sevgili media marktın, kendisi ile geçirdiğimiz iki aylık servis maceramızın sonucunda bir adet kullanılmış veya teşir ürünü logitech g603 cihazı bana sıfır cihaz diye kakalamaya çalışmasını anlatan rezalet hikayemizdir. hoş geldiniz arkadaşlar.
lütfen naçizane rezaletimizi detaylıca inceleyip puanlayınız, desteklerinize müteşekkir olur şimdiden teşekkür ederim. zira bu tarz durumlarda siz sevgili sözlükçülerin demir yumruğu bu tarz aymaz markalar karşısında biz tüketicilerin az sayıda dayanaklarından biri.
olayı anlatayım,
şubat ayında media markt maltepe piazza şubesinden 400 liraya logitech g603 model bir oyuncu mouse'u aldım. iki ay önce de bu arkadaşın orta tuşu kafayı yiyip abuk sabuk komutlar algılamaya başladı. ben de her sıradan çinkokarbon vatandaşın yapacağı gibi mouse'u alıp satın aldığım piazza şubesine götürüp servise verdim.
bi yirmi gün sonra telefonuma; mouse'un hazır, tamirini bakımını yaptık, dipçik gibi oldu, gel al hacıabi diye mesaj attı bunlar.
ben de mal gibi sevinip, ehehe tamir olmuş benim cihaz hihoho diye, iş çıkışı gidip mouse'u aldım ve yine aynı şekilde mal gibi geri döndüm eve.
buraya kadar her şey normal.
şimdi bu arkadaşlar gerçekten de cihazın orta tuşunu tamir etmişler. fakat bu sorunu çözerken, nasıl başardıkları hakkında hiçbir fikrim olmamakla birlikte, hayretler içinde farkettim ki bir şekilde mouse'un fiziksel yapısını deforme etmişler. mouse bildiğin ayakları yamuk masa gibi sağa basınca sağa, sola basınca da sola yatıyor!
şaka gibi gerçekten.
anasını satayım ya mouse'un götü üsküdarda başı hadımköyde oyuyor! bir insan-ı adem belli bir amaç için tasarlanmış, sert maddeden yapılma bir cihazı bu hale getirmek için ne yapmış olabilir ki ya? gerçekten merak içerisindeyim... neyse.
ertesi gün tekrar cihazı alıp götüm götüm media markt piazza şubesinin yolunu tuttum tabii.
bu mouse size ne etti de bu hale getirdiniz cibabam yav diyip geri verdim ve haliyle ürün artık ayıplı mal statüsüne düştüğü için değişim talebinde bulundum.
zavallı mouse tekrar servise gitti.
bir ay sonra mesaj attılar ürününüz hazır gelin alın diye. evet, mouse'u düz bir zemine koyup sağa sola oynatmaları tam bir ay sürdü gerçekten.
şimdiye kadar 26 defa hakem heyetine başvurmuş olması gereken bendeniz gerizekalı da, meme emcüklemeye anasının peşine giden it eniği gibi gittim yine mediamarkt piazza şubesine.
hazretler ayıplı ürün durumu oluştuğu için değişim hakkımı kullanmak istediğimi belirttiğim halde iade buyurmuşlar.
fakat sorun şu ki bu günün dolar kuru ben ürünü aldığımda olduğu yerinden kalkıp ebesinin erekesine kadar gitmiş durumda.
şubat ayında aldığım fiyat 400, şu anki fiyat internet sitelerinden gördüğüm kadarıyla ortalama 750.
haliyle anlaşamadık yine. ürünün değiştirilmesini talep ettim, ellerinde olmadığını yalnızca teşir ürünü bulunduğunu söylediler.
bir derdin varsa onları ara diye elime bir numara tutuşturup topu da servise attılar sevgili media markt piazza çalışanları.
durumu kabul etmediğimi, hakem heyetine başvuracağımı söyleyerek götüm götüm eve döndüm yine.
