hayat bana 9 metre yelkenli viber glass 70 beygir motorlu bir yelken versin 1450 adet yunan adasına seyahat edip biraz kafamızı dağıtalım. bunun için çalışmaya ve hayata karşı koşuşturmaya devam o zaman ah ulan hayat
evinizin köşesinde arada bir ona dönüp konuştuğunuz ve ona sürekli sevgi verdiğiniz kuşun yemini vermeyi unutup kuşun ölmesi hadisesi. bunu ben yaptım şimdi pişmanım kuşu gidip bahçeyede gömmedim çöp poşetinin içine attım. şimdi arada kafesine bakıyorum arada oynadığı boncuğunu görüyorum falan üzülüyorum. bu gece onun için dua edeceğim
yakında çıkartmayı düşündüğüm ilk ve yeni kitabımın adı. yazar bu kitapta kendi içinde bulunduğu depresif, obsesif, paranoid ruh halinde ürettiklerini yazmıştır. * başucu eseri yapılması gereken güçlü bir yapıt.
DMT!
Arkadaşlar! Sizlerle çok önemli bir deneyimimi/keşfimi paylaşmak istiyorum. Uzun zamandır aklımı kurcalayan bir takım doğaüstü olayların, mitolojik hikayelerin, mucizelerin perde arkasını görmek ve işin aslını öğrenmek istiyordum. Yani, bunca anlatılan mucize, doğaüstü olaylar yalan mıydı? Ya bir yalana uydu insanlar ve farklı kavimler bunun devamını getirdi ve her toplum kendisine göre yonttu evrimleştirdi. Ya da gerçekti veya gerçek olduğunu sanan insanlar oldu. Bunun cevabını merak ediyordum ve sonuç itibariyle hastalıkları ve insan psikolojisini araştırırken elle tutulur birkaç bilgiye eriştim: Mitomani ve temporal lob epilepsisi (peygamber hastalığı da deniliyor) bir tür şizofreni. Yani, mitomani olan bir şizofrenin zihninde tasarladığı bir takım gerçeklikler vardır ve buna kendisi şüphesiz inanır. Çevresindeki insanları da bu gerçekliğe inandırmaya çalışır. Peki nasıl oldu da bu elle tutulamayan, gözle görülemeyen soyut bir kavrama insanlar inanmışlardır? Cevaplanması gereken en önemli sorularımdan biri de buydu. Evet, bunu sosyokültürel yapıyı ve insan psikolojisini inceleyerek birtakım sonuçlara ulaşabiliriz. Ama daha sağlam bir kanıta ihtiyaç var.
Araştırmalarıma devam ederken başlıkta bahsettiğim maddeye ulaştım: DMT! Bu madde dünya üzerinde yaşayan her canlıda mevcut. Maydanozdan, limona, köpekten balığa, maymundan insana... Bu madde insanda, beyinde bulunan epifiz bezi tarafından üretiliyor. Ayrıca, uykumuzu düzenleyen melatonin hormonu da burada üretiliyor ve bağışıklık sistemimizi güçlendiriyor. Ancak, teknolojik ürünlerle birlikte hayatımıza çok fazla ışık soktuk ve geceleri uyuyamıyoruz, uyusak dahi zifiri karanlığa hiçbir zaman erişemiyoruz. Bu nedenle son derece sağlıksız bir ortamda yaşamımızı devam ettiriyoruz. Konuyu dağıtmadan bir yerde toparlayayım ve asıl mevzuya da giriş yapayım. Şimdi, bu DMT insan beyninde bulunan ve sağı solu olmayan tam merkezde duran epifiz bezinde üretiliyor, ancak çok cüzi bir miktarda. Bazı durumlarda ise son derece fazla üretiliyor. Doğum, ölüm