'şimdi bende bu konuyla ilgili birşeyler yazmak isterimki herkezler okusunda ne b*k birşeydir görsün dimi?' Siz bu yazıya nasıl saygı duyabilirsiniz? Yemin ediyorum gözüm seyiriyor, elim ayağım titriyor.
paran yok 5 gündür alkol alamıyorsun ve bu yüzden sürekli uyuyorsun. Ama bugün dayanamayıp kartına yüklendin, 4 bira aldın da noldu, zaten 500 lira borç ödeyeceksin gelcek ay, peeh.. ama hayat sana güzel kardeşim, ye, iç, sıç. bir daha mı gelceksin dünyaya * , veresiye yaşa şu hayatı.
uludağ üniversitesi sinema topluluğu tarafından düzenlenen 27 Ekim 2011 Perşembe günü sa 14.30' da iibf bordo salona söyleşiye gelecek olan saygıyı ve sevgiyi fazlasıyla hakeden sanatçı.
Bitmek tükenmek bilmeyen her birinin adı her zaman 'hain' olan, insanın içindeki nefret duygusunu gün geçtikçe arttıran iğrenç, utanç verici, üzücü hatta oldukça yıpratıcı saldırılardan 'bir'i (!). içimdeki endişeyi anlatamam sözlük, emekli olmadan önce batı görevi erzincan'dan 2 çocuğunu bırakıp hakkari'ye giden kuzenime ulaşamamak, aptalca ağlamak, merak içinde beklemek... böyle açılımı, böyle terör politakalarını s*kiyim ben!
senaryo olarak çok fazla eksik noktası olmasına rağmen,hamamda geçen inanılmaz bir dövüş sahnesi sinema tarihinin önemli sahnelerinden olduğunu düşündürüyor insana. Viggo Mortensen'in karizmasını ve oyunculuğunu beğenmemek mümkün değil.
annemin kanser yapıyormuş diye, senelerce bizi yediği, kaçak kaçak aldığım çocukluğumun lüks içeceği.. bir de o dönemde elimizde bir liste vardı okulda mı ne dağıtmışlardı zararlı maddelerin yazdığı bir kağıt, E333 de en başında yazardı, capri sun ı duyunca da aklıma E333 geliyor işte.
baya içerlemiş olmalı ki derse başlarken durduk yere 'seri katil değilim.' diyerek çıkış yapmış değerli hocamızdır. pek iyidir, sakin sakin * güzel ders anlatır. herhangi birine atar yapmadığı ve suyundan bir yudum almadığı sürece de asla konuşmasını kesmez, kestirmez (!). ama arada bu durum da 'biiiiiitttt...' se iyi olcak.
Belli ki oturup araştırmışlar,fikir midir zikir midir bilmem, lakin 'haydar' nedir diye bakmışlığım oldu. acaba sopa olarak kullandıkları için mi, yoksa iri, büyük ve siyah * fener anlamına geldiği için mi sansürlendiğini merak etmekteyim. daha neler görecez bakalım...
sokakta oynamak denen bir şey vardı be; saklambaç, pele, uzun eşek, doğurtturmalı, gol atan kaleye, ip atlamalar, üçgen, kum bile yiyorduk yahu. sinek ilacı dumanını da az solumadık peşinden koşarken.
apartman içinde kilim serer, legolar, barbiler oynardık.
bisikletlerle kazık yarışı yapardık, ya da mermeri en uzun kim kaydıracak.
zillere basıp kaçar, jetonlu ankesörlü telefondan itfaiyeyi arayıp 'kıçım yanıyor abi' derdik.
çizgifilmlerimiz mükemmeldi bir kere. öyle pokemon bile cazip gelmezdi ilk başlarda. tsubasa, candy *, jetgiller, çakmaktaş, şirinler, he-man ... bir de hugo'muz, susam sokağımız vardı tabi.
sonra dizimiz öyle o bunun busuna vardı, o şunun şusunu elledili değildi, anneler vasıtasıyla zorla izlenen yalan rüzgarı dışında, zeyna falan izledik baya. kaygısızlar, baskül ailesi, süper baba, mahallenin muhtarları, bizimkiler...
ateri hala şu klavyelere oranla tercih edilesidir muhtemelen. hele ki mario üstüne, ablayla ortaklaşa oynanan tankın verdiği haz tarif edilemez; 'sen kartalı koru ben adamları halletcem.'
annenin kızmasına aldırış etmeden yenen meybuzlar, okul çıkışı alınan piyamlar, turşu suları, leblebi tozları, capri sunlar...
ütülen futbolcu kartları, looney tuneslu tasolar, bilyeler...
şahit olduğum olaydır.* arkadaş telefonunu tuvalete düşürür. üstüne ele poşet geçirerek o telefonu alır. daha sonrasında telefonu çamaşır suyu dolu başka bir kaba atar, temizlenmiş telefonu kurutma makinesiyle kurutur. evet bunların hepsi saçmalıktır, lakin o telefonun bir hafta gibi kısa bir süre de olsa yine de çalışmış olması daha beter saçmalıktır.