Uzun, yorucu ve yine çok meşgul bir günün ardından akşam olmuştur, yapılması gereken her şey bittikten sonra, her akşam olduğu gibi sözlüğe dadanılan vakit gelmiştir. Sen ve sözlük. Saatin ilerlemesiyle iyice sessizleşen ve yazarların seni onunla daha da yalnız bıraktığı andır. O kadar masumdur ki bazen sadece bir şey yazmayıp öylece seyire dalarsın, mor sayfalarında...Yalnızlığı sevdiren...
7/24 sözlükte takılan, sürekli entry sıçan aynı zamanda da laf yetiştiren, klavyeden başka meşkuliyeti olmayan insanın, uykusu gelince her akşam yaptığı gibi, o tüm gün tünediği koltukta sızıp kalmasıdır.
(bkz: Aynı kadeh aynı mey)
Sözlüğü hatun düşürmek için kullananların "sığ" düşüncesidir. Sığ diyorum çünkü bu düşünce için bizzat tasarlanmış "ben kız arıyorum" diye bağıran o kadar çok sohbet odasıydı, sitesiydi hatta vakfa kadar giden büyük bir kuruluştan bahsediyoruz, var ki, oralarda takılmaktansa, bizzat birbirlerinin görüşlerini almaktansa, burda birbirlerinin entry bile değil, açık seçik, direk konuya balıklama atlayanlar..ah yok mu onlar..Niye sözlük? tamam belki artık sohbet odalarında o eski, nadide güzeller takılmıyorlar, malum herkes bir dönem denemiştir ve akıllanmıştır, ama kardeşim, gelişin dedik geliştirin dedikte kendinizi, saçmalayın dedik mi?
(bkz: Her şey yerinde güzel gerçekten)
Arz, talep meselesi olup kişinin geçirdiği "sıkıcı" ya da tam anlamıyla "kötü, ıyy" diyebileceği bir günü, adeta kül kedisindeki gibi bir perinin gelip, bu günü birden güzel kılan şeylerdir.
(bkz: Sevgiliden iki çift sihirli söz)
Küçükken hemen herkesin televizyonda mutlaka denk geldiği ve severek izlediği, ne yazık ki eski olup şimdi bir çoğunun gösterimden kalkmış olduğu çizgi filmlerdir.
- Tom ve jerry
- Şeker kız candy
- Dağlar kızı Heide
- Beverly Hills
- Jetgiller
- Susam sokağı
- Ay savaşçıları
Ne çizgi filmlermiş ama, ey gidi günler ey.
Büyüdük mü ne?
Duygusallık değişken bir kavram olup, herkesin bir süre boyunca, gerek aldığı tecrübeler olsun ya da bazen o yaşanan iç karartıcı durumlar, pişmanlıklar ve keşkeler bütünüyle dönem dönem değişiklikler gösteren ne idüğü belirsiz ama gittikçe sana asıl ne aradığını gösteren bir kavramdır.
Bu değişme sürecinde bariz baskın olan dönemler vardır ki bunlardan insanın en yakın olduğu ortamlardan, okul hayatından başlayıp, iş hayatına kadar giden doğrusallıktır.
*Ana okul yılları: Henüz duygunun sadece somut bir şekilde görüldüğü anlardır. Duygu elde edilen bebeklerde, oyuncaklarda, arabalarda ve açıkçası sizi ne mutlu ediyorsa onda yakalanır.
*Ilk okul yılları: Artık kendinizi bir devre daha atlamış hissedersiniz, düşünceler oturmaya başlamıştır ve herkesin kendini geliştirmekle meşgul olduğu bir dönemde, duygusallık sizin içinizde size yakın gördüğünüz, belki bir sıra arkadaşı yada serviste konuşmayı sevdiğiniz, anlaşabildiğiniz bir kişiye olan hoşlantıdır ve onunla beraber oynamak buna yetmektedir.