ertesi gün servisi arayıp bu mouse size ne etti de bu zulmü ettiniz diye tekrar derdimi onlara da anlattım, servistekiler de media markt'tan ürünü bize gönderdikleri kargo takip numarasını alıp bize ver, biz de ona göre kaydı bulup sana derdini anlatman için bir mail adresi verelim diye siktirettiler başlarından.
yani muhattap bile bulamadım burada da.
yılmadan azimle sonuca ulaşmak için çabalamaya devam ettim. media markt müşteri hizmetlerinden bahsi geçen kargo numarasını talep ettim, ileteceğiz gün içinde piazza şubesinden sizi arayıp bilgi verirler dendi.
neden sonra media markt piazza şubesinden arandım da gerçekten ama kargo takip numarası yerine bana ürününüz, kutulu sıfır ürünle değişim yapılacak geldiğinde haber vereceğiz bilgisi geldi. ben de mal gibi sevindim yine ehi ehi tamam sorun çözüldü diye.
diyorum ya gerizekalılık bende, düpedüz sike sürülecek aklım yok hatta.
sevgili media markt piazza çalışanlarının bir gün önce temin edemedikleri, ellerinde yalnızca teşhir ürünü bulunan cihazı hakem heyetini duyduktan hemen sonra ertesi güne yepisyeni açılmamış kutulu olarak temin etmeleri sence de garip değil mi sevgili gerizekalı diye hiç sormadım kendime.
bu konuşmanın geçtiği günün ertesine de hemen arayıp cihazınız geldi, gelip alabilirsiniz diye haber verdiler.
ve tabii ki artık olayın gidişatından da tahmin edebileceğiniz üzere bendeniz ı. mal değneği elinde tuzlukla koşarak hiçbir boktan tereddüt etmeden gidip kutulu cihazı aldım. kutunun etrafındaki eziklerden, açma kapama yerlerindeki köşelerin yıpranıp yırtılmaya başlamasından falan da hiç şüphelenmedim.
bu yaşıma kadar iyi hayatta kalmışım yine.
neyse az önce eve gelip kutuyu bir açtım ki mouse bildiğin kullanılmış. altı çizik içinde, tabanın kauçuk kısımları aşınmış, üstünde lekeler var, bilgisayar alıcısı bile pislik içinde. yani bunun bir adım ötesi kutunun içinden hıyar çıkması olurdu anca...
çok geveledim ciddiyete dönüp toplayayım,
velhasılıkelam media markt çalışanları tarafından tüketicinin aleni olarak aptal yerine konulması, dolandırılması söz konusu.
insanların garanti kapsamında teslim ettikleri ürünleri mahvedip, iki ay bekletip üstüne bir de yalan söyleyip dolandırmaya çalışamazsınız. bu yaptığınız aleni suçtur, terbiyesizliktir. marka itibarının yerle bir olması kısmına girmiyorum bile.
neyse sevgili media markt, ben insanlar hakkınızda alışveriş yapacakları zaman hatırlayacakları bilgiler edinsinler diye başımdan geçeni buralara bıraktım.
bir de hakem heyeti dilekçesi yazacağım ürünün misliyle değiştirilmesi talebiyle, onu da bilahare gönderirler zaten size.
bir adet 2011 modeline sahip olduğum insan(sı) arkadaş.
şaka falan yapmıyorum. herif bildiğin allahın haşeratını benimseyip evcil hayvan diye aldı odasına. şöyle farkına vardım olayın:
dün akşam kara elf serisinin ilk kitabını okuyordum. epey de hoşuma gitmişti. omuriliğim yamulana kadar okumuşum. baktım ikiye bölünmek üzereyim dedim bir bakayım bilgisayara ne var ne yok kendime geleyim biraz. öyle boş boş bakınıyordum ki birden msn iletisi geldi ve bu angudun avatarı ilişti gözüme. böyle kımıl kımıl bir haşerat iğrenç iğrenç sırıtıyor adamın yüzüne ki kara elf serisinin ortamı da kranlık altında geçer her yer bu ucubenin devasa olanlarıyla doludur. onun verdiği etkiyle ağzım gözüm ekşidi yamuldu böyle. hay yere gireydim de bakmayaydım dedim ama iş işten geçmişti.
