa, erkekten meni, kadından da bir yaşlık belirse, oruçları bozulmuş olur. Bundan dolayı da Ramazan´dan sonra oruçlarını kaza etmeleri gerekir.
Kadın bu öpme sonunda bir yaşlık değil de, bir lezzet duyacak olsa orucu bozulmaz. Okşamak, el tutuşmak, boyuna sarılmak da öpme gibi değerlendiriliyor.