artıları:
-her duruma uygun bir put var. örn: bereket putu, sağlık putu vs.
-putları kendi imkanlarımızla yapabiliyoruz. illa ki put dükkanı aramaya gerek yok.
-putları yaptığımız materyal yenilebilir olabilir. mesela çikolata. kıtlık döneminde yiyebiliyorsun.
-putların simgelediği tanrıları memnun etmek gayet kolay. putu evin baş köşesine koy gerisi kolay.
-ailenize özel putunuz olabiliyor. örn: yıldırım ailesi putu. sadece sizi koruyup gözetiyor vs.
-hac ibadeti yok. çok yapmak istersen putu salonun ortasına koy etrafında 7 kere dön hacı ol. süper.
eksileri:
-cennet cehennem kavramı tam oturmadığı için ölümden sonrası biraz muamma.
-tatil yok. örn: türkiye putperest bir toplum olsaydı ne kurban ne de ramazan bayramlarımız olacaktı. putperestliğe özel bir bayram yok.
-ortak ibadet yok bu yüzden toplumsal bağlar zayıflayabilir. örn: cuma namazı ya da toplu iftar yok.
aklınızı çelmek gibi olmasın ama müslüman bir toplum içinde putperest olmak gayet mantıklı gibi görünüyor. tatilini yap, putuna tap. mis gibi.
üzücü bir durum..
salonda 7-8 kişi oturmuş şen şakrak muhabbetler döndürüyordur. sehpaların üzerinde kuruyemişler, baklavalar bi ton yiyecek.
tam o esnada tuvalete gitmek istersin. misafir olduğun için az tutayım eve gidince işerim diye ertelersin bir süre.
ama muhabbet uzadıkça uzar, sende iştirak edersin haliyle. her şey çok keyiflidir ama işemen lazım.
kalkarsın yerinden yavaşça. o hararetli muhabbet esnasında farkedilmezsin bile. birisi farkeder kesin, bana tuvaletin yerini söyler mutlaka diye düşünürsün. ama yok amk. salonun kapısından çıkıp uzunca koridora girersin.
hırsız kibarlığıyla kapıları hafifçe açıp içeri bakarsın. yok amk bu da değil. içeriden şen kahkahalar gelmeye devam ediyordur. sen koca antrede tek başına tuvalet arıyorsun, bi hüzün çöker insana. kimsenin sikinde değilim diye düşünürsün. ki son açtığın kapıda klozeti görürsün.
içerideki kahkaha sesleri o kadar güçlü ki çiş sesini kamufle etmek için sifonu açmana bile gerek yok. işe gitsin. sonra tekrar salona dönersin. ev sahibi seni farkeder, sırf bak ben tuvalete gittim izlenimi yaratmak için tam kurulamadığın ellerini birbirine ve götüne başına sürtersin.
sonra yerine oturursun ve her şeyin normale döndüğünü düşündüğün an sehpanın üzerindeki tatlı tabağından bir tane alıp ağzına atarsın. ve artık o şen şakrak kalabalığa tekrar dahil olabilmişsindir.
not: bu entry i başka bir sitede var diye silen mod arkadaşım, hangi sitede var olduğuna bir daha bakıver.
-oğlum artık doktor oldun, sağımız solumuz ağrıyınca sana geliriz.
+baba ben pastane açıcam.
-ne pastanesi lan. onca sene boşuna mı okuttuk seni.
+baba doktor olacaksın dedin oldum. artık bana karışma lütfen.
-karışma ha! karışma demek, sigigit bu evden gözüm görmesin seni.
+bir gün bunun için pişman olacaksın baba
yoktur. evrimle açıklanabilir tabi ki bu durum.
Evrim nedir? canlı türlerinin babadan oğula nesil olacak şekilde değişime uğrayarak ilk halden farklı özellikler kazanma sürecidir. Genlerdeki mutasyonlar, göçler, kavga ve döğüşler ve çeşitli türler arasında yatay gen aktarımları sonucu türün bireylerinde yeni veya değişmiş memelerin ortaya çıkması, evrim sürecini yürüten temel etmendir. hala okuyon mu hacım?
