mahmut hoca'nın öğrencisi ve varisidir. cemaatlerindeki kara çarşaflı kadınlar, kara çarşaflarından dolayı gizem yaratırlar ve haliyle çok seksidirler.
sapkınların gazetesidir. memlekette ne kadar sübyancı varsa kadrosunda barındırır. sonra da utanmadan lgbtq bireylere sapkın der.
(bkz: kişinin işi kendinden bilmesi)
1) kadına süs eşyası muamelesi yaparsan kadın da en güzel süs eşyası olmak için çabalayacaktır.
(bkz: süper kahraman kadın)
2) aslında peygamber diye bir şey yoktur. muhammed, isa, musa gibi uyanık erkekler vardır.
(bkz: peygamber kadın)
3)erkeklerin sırları yoktur. çünkü ataerkil toplumlarda erkek ne yapsa iyidir, hoştur.
(bkz: sır tutamayan kadın)
4)nobel bilim ödülü genelde erkeklere verilir; çünkü kadınlar toplumlar tarafından çocuk doğurmak, çocuk büyütmek ve erkeklerin boklu donlarını yıkamaya zorlanırlar.
(bkz: nobeli alamayan kadın)
vs. vs.
kaybettiğimiz kadın şairdir.
seni sevince pazara çıktım sevinçten
enginar aldım süper enginarlar diye bağıran adamdan
oturup ağladım sonra, şaşırdın.
bu süper oluşta canımı acıtan bir şeyler vardı.
canımın acısıydın.
yine de hep dönmek, dönmek istemektir. (bkz: birhan keskin)
gecenin bir yarısı şirintepe'den zincirlikuyu mahallesine inip, cami avlusunda sigara içmektir. sahip olunan ilk ve son evdir. tantuni, adalar, (bkz: donas), başaramamak, olduramamak ama yine de umut etmeye devam etmektir. en çok da turuncu çekyat ve hatice'dir. haticeler özlenmez, şehirler özlenir; şehirler özlenmez, bir coşku, bir umut, bir iyi olacak, bir cahil cesareti, bir zaman özlenir.
yangından ilk kurtarılacak, bir gün geri dönülecek olandır. söz verilmiştir, onun üzerinde ölünecektir.
hayatı boyunca kimseye bir şey vermeyip herkesten koşulsuz saygı, itaat ve tapınma bekleyen bir babadır bayburt. parayı kendi kazanıp, evi kendi temizlediği halde adam onu bırakırsa dünyanın sonunun geleceğini sanan, kocasından it gibi korkan bir kadındır. kaynanasının 'sen benim oğlumdan iki bağırsağı mı esirgiyorsun?' cümlesiyle 40 günlük bebeğini kısır kayınbiraderine veren bir annedir. 18 yaşındaki kızı gece yarılarına kadar çay bahçelerinde garsonluk yaparken ses etmeyen ama aynı kız arkadaşıyla buluşmaya kalkışınca kıyameti koparan babanın ikiyüzlü ahlakıdır. bir kızı sırasıyla üç oğluna da isteyen mantalitedir. (bkz: biz birine alalım da kardeş kardeş kullanırlar)
ilk aşkınızın alabildiğine acılı ve acıklı olmasının nedenidir bayburt. daha 18 yaşındayken, (elalemin sevgilisiyle el ele tutuşup sinemaya gittiği çağlarda yani) siz kirayı nasıl ödeyeceğinizi, elektrik faturasını nasıl halledeceğinizi, ayakta kalmayı nasıl becereceğinizi düşünürsünüz. çünkü sevgilinizin 5-10 senesi yoktur bir evin sorumluluğunu almak için. eğer birlikte çekip gitmezseniz bilirsiniz ki onu evlendirecekler, ona bir başkası dokunacak ve siz hayatınızın sonuna kadar eksik birisi olarak yaşayacaksınız.
ilk sevişmenizin iç parçalan bir dram olarak anımsanmasıdır bayburt. ilk aşkınız ve onun saçları yatağın içinde ağlamaktadır ve siz bir daha hayatınız boyunca hiç bu kadar yalnız, hiç bu kadar çaresiz hissetmeyeceğinizi bilirsiniz.
