Koyduk mu, Nasıl da çaktık lan, biz Galatasarayız yok biz feneriz deyip. Anasını babasını Eşini Dostunu bu kadar sahiplenmeyen Dangalaklar sürüsünden başka bir şey değiller.
Dış görünüş itibariyle bu kanıya varmıştır. Karmaşık duygulara sürekler sizi.
iyi mi kötü mü diye uzun uzadıya düşüncelere daldırır. içinden çıkılmaz bir hale sokar. Mekan ve zaman farketmeksizin Bu konu üzerinde olumlu ve olumsuz noktaları göz önüne alırsınız. Sonrada Bir cevap bulmak adına gelir buraya yazarsınız..
seks dürtüsü en doğal yönlerimizden biri. toplumsal olarak tabu görülen bir mesele olsa da etrafımızda çok fazla uyarıcı var ve zihnimizi bundan soyutlamamız pek olası değil. aktif bir sosyal hayatı olmayan birinin böyle mecraları kullanması da gayet doğal. istediğiniz kadar zoruna gitsin, itiraz et, tepki göster. realite bu yahu. sevişmek istiyor insanlar. bu kadar basit. Sevişmek isteyen kadın yazarlar bana ulaşabilirler.
yaşam insana bir takım rolleri oynamayı zorunlu kılıyor ve bu rolleri oynamaksa bazılarımız için hiç de kolay değil. Birtakım maskeleri elbise değiştirir gibi çıkarıp takmak, bu konu Vicdanımı uyaran ve bana çok soru sordurtan bir meseledir. Toplumsal hayat, insan ilişkileri çok ağır olabiliyor bazılarımız için, öyle ki artık bu durum bütün insanlık için gelenekselleşmiş birtakım ritüeller gibi olmaya başladı. Demem o ki Kendi düşüncelerimizi, duygularımızı ve arzularımızı başkalarını mutlu etmek ya da tatmin etmek için ikinci plana itmeye gerek duymamalıyız.
Cyrano de Bergerac’ın, ünlü “istemem, eksik olsun” tiradı, hayata karşı dik durşumuzun pratik bir bakış açısı olmalıdır.
"Ne yapmak gerek peki? Sağlam bir arka mı bulmalıyım? Onu mu bellemeliyim? Bir ağaç gövdesine dolanan sarmaşık gibi, önünde eğilerek efendimiz sanmak mı? Bilek gücü yerine, dolarla tırmanmak mı? istemem!
Herkesin yaptığı şeyleri mi yapmalıyım Le Bret? Sonradan görmelere övgüler mi yazmalıyım? Bir bakanın yüzünü güldürmek için biraz şaklabanlık edip, taklalar mı atmalıyım? istemem, eksik olsun!
Her sabah kahvaltıda kurbağa mı yemeli? Sabah akşam dolaşıp pabuç mu eskitmeli? Onun bunun önünde hep boyun mu eğmeli? istemem! Eksik olsun böyle bir şöhret, eksik olsun!"
Otoritemizin etkili olabileceğini hissettiğimiz insanlarla ilişkilerimizde hepimizin içinden böyle bir davranış bence çıkabilir. Genellikle kentliler taşraya gittiği zaman o insanların bonkörlüğünden teklifsizce yararlanmak isterler. Hatta neredeyse bu bir hak gibi de hissedilir. Tüm dünyada da böyle. Amerikalılar da bir üçüncü dünya ülkesine gittiklerinde aynı şey olmuyor mu?
Kitaplar hayatıma girdikten sonra birden gözlemlerim anlam kazandı sanki. ince detayları kıvrak bir şekilde ifade etme gücü ve klişelerden uzaklığı, asla bir ders vermek gibi bir amaç gütmemek ve bağışlama yeteneğimin çok daha kuvvetli olması ve hiç bir şekilde hüküm giydirmemek gibi değerli kazanımları oldu bana.
Kitaplar bizlere hayatı bir kader gibi kabul etmek yerine eleştirel bir bakış ve araştırmacı bir kimlik kazandırarak hayatı daha anlamlı kılar. son derece hınzır bir bakış açısı da kazandırır, olaylara bakış açımız herkesten daha farklı olur ki bu bir ayrıcalıktır. Sözgelimi insanlara Önemsizmiş gibi görünen sıradan bir hayat kitaplar sayesinde bize anlamlı olarak sunabildiği için hayatımız zenginleşiyor. Gözlem gücümüzü keskinleştiriyor ve hayata daha şefkatli gözlerle bakma alışkanlığı veriyor bize. Kitaplar dağınık hayatımızı ve o kaosu organize etmede bize büyük bir kolaylık sağlıyor.
insanlık Bir kurnazlık mücadelesi içinde. insan ilişkileri de hayvanlarda olduğu gibi karşımızdakinin zayıf taraflarını keşfetmeye çalışmakla, kollamakla geçiyor belki.