1. esmer olmanız gerekiyor. sarışınsanız ve ülkücü olmanız gerekiyorsa bol bol solaryuma gidin ama kesin çözüm olmuyor.
2. palto giyin. unutmayın ki yaz mevsimi sizin düşmanınızdır. çünkü tişört giymiş ülkücü kadar göze kötü görünen ikinci bir şey yoktur.
3. istanbul türkçesini unutun. daha çok yozgat, konya, adana aksanlarını öğrenmeye çalışın.
4. işiniz gücünüz olmasın. çünkü o kadar işin gücün arasında ülkücülük yapılamaz. işiniz varsa da istifa edin.
5. çok klasik gibi görünse de bıyık bırakmayı ihmal etmeyin. uçlarını aşağı sarkıtın. bu bıyıklar ne? diye soran olursa, kaşlarla birlikte üç hilali oluşturuyor diyeceksin. unutma bunu!
6. sana garip gelebilir ama ahmet kaya ya bir sempatin olmalı. şarkılarını falan dinlemelisin arada sırada.
7. sanki hiç otuzbir çekmiyormuş gibi, sanki hiç sıçmıyormuş gibi falan davranacaksın. sürekli bi kasılman lazım. özellikle küpesi yüzünden birini azarlarken sakın olaydan kopup, ne yapıyorum amk ben diye düşünme. tut kendini.
evet ufak tefek ayrıntılar haricinde nur topu gibi bir ülkücüsün artık.
dün gece 01:16 da içimi bir ürperti sardı. evde tek başına olmanın verdiği gerginliğin üstüne, çamaşır makinemin içine şeytan girdiğini düşünmem zaten varolan gerginliğimin üstüne tuz biber ekti. televizyon karşısında uyumayı adet edinen ben, tv sesine değil de çamaşır makinesinden gelen o garip sesleri duyuyordum sürekli. gidip baktım ne oluyor buna diye; makine aynı exorcist filmindeki içine şeytan girmiş kız gibi, zıplıyor, titriyor, garip sesler çıkarıyordu. üstüne üstlük deterjan kapağından da yeşil yeşil sıvılar çıkarıyordu. yavaşça banyonun kapısını kapatıp kitledim. banyoya en uzak olan odaya gidip diz çöküp oturdum. aslında her şey 2 sene önce başladı. o zamanlar makine eve yeni gelmişti. güzeldi, alımlıydı.. bir bakan bi daha bakıyordu. eve attığım kızlara önce makineyı gösterirdim ki bu da işleri kolaylaştırırdı. çok güzeldi. ama ben yine de bir gariplik seziyordum onda.
mutlu mesut günlerimden biriydi. makineye çamaşır attım. 40 derecede yıkayacaktım onları. her şeyi ayarladım ve start tuşuna bastım. sonra içeri gidip bilgisayarın başına geçtim, her şey normaldi yani. ama birden banyodan garip sesler gelmeye başladı. gidip baktım ve makinem yürüyordu. titreye titreye, çarpık adımlarla yürüyordu. nerdeyse banyonun kapısına kadar gelmişti. ama bunu o zamanlar o kadar önemsemedim. daha önce ki makinemde yürüyordu. normaldi yani..
