üreme gibi hayatın devamlılığını sağlayan mucizevi bir olayın meydana gelmesindeki faktörlerden biri de çokça bilindiği üzere am'dır. bu noktadan bakıldığında am bir nevi hayatın kilidi** konumundadır. ayrıca bu güzide organ, insanlara ve hayvanlara tanrının bir lütfu olan sex'in başrol oyuncularından biri olup, isviçreli bilim insanlarının da kanıtladığı gibi dişi kişisinin zevkin doruklarına çıkmasını sağlayan yegane araçken, er kişisinin de onun peşi sıra gelmesini sağlar. böyle önemli bir organ olan am'ın tarih boyunca hak ettiği ilgiyi görmesi eski hindistan dönemine kadar uzanır. kama ve sutra adlı üstatların uzun ve zahmetli çabaları sonucunda aminizm'in kutsal kitabı olan kamasutra hayata gözlerini açmıştır. kamasutra'nın doğuşunun ardından aminizm büyük bir hızla kitlelere yayılarak, küresel arenada tanınır duruma gelmiştir. aminizm'in takipçileri olan aministler, gece gündüz çayır çimen demeden sevişerek bu inanışın tek şartını yerine getirme çabasında olmuşlardır. günümüzdeki aminist sayısının milyarları bulduğu bilinmektedir. ünlü bazı aminizim vecizeleri aşağıdaki gibidir.
yer yer göze çarpan tezatlıkların insanın içini acıttığı film.
-günümüzde karasal ulaşımın ana gerekliliğinden biri olan tekerlekleri, motorlu taşıtlar icat edilmeden önce ulaşım amaçlı olarak da kullanılan katırların taşıması.
-ilk örneğimin etkisini artıran, amaneh'in okulunda wright kardeşlerin uçağı keşfinin anlatıldığı sahnede geçen şu cümle : 'bu ilk uçma girişimi 90 yıl önceydi. bugün dev uçaklar birkaç saat içinde dünyanın bir ucundan diğerine insan taşıyacak kapasitedeler.'
-ayeub'un ırak'a gittiğinde sakat ve hasta kardeşi madi'ye süper kaslı bir adam posteri alması. duvarda asılı duran poster, önünde oturan madi, insanın kalbini dağlayan tezatlık.
bazen mutluluk denilen şey, gecenin karanlığında, amansız bir fırtınanın kalbinde olsa dahi gelip, bulabiliyormuş insanı.
o saatte yanımda olduğun ve mutluluğumu paylaştığın için teşekkürler.
Bir karton kutusu vardı, içinde yaşardı...
Zaten yaşlıydı da, dişler eksik, gezmeye görmeye hâl yok filan...
Karton kutuyu koyan büfeci bakardı ona, geçirdiği trafik kazasindan sonra ona sahip çıkan iyi yürekli insan.
Hani siz kafasını tekmelerken sizi kaydeden kameranın sahibi büfeci...
Ey o tekmelerin sahibi kişi; Seni bu kadar hiddetlendiren şey neydi?
Seni insanlıktan çikaracak ne yapmış olabilir ki o kedi sana?
Kız arkadaşını mı çaldı senden? Evini mi yaktı? Yakınının canına mı kast etti?
Onurunu gururunu kıracak küfürler mi etti?
Hatalı sollama yaptı da senin aracın yoldan mı çıktı?
Kız kardeşine tecavüze mi yeltendi?
Ne yaptı?
...
Bitti sanıyorsunuz değil mi?
ifadenizi verdiniz, şimdi de devlet size orta halli bir cep telefonuna eşdeğer miktarda para cezası kesecek.
Onu ödeyeceksiniz, bitmiş olacak, aklanacaksınız. Değil mi?
Hayır bitmeyecek.
Arkadaşlarınızla dışarı cıkacaksınız, cüzdanınız çalınacak. 'Allah Allah' diyeceksiniz, 'yahu nasıl olur milletinki masada duruyor birşey olmuyor, benimki montun iç cebinden gitmiş!' Ondan bundan borç alıp eve döneceksiniz, yolda aklınıza bu kedi gelecek.
Denize gideceksiniz, ooh masmavi deniz, kumsal sanki ayaklarınızın altında ipekten halı. Koskoca kumsalda toplu iğne kadar cam gelip sizin ayağınızı bulacak, gününüz mahvolacak. Deniz meniz bitti... O küçücük şey o kadar yakacak ki canınızı, aklınıza bu kedi gelecek.
Su Ürunleri'nde okuyormuşsunuz, ne olmak istiyorsunuz?
Önemi de yok aslında, olamayacaksınız zaten. Her işiniz ters gidecek. Eh, Kedi...
Evlenmek istediğiniz kız son anda vazgeçecek, başka birini bulacak. Aşk acısı çekeceksiniz. Yapabileceğiniz hiçbir şey yok, çaresizliği yaşayacaksınız. Tıpkı kedi gibi...