Yeşilçam filmlerinde bu hikayelerden çok var. Adam birtakım ideallerle şehre gider ama o şehirlilerin dünyasını iyi tanımadığı için kısa zamanda hayal kırıklığına uğrar. Aldatılır, kullanılır. Oysa hayatının bir süresini orada geçirmiş bir insan, şehirli insanının davranışlarını içindeki niyetleri daha çabuk sezer. Ve gerekiyorsa onları kullanmayı daha iyi becerir. işlerin kendi istediği yönde gitmesini sağlayacak stratejiyi daha kolay geliştirir. Sonrasında o insanları parmağında istediği gibi oynatabilecek sezgiye ve bilgiye, ve tabi güce ve karaktere fazlasıyla sahip bir hale gelir.
Düşünürken, Nietzsche'nin inanç, doğruyu bilmeme isteğidir sözü vazgeçilmez bir anekdot olarak yanıbaşımda durur, insan her zaman düşünmez, düşünmekte istemez. Din adamları savundukları argümanları içselleştirmeden bizlerin inanmalarını beklemeleri son derece ahmakça bir düşüncedir.
Bir yerde okumuştum Hakikatin islam'ın dışında olduğunu ispatlasalar bile hakikatin yanında olmaktansa islam'ın yanında olmayı tercih ederim. Günümüzün imamları veya din adamları tam da bu söze biçilmiş kaftan gibidir.
Hoşlanılan kızı sinemaya götürüp yemeğe çıkardıktan sonra sonunda kız eve gelecek kıvama geldiğinde, evde de malum durum gerçekleşmek üzereyken kızın boynunda siyah bir şey farkedersiniz. Meraktan sorarsanız nedir ne değildir diye. büyükannesi o güzelim torununu nazardan ya da şeytanın şerrinden korumak istediği için taktırmıştır. Kısmen doğru bir hareket olsa da neticede ben de şeytani bir düşünceye sahibim. Ama benim şerrimden koruyacağını hiç zannetmiyorum. Ki torunu istemese bu hadise buraya kadar cereyan etmezdi.
Fakat şu bilinmelidir ki kız isterse ihrama girsin, vaftiz olsun, haç taksın, hiç affetmem.
https://galeri.uludagsozluk.com/r/1780480/+
Aamir khan, Jackie Chan, Johnny Depp, Juliette Binoche, nur Bilge Ceylan ve mads mikkelsen gibi usta aktör ve yönetmenlerin bir araya geldiği ve Çin'de düzenlenen uluslararası film festivalidir.
Efsane Milan kadrosu mu desem yoksa rönesans tablosu mu desem bir türlü karar veremedim.
Bu tip durumlar bir çok insan tarafından yaşanılmıştır. Sadece aşk için değil arkadaşlık için de geçerli olabilecek bir hadise yani bir süre sonra bir bakmışsınız sende mi brütüs durumuna düşüvermişsiniz. Yani Her insan önemsenmeyi, değer verilmeyi hakeder. Ama hiç kimse sizden üstün değil özünde. Bu hassasiyet ile yaşanılması gerekiyor bu hayatta, Neticede size verilen tek bir ömür var onu da kendinize yetecek kadar yaşamalısınız. Sözgelimi sevgilinize, kendinizden ya da o kişinin hak ettiğinden daha çok değer verirseniz doğal olarak bu işin sonunu getirecek bir elveda cümlesi ile veda edebilir size. Peki bu sevginin dozu nedir? Bunun için net bir ölçü söylemek herhalde yanlış olur. sevgi denen şey O kadar illet bir şey ki , öncelikle somut ya da elle tutulur bir yanı yok. yani ölçüp biçip ona Göre davranamıyoruz.