bu yürüme olayından sonra ki 6-7 ay her şey normaldi. çamaşırlarımı yıkıyordu, kurutuyordu. yürümeleride çok seyrelmişti. günler geçtikçe ve üst tarafının boyası kalkıp açılmaya başladıkça, makinem beni çarpmayı tercih eder olmuştu. ilk çarptığı gün hafifçe bir gülümseme belirdi suratımda. merhametle gülümseyerek makinemin kafasına bir okşama hareketinde bulundum. ne de olsa eski arkadaştık. ama hiç de öyle değildi !! bunun hemen arkasından (onu fayanslara sabitlemek suretiyle yatağına bağladığım halde) olduğu yerden zıplamaya, ve çıkardığı seslerle lanetli efsunlar okumaya başladı. kimse bunu fark etmemiş olsa da ben anlıyordum hiih hih hiii! diye bağırıyordu öleceksiniz, sigortanızı attırıp yangın çıkarıcam, düğmelerinizi kırıcam, çamaşırları yırtıcam! bunun üzerine bir tamirci çağırdım. tamirci getirdiği garip aletlerle makineme bir şeyler yapıyordu. banyonun kapısını kapatıp onu makineyle baş başa bırakmamı istedi. ve bunu yaptım bende. odaya gidip başka şeylerle ilgilenmeye çalıştım ama aklım ve kulağım banyodaydı. garip inlemeler ve bağırtılar geliyordu. yaklaşık 10 dk sonra tamirci bir hışımla kapıyı açtı ve terli yüzüyle bana dönüp onu artık kurtaramayız dedi. ücret bile talep etmeden kapıyı çarpıp gitti
işte o tamircinin eve geldiği yağmurlu günden bu yana fişini takmadığım sürece uslu bir çocuk kadar sessiz ve sevimli duran makinemle huzurlu günler geçiriyorum.. fişi takılınca değişiyor. gerçek yüzünü gösteriyor, su akıtıyor, elektrik çarpıyor... kirli suyunu canı istediği şekilde banyoma bahşediyor, kapağını keyfine göre sıkıştırıyor. kazanı dönerken kulakları sağır edici gürültüsüyle tıkırdıyor, fayansları çatlatıyor. ve en kötüsü de yerinden her zıpladığında beni hala efsunlarıyla lanetliyor.
-thomas bu ne?
+yeni icat ettiğim ilaç.
-ne işe yarıyor?
+ağrı kesici olması gerekiyordu ama yaptığım testler sonucunda öyle olmadığını anladım.
-ağrı kesmiyor yani. nasıl kullanıyoruz peki?
+oral yolla kullanıyoruz.
-nasıl?
+oral oralll
-anlamadım yine.
+götümüze sokuyoruz amk oldu mu şimdi?
-he tamam anladım.
-----------
5 dakika sonra
-----------
-thomas işe yaradı hacım bende bu ilaç. sağolasın.
+iç ses(hmmm demek ki öyleymiş.. )
icadı tam olarak böyle olmuştur. göte sokunca iyi gelen ilaç yapmanın başka bir mantığı olamaz.
cevabı bulunamamış sorular kategorisinde başı çeker. ama istedikleri ne olursa olsun onu alıyorlar. kendi isteklerini sizin isteklerinizmiş gibi manipüle edebiliyorlar.
mesela; yeni ayrılmış bir çiftin telefon konuşması şöyle gerçekleşebiliyor:
- nasılsın mahmut
+ iyiyim.
- kaçta çıkarsın işten
+ bilmiyorum ama az işim kaldı.
- tamam
+ ne oldu?
- yok bir şey.
+ bi sorun mu var? yoksa sen beni aramazdın bu saatte.
- bi sorun yok.
+ neden aradın peki?
- aramayayım mı yani seni. tamam o zaman kapatıyorum ve bir daha aramıyorum.
+ dur yav. tamam ne diyecektin.
- yok bişey. sorun da yok.
+ ya nurten söylesene neden aradın.
- öylesine
+ söylesene yavvv..
- işin bitince bize gel bi daha konuşalım diyecektim ama önemli değil. gelme artık.
+ tamam gelirim ben.
- gelme.
+ nurten işim bitince size geliyorum tamam mı?
- tamam hadi gel bari.
amk kız istiyor ki erkek gelsin bir daha konuşalım, ayrılmayalım ama bir şekilde sanki erkek istiyormuş gibi oluyor. çok garip.
arkadaşlar meraba,
malum bu ara gavur ülkelerinde christmas bayramını kutluyorlar. 7 den 70 e herkes alışveriş yapıyor birbirlerine hediye alıyorlar.
