bir gününü daha ziyan etmiştir. haftanın 6 günü çalışırken kendine ayırabildiği bir gün için plan yapamayan zavallıdır. belki yorgunluktan plan yapacak zaman bulamamıştır. öğlen saat 12'de uyanınca farkına varmıştır yaptığı hatayı. insanlar yanında sevgileri eğleniyorlar tatile gidiyorlar ben niye gidemiyorum diye feryat etmektedir.
sonra sevdiği işi yapmaya karar verir. papa johns'dan bir osmanlı pizza eşliğinde svn'den liferay portal framework'u cekip primeface denemeleri yaparak mutlu olmaya çalışmaktadır. kendini kandırmaktadır.
tam 5 kere pis fakir vecizesi geçen cümlelerdir. sayma derdinden konudan uzaklaştım. sonunu biri söylese bari. çocuk kızı tenhada sıkıştırıp derdini daha şehvetli bir şekilde mi anlatıyor? sonunda kız da ohhh bu zamana kadar çok pis fakir kalmışım diyordur.
tünel içerisindeyken köpek balıklarından tırsmama rağmen bu havuza dalış yaptım dün. ilk başta ölmek için 175 lira verilir mi diye çok söylendim. Ancak şunu açıkça söyleyebilirim ki 24 yıllık hayatımda adrenalimin tepe yaptığı en nadir andı.
35 dakikalık bu dalışta çaresizliğin ne demek olduğunu öğrendim.
havuza girerken eğitmen arkadaş köpek balıklarının karınlarının tok oldugunu, bu sebepten endişe etmemem gerektiğini söyledi.
Lan ne demek karınları tok dedim. haylazın biri yemeğini yemediyse ne olacak?
gezinin ortasına geldiğimizde 4 metre aşağıda ufak bir boğazdan geçerken bir buçuk metre uzunluğundaki köpek balığı ile karşılaştık. filmlerde gördüğüm o meşhur surat ifadesinin aynısı bu balıkta da vardı. hemen kumun üstüne çöktüm. ve balığın 5 cm yakınımdan yavaş yavaş geçişini izledim. yarım dakika boyunca tüpten hava almayarak oturmuşumdur orda.
Yüzünüze bir tebessümün yayılmasına neden olur. Ne derdim vardı da böyle şeyler karalardım dersiniz. kendi kabuğuna çekilip hayata hüzünlü baktığınız dönemlerin saçmalığı gelir gözünüzün önüne. oysa ki en güzel zamanların o günler olduğunu farkedersiniz. doğum gününüzde, sıcak bir mayıs ayında yazdığınız şiiri yırtıp atasanız gelir. ya da üzerinde sağlam eklemeler yaparak arşivinize koymak istersiniz.
20 sene sonra tekrar okunur belki. kimbilir o zaman hayat daha da kötüye gidecektir.
Dört Mevsim
Bir sonbahar yaprağı gibi düştüm yatağa.
Bir kardanadam gibi eriyorum yavaş yavaş.
ilkbahar neminde top oynamış gibi daralıyor nefesim.
Bir yaz akşamı doğdum, bir yaz akşamı ölüyorum.
1911 de kurulduğundan mütevellit bu yıl içerisinde bir asrı geride bırakacaktır. 100. yıl mezunu olacağım okulum da yavaştan el sallamaktadır bana.
Yalnız buraya yazıyorum ki, bütün bölümleriyle beşiktaştan ayrılarak davutpaşaya taşındığı zaman istanbulda bir yıldız gibi yükselecektir.
En azından kendi fakültem için bunu söyleyebilirim. Biten binalardaki yerleşimler için devasa hazırlıklar yapılıyor. istanbul bir teknokente daha kavuşacak.
Bilinenin aksine planlacak bir gecedir. Böyle sessiz ve sakininden olmalıdır.
Çamlıca tepesinde bir dost sohbeti, taksim'deki sanal eğlencelere tercih edilebilir. Etrafınızda doğal davranan insanlar olmalıdır. Yeni bir yıla girerken mutlu oluyor gibi davranmak, bir başka maske geçirmektir yüzüne.
Ne var amına koyayım, bir yıl daha geçiyor işte. dön bak bakalım ne kalmış geride?
lanet olası kuş sürüsünün penceremin yanındaki ağaca konarak gecenin bu saatinde ciyak ciyak ötmesidir.
millet balkonlara çıkıp kuşlara su atıyor, onlarda bi dk sonra geri geliyor. tam bir tiyatro oynanıyor pazartesi okula ve işe gidecekler için.
hayatının en önemli barajlarından birini atlamıştır. etrafında o kadar arkadaşı olmasına rağmen öyle bir an, öyle bir durum oluşur ki, bu duyguyu sadece birine karşı hisseder. aslında içinde bilmediği bir boşluğu doldurmuştur. kendine güveni gelir, çünkü arkasında biri vardır artık. bu duyguyu 20 küsür yıl hissetmemenin ne demek olduğunu anlar. bir el gelir ve koşan kalabalıklardan çeker, çıkarır onu.
istanbulda hafta sonu yapılabilecek en iyi şey evde kalıp uyumaktır. etrafınızda koşmaya alışmış nereye yetişeceğini bilmeyen bir alay insandan bi nebze kaçmış olursunuz.
inci yapılanmasının sözlüklere, forumlara, portallara bulaşmasıdır. bu günlerde etkisini burada da fazlasıyla göstermektedir. hastalığın en önemli göstergesi seviyenin yükselmesinden duyulan korkudur. kendilerini sözüm ona anarşist olarak nitelendiren bu insanları acil olarak karantinaya almak gerekir.
doğruluk payı olabilecek bir cümledir. izmirde geçirdiğim lise yıllarında Karşıyaka sahilinde erkeklere laf atarak "yavrum" diye seslenen kızları görmüşlüğümüz vardır.
bana göre sozluğun anlamsız tasarımından biridir. frame'i bu kadar sürede postback etmenin bi anlamı yok.
hayır anlamıyorum sunucularınız da çok kaliteli değil. neden böyle atraksiyonlara girersiniz ki?
istanbul halkıyla içli dışlı olmaktır. samimiyetin artmasına sebebiyet verir. araç tıka basa dolduktan sonra insanlar arasındaki mesafe milimetreler mertebesine iner. sonrasında insanların yüz ifadelerini incelersiniz uzun uzun. çoğunda umutsuzluk, telaş ve ne yaptığını bilmeyen ifadeler vardır.
aralarda kavgalar da çıkar. ama insanlar o kadar kendi derdindedir ki umursamazlar çoğu zaman. hayat gibi akar metrobüs, istanbulun tam ortasından..