bu tür müzikleri biliyordum, fakat pek haşır neşir değildim. olmak da istemiyordum. fakat muhteşem yüzyıl dizisi televizyonda açıkken bayağı dinlemiş oldum. dinlemez olaydım. böyle hint filmlerinde yılan oynatılan sikko müzikler gibi. neden böyle şeyler dinlediklerine anlam verememekle birlikte o zamanın şartlarına yoruyorum. gerçi padişahların da gidip cannibal corpse, morbid angel falan dinlediklerini düşünmek daha saçma olurdu. en iyisini yapmışlar.
dikkat ediyorum yazılanlara, genelde musician, actress, director, writer, photographer gibi yazılar görüyorum. Kardeşim bu ülkede ne kadar çok işe yarayan insan varmış diyorum. bakıyorum bakıyorum, halbuse bir sik göremiyorum. yani burada yazılan şeylerin tek amacı reklam yapmak tamam anlıyorum da ne diye bu kadar abartıyorsunuz? elinize bir fotoğraf makinası alıp dağ, bayır, sümüklü bir piç veya çiçeğin üstüne konan sikko bir böcek fotoğrafı çekince fotoğrafçı olmuyorsunuz malesef, aynı şekilde 2 boktan blog yazısı yazmakla yazar olmadığınız gibi. Müzik konusuna ise değinmeyeceğim bile, çünkü konunun içinden çıkacağımı düşünmüyorum. bu yazılanlar ise mutlaka ingilizce oluyor ki ben acayip kültürlü birisiyim havalarına girilsin. hele bir de fransızca tanımlamalar yazanlar var ki, bunlara hiç girmiyorum, çünkü böyle durumlarda nefes almam zorlaşıyor. allahınızdan bulun.
kesinlikle bezelye açmaktır. bu iğrençliği yaptıran insanlar annem ve babam olmasa ağır küfürler ederdim de neyse artık. zaten büyüdüm, artık isteseler de yaptıramazlar.
son zamanlarda yapmaktan büyük zevk duyduğum eylem. içimi bayıyorsunuz amına koyayım duygusallıklarınızla. eski sevgili diye aratıp, ağlamış herkese basıyorum eksiyi. yapmayın, etmeyin nolur.
son zamanlarda iyice dikkatimi çeken bir durum. gerek rahmetli dedemde, gerek diğer büyük akrabalarımda, gerekse mahallemizdeki yaşlılar halim amca ve rukiye teyzede** gördüğüm ortak bir özelliktir bu. geçen gün bankada gördüğüm ve muhtemelen banka tarafından kazıklanan yaşlı bir amcanın da "nalet gelsin sizin gibi bankaya" sözüyle artık yaşlıların lanet kelimesini nalet olarak bildiklerine kesin olarak karar verdim. düzeltmeye de gelmiyor, senin yaşın kadar görmüşlüğüm var benim iblis, hadi kalk şimdi siktir git gibi kötü sözler duymaktan korkuyorum. yine de garipsiyorum bu durumu.
su götürmez bir gerçektir. kadınlar yaratılışları gereği burunları havada olan varlıklar olduğu için yanlarnda her zaman kendilerini öven, kendilerine yağcılık yapan, kaypak erkeklerin bulunmasını isterler. açık sözlü erkekleri tercih etmezler. bunun bir sürü sebebi vardır. mesela bu fotoğrafta nasıl çıkmışım sorusuna, canım çok güzel çıkmışsın cevabı yerine, kusura bakma ama sik gibi çıkmışsın cevabına pek alışkın değillerdir. saçlarım böyle nasıl olmuş sorusuna cevap olarak harika canım yerine götüme benzemişsin yeminle sözünü duymak istemezler. bunun gibi bir sürü örnek gösterebiliriz ama uzatmaya pek gerek yok. fakat bu durumda onları suçlamamak yersizdir. suçlanması gereken insanlar kadınların götünü kaldıran gevşek erkek kesimidir.