Hastalıklar bırakmayacak peşinizi. Türeyen en yeni hastalıklar sizde çikacak, ateşlendiğinizde kedinin hasta yatağınızda kafanızı ezdiğini görüp kan ter içinde uyanacaksınız. 'Oh, Kâbusmuş...' deyip rahatlayamayacaksınız, çünku oldu bu. Onu, kafasını ezerek, acı çektire çektire öldürdünüz. Uyku tutmayacak bir türlü. Hastayken de uyuyamamak zordur be. Boşuna savaşırsınız. Tıpkı kacmak isteyipte kaçamamak gibi... Kedi de kaçamamıştı ya hani...
Diyelim ki şansınız döndü, evlenip çocuk sahibi oldunuz.
Elinde boyama kitabı, kızınız koşarak yanınıza gelecek. 'Bak babaaaa!' diyecek, 'kediyi pembe boyadım'. Yüzünüzde sahte bir gülümseme, boş boş konuşacaksınız onunla... 'Bak kızım, ben de bir kediyi katlettim' diyemeyeceğinize göre...
Sakın eve bilgisayar-internet almayın, bu olanlar torununuzun torunu da dahil herkes tarafından okunacak illa ki. Oğlunuz, bir gün arama motoruna babasının adını yazıverecek, merak bu ya... Aaa bir de bakacak ki. 'Böyle katliam görülmedi!' başlıklı haberlerde babasinin adı geçiyor. Haber sitelerinde katliam videosunun altına yazılan yorumları okuyacak tek tek. inanamayacak ve soracak size: 'baba, neden öldürdün o kediyi?'
Çocuğunuz ateşlenecek, aklınıza kedi gelecek dua ederken...
Ameliyata girerken de gelecek aklınıza.
Anestezi uzmanı geriye dogru sayarken '10...9...8' karanlıktan önce aklınızdaki son şey bu kedi olacak.
Sözün kısası; bu kedi, aklınızdan hiç çıkmayacak ki?
Çünkü bitmedi.
Bitmeyecek de...
Kedi öldü, onun için bitti.
Ama siz, ölseniz bile bitmeyecek.
Son nefesinizde can derdine düşüp başka hiçbir şey düşünemeyeceksiniz.
Ama ya sonrası?
Tepenizde karton kutuyla o ipte yürürken, bir karton kutunun bu kadar ağır olabileceğine inanamayacaksınız. Sanki içinde tonlarca demir var!
Işte o anda: kedi aklınıza değil, karşınıza gelecek bu sefer.
Ve soracak: bana bunu neden yaptın?
Ne cevap verirseniz verin, ne kadar pişmanlık duyarsanız duyun,
gene de bitmeyecek...
Siz aynı türden olmaktan dolayı bizleri utandıranlar:
daha ekim ayının başındayız, ama dışarı tshirt ile çıkamaz olduk. şaka gibi geliyor ama gerçek. aklım havsalam almıyor sayın seyirciler. eğer havalar bu gidişle soğursa allahın izni ile bu kış kar*ı ** görücez demektir.
Bu kızlardan bir tanesini alacaksın, taksim meydanının ortasında .......*. Sonra bak bakalım yapabiliyorlar mı bir daha öyle terbiyesizlik.*
Yalnız arkadaş ne içtiyse aynından bende istiyorum. Kafası güzel oluyor belli ki...
tercüme hatası değildir. eğer haberde bahsi geçtiği üzere gulfstream gerçekten yavaşlıyorsa son bin yılın en sert kışı bu kış olabilir. ve eğer gulfstream yavaşlamaya devam ederse yine haberde geçtiği üzere bizi mini bir buzul çağı bekliyor olabilir.
the day after tomorrow* diye bir film vardı hatırlarsanız. gulfstream kesiliyordu da buzul çağı geliyordu kuzey yarım küreye. o bir film dahi olsa ve orda yaşananlar senaryo gereği dahi olsa, gulfstreamdaki potansiyel bir yavaşlama durumunun havaları güzelce soğutacağı ne yazık ki gerçek. siz dalga geçeceğinize açın da okuyun gulfstream neymiş, ne işe yararmış.
ekşisözlük'ten yavru kedi nickli yazar arkadaş küresel ısınma konusunda bilgi verirken, gulfsteamdaki olası bir kesilmenin dünya üzerindeki etkileri üzerine de bir kaç kelam etmiş.okumakta fayda var.
ilerde çok büyük ses getirecek dizidir. ilk spoileri de vereyim tam olsun.
--spoiler--
dizi bilim kurgu olduğunu son dakikalardaki ışınlanma-karadelik benzeri olayla belli etti. bu sebeplen lost gibi saçma sapan bir sona bağlanmak zorunda değil. kurgu değil mi istedikleri gibi sallayabilirler.