eczacılık fakültelerinde bile ilaç dozunu belirlemek öğretilen ilk şeydir. ayrıca her ilaç, belirli sınırlar dışına çıkıldığında zarar verici hatta öldürücü bile olabiliyor. Peki sevdiğimiz insan dışarıda hor görülüp sevgisiz yaşarken neden bir anda sevgimiz fazla gelip arkasını döner ki bize, hiç anlam veremediğim bir durumdur. Sonra dersiniz ki her şey müstehakmış lan sana. çok sevmek ne zaman bu kadar kötü bir şey oldu anlamıyorum. Aslında her birey farklıdır yani siz ne kadar çok sevsenizde o kişi tabağının genişliği kadarını alır sizden. Biz ne kadar fazlasını vermek istesekte. Bir yerlerde okumuştum insan gösterdiği sevgi kadar sevilmek ister. Ne kadar doğrudur bu söz bilmiyorum ama katılıyorum. Belki de siz Nazım'ın şu dizelerini hatırlatacaksınız. ille sen elmayı seviyorsun diye elmanın da seni sevmesi şart mı. Yani insan sevilmek istiyor be dostlar. Sonra sevgisi yüzünden yüzüstü bırakılıyor. o insanın tek suçu budur. Bir bakmışsınız anlamsızca bitivermiş her şey. Sonrasında Hayatınızda yaşadığınız bu yıkım sizi acımasız bir insan yapar öyle ki en ağır sonuç bile sizi kendinize değersiz hissettirmeye başlar, güveninizi bir zaman sonra yitiriverirsiniz. Öyle bir paranoya yaratır ki değer vermeniz gereken kişileri bile itinayla hayatınızdan uzak tutmaya başlarsınız. Farkında olmadan hayatınızın tek gayesi intikam almak olacak. Ve nefretiniz zaman ve mekan tanımadan kafanızda intikam planlarıyla uçuşacak. Kafanızda dedikoducu bir teyze varmışçasına türlü türlü vesveseler kuracaksınız. Sonra şöyle dersiniz kendinize bir zamanlar her şeyden çok sevdiğim bu insan nasıl oldu da bir anda dünyada en nefret ettiğim insana dönüştü diye sorarsanız kendinize.
Bu durum bünyenizde kalıcı zararlara sebebiyet vermeden önce hemen atlatmalısınız. Yani hemen unutun demiyorum. Öncelikle kabullenmelisiniz bu durumu, sonra yavaş yavaş o da unutulur. Hem ne demiş bilge insanlar insan unutandır ve unutmaya mahkum olandır.
bu bir zorunluluk değil bir tercih gibi görünse de buz gibi zorunluluktur. Çünkü kendi derdiyle bir başkasını yormak istememektedir. Ama ister ki insanlar sorsun neyin var? Neden bu kadar düşüncelisin? diye. Bundandır içine kapanıklığı ve ketumluğu. Sorup soruşturanı olmayınca da bir dağ başına çıkıp, avazı çıktığı kadar bağırmak ister.
Bu bireyin uykusuz geceleri vardır, kabuslu kendinden geçişleri olmuştur. karabasan kankasıdır. Karada ölüm yoktur ona.. bir kurt gibi kara kışı atlatır ama hiçbir zaman yediği ayazı unutmaz.
Evrenin benim için neler düzenlediğini görmek için her zaman sabırsızlanırım. Hayatınızın en mükemmel anlarını ille de kendi ellerinizle yaratmanız gerekmiyor. Bunlar aynı zamanda sizin başınıza gelenler olabiliyor. Hayatınızın akıbetini etkilemek için harekete geçemezsiniz demiyorum. Harekete geçmeniz gerek ve geçeceksinizdir de. Ama şunu unutmayın ki herhangi bir gün sokak kapınızdan adımınızı atarsınız ve tüm hayatınız sonsuza kadar değişebilir.
Evrenin her zaman bir planı vardır. Ve o plan her zaman hareket halindedir. bir kelebek kanatlarını çırpar ve fırtınayı başlatır. Korkutucu bir düşünce olsa da aynı zamanda harikadır da. Makinenin tüm parçaları, siz tam olarak olmanız gereken yerde, tam olarak olmanız gereken zamanda bulunun diye sürekli çalışır. Doğru yerde, doğru zamanda.
Herkesin bu konuda bir fikri vardır. Ama sanırım kendinize gelmeye sizi tekrar oyuna dahil eden o kişiyi gördüğünüz an başlıyorsunuz. Onunla tanışmak için aptalca bütün yolları denersiniz.