tam olarak "bunlar hep amerika'nın oyunu, amerika'nın arkasında kim var? israil" olan söz. okulda, kahvede, sokakta, kısacası günümüzde her yerde duyulabilen cümledir artık. kimi zaman coca cola içerken karşınıza çıkar, "coca cola içme, parası amerika'ya gidiyor, amerika'nın arkasında israil var" gibi ibretlik cümleler söylenir. "içtiğin kola filistin'e bomba olarak geri dönüyor" gibi cümlelerle de devamı getirilir. aynı şekilde mcdonald's da da geçerlidir, amerika'nın oyunudur bunlar. dikkat etmek gerekir. belki bu yazdıklarım da amerika'nın oyunudur. amerika'nın arkasında kim var? israil, yaa.
su götürmez bir gerçektir. konserlerde gerek seyircilerin kusmuklarını yemesiyle, gerek yarasa ısırmasıyla, gerekse günahsız civcivleri ezmesiyle* bu pislik sıfatını kendisi çoktan haketmiştir. dilerim ki, yaşının da kemale ermesiyle bu terbiyesizliklerden kurtulup kendini bilinçli bir birey olmaya adar.
evet efendim, gerek mahalle ortamlarında, gerekse metal müziğe yeni merak sarmış ama dallamalıktan kurtulamamış insanlar arasında dilden dile dolaşan bir dönemin efsanesidir bu olay. doğruluğunu hiçbir zaman kesin olarak teyit ettiremememle birlikte, mahalleden seyfi abinin 93 istanbul konserinde bizzat şahit olduğunu söylemesiyle ben böyle bir olayın gerçek olabileceğini düşünmekteyim. bundan sonra inanıp inanmamak size kalmış.
obituary'nin back from the dead albümünden çok klas bir şarkısı. hatta kanımca obituary'nin en iyi şarkısı.* sözlerini ise yazmıyorum, gidin dinleyin, araştırın bulun. bu kadar hazırcı olmayın.
evet efendim, öncelikle tehlikeli bir yerde oturduğum için kulağı daima dışarıda olan bir insanım. bir ses gelse, bir olay çıksa da pencerelere aksam, biraz kavga izlesem bütün günün stresini üzerimden atıyorum. fakat bir süredir yoğun gaza gelmelerime, 1 saniye içinde oturduğum yerden kalkıp cama fırlamama rağmen kavga izleyemiyorum. sebebi ise sokakta bağırıp çağıran, fakat onca insanı etrafına, pencerelere toplamasına rağmen kavga etmeyen orospu evlatlarıdır. be yavşak, sen beni ve benim gibi düşünen diğer bilinçli bireyleri nasıl haya kırıklığına uğratırsın diyesim geliyor bu insan müsvettesine, fakat demiyorum yine terbiyemi bozmuyorum. yalnız bu durum devam ederse, bir gün 4.kattan aşağıya ananızı sikerim lan, kavga etmeyecekseniz ne diye şov yapıyorsunuz diye bağıracağım. akabinde vücudumun belli bölgelerinden kan alımları gerçekleşmezse gelip burada sizinle paylaşırım. özet olarak ülkemizin en sorumsuz, en vurdumduymaz insanlarıdır bu ibnetorlar. bundan sonra bağırıp kavga etmezlerse ben yapacağımı bilirim.
