çıktığı bir tv programında "kadere inanıyorsunuz?" diyen sunucuya,
"hem de nasıl. ölçüsüz hiçbir şeye inanmam. kader, ölçü demektir." diyerek bizi kader hakkında
düşünmeye sevk eden aklının farklı çalıştığını düşündüğüm yazar.
https://galeri.uludagsozluk.com/r/1235273/+
Tanistirayim, adi Muhammed, Suriyeli.
is yerime geldi ailesiyle birlikte, sikilmadan oyalansin diye eline kagit kalem verdim.
O da jest olsun diye beni cizmis.
-Sagdaki ben oluyorum-
yüksek gelirli bir ailenin samimiyetsiz aile içi ilişkileri, teknoloji bağımlılığı,
diğer aileyle tamamen çıkar üstüne kurulmaya çalışılan ilişki, Handan'ın doyumsuzluğu, mutsuzluğu...
sırf çevresindeki kadın kitap yazıyor ve ilgi görüyor diye hakkında hiçbir şey bilmediği
ve bilmek istemediği doğu ve oradaki kadınlar hakkında kitap yazmaya kalkışan handan aslında içimizden biri.
çoğunluk kadar iyi olmasa da izlenebilir bir seren yüce filmi.
ada güzel. ağlayan çınar, kayıkçılar, hoş geldiniz diyen tonton teyzeler, köy havası vs.
birkaç yıl önce gittiğimde sessiz, sakin kendi halinde bir köydü uzun zaman sonra hafta sonu gitmek
gibi bir hata yaptık. adım atacak yer yok. her yer araba dolu, sokaklarda rahatça yürüyemiyorsun.
haa bir de yarım saat sürecek diye bindiğimiz kayık turu 5 dk sürdü.-önceden anlaşıp binin-
yine de bursa'da görülmesi gereken yerlerden biridir gölyazı.
ilkokuldayken yeşilay haftasında öğretmenimizin anlattığı sigaranın zararları
sonra o kararmış ciğer görüntüleri beni o kadar etkilemişti ki eve gidince
günde 2 paket sigara içen babama ağlayarak, sigarayı bırakmasını yoksa öleceğini söyledim.
babam beni dinleyip sigaranın elbette zararlı olduğunu ama kaderin önüne de geçilemeyeceğini
o yüzden endişelenmemem gerektiğini anlatıp beni nasıl etkilediyse artık
babalar gününde babama bir paket samsun almışlığım var. **
arkadaşlarla öğle arasında yemek yemek için gidilen mekanda gelen ayranın kapağını açtığını unutup
hızla çalkalamaya kalkışmak suretiyle ayranla yıkanmak.
dahası garsonlar dahil herkesin utandırmamak için gizlice gülmeye çalışmaları ama başarılı olamamaları.*
ekşi'de recep ivedik 4 filmini yeren ve özet olarak insanların bu film için sinemaya
gidip 10-20 tl bayılmasını eleştiren entry haftanın en beğenilen entry'si iken,
uludağ'da ise aynı film için "en yakın arkadaşı alın gidin, entel gömleğini çıkarın,
küfürlere gülüp keyfini çıkarın" tarzında yorum içeren entry yine en beğenilenlerde yerini aldı.
velhasıl 2 sözlük arasında büyük uçurumlar vardır ki bunun en somut örneği şukuluk entrylerdir.
not: recep ivedik 4 izlemedim.*
hamiş: ekşi sözlük soğuk nevale iken, uludağ candır.*
*bir diğeri
.kızım al şu telefonu kontör yüklettim çarşıda, 200 kelime bedava yaptır. *
eve daha internet bağlanmamışken kuzenimin yan evde oturan ahmet amcadaki wifi'den bahsetmedi üzerine:
-memo, koş oğlum ahmet amcandan pipii'yi al da gel. **
çek asıllı yahudi yazar kafka'nın en sevdiğim eseri.
dönüşümde gregor samsa'nın hamamböceğine dönüştüğü anda bile kendi halini düşünmeden önce
işe gidemeyeceğini düşünüp üzülmesi içler acısıdır.
kafka'nın babasıyla olan ilişkisi tüm kitaplarında az çok hissediliyordur belki ama dönüşümde
kafka ve babası arasındaki o soğuk ilişkiyi daha doğrusu iletişimsizliği fark etmemek elde değil.
edebiyat üzerine sohbet edebildiğim nadir arkadaşlarımdan birinin
"hayatta her insanın kendini gregor samsa gibi hissettiği zamanları olmuştur" sözü
kafka'nın aslında ne derece evrensel duygularla bizlere seslendiğini gösteriyor.