*Orta okul yılları: Kendinizi bir kaos içinde bulduğunuz ve tam olarak neyden hoşlandığınızı bilmekte ama kendinize engel olamadığınız bir andır. Yakın olduğunuz her insana karşı duygusal bir şeyler hissedersiniz ve bunları büyütürsünüz. Ölüm kalım meselesi bile olabilmiştir o kurguladığınız duygular, beslediğiniz aşk. Sanki başka bir zaman asla aşık olamayacakmışsınız düşüncesi vardır ve aşka açsınızdır.
Hoşlandığınız kişiyle yakınlık kurmak, onu öpmek, ona sarılmak, kısacası temasın önde olduğu ama sizin neredeyse bunun için herkese atlayabileceğiniz bir dönemdir.
*Lise okul yılları: Ve hepiniz büyük beyler ve hanımlar olmuşsunuzdur. Karşındakini anlayabilen, orta okullarındaki pişmanlıklarla yoğurulmuş, artık sadece "the only one" tanımını kendinize daha uygun görmüş, o sizin için tek kişiyi bulmanın adımlarını atmışsınızdır. Tabi bunu yaparken olaya daha serserice yaklaşır, her çiçeği koklamalı, bal alınmalı düşüncesi yer etmiştir. Sonuçta o kişiyi bulmak için önünüzde bir çok seçenek vardır.
*Üniversite yılları: Bu lise yıllarında bulduğunuz kişiye inanmanın verdiği bir devamlılık da olabilir ya da yeni bir kişi. Bu sefer görüşler daha başka bir boyut almaktadır. Lisede yeterince azıtmanın verdiği bir durgunluk. Siz yine o "mutlak" kişiyi ararken bu sefer adımlarınızı savurmaktansa daha temkinli yaklaşırsınız. Karşınızdaki insana yaklaşmak kavramı sadece fiziksel değil, aslı ruhen yaklaşmak olmuştur.
Kişinin sizinle olması, birlikte olmanızdan çok kişinin size önem verdiğini görmek, onu önemsediğinizi göstermek gibi tamamen soyut bir alanda yarışırsınız. Artık bir şeyleri açıkca ve hep yapılan şeyleri yapmaktansa, sizin için eskide kalan, belki bir çok kişinin atladığı o "duygusallık" anını tekrar canlandırmak için, küçük ama mutluluk verici şeylere yön vermişsinizdir. Örneğin, bu kimine göre akşam bir hamakta sarılıp beraber gökyüzünü, yıldızları seyrederken uyumak olurken, bir diğeri için, sahilde el ele yürümek ve anın keyfini çıkarmak gibi küçük mutluluklar olabilir.
*iş hayatı: Sanırım geriye yapacak ne pek bir şey ne de çok zaman kalmıştır. Artık daha farklı şeyler istersiniz. Kendinize ait bir ev ve belki bir araba, ama hayalleriniz hep iki kişiliktir. Bir hayat arkadaşı ve onunla yapılabilecek güzel her şey. Duygusallık kavramı artık sizin için daha yoğundur ve dışarıdan sokağa adım attığınız da bile bununla meşguldür aklınızın bir ucu. Onu bulmanın hevesiyle yaşamaya devam edersiniz.
Insanın ilk düşününce engel olamadığı bir şekilde aklına makarna getirmesidir ama bunun dışında yine yemeye "aman biter" diye kıyamadığınız mümkünse "o hep sizle kalsın" isteği ile kıvrılıp yanına onunla beraber yatacağınız her hangi bir şeyde olabilir canınızın çektiği.
(bkz: Sevgili)
Nisan ayı sonları ve mayıs ayından itibaren takılmaya layık görülen, siyah renkli, görüş alanı gayet net ve kalitede sınır tanımayan cinslerdendir.
Icinde adeta matrix yaşatılır, yaşarsınız. http://images.gittigidiyor.com/1220/12205251_0.jpg
Anneler günü sabahı gelip çatmıştır ve anne'nin hazırladığı, tabi eğer ucuza getirip kahvaltıyı hediye olarak siz hazırlamadıysanız, güzel bir kahvaltıdan sonra sıra hediyesini vermeye gelmiştir.
Kız: Anne sana hediye aldım..
Anne: aa şaşırdım!
