Futbolcular şortla söylüyor, halterciler mayoyla söylüyor, kezâ yüzücüler, jimnastikçiler vb de aynı şekilde. Hadise sahnede, sahne kostümüyle neden söyleyemiyor? istiklal Marşı söylemek için belirlenmiş bir kostüm mü var? Mehmet Akif Ersoy sağcı ve dinci bir birey olduğu için, marş ilahi mi oldu? Halbuki marşın bestecisi de gayet akşamcı bir adam. Ama siz kendinizden olmayanı tanımazsınız, bestecisini hiç duymamışsınızdır bile. Şu zihniyetlerden utanmaktan yorulduk gerçekten ya. Bir bitmediniz, bitemediniz.
Hani ‘kim bunlara oy veriyor’ diye düşünüyorsunuz ya zaman zaman.. Bu başlığın altını inceleyerek sorunuza kolayca cevap bulabilirsiniz. Bu köpekler kendi kendine mi başıboş kalıyor meselâ? Satın alınıp sokaklara atılıyor, kısırlaştırılmadıkları için üreyip sonrasında her canlı gibi hayatta kalmaya çalışıyor. Misal, aç olduğu için sizi bıçaklayıp paranızı çalan birinden ne farkı var? Adlı adınca hayatta kalmaya çalışıyorlar. Öte yandan onların düşünme becerisi yok insanlar gibi. Ekonomisi kötü olan, sosyokültürel şartları berbat olan bir ülkede, insanların yatak odasına sızan ve ‘en az 3 çocuk’ diyen bir insan yönetiyor bu ülkeyi. O garibimler içgüdüsel olarak çoğalıyorlar. Bilseler böyle perişan olacaklarını, bu dünyaya bir yavru bile getirmezler eminim. Onları tekmelemek, kulübelerinde yakmak, apartman içinde öldürene kadar dövmek ya da kafalarını kesmek mübah da onlar insanlara saldırınca ortalık karışıyor değil mi. Yıllardır her gün ayrımcılığa, şiddete, tecavüze, sömürüye vb daha nelere uğruyorsunuz sesiniz çıkmıyor; köpek insana saldırınca yer yerinden oynuyor. Avrupa ne kadar modern değil mi? Hiç sokak hayvanı yok. Çünkü katledildiler. Çünkü yok edildiler. Hiç yaya geçidinde duralım da yayaya yol verelim diye örnek almazsınız ama onların yaptığı katliamı haklı bulursunuz. insan ne tuhaf, ne kötü ve ne yazık ki hiç farkında değil.
Son zamanda yapılan iyi işlerden biri olan ‘bahar’ dizisinde yeniden karşımıza çıkan turgut uyar’ın muhteşem dizeleridir. Sezen’in de güzel yorumudur. Fakat Demet evgar’ın okuyuşuyla yeniden radara girmeyi hak eder.. Fakat ikinci yeni iyidir, tam her şey bitti derken yeniden çıkış yolu gösterir..
Anlayamadığım bir şey var sevgili sözlük.. Şimdi bu uçak savaşa hiç katılmış mı? Katılacak mı? Zira, ‘muharip’ savaşa katılmış, savaşçı anlamına geliyor.. Ama bu Kaan birey yeni uçmuş, kendini tanıtmış.. Acaba muharip değil de ‘lilharb’ gibi bir şey mi denmeli şimdilik… Bir de sen savaş uçağısın, daha havalı bir ismin mi olmalıydı acaba? Bilemedim, milliyetçi damarlarınız bir uçak sayesinde böylesine anlamsız coşmuşken; hâlimiz itten beter ama keyfiniz paşada yok da demek istemem. Dedim galiba..
Ezcümle, bir siyasi karakteri sevmek zorunda değil kimse. Atatürk’ü de sevmek zorunda değil. Okursunuz, bakarsınız.. Siyaseten yaptıklarını haklı ya da haksız bulursunuz. Bunu tartışacak bilginiz, birikiminiz olur. Şu politikası yanlıştı dersiniz. Şunda doğru yapmış dersiniz. Şu karşılık bulmamış ya da bulmuş dersiniz. Ama tanımadığınız birini zaten sevemezsiniz. Zaten birini sevmek ya da sevmemek üzerinden gidildiği için doğru politik yaklaşımlar sergilenemiyor.