ve şizofrenide! Peki, doğduk, ölmeyi bekleyemeyiz, şizofren de değiliz. Ne yapacağız? Dışarıdan almak mümkün mü? Evet, bu sorumun cevabını da aldım. Dışarıdan almak mümkün ve son derece tehlikeli, ama insan merak ediyor işte... Bir şekilde bu maddeyi içinde çokça barındıran bir bitkiye ulaştım (nasıl ulaştığımı sizlerle maalesef paylaşamayacağım) ve kullanmadan önce birkaç prosedürü yerine getirdim ve meditasyon haline geçtim. Karanlık ve sessiz ortam, rahat bir yatak, arka planda rahatlatan bir müzik ve DMT. Trans haline geçtim ve gördüklerim rüya ya da halüsinasyon değildi, tamamen gerçekti diyebilirim size. Öldüğümü ve başka bir boyuta geçtiğimi gördüm. Kelimelerle ifade edilemeyecek duygularla sohbet ettim. Tamamen zihinsel bir bağ gibiydi ve yalnız olmadığımı biliyordum. inanın, milyonlarca yıl yaşamışım gibi ama kelimelerle anlatamayacağım şeyler bunlar. Dünya üzerinde daha önce adı hiç anılmamış şeyler. Şeyler diyorum ama bu belgisiz kelime bile ifade edemeyecek kadar net ve dünyevi geliyor. Peygamberliğimi ilan edebilecek durumdaydım, inanın buna. Büyük bir travmaydı benim için, hiçbir zaman unutamayacağım. Yol yoktu ama gidiliyordu, sağ-sol, üst-alt yoktu ama duruyordum... Şimdi ise mucizeleri; firavunları, miraca çıkmayı, su üzerinde yürümeyi, ölüleri diriltmeyi ve birçok mucizeyi daha iyi anlayabiliyorum. Ancak, 21. yüzyıldayız ve artık peygamberliğimizi ilan edecek çağda değiliz.
Okuduğunuz için teşekkür ederim.
böyle büyük bir sanatçının her yerinden öpülmelidir. tabi tarih zeki müren'den önce ve sonrası üzerine kurulu olduğundan dolayı, zeki müren'den sonra baş tacıdır. her yerinden öperim saygılar
asansör, merdiven, apartman boşluğu, belki inşaat, sinema tuvaletinde yapılan her türlü cinsel münasebet yatağa yansımayan aldatma olabilir. bunların en çok rastlananı ve meşhur olanı taksim barlarındaki tuvalet sikişleridir. herif içerde mala vurur ah uhh sesler gelirken, siz kapıda eşşek gibi beklersiniz.
- şimdi ben sana bakire değilsin desem.. bak öylesin demiyorum! bunu reddedebilir misin?
+ e gel hadi bak o zaman.
- bi dakka bi dakka bi dakka. şimdi, bir! neden bu kadar isteklisin? iki! şimdi bakire olsan bile az sonra olmayacaksın. üç! durduğun yerden böyle eyyamcılık niye?
+ ne diyosun be manyak
- ben sana diyorum ki, sen bu yatağa gelmezsen şerefsizsin.
+ aloo anne geliyorum ben yanınıza
yazılı ve görsel basının çekinmesi ile doğru orantılı olan bu tespiti, yakınlarda okuduğum bir yazı ile özetlemek isterim.
DÜN önemli bir bankacıyla birlikteydik.
Dünyanın önemli bankalarından birinin Avrupa merkezinde, önemli görevi olan biri.
Birkaç gündür Türkiye'deymiş.
Yarı iş, yarı gezme amaçlı.
"Türkiye ekonomisiyle ilgili gözlem yapmaya geldim" dedi.
"Oradan yapamıyor musun?" diye sordum.
"Yapıyoruz yapmasına da olmuyor" dedi.