Kız: al bakalım canım benim, anneler günün kutlu olsun annecik! mucks https://www.alcamsatcam.c...opu-mb23197_206521_r1.jpg
Kız: Tüm sene boyunca bizim yüzümüzden çok stresli bir yıl geçirdin, artık bize kızınca bununla oynarsın
Anne: hmmffg..
Her şeyin içinde olan, ümmüğü sıkılası insandır! Her şeye kendini katma zorunluluğu hissederken aynı zamanda negatif enerji yaymada da üstüne yoktur! Etrafındaki herkesinde moralini bozar sonrada aradan "ne yani ben şimdi bişey mi dedim?" gibisinden çeker gider kafası koparılasıca.
Ilk defa anaokulunda tanışmış, öğretmenlerin, kendisini okul bitimine kadar idare edeceğini düşündüğü tek oyuncaktır. Sınıfta bir sürü, bebekti, arabaydı, çeşit çeşit oyuncak olsa bile onun gözü en pahalısında, playdohtadır! Mıncıklaya mıncıklaya bununla o zamanlar bir ömrünü geçirebileceğini düşünen çocuktur. ailesinden uzakta vakit geçirmeyi, okulunu sevmeyi playdoh hamuru sayesinde başarmıştır.
Malum eve barbie seti almak kadar pahalı tutmaktadır o zamanlar.
%99.9 yalan söyleyen çünkü bununla hava yaptığına içten inanan zihniyettir.
Tüm sene boyunca, herkesten çok o çalışmış, insanlar dışarıda gezip tozarken o evinde açtığı telefon konuşmalarını bile kısa keserek kendine zaman ayırmaya çalışmıştır.
Adeta kendini bir kampa sokmuş ve kendini herşeyden kısıtlamış, zorda kalmasa yemek ve tuvalet ihtiyaçlarından bile kendini soyutlayacak bir düşünce yapısı edinmiştir kendisine o sene için. Bir senelik bir düşünce olmuştur bu, büyük azim ve sabır gerektiren.Yıl sonu gelmiştir ve Öss zamanı kapıya dayanmıştır. Sınavını en iyi şekilde veren bu zihniyet istediği sonucada ulaşmıştır. Birinci olmuştur! Tüm spot ışıkları ondadır şimdi ve kameralara konuşma zamanı gelip çatmıştır!
- Evet, şimdi yanımızda, bizlere edindiği öss bilincini açıklamak üzere öss birincisi bulunmakta,
- Öncelikle kendini nasıl hissediyorsun?
+ Inanılmaz..ve çok mutlu!
- Sınav nasıldı zor muydu?
+ O kadar da zorlandım denilmez
- Tabi, çalışana kolay değil mi?
- Bizlere bu sene boyunca neler yaptığını kısaca anlatırmısın?
+ Açıkcası çok birşey yapmadım, yaptığım tek şey düzenli olarak her gün 1 yada 2 saat çalışmak, bunun dışında aman aman bişey yapmadım, aksine gezdim, tozdum, eğlendim, bilgisayar oynadım ve belki hiç olamadığım kadar sosyal oldum! Kendimi buldum! Mutluyummmm.
-Hadi ordan (Tabi burasını kesiyolar)
Bir insana iş çıkarmanın ne kadar sinir bozucağını ve onu uyuz edicek en iyi yöntemlerden biri olduğunu çözmüş çocuklardır bunlar.Yüzüne karşı küfür edip kaçmaktan da daha caziptir sonuçta bu işi görünmeden yapmak. Ne hesap sorulur sonrası, ne bir ceza. Yumurta atıldıktan ve kaçıp saklanıldıktan sonra bir köşeye yada araba arkasına, görevini tamamlamışlığın verdiği o gurur duyucu hisle, attığı kişinin tepkisini izlemekte bu işin en tatlı kısmıdır.
(bkz: Aha kafası yarıldı)
Yok tabi kafalara denemiyoruz.