işin burdan sonraki kısmı ise adamı yarım yarım yaracak cinsten.
j:jim i:insan(sı)
i: lan mamana sen fear serisini oynamış mıydın?
j: avatarına sıçayım senin. (tavrım net.)
i: şükrüye laf etme lan. (şükrü? aslfjşalsfjkşla şükrü koymuş bir de ismini lan.)
j: yere giresin yeree. şükrüymüş ulan taşşak kebabı niye avatarına haşerat resmi koydun.
i: şükrünün size ne zararı var anlamıyorum. kendi halinde bir hayvan.
j: olm sapık mısın lan? nerden buldun onu?
i: merdivende oturuyordu ben de gittim yanına oturdum orda tanıştık. aldım eve yuva yaptım malikane oldu tam. takılıyor orda.
j: salak salak konuşma lan. yarın size geliyorum gebertecem o haşeratı.
i: siktir git lan. dokundurtmam kimseyi şükrüye.
şimdi bu bahsettiğim olay dün oldu. ama biraz önce bu şükrünün sahibi manyakla bir diyalog yaşadık ki... anlatabilecek miyim bilmiyorum. çoğu kısmı olduğu gibi aktaracağım.
baktım bu kerronun avatarı siyah. aha dedim şükrüyü ilaçladılar. hemen sordum niye öyle diye ve acı gerçekle yüzleştim. (insansı arkadaşım açısından acı olan gerçek tabi.)
j: avatarın niye siyah lan? şükrü mü öldü?
i: öldü amına koyayım. babam anasını sikmiş ben evde yokken.
j: ahahaha ben dedim olm sana o şükrü ölecek diye.
i: sus lan amlık. ne zararı vardı lan?
j: nasıl öldürmüş peki? askldkasd.
i: odaya girdim. baktım masayı siliyor. ''ne yapıyorsun?'' dedim. ''böcek vardı.'' dedi.
j: asklşfjasklf.
i: elim ayağım titredi. ''öldürdün mü lan yoksa?'' dedim. ''sıçtım ağzına.'' dedi. cevap veremedim. şükrü diye bağırdım.
j: askljflkasdja.
i: kalk lan klavyenin üstünden. amına koyayım sadist ibneye bak ya.
j: allah seni daş yapsın dahahaaş.
i: intikam almam lazım olm. çok kinlendim. ibnenin donunu, saatini saklayayım da bulamasın.
j: ahahahahah sus lan yeter gebericem burda.
i: olm bıçağı takar bağırsaklarını ortalığa dökerim senin. gülme lan göt.
j: ulan zurrik merdivende bulduğun böceği eve getirip ismini şükrü koymuşsun. bu yeterince saçma sapan değilmiş gibi bir de trajik ölüm olayından dolayı siyah avatar kullanıyorsun. şimdi de babanın donunu saklama planları yapıyorsun. seni ne yapayım lan ben? şükrü lan şükrü ne amına koyayım ya aklsdjflkasfjals.
i: şükrü çok güzel isim lan ne diyosun.
j: yere giresin yereee.
çok iğrenç bi şey lan... valla bak.
gebermişsin sıcaktan. vıcık vıcık her tarafın ter böyle. yapış yapışsın su itine dönmüşsün. ama o kadar da üşenek bir herifsin ki akşamdan beridir kıçını kaldırıp kömçürdüğümün duşuna girmemişsin. sonunda gerekli iman gücünü toplamışsın allahta yürü ya kulum demiş karpuzu yattığı yerden kaldırıp salmışsın küvete. güzel güzel yıkanıyorsun su, sabun falan hoş şeyler bunlar. ama tam durulanıp siktir olacağın yerde bu elektrik idaresindeki yavşaklar artık test mi yapıyorlar başka bir bok mu yiyorlar bilinmez cazırt diye kesiveriyorlar elektriği.
bu ne moruk şimdi nasıl bir cünupluk açıkla bana. çok değil iki üç dakka sürdü gerçi ama o sırada evin amına koydum tabi ben. kalkın su ısıtın ışık bulun diye. bütün ahali ayaklandı bana mum, fener falan getirdiler. küt diye elektrik geldi. tabi küfredip yattılar onlar da.