yıllar geçer. istanbul, bayburtlu aileyi kendine benzetmeyi başarır. küçük kız kardeşlerin liseyi okuması her an kaybedilebilecek (bkz: bir erkekle görmeyeyim okuldan alırım) (bkz: zayıf getirme okuldan alırım) (bkz: kaşlarını alma okuldan alırım) bir hak ya da bir lutuf değildir artık. ilk sevgiliniz yani büyük kız da o acılı aşkın kahramanı değildir. 6 sene sonra, soğuk bir şubat günü, bir başkasına aşık olup gitmiştir. dünya çok ama çok değişmiştir. buna karşın size sorsalar ki 'bayburtlular nasıl insanlardır?' diye aklınıza elektrik faturası için saçlarını satmaya kalkışan o bayburtlu kız gelir ve siz dersiniz ki çok ciğerli insanlardır.
özetle bayburt kökü çoruh nehrinde bir kadını sevip üniversiteyi bitirememek, obsesif kişilik yapısını aktif hale getirmek ve ilk aşkınızın iç parçalayan bir sızı olmasıdır. tüm bunlara karşın iyi ki yapmışsınızdır çünkü ufacıkken kökü çoruh nehrindeki o kadını sevmemiş olsaydınız siz asla siz olamayacaktınız.
bayburtla ilgili güzel şeyler:
(bkz: lor sarması)
(bkz: turşu kavurması)
bayburtla ilgili çirkin şeyler:
(bkz: tatlı çorba)
bayburt'tan bir deyim:
(bkz: gıçıyla yağlı guymağa düşmek)
bayburt türküleri:
(bkz: de get bayburt)
(bkz: gavurma goydum tasa)
bayburt şivesiyle ilgili bir anektod:
(bkz: sana=sehen)
yazar, şair ve öğretmen kişidir.
ancak ya düz yazıyı şiir kadar ya da kadın öğrencileri erkek öğrenciler kadar sevmemektedir. (bkz: tam çözülemeyen olaylar)
yetenekli kadınlara ve yeterince müslüman olmayanlara tavsiyem: adam işi biliyor. sömürün sömürebildiğiniz kadar. kıvamınızı bulunca da yakışıklı bir yayınevinin kapısını hiç çekinmeden çalın.
(bkz: ılımlı islam insanları)
(bkz: şule yayınları)
taş kalpli bir ergen artığı olduğum yılların sıcak mı sıcak bir yaz gecesiydi. facebook ve twet henüz icat edilmemişti. her evde bilgisayar da yoktu. biz orta direğin çocukları bacağımız kasıldığında başımıza ne gelmiş olabileceğini sağlık ansiklopedisine bakarak anlamaya çalışır, sırlarımızı kendimize, yalnız kendimize saklardık. işte bu yüzden aptal da bir çocuk sayılmayacağım halde o sıcak yaz gecesi, o filmi izleyip hüngür hüngür ağlamam lazımdı kendime dair en güzel ve en acıklı gerçeği öğrenebilmem için. film bitti. televizyonu kapattım. tuğalete gittim. klozete oturdum. bir sigara yaktım.(sigaraya başlayalı 1 yıl ya olmuş ya olmamamış, pehhh yaşlanıyoruz.) hey dostum neyin var senin? neden bu kadar üzgünsün? neden içinin bir neşterle deşildiğini hissediyorsun? neden titanike mal mal bakıp insanları şaşkınlıktan şaşkınlığa sürüklerken bu filmde hıçkırıklara boğuldun? senin derdin ne lanet olası zenci? diye sordum kendime. ürkek bir cevap geldi: ben lezbiyenim
başımın belasıdır.
zor hastalıktır.
bazen bir sapık olmadığınıza emin olamazsınız, bazen şizofren olmadığınıza.
bazen evin hijyeninden kuşku duyarsınız, bazen bebeğinizi öldürmeyeceğinizden.
herkes yaşarken siz korkarsınız, herkes nefes alırken siz sıkıntı yutarsınız.
ilaçlı mı, ilaçsız mı; maruz kalma mı, rahatlama mı derken koca bir ömür geçer gider siz hep başladığınız yerde kalırsınız.