çocuklar sabah kalkar kalkmaz çam ağacının altına gidip sürpriz hediyelerini açıp çok mutlu olacaklar.
daha bunun paskalyası var, thanksgiving i var, hallovın ı var.. bunların dışında sürekli eğlenceli festivaller falan yapıyorlar. insanlar toplaşıp birbirine domates falan atıyor.
bi de bize bak. tamam müslümanız cennete falan gidicez ama bayramlarımız falan çok kötü amk ya. kurban bayramı diye bi bayram var mesela. hayvanları kesiyoruz, sonra onlardan akan kanı alnımıza noktalıyorlar. hani eğlence? kavurma yiyip eğlenilir mi amk.
ramazan bayramı desen ayrı bi dert. bir ay yemek yok, içmek yok. sonra bayram. bayramda kostüm giyme yok bişey yok. bayramlık denilen şeyleri giyip şeker topluyoruz. şekerlerin çoğu da kalitesiz oluyor zaten.
resmi bayramları saymıyorum bile.
samimi olmak gerekirse gavur olarak doğmayı isterdim. ama sonradan müslüman olurdum yine. ama eski adetleri bırakmayıp yine hallovın, chrismıst ve domates atma işlerine devam ederdim.
insanın kafasını karıştırır bunlar.
30 yıldır mahallemizin biricik turizm kaynağı olan nedim hocanın elleriyle hazırladığı özel tarif.
malzemeler:
5 litre erikli su
1 litrelik boş şişe.
1 adet kuran
1 adet tükenmez kalem
1 adet a4 boyutunda kağıt
yapılışı:
okunmuş su yapılacak kişiye yaşı sorulur. farzedelim ki 26 dedi. kuran ın yirmialtıncı sayfasını açıp, sayfada bulunan ayetleri tükenmez kalemimizle boş a4 boyutundaki kağıdımıza yazıyoruz. yazma işlemi bitince. bu kağıdı okunmuş suyu içecek kişiye veriyoruz ve 10 kere fatiha 30 kere ihlas suresini okumasını tenbihliyoruz.
bu arada bir sigara içebiliriz (opsiyonel).
daha sonra 5 litrelik suyumuzdan bir litrelik şişemizi doldurmaya başlıyoruz. şişenin 5/4 ü dolunca duruyoruz. dua okumaya başlıyoruz. bu dua okuma işi aslında işin şovu. çünkü normal bakkal suyunu okunmuş suya çeviren şey aslında yazdığımız o ayetler.
isteyenler sadece dudaklarını kımıldatıp pıtıptıtptıtptıptıt; diye ses de çıkarabilirler. kendiniz bilirsiniz.
sonra karşımızdaki kişiden kağıdı alıp 1 litrelik su şişesinin içine atıyoruz, ağzını kapayım çalkalamaya başlıyoruz.
bu arada yine dua okumamız gerekiyor. yukarıda dediğim gibi dua okuyor gibi yapabilirsiniz. (bkz: show business)
sonra dua okumayı bitirip şişeyi sahibine veriyoruz. günde bir bardak içmesini tavsiye etmeliyiz. ne eksik ne fazla. su bitince üstüne 1 litre kadar daha ekleyebilirler.
masrafları kişiden tahsil ettikten sonra kişiyi yolcu edebiliriz artık.
allah kabul etsin, amin.
biraz asabi oluyorlar bunlar.
benim zayıf bir kız arkadaşım vardı, çok iyi anlaşıyorduk, gelecekle ilgili ciddi planlar yapıyorduk vs. bi gün bunla istanbul a gezmeye gittik. klasik olarak ortaköy, adalar, istiklal falan derken sıra boğaz turuna geldi. o günde hava acayip rüzgarlı. bende bu utanmasın diye buna çaktırmadan montunun iki cebinede taş doldurdum. bindik tekneye geziyoruz falan, bu cebindeki taşları farketti. bunlar ne dedi? ne bileyim? dedim. amacım kızı utandırmadan onu kollamak. sonra vay efendim sen benle taşşak mı geçiyorsun, beni küçümsüyor musun falan derken tekneden inince bastı gitti bu. son görüşüm oldu onu.
kız uçmasın diye cebine taş koyuyorum ve ben suçlu oluyorum. asabilikten başka açıklaması yok bu durumun.