gerek açılan başlıklar, gerekse yapılan gereksiz trollükler bunu kanıtlar nitelikte. çok rahatsız edici bir durum olmasa da uludağ sözlük ve sözlüğün pek değerli yazarları kendi özgünlüklerini yitirmişlerdir.
edit: yazılımsal anlamda herhangı birşey söylemedim. sadece içerik. ayrıca hakaret ederek insanların görüşlerine olan düşüncelerinizi dile getirmeniz büyük bir saygısızlıktır. ben sadece gördüklerimi söylemek istedim. sol frame deki başlıkların çoğu ekşiden alıntı. bu su götürmez bir gerçek. ister saygısız ınsanlar gıbı küfür edin, isterseniz üstünüzü başınızı parçalayın. özgünlük ve konuşabılırtesı düşük yazarlardan oluşan bir sözlük burası. açılan her 10 başlıkdan 3 ünde ... sözlük kızları, ..... sözlük erkekleri, vs.vs. bilim, sanat, kültür adına hiç bir şey yok. çoluk çocuk sayısı ultra fazla.
Sabahın altı buçuğunda uyanıp, bir çalar saat sesiyle yataktan fırlayan, giyinip zorla bir şeyler atıştıran, dişini fırçalayan, saçını tarayan, başka birine büyük paralar kazandırdığı bir yere ulaşmak için trafikte boğuşan ve tüm bunlara sahip olma fırsatı bulduğu için müteşekkir olması istenen bir hayattan nasıl keyif alabilir ki insan.
benim sevdamdır.
öyle bir sevdadır ki turkuaz sevda , ne çaresi vardır nede ilacı.yorulmuş bir yüreği anlatır , yosun tutmuş ıslak bir çift gözü... ama en güzelide turkuaz sevda unutulmamış hatıraları anlatır.öyle bir sevdadır ki bu bilmem bilir misin? ama sen bilemezsin.
malesef yadsınamaz bir gerçektir.
köprüyü geçene kadar ayıya dayı demek herkesin misyonu olmuş
ah vefasız değer bilmez insanlar ah , iyi kalpli ,saf, iyilik sever insanları nasılda çantada keklik misali uyutuyorsunuz..
nasıl isterdim bilemezsin, şu an yanında olup her şeyi sana anlatmayı ve defalarca özür dilemeyi, ne kadar oldu ben gideli bilmiyorum.kim bilir ne kadar bensiz bıraktım seni,sensiz kalmanın yarısı kadar zorsa bensizlik,beni ömür boyu affetmesen yeridir.ama yinede hep diledim affetmeni , anlatabilmemin bir yolu olsaydı, inan denerdim.aslında denedim ama anlatamadm usülünce.cevapsız bırakmazdım ama bir yol bulamadım buna, tek bildiğim yanında kalsaydım daha kolay olmayacaktı , kıyamadım.sadece kıyamadım.bana sordun ya gitmeye cesaretin var mı ? diye , kalmaya cesaretim olsaydı , bi an olsun ayırmazdım yanağımı göğsünden, göğüsün cennetin provasıydı işte , ben kızamıyorum , sende kızma hayata , kapatma kapılarını, biliyorum sevmek kolay herkes için ama hiç yaralanmamış gibi sevmek ne kadar zor aslında.sadece bunu istiyorum senden, ne kıyas ne kin ne beklenti olsun hayatında. ilk defa aşık oluyormuş gibi sev , nasıl seveceğini zaten ben öğretemem sana, bari sözümü tutabilseydim; hani yanına gelecktim ya veda etmek için yazmıyorum bunları , veda edecek cesaretim olsaydı , bunu karşında yapardım. Aklının köşesinde olmak değil niyetim , sadece gülümse arada, benim köşem orada gizli çünkü, öpemediğim dudağının köşesinde sakla beni..
Kravatlı ve papyonlu Avrupa mukallidleri tarafından putlaştırılan; Sarıklı, cübbeli,şalvarlı Arap mukallidleri tarafından lanetlenen; Çıkarcılar, yeniçeriler ,kazaskerler ve hortumcular tarafından ismi mide bulandırılacak şekilde istismar edilen; Nice evliyayı,din adamını, alimi putlaştıranlar tarafından put diye yaftalanan liderdir.Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir diyerek, babadan oğula geçen şeytani ve kokuşmuş saltanata son veren, kendilerini Allahın yeryüzündeki gölgeleri sayıp yeryüzünü karanlığa ve kana bulayan, kardeş katlini kutsayan ve vacip kılan; maatbayı Anadoluya 300 yıl sokmayıp zinhar haramdur diyerek anadolu halkını cahil bırakan gerici ve yobaz kesime savaş açan, türkiye cumhuriyeti şeyhler, dervişler,müritler, meczuplar ülkesi olamaz , "en hakiki mürşit ilimdir" diyerek, cehalete karşı dim dik ayakta duran devrimci fikir adamıdır
haykırışların ve çığlıkların hüküm sürdüğü , yeşilliğin yerini gri betonların aldığı , mavi gökyüzünün karanlık yağmur bulutlarıyla kaplandığı , şarkı seslerinin gökgürültülerine yenik düştüğü bir mecra kadar mutsuzluğun,umutsuzluğun ve yer yer özlemin yer aldığı yazılar dizisidir.
Sokağın dar kaldırımlarında yürürken aklıma hep senin bana olan sevgin geliyordu, düşünüyordum. acaba sende beni bu dar kaldırımlar gibi mi seviyordun, senin sevginde bu kaldırımlar gibi altı su dolu yalancı tümsekler gibi miydi, çünkü ne zaman yanlışlıkla seni sevsem hep bir nefret duyuyordun bana , tıpkı köşesine basılan altı sulu dolu kaldırım taşının sıçrattığı suyun ayakkabıya olan nefreti gibi , ne zaman evin yolunu tutsam hep aynı sorularla kafam bulanıyordu. biraz daha ilerleyince başka bir soru daha beliriyordu kafam da , sokağın sonunda bir park vardı ve parkın kırık dökük , virane salıncaklarında , kaydıraklarında ve tahterevallilerinde çocukların oynadığını görüyordum.mecburi ve isteksizce kırık salıncaklarda sallanırken gözlerindeki bakışlar dikkatimi çekiyordu.sanki utanıyormuş gibi bakıyorlardı,kaydırakdan kayarken daha doğrusu kayamıyorken üstünde tutan paslardan dolayı kaydırmaz ve oynanmaz hale gelmişti ve hatta çocukların üzerlerini de kirletiyordu. Tahterevallinin bir tarafında sele yoktu, diğer tarafına oturan çocuk hep şanslıydı ve hep ağır geliyordu, yeniyordu arkadaşını acaba diyordum senin sevginde böylemiydi ben virane olmuş bir park, sende içinde ki mutsuz çocuklar. ben kırık bir salıncak sen sallanan mutsuz bir çocuk,
ben pas tutmuş bir kaydırak hem de seni kirleten,sende kayamayan,mutlu olamayan bir çocuk ve hatta ben tek seleli bir tahterevalli...