(bkz: ömür dediğin)
not: yine de bu hastalığın pençesinden kurtulmuş bir kaç kişi tanıdım ben. dünyadan umudu kesmek olmaz.
bu benim. büyürken hiç tacize-tecavüze uğramadım ya da uğradım ama anımsamıyorum. çünkü paranoyaklık sınırlarında korumacı bir annem vardı. kaç yaşına kadar bakkala bile yollamadı beni bakkalın sapık çıkma ihtimaline binayen. servisçiden kapıcıya, kapıcıdan akrabalara, akrabalardan tonton doktor amcaya varana kadar herkesten kuşkulanırdı. kimseyle yalnız kalmamamı tembihler, servisin eve son bıraktığı çocuk olmamam için kavga çıkarır, her allah'ın günü 'öğretmenin sana dokunuyor mu?' 'servisçi seni öne oturtmaya çalışıyor mu?' gibi sorular sorardı. ve sonuç olarak beni 'büyürken hiç tacize uğramamış insan' yapmayı başardı. ancak 'insanlara güvenmeyi bilen insan' yapmayı başaramadı. eeee o kadar da olacak canım, her nimetin bir külfeti var sonuçta.
(bkz: hakkı olanı nimet olarak gören türkiye kişisi)
benim milletvekilimdir, beni temsil eder, beni temsil ederken eğilip bükülmez. hata yaptığında özür dilemeyi bilir ama benim namıma kimseden özür dilemez. seçildiği kesinleştikten 1 saat sonra 70 milyonun önünde benden bahsetmiştir.
(bkz: bu ülkede eşcinseller vardır.)
yanlış bir önermedir. işin aslı şu: zeka belirli bir genetik potansiyel içinde inip çıkabilen bir şeydir. (bkz: çevresel faktörler) geliştirilmesi büyük oranda yaşam şartlarına bağlıdır. yazık ki zekası daha fazla gelişen çocuk genelde, önüne hazır ve pahalı bir eğitsel oyuncak konulup oyna denen çocuk değil, oyuncağını doğadaki malzemelerden icat etmek zorunda kalan çocuktur.
(bkz: kiremit parçası, anneannenin yazması, minderler)
(bkz: oyuncağını taştan çıkararak büyümek)
büyük balık'ın aslında kasabadaki kadın olduğunu düşündüğüm filmdir.
adam, o küçük kasabaya ilk gittiğinde, büyük balığın o ufacık yerde bulanabileceğine inanamayacak kadar gençtir. ikinci gidişindeyse artık her şey için çok geçtir. oğluna, onun doğduğu gün nikah yüzüğünü yem yaparak büyük balığı yakaladığına, ancak yüzüğü kurtarmak için büyük balığı serbest bıraktığına dair bir hikaye anlatır. filmin sonlarına doğruysa oğlan kasabadaki kadından adamın kasabaya ikinci kez gelişine dair bir hikaye dinler. bu hikayeye göre, kasabadaki kadın adamı öpmüş ama adam ona karşılık vermeyip kasabayı terk etmiştir. aslında adamın anlattığı hikayeyle kasabadaki kadının anlattığı hikaye aynı hikayedir. adam büyük balığı hiçbir zaman yakalamaz ve büyük balık hiçbir zaman yakalanamadığı için hep büyük balık olarak kalır. ve adamın bir büyük balık olarak ölmeyi başarması da bir başka büyük balığın hep büyük balık olarak kalmasına izin vermesiyle ilgilidir.
bu film uçuk kaçık bir aile babasını değil, aynı kadını bazen gözlerinde ölümünü gördüğü bir ihtiyar cadıyken, bazen sevimsiz bir küçük kızken, bazen yarı deli bir kadınken sevmiş ama hep yanlış zamanda sevmiş bir adamı anlatır.
(bkz: felsefe yapmak)
(bkz: inkar mekanizmaları)
(bkz: simgesel anlatım)