şimdi sözlük de bana ölür müsün öldürür müsün. bilemedim valla. yaydım kıçımı takılıyorum. starcraft 2'ye girerim birazdan.
birçok genci perişan etmiştir bu olay. gitaristler görülür, özenilir, bir yerden gitar bulunur kursuna gidilir, uğraşılır, derslerden kalınır vs... çok can yakmıştır bu sevda. gitarla uğraşan herkes bilir az çok acısını.
bir de işin kader, kısmet ne biliyim tabiri caizse cenabetlik kısmı vardır ki sadece bahtsız bedevileri bulur, direk fiziksel telef eder. o da şöyledir:
jim genci 11-12 yaşında gitar sevdasına yeni tutuşmuştur. suntadan gitarı ve bezden kılıfıyla kurstan çıkıp evine gitmektedir. yanında p ve b adında iki arkadaşı daha vardır. p, jim'le birlikte aynı kursa devam etmektedir ve bu sebepten onun da sırtında suntadan, bez kılıflı gitarı vardır.
gençler eve giderken tur atalım biraz da laflarız zihniyetiyle süreyya plajından maltepeye doğru yürümektedirler. kahramanlarımız tam maltepe spor'un binası civarındayken olay cereyan eder.
üç genç konuşa konuşa yürümektedirler. ve karşıdan (aşağı yukarı 200 m ilerden) uyuz bir it koşa koşa gençlerimize gelmektedir.
çok afedersin bu üç embesil aşağı yukarı 170-175 metre boyunca koşan iti seyrederler. neden sonra b armudu durumun vehametini kavrar.
j genci bunu söyler ve aynı anda etrafına bakar. kimse yoktur. kafasını çevirdiğinde ise önceden ayağı hafif incinmiş olan p ve b öyle kaçmaktadırlar ki birinin götüne topukları, diğerininkine ise gitarı vurmaktadır.
j çaresizce tekrar önüne döner ve hızla gelen itle yüzleşir. bir iki adım geriler. akabinde it ulumasıyla karışık acı bir fren sesi duyar. (korkmayın ama araba jim'e değil jim arabaya çarpmıştır.) j aniden kapıldığı panikle gerilemiş ve arkasından geçmekte olan otomobilin arka tekerleğine girmiştir. bu sırada küt diye de gitarı vurmuştur arabaya. arabadaki adamın bakışını hala unutamaz. üç beş gün aksayarak yürümüştür. bahtsızdır, bedevidir.
not: hayır köpek jim'i ısırmamıştır. araba olaya dahil olunca arabayla ilgilenmiştir.
topraklama birader topraklama. bir stüdyoda mutlaka olmalıdır bu topraklama. bazı insanlar hem çalar hem söyler. (bkz: ben) elde gitar, attığın riff vs ister istemez insanın ağzı da değer mikrofona. benim yakındığım zamazingo da tam bu noktada girer işin içine. şimdi topraklama yok. elde gitar var. sora gitarın manyetiği var. jakı, anfisi var. bir de bu kombinasyonla o mikrofona değdiğinde ağzının üstüne yediğin 220 watt elektrik var... geriye ne ağız kalıyor ne burun. kamyon çarpmışa dönüyor lan adam. sahibini meşe odunuyla dövmek akabinde koşarak kaçmak lazım öyle yerlerden. ha dersin ki topraklaması olmayan stüdyo mu olur. evet olur. var hatta. yedim ben ağzıma 220 watt elektriği ordan biliyorum.