Entrye cevap yazayım ‘gammazlamak serbest’.. Çok çalışmak hiçbir boka yaramaz. Hattâ çok çalışmak işini zamanında bitirememeye işarettir. Öyle ki, Almanya’da mesai saatinin dışına çıkanların, mesai içinde verimsiz çalıştığı gerekçesiyle işine son verildiği trilyon hikâye anlatılır. Sizi ufak aydınlatayım, çok çalışmak sermaye sahibini zengin eder. Bunun en düz anlatımı da kapitalizmdir.. Siz çalışırsınız, birileri zengin olur. Siz de geçinmeye ‘çalışırsınız’. Sonra yaşınız 50’leri geçtiğinde anlarsınız. Önce uydurulmuş bir terim olan ‘koordinatör’ olmak için çalışırsınız. Sonra müdür, sonra genel müdür. Daha üstüne gidemezsiniz çünkü kapitalizm buna izin vermez. Maaşınızı alırsınız, o güvenceye teslim olursunuz. Bu kadar.. iki saatte bitecek iş için sekiz saat çalışırsınız, mesaiye kalırsınız. Elinizde kaybettiğiniz yaşamınız kalır..
Canım sözlük yazarlarının siyasetten hiç anlamadığını gösteren başlık -anlayanlar üstüne alınmasın- Hattâ Tomris’le bir turulan bir Meral Akşener var.. Gülsem mi, ağlasam mı bilemedim. Arkadaşlar , Türkiye’nin yakın siyasi tarihini bile okusanız birazcık bir şeyler olacak.. Meral Akşener dediğiniz kadın, gayr-ı meşru cinayetlerin arkasında yer alan, derin devletin, Akp’nin bu denli palazlanmasının sebebi olan ve eminim hepinizin bir kere okuduğu -umarım okuduğu- ‘aydınların’ yitip gitmesine sebep olan bir şahsiyettir. Ya ülkenizin siyasi tarihini öğrenin ya da bu ponçikliğinizle sizi aşan konulara girmeyin. insanın Meral Akşener’i överken eli titrer yahu.
1 milyon tl nedir dedirten başlık. Bir milyon dolar olsa yine bir nebze iş görür. Zira bir ayakkabı olmuş 2.000 tl.. üstüne başına bir şeyler alsan, birkaç kere markete gitsen, kiraydı, faturaydı falan biter.. Önermelerde bile fakirsiniz sevgili sözlük yazarları…
ikinci nesil yazarım.. sözlükteki kalitesizlik yüzünden uzun zamandır sözlüğe girmiyorum. 4 gündür bez bebek nanna’yla ilgili hem aşağılacı, hem tacize kadar giden başlıklar görüyorum. Erkek bireylerin derdinin ne olduğu ortada. Bu kadar da zorlamaya, hakaret etmeye, ergen ergen söylemlere gerek var mı gerçekten? Bir arpa boyu yol alamamak çok acı değil mi..
insanların din, dil, ırk, mezhep, cinsiyet gözetmeden neden yaşayamadıklarını merak ediyorum.. neden bir diğerini ‘öteki’ diye addettiklerini merak ediyorum. Cevaplarını biliyorum da, siz de merak edin diye merak ediyorum..
Bu bir sorunsal değildir. Din, ‘tanrı’ düşüncesine dayalı bir inanç sistemidir. Ahlak ise insanın zamanla kazandığı bir takım tutum ve davranışlar silsilesidir. Yani dinsiz biri ahlaklı olabilir, ahlaksız biri inançlı olabilir. Her şey olabilir. Bilmediğiniz şeylerle ilgili çok düşünmeyin..
Bilindiği üzere tecavüz ve hırsızlığın 24 saat içerisinde idamla sonuçlandığı bir yer.. Öyle ki, esnaf cuma namazına giderken dükkanlarını açık bırakıp gidiyor. Sıcaklık 46 derecelere ulaştığından, insanlar arabalarını çalışır durumda bırakıp, işlerini halletmeye gidiyorlar. Kimse çalmıyor, götleri yemiyor. Kimse tecavüz etmesin, çalmasın diye idamla mı sınanmaları gerekiyor.. Bir de sitelerin güvenlikleri keleşle bekliyor kapıda.. Gittiğinizde tutulması yaşıyorsunuz bir süre ama sonra garip bir şekilde güvende hissediyorsunuz. işte bu da hayatın paradoksu..
