hali hazırda türkiye büyük millet meclisinde gerçekleşen kriz. israil'i kınama metnininde bulunan askeri ve ekonomik önlemler kısmına akp lilerin itirazı üzerine meydana gelmiştir. yani israil'e demediklerini bırakmayan akp'liler iş icraata geldiğinde çark etmiştir. bu ne yaman çelişkidir değil mi ?
olası bir yılmaz özdil yazısının başlığı. ahmet türk'e yapılan yumruklu saldırıdan sonra yılmaz özdil'in sonsuz ilmiyle yazdığı yumruk adlı yazısının bugün kayseri'de yumruklanan bakan taner yıldız için yazılacak olanı belki de. ama yazının konsepti aynı olabilir.
- şehitler ölürken iyi de yumruk atılırken mi kötü ?
hava kuvvetleri komutanının zırt pırt taa başka yerlere golf oynamaya gitmesindense askeriyeye golf sahası yapılması daha makuldur. taş çatlasın 5 sene de çıkarır o parasını zaten. hergün golf sahasına kadar git devletin benzinini yak vs bunlar hep parayla oluyor.
yazının başlığına bakıp ama bu, oldu mu diye soruyor demeyin. ertuğrul özkök olmayan birşey için soru sormaz. kendini o riske atmaz. onun mevkisi ve koltuğu tatlıdır.
konu başlığından da anlaşılacak üzere şırnak'ın beytüşşebap ilçesinin devlet hastanesinde, yani 9000 bin nüfuslu bir yerin devlet hastanesinde sadece 1 dahiliye doktorunun olması olayı. ama bunda devletin suçu yok. ordaki insanların bir özelliği var takdir-i ilahi tabi, ilçede bir kişi hastayken diğer kişi hastalanmıyor. madem devlet bir doktor verdi bizde ayağımızı yorganımıza göre uzatıp ona göre hastalanırız mantalitesi hakim. işte örnek devlet ve vatandaş ilişkisi de bu zaten. konu ile alakalı bir haber linki de verirsek tam olacak sanırım;
yer hakkari. zaman ise daha geçen gün. bir kaç gün önce herkesin bildiği gibi biraz sorunlu bir nevruz geçirdik. bazı illerde insanlar ateş yaktılar, toplandılar, bağırdılar, onları dağıtmaya gelen polislere taş attılar bunun karşılığında polisler onlara gerçek ve plastik mermiler attı. insanların üzerine allah ne verdiyse panzerleri sürdüler, polisler ne mutlu türküm diyene diye bağırarak ordaki halka mesaj vermeye çalıştılar vs vs vs.
görüntülerdeki çocuk ise eğer yanılmıyorsam en fazla 15 yaşında. okul okuyup okumadığı hakkında kesin bir kanıya varmak mümkün değil. eğer okuyorsa en fazla 7. sınıfa gidiyordur. belki az önce o da diğer abileri gibi polise bir kaç taş atmıştır neden attığını bilmeden. belki bağırmıştır serok apo diye, ne işe yaradığını bilmeden ve belki de merak bile etmeden.
görüntüdeki diğer insan evladı ise herkesin görebildiği üzere bir sivil polis. çevresinde telsizli ve joplu arkadaşlarından ve onun rahatlığından onun polis olduğunu anlıyoruz. 15 yaşındaki çocuğu yakalayıp etkisiz hale getirmişler. buraya kadar tamam. etkisiz hale geldikten sonra ki zaten etkisi olsa ne olur o çocuğun. daha sonra kanunu sağlamak için maaş alan, onun için o görevde olan, insanları kendisinin cezalandırmaması gerektiğinin farkında olması gereken polisimiz ne yapıyor?
15 yaşındaki çocuğun kolunu göz göre göre hatta yüz ifadesinde herhangi bir değişiklik olmadan, sanki devamlı yaptığı bir şeymiş gibi, hatta;
- aa ne çabuk kırıldı bu? diğerleri daha çok uğraştırıyordu!
der gibi çocuğun kolunu kırıyor.
