soru maalesef kendi içinde çelişiyor. evrim, bir sonraki nesile geçerken bu aradaki süre bizim gözlemleyebileceğimiz bir süre değil. belki doğada hayatta kalma için ihtiyaçları olan evrimi de tamamlamışlardır. yani isterdim bi maymuna sorayım işin aslını ama olmeyor.
acısıyla, tatlısıyla, kartıyla bitecek bir maç en nihayetinde. ancak "fenerbahçe en son türkiye kupasını aldığında..." diye başlayan geyiklerin bitmemesi için bile yenilmeleri istenebilir. yoksa, bi galatasaraylı olarak fenerbahçe mağlubiyetini neden isteyeyim? böyle tatlı olaylar futbolun tuzu biberi.
not: fenerbahçe türkiye kupasını en son aldığında, microsof henüz windows'u yapmamıştı ve 2. boğaz köprüsü bile yoktu. 3.köprü yapıldıktan sonra bu geyiklerin yenilenmesi de gerekicek ahaha.
not: 3-1 oldu.
genel üslubunu pek beğenmememe rağmen ahmet altan'ın bu yazısı muhteşem olmuş. anneler, çocuklarını yıllarca sarıp sarmalasın sonra günün birinde vergilerinin çoğunun gittiği kurum, onları insan haklarına pek de uymayan şekillerde, zorunlu olarak silah altına alsın, aldığı gibi koruyamasın ve ölüme terk etsin... ne aklın alabileceği ne de herhangi bir bahanenin örtebileceği bir durum. insan hayatı mı bize basit geliyor yoksa şehitlerin kanı mı önemsizleşti anlayamıyorum. hiçbir sebep gencecik yaşta ölen o çocukların hayatına değmez.
izledim, yine de kötü program. bi kere yarışmacılar gereğinden fazla yapmacık, kızın biri en son "inanır mısınız ben, insanların önünde ağlamayı küçüklük olarak gören ben, açlıktan ağladım" dedi ki bir sonraki yarışmadan gelecek ödül pizzaydı. acun, yarışmacıların karşısında önce pizza yedi, aç olan gençlere eziyet etmenin tek yolu da pizza, evet. hani bi an açlıktan ölen insanları ve orda rol icabı öyle davranan yarışmacıları gördüm de, onları izleyip inanan insanlara mı yoksa bu çarkın yağlayıcıları olan yarışmacılara mı üzüleyim bilemedim.
bahçeli, gençlerin enerjisini bu yolla sahalara yansıtmayı hedeflemiş. şimdi ülkücüsporla ilgili "sahaya elli kişi çıkarlar dasdjsd", "asenalardan ponpon kız olsa nasıl olur" gibi geyikler yapmak yerine düzeni bi nebze olsa sağlayabilen bahçeli'yi tebrik etmek lazım.
yalnız gol attıktan sonra ulurlar mı ki? dfşkşd
bu "boşuna çaba" aslında kontrol etme hastalığından ileri gelir. sanki karşıdaki insan istenen şekle girdiğinde hayat daha tahmin edilebilir, daha güvenli olcak di mi? bu noktadan başlarsan işte sıçarsın. hayır yine yap canım arkadaşım ama sonunda sen kendini yersin, kendini bitirirsin.
çiftler açısından bakarsak; genelde kadınlar, sevdikleri erkeğin aynı halde kalmasına izin vermeyecek kadar çok sevgi dolu oluyorlar. yani serseri bir adamı sevip onu bir adet ev pandasına dönüştürme çabası neden? sevdiğin halde kalsa daha iyi olmuyo mu?
bugün yazısında bahsettiği dernek, mahkeme tarafından alınan kararla kapatılmamıştır. kendisinin katkısı yoktur muhtemelen ama o iki kelimelik şovenist yazılardansa bugün olduğu gibi, başkalarının kolay kolay yazamayacağı şeyleri vurgulaması şaşırtıcı olmuştur.
--spoiler--
mahkemeyi etkilemek suçsa, razıyım; gerekirse travestilerle aynı koğuşta yatarım... lütfen, kapatmayın bu derneği... kimse sahip çıkmıyor, bari birbirlerine sahip çıksınlar. alt tarafı eşit birey olabilmek için seslerini duyurmaya çalışıyorlar. kapatmayın. lütfen.
--spoiler--
hesap işletim ücreti aylık 5,5 tldir. aynı zamanda bu ücretin bankanın en önemli gelirlerinden olduğunu belirtiyorlar. bi işletim ücreti var ama hesap için mi keriz için mi bilemedim şimdi.
bu hesap işletim ücretini hesabınızda para yoksa kredili mevduat hesabınızdan çekemiyorlar. hangi gün çektiklerini hesabınızdan takip edip o günlerde para transferi yapmaya üşenmiyorsanız denemeye değer hani.
ancak tüm çalışanların robot olması halinde olabilir. neticede her kurumda insan var, insanın da iyisi var kötüsü var. halbuki en güvenilir kurum eğitim ya da bilimle ilgili olsa kendimizi tuhaf hissederiz di mi?
istenmediğini anladıktan sonra geçirdiği evreler şu şekildedir;
ağlak dönem: yaptıklarından pişman olduğunu bu dönemde duyarız. gören insan zanneder, o derece bi iyilik timsali olurlar.
saldırgan dönem: ilk önce kadına tehdit savrulur. fiziksel/ sözlü şiddet bu dönemde görülmeye başlanır.