Sonra oturup kadın cinayetinden, çocuk gelinlerden, hayvan istismarından, dolandırılmaktan, hakkınızın yenmesinden vb. bahsediyorsunuz. Gelişmemiş toplumlar dışında cinsel organlardan, cinslerden, cinsleri aşağılamaktan, ataerkilliğin tahakkümünden bahseden yok. Su tükeniyor, buzullar eriyor, salgın hastalıklar yayılıyor. Bir kızın organıyla ilgilenmekten asla vazgeçmiyorsunuz. Sonra neden alım gücümüz yok, neden böyle saçma sapan yaşıyoruz, neden bir boka sap olamıyoruz. Belli değil mi? Küçücük, kültürsüz zihinlerinizde kadını aşağılamak dışında bir şey yapamadığınız için, kendinizle asla barışamadığınız için ve tüm sefilliğinizi örtbas etmeye çalıştığınız için böyle..
Rakı sofrası kalabalık güzeldir.. Rakı sofrası dostlarla iyidir, evet.. Sonsuz muhabbettir. Ama bazen hiç konuşmak istemez insan. Hele ki bir deniz kenarındaysan ve sevdiğin bir şarkı eşlik ediyorsa, tadından yenmez. Ama tek başına rakı mutluluktan içilmez. Kederden içilir. Kederini dağıtıp, yarına sağ sâlim çıkabiliyorsan, işte o zaman tek başına rakı içmek iyidir.
Blue tv’de yayınlanan çok başarılı bir iş. Gerçeklik algısını yer yer kırması, ilk sezonun sonunda kadın cinayetlerine bir göz kırpışla farkındalık yaratması zeka ürünü. Türkiye için çok cesur bir iş. Üstelik nova norda, ekin beril ve tuğçe şenoğul gibi müzisyenlerin muhteşem parçalarından oluşan da soundtrackleri var. Özetle izleyiniz, izletiniz.
Benim de çıplak dizisinde tanıdığım ve çok başarılı bulduğum bir müzisyen. Nostalji tandansıyla yaptığı müzik, nostaljiyi aşıp farklı bir pencere açıyor. Sesinin tınısı da çok güzel. Kaptan şarkısından hiç bahsetmiyorum.
80 sonrası apolitize edilen gençliği biliyorum, şimdi liboşlar. 90’larda doğmuş ve sonrasında bol bol bölünen sol partilerde varlık gösteren bir gençlik de var, bölünüp dursalar da bir anda bir araya gelebilirler, bu umut verici. Ama 2000’lerde doğanlardan çok korkuyorum. Gerçekten müze gezmek için ya da oyun kastırmak için oy kullanmayabilirler. Ya da oy pusulasında olmamasına rağmen Haluk Levent’e oy verebilirler. Röfleli, kısa saçlı cehape teyzesi gibi hissediyorum bunları yazarken. Ama bu götü boşluk, yine ve yeniden akepe’ye yarayacak oylara işaret ediyor.
Bir kısır döngü gibi.. Hani eleştirdiğimiz kişilere dönüşüyoruz ya bir noktada ya da aslında hep öyleyiz ya.. Onu güzel yansıtmışlar bence.. En azından 90’lardaki punk dönemini yaşamış biri olarak eksik bulmak istersem çok bulurum ama nihayetinde bir mini dizi bu. Bize kurtuluşu ya da devrimi sunmakla mükellef değil. Hoş biz de bence kurtulmak istemiyoruz sefil yaşantılarımızdan.. Sorunları halının altına itip, öyle devam ediyoruz. Bu noktalar bana geçti. Daha ne yapsınlar.. Beklentiyi yüksek tutmamak lazım ama öte yandan böyle işlere cesaret ettikleri için de takdir etmek lazım…
2020 yılında amacını yitirmiş başlıktır. Zira gitar çalmayan kalmamıştır ve fakat nasıl çaldıkları önemlidir. Kriter virtüözüte mi, iki akor ekseninde dönen çırpınmalar mı...