bu konu hakkında onlarca şey söylemek mümkün. o da taş atmasaydı denebilir mesela. polisinde psikolojisi bozulmuş olabilir diyebilir bazıları. hatta belki çocuk o arada küfür etmiştir diyen çıkar ama bunların hepsine .ötümle gülerim. oçünkü ne olursa olsun o bir çocuk.çünkü ne olursa olsun o polisin o çocuğun kolunu kırmaya hakkı yok. çünkü buna yasalar izin vermiyor. çünkü insani duygular buna uygun değil. hadi her şeyi geçtim varsayalım sadistlik var adamın ruhunda, hoşlanıyor belki acı vermekten, bunun hiç mi amiri yok?
atatürk'e hakaret eden soysuzların koyduğu videoyu hemen bulan sayın yargı mensupları bu görüntüleri hiç mi görmüyor?
son olarak bu olaydan şunu da anlayabiliriz. biz bu terörle veya kürt sorunuyla ya da adına ne derseniz deyin işte onunla yanlış mücadele etmişiz. şiddetle olayları hallederiz sanmışız. mardinin yeşilyurt köyünde köylülere bok yedirerek adam edeceğimizi sanmışız, diyarbakır cezaevinde mahkumların götlerine jop sokarak adam edeceğimizi sanmışız, 15 yaşındaki çocuğun kolunu kırarak adam edeceğimizi ve bu işi halledeceğimizi sanmışız.
merak ediyorum;
aranızda o çocuğun bundan sonra vatanını seven biri olabileceğini düşünen var mı?
ya da siz olsaydınız sever miydiniz?
bir zamanlar ağızlarından çıkan bir kelimeyle binlerce askeri yönlendiren, söyledikleri cümlelerin ülkelerin geleceğine büyük etkiler yapan genarellerin emekli olduktan sonra da kendilerini aynı kudrette sanmalarından dolayı yaşadıkları boşluktan kaynaklanan hadise. hepsinde olmayabilir bu olay ki zaten olmamalı da ama bir çoğunda olduğunu görüyoruz. son dönemlerde yaşanan laiklik tartışmalarında, pkk olaylarından sonra tv kanallarına çıkan bir çok emekli paşadan aynı tavırları görüyoruz. sanki hala görevlerinin başlarındaymış gibi, sanki hala dedikleri dedik, çaldıkları düdükmüş gibi bir hal içerisindeler ki bunu anlayışla karşılamak mümkün değil. tamam devlete zamanında hizmet etmiş olabilirler, kendi dönemlerinde bir çok icraata imza atmış olabilirler ama emekli olduklarını ve artık kendi evlerinden sorumlu olduklarını bilmeleri gerekir. paşalık onlara ömür boyu verilmiş bir sıfat olmamalı. değil de zaten.
hiç sebepsiz yere karakola girebileceğiniz çok az ülkeden biri olan türkiye de yaşayan kişiler için yapılan önerilerdir. bundaki maksat karakola ilk defa girmiş ve karakollar hakkında herhangi bir bilgisi olmayan, polisleri amcaları sanan kişilere yardımcı olmaktır. mesela;
- karakolda ayna yoktur bunu unutun. ( varsa bile komserin odasındadır siz oraya giremezsiniz, varsayalım girdiniz hayra alamet değildir, aynaya bakacak imkanınız olmayacaktır)
- ilkokul kitaplarında ki o şirin, güleryüzlü, ne yapsamda halkıma hizmet etsem bakışları savuran tonton polis amcalar sadece ilkokul kitaplarında vardır, oralarda aramayın ve şunu unutmayın ki oradaki herhangi kilolu bir polisin o tonton polislerle bir akrabalığı yoktur.
- yanınızda para bulundurun. nezarethanede aç kalmamak için martı etinden yapılmış bir tavuk döner için 10 ytl vermeniz gerekeceği için para mevzusu önemli.
- savcı dayım var demenizde fayda olabilir. ama bunu komisere falan söylemeyin, seni de onu da .ikerim tepkisiyle karşılaşabilirsiniz.
- sinir sahibi, bir veya birden fazla polisten dayak yerseniz cazgırlık yapmayın daha çok dayak yersiniz. üstüne polise mukavemet yaptığınız için hakkınızda tutanak hazırlanabilir.
en şahanesinden bir kenan evren söylemi. kendi alanında dünyanın bir numarası olan sayın paşam (!) bu söylemi muğla üniversitesinde katıldığı genç bakış programında söylemiş. bu söyleminin ardından kafalarının içinde beyin yerine ot taşıyan üniversiteli öğrenciler, bir alkış tutturmuşlar ki sormayın gitsin.