şarkıların ömründen yer, sıradanlaştırır, bıktırır adamı. yada tam tersi insanı iyice içine çeker manyağı eder şarkının. başka şey dinleyesin gelmez vs. kişiden kişiye değişir. ama değinmek istediğim yer bura değil. yapan herkes için genel geçer bir nokta bu.
şimdi bazı dinleyici andavaldır. şarkıyı loop'a almaz. (bkz: ben) inatla reddeder o özelliği kullanmayı. şarkı tam bitip değişecekken gider enter'lar, sol tıklar, bi şey yapar öyle alır şarkıyı başa. loop'u açmaz. strese falan girer ''lan kaçırmiyim başka şarkıya geçmesin.'' diye. herseferinde söylenir üstelik: ulan elin gavuru düşünmüş, koymuş programa özellik. amacın ne niye kullanmıyorsun da strese giriyorsun. ama sonuç değişmez. gene manual alır bu adam şarkısını başa. meşe odunuyla dövmek lazım gelir böylelerini.
bir çok şeydir bu etkilenilen ''şey''ler. en azından ben bir çok şeyden etkileniyorum.
kimi zaman çok üzülürsün elinde enstrumanından o hüznü anlatan melodiler doğar. hüzündür seni etkileyen.
kimi zaman çok sevinirsin majörler saçar gitarın. sevincindir seni etkileyen.
sevdiğin bir grubun sevdiğin bir şarkısını dinlersin ona benzer birşeyler çıkar ortaya. (taklit değil bak esinlenme sadece.) diğer müzisyenlerdir seni etkileyen.
aşık olursun ona bir şeyler yazarsın. ''biri''dir seni etkileyen.
en olmadı gece balkonda oturursun hava hoşuna gider o ruhla birşeyler yazarsın. havadır seni etkileyen.
nasıl anlatsam sözlerle olmaz ki... hissetmendir seni etkileyen...
gitarla uğraşan her adamın başına gelir. hemen hemen istisna yok gibidir. yeni başlarsın görüp heves ederler. hemen gidip almazlar isterler. sora biraz daha iyi gitar alırsın bu sefer özenirler gene isterler. zaman geçer elektro alırsın gene özenir isterler vs. bu böyle gider.
şimdi bi de bişey demişler isteyenin bir vermeyenin iki yüzü kara diye. vermek lazım tabi. ama kendi düşüncemi açıklayayım size: bok yemişler. kıçıma kadar kararabilir hiç problem değil. vermem arkadaş kızlarımı kimseye. çok net. hayır eminim verdiğim gibi geri gelmeyeceklerine. bir şeyler gelecek başlarına. gelmese bile vermem ya o da ayrı zaten.
x: kanka senin klasiği alim mi la benmki kötü cızırdıyo. sen nası olsa çalmıyosun hep elektro var elinde.
j: olmaz olm. hiç heveslenme. biliyorsun huyumu.
x: olm hadi be nolcak işte. valla söz güzel kullancam. (bak ısrar ediyor bir de totoş)
j: lan olm olmaz. vermem. uğraşma boşa. tut şu lüleyi tütün doldur. daha közleri yakıcam.
x: of olm hep böyle yapıyosun ya.
j: x seni sikerim. kalbini de kırarım. siktirgit nargileyi balkona çıkart marpuçta orda bekle geliyorum.
x: tamam ya...
tabi ki bunlar hiçbir zaman tek değildir. çeşitleri vardır.
y: kanka kanka senin bullseye'ı versene konser var.
j: n'apayım.
y: kanka diyorum ya işte senin zakk'i ver. onla çalim süper gitar o.
j: hayır y vermem zakk'i. kimseye gitar vermem ben. sanki vermeyeceğimi bilmiyorsun da istiyorsun. (evet bilirler bir de alamayacaklarını. yine de isterler.)
y: knka ya benmkinin sap ayarı bozuk.
j: seninkini arkadan yerleştiririm şimdi sana; senin de ayarın bozulur. dörtayak.
y: ya tamam ya...
j: siktir git.
dikkat etmek lazım bunlara. daha çok var böyle. yazarım bir ara onları da.