Benim için ilk pişmanlık, Annemin yeniyıla Halk Tv izleyerek girmesini engellememek oldu. Şimdi bütün yıl kafamın sikilmesine katlanacağım. Umarım bu pişmanlık benim için ilk ve son olur.
efendim, öncelikli olarak söylemeliyim ki, sadece benim başıma gelen bir şey değil bu. sordum ettim, herkes aynı dertten muzdarip. tabi bu ağzı kokan vampirler dışında. gerek okula giderken, gerekse yolculuk yaptığım diğer yerlerde karşıma çıkıyor, daha doğrusu burnumun ırzına geçiyor bu vatandaş. metrobüste, otobüste, trende, minibüste her yerde kurbağanın sineğe dil atması gibi, kurbanlarına nefes atıyor bu insan. otobüs mü al sana sarımsak kokusu, metrobüs mü o zaman sana biraz çürümüş lahana üfleyeyim mantığıyla hareket eden bu kişiler yüzünden, ne zaman bir taşıta binsem yolculuğum eziyet halinde geçiyor kardeşim. diş macununu alıp diş fırçalamanın, insan hayatından en fazla 5 dakika götüreceğini bilse de yapmıyor işte. i.e.t.t biz insan taşıyoruz diyor. bunların sloganı da biz insan sikiyoruz olsa gerek ki hayatlarını böyle devam ettiriyorlar. azalarak ölmelerini bekliyorum.
efendim, yılbaşı geldiğinden mütevellit sıkça görülen dallamalardır bunlar. fakat neden yaptıklarını anlayamadım gitti. kafayı sıcak tutuyor desek tutmuyor, insanı güzel gösteriyor desek hiç alakası yok, aha ben noel baba şapkası taktım, şimdi çok ilgi çekeceğim desek hiç değil. peki neden böyle cins bir görünüme sokar insan kendini? cevabı ise çok basittir. başlıkta da dediğim gibi, tamamiyle kişinin gerizekalı olmasından kaynaklanır. yolun ortasında fare jerry'nin gece uyurken taktığı bir şapkanın kırmızı rengiyle dolaşmak düpedüz saçmalıktır, ibişliktir, kendini bilmezliktir. tez zamanda akla fikre sahip olmalarını dilediğim insanlardır bu yaratıklar.
Efendim ciddi olarak söylemeliyim ki, dünyada benim için akli dengesini yitirmiş bir insan varsa o insan bu kızdır. Dizlere kadar giydiği çizmeyle, yünlü montuyla, eldiven ve atkısıyla birlikte giydiğinde ne gibi bir amacı olduğunu gerçekten çözemediğim, kendisini neden böyle ibiş bir görünüme soktuğunu merak ettiğim kızdır ayrıca. kendilerine soğuk havalarda hasta olmalarını diliyorum ki bu sayede "acaba neden hasta oldum" diye düşünerek az da olsa beyinlerini kullanmayı öğrenirler. pek umutlu değilim gerçi ama olsun.
90'lı yılların en az hülya avşar-sigara külü efsanesi kadar müthiş olan şehir efsanesi. kimi zaman ürkütücü, kimi zaman da nedensiz bir hava atma sebebiydi. neden söylendiği konusunda ise hiçbir zaman bir fikrim olmamıştır.
voivod'un 1991 yılında çıkardığı albüm. progressive metal nedir diyenlere örnek olarak gösterilebilecek süper bir albümdür. aynı zamanda albümün 6 numaralı şarkısıdır.
genelde futbol müsabakalarında futboldan ilgilenmeyen aile büyüğünün(baba,dede vs.) sorduğu soru. türkiye maçlarında sorulunca hadi neyse desem de hollanda ligi maç özetlerinde veya toulouse-lyon gibi maçlarda sorulmasıyla sinirlerimi geren sorudur ayrıca.
son zamanlarda iyiden iyiye yaygınlanmış olay. neyin kafasını yaşıyor stad görevlileri bilmiyorum ama epey sıklaştı bu durum. Super lig özetlerinde bir maç esnasında duymuştum ilk defa. daha sonra birkaç kez daha karşıma çıktı. Bugün de samsunspor - g.antep bld. ve ankaragücü - fenerbahçe maçlarında çalınınca artık iyiden iyiye moda olduğuna kanaat getirdim. temennim hızla azalarak bitmesi yönünde.