Birey olmasını başaranlara düşman kesilen son toplumlar ve bu toplumların en güçlü temeli olan,
çocuklarının hep iyiliğini, gerçekte ise sürekli köleliğini isteyen son aile yapıları
yeryüzünden silinene değin, Kafka'nın Dönüşüm'ü geçerliliğini ve güncelliğini koruyacaktır.
dün itibariyle bitirdiğim 5 sezonluk drama dizisi.
şimdiye kadar izlediklerimin belki de en iyisi.
başlarda inanılmaz mahcup, herkes tarafından sevilen, kendi halinde bir kimya öğretmeninin
kansere yakalandıktan sonra tamamen değişen karakterini ve sonrasında da nasıl nefret edilecek
bir insana dönüştüğünü çok net anlatan ve tabii ki zekice kurgulanan dizi.
ayrıca finalde çalan "baby blue" şarkısı da ayrı güzeldi.
velhasıl aldığı tüm o ödülleri sonuna kadar hak ediyor.
bugün eski kıyafetlerimi ayırırken taa lisede ilk sevgilimin aldığı hediye bluzu buldum.
tabi o zamanlar benimkisi gitmiş small beden almış ben de çok güzel falan dedim ama hiç giyemedim,
bu beden bana olmadı denir mi sevgiliye* neyse işte yıllarca hatıra diye de saklamışım.
sonra aklıma suriyeli mülteci komşumuzun kızı geldi hiç de giymemişim zaten kıza hediye edeyim dedim.
bugün sardım pakete verdim küçük kıza nasıl da mutlu oldu.
velhasıl zamanında iyi ki öyle bir sevgilim olmuş (sadece hediye aldığı için değil sakın ha*
hediyesini yıllarca bana saklatabilecek kadar değerli biri olduğu için) ve ben ömür boyu saklayacağımı
düşündüğüm bluzu iyi ki hediye etmişim. çünkü kızın gözlerindeki o sevinç benim için en güzel hediyeydi zaten.
evet dostlar, yanlış duymadınız babam yıllarca bıkmadan usanmadan bağ-kurla mektuplaştı.
emeklilik zamanı geldiği halde yeni borçları çıkarılan babam her seferinde bu yeni borçlara itiraz ederek
-bittabi elindeki belgelere, faturalara dayanarak- hakkını aradı. bu sefer kesin emekliyiz sözünü ailecek
o kadar çok duyduk ki artık bağ-kuru babamın mektup arkadaşı olarak görmeye başladık.
önceleri bağ-kurdan cevap gelince babamın başına üşüşüp mektubu açmasını heyecan içinde beklerken geçen yıllar boyunca
o heyecanı da yitirdik. annemin "herkes biraz para yedirdi, sen de öyle yapsaydın şimdiye çoktan emekliydik."
sözlerine kulak asmayan babam "ben kimseye rüşvet yedirmem, hakkımı arıyorum." dedi ve sonunda beklenen gün geldi çattı.
sonuç: emekliyiz. ailecek mutluyuz yalnız babam mektup arkadaşını kaybettiği için biraz hüzünlü.*
babası uzun süre yurt dışında olan 4 yaşındaki kuzenim sonunda çok özlediği babasına kavuşur.
babası bir iki oynadıktan sonra başka şeylerle ilgilenmeye başlayınca aynen şu cümleyi kurar:
baba, böyle yapmaya devam edersen beni ağlatacaksın, sen bana eksik davranıyorsun.**
yola bakan bahçemizde limon toplamaya çalışırken babamın yanıma gelip:
"jineps, ne yapıyorsun orada? Arka bahçeden toplasana limonu buraya karışma." demesi üzerine benim "ne fark eder ki" diyen şaşkın bakışlarımı görüp aynen şu açıklamayı yapması:
"burası yol kenarı kızım. Gelen geçen görüyor limonları, göz hakkı denen bir şey var. ön bahçedeki limonlar bize zaten yetiyor, bırak buradakilerden de mahalledekiler yararlansın."
işte böylesine düşünceli bir babaya sahip olmak her şeye değer...
- sen burada böyle açık giyiniyorsun ya türkiye'de başını kapatman gerekiyor mu?
- gerçekten erkeklerin 4 tane eşi var mı?
- hangi alfabeyi kullanıyorsunuz?
ve bana sorulan en ilginç soru da
- develere biniyor musunuz ?