dışardan çok güzel, çok şık ve ziyadesiyle havalı olmalarına rağmen; kendilerini geliştirme adına hiçbir şey yapmıyor olmaları, beni ziyadesiyle üzmektedir. tabi ki lafım bütün ankara kızlarına değildir ama özellikle de karanfil sokaktaki kız güruhu, sürekli bu söylemimi destekler nitelikte tavırlar sergilemektedir. hatta bu konuda bir anektod da aktarmak isterim.
hava çok değilse de biraz soğuktu ve insanlar, hızlı adımlarla evlerine yol almaktaydılar. bendeniz de oradaki kitabevinde aradığım kitabı bulmuş olmanın sevinciyle, oradaki mısırcıdan bir adet mısır almak istedim. paramı hazırladım ve kuyrukta önümde bekleyen o çok havalı, çok tarz kızı incelemeye koyuldum. kız tabiri caizse şahaneydi. saçları, kokusu... mısırcıya parasını uzattı, mısırcı bir lira daha gerektiğini söyledi. kız da karşı kaldırımdaki arkadaşına seslendi:
" leyla, bi lira daha ver amuna goyyum"
ne mısır, ne kız, ne soğuk hava.
koşarak metroya girdim ve bu gördüklerimi ve duyduklarımı unutmak için müzikçalarımı kulağıma takarak, trenin içinde gözden kayboldum...
nato müteahhidi pek sayın aziz yıldırım'ın futboldan çok güzel anladığını(!) gösterir politikadır. biz aurelio'nun yanına adam ararken; adam tuttu aurelio'nun gitmesine izin verdi, neymiş bi yere gidemezmiş; al gitti mi gitmedi mi?
ikinci olarak; geçen sene burun kıvırılan, oynamadığında yarabbi şükür çekilen selçuk, oynamadığında ah vah ediliyor; maldonado oynasın diye dua ediliyor. şimdilerde de aurelio-appiah iklisinin yerini josico-maldonado almış. hadi canım sen de.
bu yönetimden üç isteğimiz vardı; bir, adam gibi bir önlibero xabi alonso gibi; iki, uğur boral'ın yerine bir sol açık albert riera gibi, bir de pivot forvet diye tabir ettiğimiz kuvvetli, yıpratıcı bir forvet. elde ne var? Bence sıfır.