Nedenini anlattı:
"Bizim merkezlerden bakınca Türkiye'nin durumunun hiç de iyi olmaması lazım. Ekonomik durumunuzun iyi olması için hiçbir neden yok. ihracatınız artıyor ama ithalatınız daha hızlı artıyor. Cari açığınız OECD rekoru. Oransal olarak en yakın takipçinizin birkaç katı. Üretimde patlama yaptığınız söylenemez. Bu yıl özelleştirmede başarılı olamadınız. Tabii bunda dünyadaki krizin, daha doğrusu paranın güvenecek yer bulamamasının da etkisi büyük.
Büyüme rakamınız anormal ama ithalatın burada payı çok. Kur yükseliyor. Hem de hızlı biçimde. Bu yüzden de bizim oradan bakınca ekonominiz sorunlu görünüyor. Fakat gerçek hayatta ekonominizde sorun yok gibi. Kriz yaşamanız lazım ama yaşamıyorsunuz. Bunu yerinde görmek istedim. Çünkü raporlar bu durumu açıklayamıyor."
Sonra da benim fikrimi sordu:
"Ekonomist değilsin ama Türkiye'yi iyi bilenlerdensin. Sence Türkiye'de neden kriz
ekonomik kriz olmuyor?"
"Korkudan" dedim.
"Anlamadım" dedi.
Anlattım.
"Ekonomist değilim ama bir gözlemim var. Bir krizin başlaması için bu krizi bir şeylerin tetiklemesi lazım" dedim.
"Doğru" dedi.
"işte" dedim, "Türkiye'de o tetik mekanizması çalışmıyor. Tetiğe basmaya kimsenin cesareti yok".
Şaşkın şaşkın bakınca devam ettim.
"Başbakan Erdoğan öylesine güçlü bir figür ki, iş dünyası, ekonomi dünyası çekiniyor. Kimse ağzına kriz veya daralma lafını almak istemiyor. Kimse moral bozucu tek kelime edemiyor. Bir iki bakan birkaç ay önce kriz demese de benzer laflar etti, o bakanların o gün bugündür sesi soluğu çıkmıyor. Kayıplara karıştılar.
Piyasaya yön veren büyük holding yöneticileri, krize uygun pozisyon alarak hükümetin şimşeğini üzerlerine çekmek istemiyorlar. iş icabı gerekmedikçe kimse döviz pozisyonu almaya yönelemiyor. Bankalar, hükümet ve BDDK'nın yakın takibinde, kriz havası verebilecek bir tutum içine girmekten çekiniyor. Bankaların alması gereken tutum, hükümet tarafından belirleniyor.
Bu bazen piyasa gerçeklerine aykırı bile olsa son birkaç yılda büyük kârlar elde eden bankalar, hükümetin belirlediği tutuma itiraz etmiyorlar. Tüm bunların nedeni çok güçlü hükümet, daha doğrusu çok güçlü Başbakan. Tam olarak anlatmak gerekirse, kriz Türkiye'ye gelemiyor, çünkü Başbakan Erdoğan'dan çekiniyor."
Bankacı misafirim az kalsın boğuluyordu.
Öyle bir gülme krizine girdi ki anlatamam.
"Bu tüm ekonomi teorilerine aykırı bir durum. Ama birkaç gündür yaptığım görüşmelerde aldığım havayı iyi anlatıyor. Bunu rapor olarak yazsam herhalde kimse anlamaz" dedi.
"Bana sorsan böyle yazardım. Gayet de iyi anlarlar" dedi.
"Peki sence bu durum sürdürülebilir mi?" diye son sorusunu sordu.
"Sürdüğü kadar sürer. Bu arada Türkiye büyümeye devam eder. Belki o arada dünya ekonomisi toparlanır. Türkiye de rahatlar" dedim.
"Bu dediğin bir ekonomi teoremiyse dünya ekonomisi zor toparlanır" dedi.
Bu sefer ben sordum "Niye?" diye.
"Başka hiçbir ülkede Tayyip Erdoğan gibi bir Başbakan yok; ne Avrupa'da, ne Amerika'da" diye yanıtladı.