Güzel ve keyifle geçirilmiş bir hafta sonundan sonra günün başlangıcı olup, tüm hafta boyunca çekilen eziyetti, yorgunluktu, bunalımdı, bir yığın sevilmeyenler listesine ister istemez yapılan geri dönüştür. Genelde işlerin tekrardan nasıl başlanıp yerine koyulmasından bir haber olan ve müthiş isteksiz olan kişiler için lanet bir gün olup aynı zamanda hiç bir şeyin yolunda gitmemesiyle de uğursuz ve lanet bir gün olup çıkmaktadır!
Çat kapı "biz geldiiik" diyen misafir ordusudur.
Aynı zamanda genelde sıkıcı muhabbeti olan, sana iş üstüne iş çıkartan,
"ben misafirim canım" diye takılıp, kıçını tünediği koltuklardan ancak tuvalete gitmek için kaldırıp, hiç bir şeye yardım etmeyen, yediği önünde yemediği arkasında bide üstüne akşamleyin yumuşak mis kokulu yatağınızı paylaşmak zorunda kaldığınız insanlardan ibarettir.
Asla "bi siktir git" diyemediğiniz bu misafir ordusu da ne kadar belli etsenizde istenmediklerini,
nerde beleş oraya yerleş misali sık sık ziyaret ederler.
Yaw bir günde bir sor bakalım ben seni istiyor muyum?
-Okumadan eksi vermek için veren yazarlardır.
-Emeğe saygısı olmayan, sadece isim karalamak için bulunan yazarlardır.
-Sözlüğün bu güzel ortamının ve güzel insanlarının içine sıçan yazarlardır.
-Daha yeni açılan bir başlığa okumadan, yada ilgilenmediği halde bile eksi veren yazarlardır.
-Kendini eksi vermekle zorunlu hisseden aynı zamanda bununla gurur duyan yazarlardır.
-Sözlüğe nefret saçan yazarlardır.
-Kendi düşüncesini söylemekten aciz yazarlardır.
-Boş gelip, boş giden yazarlardır.
-Boşuna yer kaplayan yazarlardır.
-Bazıları sözlükten atılmış ve sırf bunun acısını çıkarmak için geri dönen her yazara eksi veren yazarlardır.
Bide bunlar yazardır ve bu çok acıdır.
(bkz: Ortamın amına koyan yazarlar)
Artık park ve sahilleri mesken eden sokak falcılarına kaptırılan paralardır.
Bir çoğunun dilinden düşmeyen klasik kalıplaşmış cümlelerle başlayıp
- içimden geldi yavrum
- Çingenim amma kötü değilim yavrum
- Hele at elini cebine, gönlünden ne koparsa kabulüm yavrum
- Gozel gözlü yavrum allah şu sevdiğine kavuştursun seni yavrum
Son olarak at bir iki milyon deyip miktarı yirmi milyona kadar çıkabilen paradan bahsediyoruz.
Insan haklarını sallamayan ve adaletin körelmiş olduğu bir ülkede bundan ötürü polislerin bir kişiyle kıyaslandığında kanıtlamak yada kanıtlayamamak, her zaman hukuk karşısında polisin "asla" suçlu bulunmaması ve her eylemciyi, terorist bazında algılayıp, onlara yapamamanın verdiği acıyı eylemcilerden çıkarmalarıdır.
(bkz: Yetkili hayvan sürüsü)
Adaletini üstümüzden eksik etmeyen yurdumuza, adını tarihe yazdıracak bir buluş..
Harcadıkça sevap kazandıran tek kredi kartı!
Bir cennet vaat eder..
- Rekabette son nokta
(bkz: shop and miles)
"Psiko" ve "Patinaj" kelimelerinin birleşiminden gelip, bir diğer adı Psikopatik patlama olan, tamamen zıvanadan çıkmış kişilere verilen isimdir.
(bkz: Jangel)
Bildiğimiz bir bina katından farklı olup insan oğlunun hiç bir zaman bırak ulaşmayı, günümüz koşullarıyla yanından bile geçemeyeceği koca bir belirsizlik.
(bkz: günah)
Insanın en yaratıcı olduğu anlardır. Şiir, şarkı veya ilgi alanlarına göre yeni fikirler edinmenin en iyi zamanıdır. Büyüsünün sifonun çekilmesiyle kaybettiği çok görülür.