çirkef dönem: kadın hala istenilen kıvamda değilse o kıvama getirmek için kadına baskı uygulanır. kadının arkadaşları, ailesi rahatsız edilir.
yeniden ağlak dönem: yine tüm bu kötü davranışların hata olduğu vurgulanır.
aslında kısır döngü gibi geliyor insana ama bu erkekler korkaktır. kurtulmak istiyorsanız çalıyı da bilin ama ite bulaşın. rezaletten korkmamak lazım tabii edeple oturunca pısırık sayılabiliyorsunuz. takribi bir sene sonra yeniden denemeye başlarlar, aynı tepkiyi vermeye devam ederseniz bu periyodik dönemlerin çıkma süresi azalır. bitmez demiyorum bak, azalır.
iş toplantılarına giden adamı aldatma hakkıyla beraber verilirse tadından yenmeyecektir. pek tabii hamile kadını aldatan kocalara çocuğu görmeme hakkı da verilebilir, sonsuz süreyle.
sevgilisinden ayrıldıktan sonra demet akalın triplerine girmesi. mesela "hahaha" şeklinde msn ve facebook düzenlemeleri; "ben nasıl inanmışım, salakmışım, ama bu duruma düşürenler utansın hahaha". insanlıktan itiyor insanı.
bir de şu sevgilisi varken daha iyi bi seçenek bulunca yavşama meselesi var. "yaa ben zaten ayrılcam, o beni kaldıramıyor, iç dünyamı anlamıyor" tripleri, hemcinslerime özgü olup itici hale getirir kadını. madem başkasına aşık oldun, başkasından hoşlandın edeplice bitir ilişkiyi ne diye yeni sevgili adayına onu rezil edersin ha sevgili kadın?
daha iyi bi seçenek ne sanki telefon alıcak da özellikleriyle fiyatı karşılaştırıyo. allah sabır versin, dinimiz amin.
- bulaşıkları çayı içtikten sonra yıkayacağım hayatım, söz bak, gel çayı içelim rahat rahat. (çay bitmez, biterse uyku gelir, uyunur...)
mö, bir erkek, bir evde, televizyon karşısına geçmeden önce.
izleyip "ulaan hepsi yalanmış, hancı sarhoş, yolcu sarhoş" diyen insanlar var, şaşırıyorum. o kadar meraklıysan derin düşünmeye bu belgeseli yapanların sana hangi düşünceleri empoze etmeye çalıştığını da düşünürsün.
tabii ki bilmediğimiz gerçekler var, tabii ki arka planda nelerin döndüğü meçhul. ve tabii ki devletler terörle, terör saldırılarıyla kendi toplumunu bastırıyor, sindiriyor. bunu anlamak için kimsenin bi filme ihtiyacı yok.
kiliselerin etkisini, parayı sevdiğini de bu filmden öğrenenler var, olabilir.
11 eylül'ün düzmece olduğunu bilmemiz için de buna ihtiyacımız yok.
geçmiş toplumlarda görülen tanrı inancının çok benzeşmesi de tesadüf olamaz. ya bi güç var ve senelerdir mesaj gönderiyor aynı şekilde ya da hepsi özenmiş birbirinden. bunun ayrımını yapmak için bi film yetmez ne yazık ki. gerçeği öğrenmeye meraklıysan okuman gereken daha çok şey var. bulup napıcan hem? inanç ya vardır ya yoktur, bu bir düşünce değil duygu meselesidir. içinden geliyorsa inanmak, kabul edersin ve sorgulamazsın. * yok inanmıyorsan dinlere ve ille bişeye inanıcaksan bilime inan, evrime inan, ne bileyim inanma ya da. ama inatla, ısrarla "araştırayım da öyle inanayım" tripleri gereksiz. üstelik ne kadar araştırırsan araştır yetersiz kalıcaksın, en iyisi mi içinden gelene inan.
bu vesileyle canını sıktığım horus'un gözlerinden öper, ismini burda anmadığım eski tanrılara selam ederim.
bir yasağı delmiş olmanın tatmininden uzak olan çiftlerdir. nikah unsurunu da hoş görmedikleri yoktur, beraber oturuyorlar işte ne anlam çıkarıyorsun iki saat, derin incelemeler yapıyorsun? birbirlerini seven, aynı şehirde beraber yaşama imkanı varken değerlendirenlerdir sadece fazlası ya da azı değil.
beraber oturmak, herhangi bir arayış ya da tatmin için yapılacak bir iş değildir, etraftakilerin bakışlarını, gelebilecek lafları umursamamaktır. insanları sevgiden başka bağlayacak bişey yokken beraber durmaktır. zevklidir ama zor olan yanları daha fazladır.
ayrıca asla evlilik provası olamaz. beraber otururken kontrollü deney* yapıyor gibisin, diğer tüm koşullar sabitken (aile, çocuk isteyen aileler vs.) birbirini daha fazla tanırsın. evlenince kapını kapar oturursun lafının inandırıcılığı finallerde kasar geçerimle aynıdır.
her şeye sahip olduğunda olmaz özgürlük o anca serbestliktir, rahatlıktır. özgürlük her istediğini söyleyebilmek de değildir, deliler özgür olurdu yoksa. özgürlük ne parayla ne de ağızla satın alınabilir çünkü zaten sizdedir. özgürlüğe kavuşmak zordur ama kendini bilmekten geçer yolu.
içinde şöyle bi cümle geçmediği için çok diplomatik duruyor bazıları hala; "suikast planlayanlar salak değil ellerinde adresle gitsin ve onu su isteyip yutsun". tam 3.sınıf polisiye filmleri gibi duruyor çünkü polisin adamın ağzından yemeye çalıştığı kağıdı alması.
onun dışında tsk çıkıp magazinel bi kurummuş gibi sürekli açıklama yaparsa pek saygınlığı kalmaz. hülya-gülben atışması mı bu arkadaşım adam çıkıp "şimdi gözler tsk'da" desin?