--spoiler--
(bkz: buralar ileride hep entry olacak)
bu cinsel deneyim yaşayamamış kültürsüz arkadaşların en azından mala vurmak olayını gerçekleştirdikten sonra sadece kültürsüz kişiler olacağı yadsınamaz bir gerçektir.
merak bir yere kadar kabul edilebilir ancak, ben ille de ped kullanacağım arkadaşım diyen birine de şüpheyle bakmak gerekir. adam haklı beyler demekle iş bitmiyor. erkeklerin çoğu kadın/kızlardaki bu doğal döngüyü merak ediyordur. belki, bi ihtimal bende olsa nasıl olurdu diye düşünüyordur ama bunu isteyen birisinin psikolojik sorunları olduğu şüphe götürmez bir gerçektir.
sistemin ne kadar yanlış olduğunu gerekli merciilere göstermektir.
şimdi bu sınava girmiş, ya da sınava girenler ile yakınlık derecesi bulunan arkadaşlar kusura bakmasın. ben üniversite öğrencisiyim. bu sınavın adı öss iken iki kez girdim, ikisinde de kazandım. kimileri bir öğrencinin önünü kapattı demiş. yok öyle birşey. ancak standart sapmayı artırıp, puan hesaplanmasında bir etkisi olduğu yadsınamaz bir gerçek*.
eğlence için girdim demiş 1. olan arkadaş. e ben de girecektim eğlence için. vallahi 120 tl vermek zor geldiği için girmedim. 1. olamazdım da zaten ki öyle bir amacım yok. tıp gibi gece gündüz çalışmayı gerektiren bir bölümde de okumuyorum. ama tıp okuyan arkadaşlarım oldu. ve 2006 yılı öss birincisi arkadaşı da tanıyorum. tıp öğrencisinin nasıl çalışmak durumunda olduğuna tanık olmayan birine saçma gelebilir ancak, bir derslerine hakikaten çalışan bir tıp öğrencisi, az önce bahsi geçen 1. arkadaştan daha fazla ders çalışır. burada üniversite okuyan arkadaşlara sesleniyorum. bölümünüzün lab dersi yok ise, bir de tıp, diş hekimliği vb. gibi bir bölümde okumuyorsanız, akademik kariyer de düşümüyorsanız, vize final harici ders çalıştığınız oldu mu hiç? olmadı değil mi? işte tıp okuyanlar gece gündüz ders çalışıyor ya şaka gibi. insanın aklı, havsalası almıyor görünce.
burada bir şeyi belirtmem gerek yalnız. bu 1. olan arkadaş hakkında en ufak bir fikrim yok. hani bir dersaneye devam etti mi, ettiyse o dersanenin reklamını yapmak için mi sınava girdi, yok devam ettiği bir dersane olmasa da bu sınava çalışıp hazırlandı mı bilmiyorum. ama benim bildiğim, bir tıp öğrencisinin bu sınava hazırlanmaya ayıracak vaktinin olmadığı.
ben eğlence için girmek istediğimi söylemiştim entrinin başlarında. ki soruları inceledim ve girmiş olsam 160 da 145-150 net çıkartırdım ki ben ne çalışkan ne de öyle çok zeki biriyim. adamlar kolay sormuşlar kardeşim.
bu 1. olan arkadaşın neyini çekemediğinizi anlamıyorum. arkadaş bildiğiniz sistemle dalgasını geçmiş ve utanmadan bunu dile getirmiş. yani kolay değil ben eğlencesine girdim diyebilmek bu sınava, özellikle türkiye'de bunu diyebilmek için ciddi ciddi g*t'üne güvenebilmek gerek. bu birinci olan arkadaşın gelecek tepkileri düşünmeyecek kadar salak olduğunu düşünmüyorum ki birinci olmuş, bu da demektir ki o derece salak değil.
yani diyeceğim şu. bu arkadaşa taş atmayı bırakın da kendinize bakın önce. nereye gittiğimizi görüyor musunuz?
pat diye tanışabilir miyiz? denilirse, yalanacak tek uzuv avucunuz olur. burada önemli olan karşı tarafın dikkatini dağıtıp, sağ gösterirken sol vurmak mantalitesine dayanan, bir atak geliştirmektir. örneğini aşağıda inceleyelim..
-pardon...rahatsız ettiğim için özür diliyorum*
+!?!
-biliyorum, bu yaptığım çok kaba bir davranış ama...**
+?!?*
-gözlerinizin çok güzel olduğunu söylemek istedim.***
+ımm...şey...teşekkür ederim.**
-***
+...**
-şey*** eğer işiniz yok ise, ilerde güzel bir kafe var, yani oturup bir şeyler içmek ister misiniz diye soracaktım***
yukarıdaki diyalog her zaman geçerli olacatır diye bir kaide yok tabii ki. yer mekan ve zaman triosunu çok iyi ayarlamak gerekmekle birlikte, olası hedefin de moral motivasyonunun yerinde olması ve hali hazırda başının bağlı olmaması şartı aranmaktadır. ama emin olunuz ki bu hedefe bu şekilde yaklaşır iseniz, kabul edilmeseniz dahi en azından aşağılayıcı şekilde terslenmez kibarca reddedilirsiniz.**