Bu işler yüzmek gibidir, yüzmek istediğiniz zaman öylece suya dalmazsınız. Öncelikle ayak parmağınızı suya batırırsınız. Sıcaklığı kontrol edersiniz. Hoşunuza gidiyor mu bakarsınız. Ve sonra suya girmeye başlarsınız. O suda batıp batmamak attığınız kulaçlara bağlı.onun için tekrar başa dönmeniz ihtimal dahilinde.
mutlu insana mutluluk verici bir başka davranıştır, içinizden geçen bütün abuk sabuk figürleri sergiler, bir noktada kendi vücudunuzun kıvraklığını keşfedersiniz. sonra aynanın karşısına geçip çıplak vücudunuza hayran dolu gözlerle bakarsınız. ı'm awesome.;)
öncelikle bu başlık sözlüğe yansıyan ruh halimdir ve bu başlıkta da anlaşıldığı gibi çaresiz durumdayım. neredeyse her saatim onu düşünmekle geçiyor. özellikle bu durum sosyal hayatımı ve iş hayatımı olumsuz etkiliyor ve kahretsin ki elimden hiçbir şey gelmiyor, onu aklımdan atmak istiyorum atamıyorum. o şu an benden baya bir uzakta, onu kendime daha yakın tutmak için arada bir mesaj atıyorum ama onunla konuşurken çok saçmalıyorum. kendisi de benim ona karşı olan hislerimi biliyor. muhtemelen kendince bu hislerimi geçici bir durum olarak kabul ediyor. tabi ne çektiğimi bilmiyor. bende ne yapacağımı bilmiyorum, onu düşününce ağlamaklı oluyorum.. sadede gelecek olursak git Gide ölüyorum sözlük.
Her zaman itici ve korkutucu gelmiştir bana.düşünsenize sıvı sabun üreten firmalar maliyetlerini en aza indirmek ve karlılıklarını maximuma çıkarmak için işçilerini bu yönde kullandiklarini..yani içinde bulunduğumuz kapitalist sistemede olabileceğine imkan verdiğim birşey.onun için elimi bok götürsede yıkamam o sabunlarla.
Arkadaş ortaminda Herkes başka bir şeyle ilgilenirken o esnada bütün dikkatin araya kaçan donda olması ki bu durumun bacak gevşetme ve ince bir el hareketiyle donun düzleştirilmesidir..büyük bir rahatlama hissi vermesi kuvvetle muhtemeldir.
Milyarder iş adamı David Rockefeller hayatını kaybetti
ABD'li milyarder iş adamı David Rockefeller'ın 101 yaşında hayatını kaybettiği açıklandı.
Pazartesi 20.03.2017 18:00
Ünlü iş adamının sözcüsü Fraser P. Seitel tarafından yapılan duyuruda, Rockefeller'ın pazartesi sabahı evinde öldüğü açıklandı. Rockefeller, 2005 yılında 100. yaşgününü kutlamak için ABD'nin Maine eyaletinde bir ulusal parkın yanında bulunan 1000 dönümlük araziyi bağışlamıştı.
Aile sözcüsü Fraser Seitel, finans dünyasının önemli isimlerinden Rockefeller'ın ABD'nin New York kentinde, kronik kalp yetmezliğinden öldüğünü duyurdu.
6 kalp nakli, 3 böbrek ve 2 de ciğer nakli yapılan Rockefeller 100 yaşına girdiğinde "200. yaş günümü kutlamak istiyorum" demişti.
David Rockefeller, 12 Haziran 1915 'te doğdu. Amerikalı bankacı, iş adamı. "Dünya imparatorluğu" ve "Yeni dünya düzeni" gibi söylemleri dikkat çekmiş ve geniş tepki toplamıştır. Rockefeller ailesinin üyelerinden olup Amerikan iç Savaşında ismini savaş gelirleriyle ve Standard Oil Company şirketinin kurucusu olup şirketi petrolden elde ettikleri mirasıyla bugünün Rockefeller şirketler grubunun kurucusu John D. Rockefeller'in büyük oğlu, Chase Bank'ın eski başkanı olup şu anda bankanın uzantısı olan JPMorgan Chase'in ortaklarındandır. New York'ta sayılı milyarderlerden biridir. Rockefeller şirketler grubuna üyesi olan Abby, John D. III, Nelson, Laurance and Winthrop isminde beş kardeşi vardır. 2008 yılında Harvard Üniversitesi'ne 100.000.000 $ bağışta bulunmuştur.
David Rockefeller'in sahibi olduğu şirketler, yönettiği ve yardım ettiği fonlar, sivil organizasyonlar dernekler, başta 1904 yılında kurulan dünyanın dört yanında öğrencilere burs veren Rockefeller Vakfı ve diğer vakıflar ve kuruluşları ile dünyanın neredeyse yarısından bile fazla bir etki alanına sahip olup öğrencilere gelecek vaat eden binlerce gence verilen ünlü Rockefeller öğrenim bursu ülkelerin siyasetinde önemli rol oynar. David Rockefeller ailesi adına CFR'nin onursal başkanıdır.