ilk 36 saati iş, çalışma, okuma vs. aktivitelerle geçirip sonraki 12 saatte uyuma eylemidir.
süreleri misal olarak verdim tabi ancak merak ettiğim nokta şu: insanlardaki uyuma güdüsü ve alışkanlığı neye göre belirlenmiştir? yani bunu bebeklikten itibaren çevremizde gördüğümüz "her gece yatılıp, sabah kalkılır" düşüncesine mi borçluyuz?
bebeklerin belli bir yaşa kadar iç güdüsel olarak uyudukları aşikâr ancak fizyolojik gelişimini tamamlayan bir birey kendi uyku düzenini oluşturamaz mı? 2-3 gün ayakta kalıp 1 gün uyumayı vücudumuza öğretemez miyiz?
21. yy'de en büyük sorunumuz milletçilik haline geldi. birinci dünya savaşının, bu savaşta arka planda rol oynayan lawrence'larin, gertrude bell'lerin bir hediyesidir bu düşünce ortadoğu toplumlarına.
çocuklarınıza türklüğü, kürt olmayı, milliyeti uğruna sokaklara çıkmasını öğretmeyin. insanlığı ögretin. dilin bir araç olduğunu söyleyin her fırsatta onlara.
bizim neslimiz kurtulamadı bu hastalıktan. belki onlar kurtulur.
hayata farklı bakış açılarıyla sözlük satırlarını süslemektedirler. onlar için bu sözlük bir oda arkadaşı, belki de dertlerini anlatabildikleri hiç olmayan kız arkadaşlarıdır. siz sıcak yatağınızda uyurken 'sözlük yazarlarının itirafları" başlığında ağlayanlardır.
ölmeden önce görmek istediğim, toplumsal yaşama dair hayallerimden birisidir aynı zamanda.
düşünsenize: araç gürültüsü yok, kaldırım ve yol kenarları araçlarla dolu değil. sadece insanlar ve bisikletlerin olduğu upuzun caddeler, yeryüzüne çıkmadan yok edilen zararlı gazlar, temiz hava...