içimi tam olarak hiç kimseye dökemiyorum, dökmüyorum. Biraz yazıyorum, notlar alıyorum, deneme tarzı minik yazılar karalıyorum ama bir iç dökme değil. Rahatlamak için yazı güzel ama sırdaş olamaz. Bir yerlere güvenip sırlar bırakamam. Canımı en acıtan şeyleri, aslında en çok neye üzüldüğümü, neye en ihtiyacım olduğunu, en sevdiğim ve en sevmediğim şeyleri tüm gerçekliğiyle bilen hiç kimse yok, olmayacak da. Kilitli bir sandık gibi göğsümün ortasında duruyor hepsi. Çok net ve çok hayat dolu bir insan olmama rağmen sır küpü gibiyim. Korkunç sırlarım yok ama anlatmak isterdim dediğim şeyler var. Beni hasta etmiyorlar, edemezler ama anlatmayı isterdim. isterdim ama Bir insanoğluna tam anlamıyla güvenmek imkansız benim için. Annem, çocuğum, kardeşim, 20 yıllık kadim dostlarım bile olsa; "iki kişinin bildiği sır değildir" ve aslında "yalnız gelir dünyaya, yalnız gideriz". En sevsek, en mutlu görünsek bile...
Başkaları gibi değildim çocukluktan beri,
Görmedim başkalarının gördüğü gibi
Ortak bir pınardan almadım tutkularımı,
Aynı kaynaktan almadım kederimi.
Uyandıramadım yüreğimi sevince aynı seste
Ve sevdiğim herşeyi yalnız sevdim.
--spoiler--
zamanın büyük çoğunluğunda yalnız olmanın sağlıklı olduğunu düşünüyorum. birileriyle beraber olmak, en iyileriyle bile olsa, kısa bir süre sonra yorucu ve tüketici bir hal alır. yalnız olmayı seviyorum. yalnızlıktan daha arkadaş canlısı bir arkadaş görmedim. çoğu zaman, dışarı çıkıp insanların arasında karıştığımızda, evimizde olduğumuzdan daha yalnız oluruz. düşünen veya çalışan bir insan her zaman yalnızdır, bırakın istediği yerde kalsın. yalnızlık, kişiyle arkadaşlarının arasına giren millerle ölçülmez. cambridge üniversitesi'nin kalabalık kovanlarından birinde çalışmakta olan gayretkeş bir öğrenci çöldeki bir derviş kadar yalnızdır. çiftçi tüm gün tarlada çalışabilir, çapa yapabilir veya odun kesebilir, fakat yalnız hissetmez çünkü meşguldür; fakat gece eve döndüğünde, odada yalnız başına düşüncelerinin insafına kalmış bir şekilde oturamaz. "insan yüzü görebileceği", eğlenebileceği, tüm günlük yalnızlığının karşılığını alabileceğini düşündüğü bir yere gitmek zorundadır, dolayısıyla öğrencinin günün büyük bir kısmında ve gece boyu sıkılmadan, "bunalıma" girmeden nasıl evde tek başına oturabildiğine hayret eder. ancak, öğrencinin evde olmasına rağmen çiftçi gibi hala kendi tarlasında çalıştığını, kendi ormanında ağaç kestiğini, dolayısıyla daha yoğun bir biçimde çiftçiyle aynı eğlenceyi, arkadaşlığı aradığını fark edemez.
...
en canlı olan şey, en yabani kalabilendir..