yaş 14-15 e gelince arkadaşlarından önce davranıp spor salonuna ilk olarak yazılan gençtir efendim. mahallede bir karizması vardır. okuldan geldikten sonra spor çantasını alarak salona giderken, havalı havalı yürüyerek artistliğini yapar. spora başlamasından 3-4 hafta geçince herkes kollarına bakar, "şimdiden farkediliyor spor yaptığın he" gibi sözler söylenerek gencin övünmesi sağlanır. mahallenin büyükleri tarafından "şişir bakayım pazuları" veya "baklavalar çıktı mı baklavalar" gibi lafları sıkça duyarlar. bizim mahallede cem başlamıştı ilk olarak, hepimizden daha havalı yürürdü götveren, ama ayrı bir karizması vardı işte, çünkü hepimizden önce o başlamıştı vücut geliştirmeye. arkadaşlarının hep bir adım ilerisindeydi bu genç.
her muhitte bulunan şirret, fesat, dedikoducu, mahalle karılarının, günlerde, ev oturmalarında ve camdan karşı apartmandaki diğer kadınlarla muhabbetlerinde dedikodusunu yaptığı olay. bir nesil bu kadınlar yüzünden ne çileler çekti,"kıız ayşe, şengül'ün oğlu ahmet yine kız atmış eve", "bak bak türkan'ın oğlu eve yine kızla geldi" gibi sözler yüzünden, bunu anca o kadınlarla aynı yerde yaşayan bahtsız, genç delikanlılar bilir. bizim mahallede de serkan abi'nin annesi hatice teyze üstleniyor bu görevi. ne zaman mahalleden bir genç, kız arkadaşıyla eve gelse, sayesinde bütün mahallelinin haberi oluyor. mahallede biri ölse bu kadar insanın haberi olmuyor.
genelde can sıkan eylem. sabahın 5'inde uyumuşsan, uyandırılmak daha can sıkıcı oluyor. telefonu açmaya gittiğinizde, ahizeyi kaldırınca ses kesiliyorsa bu sıkıntı kat kat artıyor. neyse diyip tekrar uyuyabilirsin, tabi yastığının altındaki cep telefonuna gelen mesaj ile kafan titremediyse. onu da boşverirsin, bu sefer kesin uyuyacağım dersin, yanıbaşındaki sehpada arkadaşının cep telefonu çalar, artık uyumak sana haramdır. en iyisi abdest alıp, güne devam etmektir.
günümüz şartlarında her amcanın veya dayının yapması gereken davranış. zira günümüzde en kolay para kazanılan meslek futbolculuk olduğu için, neden benim yeğenim futbolcu olmasın mantığıyla hareket etmek gayet mantıklıdır. yeğenin 1,5-2 yaşına gelip rahatça hareket edebileceği dönemlerde başlar bu eğitim. eğitimin en önemli kısmı yeğen topu eline aldığı zaman "ayağınla vur lan, ayağına al şu topu" diye bağırmaktır. böylelikle korkan yeğen mecburen futbol oynayacak ve bir zaman sonra bunu zorla değil de severek yapmaya başlayacaktır. çocuktur çünkü, her zaman yaptığı şeyleri eninde sonunda sevecektir. 3-4 yaşlarına geldiğinde ise forma ve futbol topu alıp, futbol oynatılmaya ciddi ciddi başlanmalıdır. eskiden futbolcu adayları altyapıya 12 yaşında girince bile genç sayılırken şimdi o yaşta yıldız adayı olma konumuna gelmektedirler. onun için küçük yaşta eğitim çok önemlidir. ilgilenilmelidir çocukla, belki bütün sülalesinin hayatını kurtarır, hem bu sayede yeğenin menajerlik haklarını da mecburen elinde bulundurursun. bu işten ikiniz de epey karlı çıkarsınız. fakat, baktınız ki yeğeninizde hiçbir ışıltı yok o zaman diğer seçeneği denemelisiniz. basketbol oynatmalısınız.