şimdi insanın aklına şu sorular geliyor;
- bir insan neden yıllar sonra böyle bir şey söyleme ihtiyacı duyar? darbe döneminde yaptıkları uygulamalar hala bir çok kişi tarafından tartışılırken, hala insanlar kenan evren ve onun tayfasına kin beslerken, neden ömrünün uzatmalarını oynayan, ve sahadan çıkmak için ağır adımlar kullanan emekli bir darbeci bunu söyleme ihtiyacı duyar gerçekten kestirmek çok zor. bir sebebi varsa o da, bu ülkeye benden daha allahsızı gelmedi demek içindir herhalde. var mı sizin aklınıza gelen başka bir cevap?
sadece en son şırnak'ta yapılan saldırı ile ölçülmemesi gereken olay. bu ordumuzun yıllardır bir türlü kurtulamadığı kronikleşmiş bir eksikliğinin dile getirilmesidir. 10000 kişi diye sayılandırılan pkk lıların karşısında 600.000 kişilik tam teçhizatlı ordunun 1979 dan beri bu pkk yı kökünden temizlememiş olması, ortada bir başarısızlığın, ya da daha yumuşatılmış bir söylemle yanlış yöntemlerle bu mücadelenin sürdürüldüğünün kanıtıdır. biz değilmiyiz ki pkk için bir kaç çapulcu diyen? madem bunlar bir kaç kişi neden hala varlar? ve neden kimse çıkıp da ordunun artık statejisini değiştirmesi gerektiğini söylemiyor?
isteyen, ya sev ya terk et sözüne karşı söylenmiş bir söz olarak algılayabilir tabi ama, bu öyle bir şey değildir. bu, günümüz toplumunun önemli bir sorunu olan evliliklerde ki mecburi beraberliklerin durumunu anlatan bir sözdür. evet, ne sever ne terkederiz birbirimizi. yani ikisini de beceremeyiz. sevme olayı bize zor gelir, terk etme ise korkutur. türkiye de kaç evli çift olduğu konusunda bir bilgim yok tabi, ama bir çoğunda bu olayın olduğunu düşünüyorum. görücü usulü evliliklerin bir çoğunda, severek evlenmelerin üçüncü yılındn sonra, başlar bu olay. sevmemeye, başka bir çare olmadığı için yaşıyormuş gibi yapmaya, ya da en korkuncu bunun farkında bile olmamaya başlarız. eşimiz, erkek veya kadın hayatımızı idame ettirmemiz için bir araç haline gelir. kadın için erkek para getirme aracı, erkek için kadın sex, ve ev işlerini halleden bir canlı haline gelir. ama biz hala ne severiz, ne de terk ederiz birbirimizi. sevmeyi beceremez, terk etmekten korkarız..
cümleyi tanımlaştırma yöntemlerinden en ucuz olanı. foruma yazıyormuş gibi yazarsınız sonuna bir ''dır'' koyarsınız tanım olur. sözlük formatına uygun mu değil mi emin değilim, mekruh olduğunu söyeleyebilirim ama. *
yanılgıdır. hem de hemen hemen herkesin başına gelen bir yanılgıdır. ergeninden, gencine, orta yaşlısından, yaşlısına, .tünün kılları kadayıf olmuşuna herkesin hayat hakkında bir fikri vardır. herkes hayat hakkında bir sonuca vardığını sanar. kimisi çok adaletsiz bir yer der, kimisi açık göz olursan süperdir der, kimisi nefret eder, kimisi mecburen yaşamak zorundayız der aslında o kadar güzel değildir onun için ama elinden başka bir şey gelmez. kimisi oynamıyorum lan ben oyunu der, ve oyunun exit tuşuna basar oyuna son verir ama hepimizin bir tanımı vardır hayat için. neden hayatı anlamaya çalıştığımız da ayrı bir konu aslında. sadece yaşasak olmuyormuş gibi illa bir kılıf giydirmemiz lazımmış gibi, illa çocuğa bir isim vermemiz lazımmış gibi, illa bakın ben anladım lan ne boktan bir şey olduğunu demek gibi.. olmuyor sanki anlamamış olmak. ben anlamadım. kesin bir tanım yapamam hayat hakkında. anlamaya da çalışmıyorum buna verecek zamanım var ama ona harcamak istemiyorum. gider uyurum onu düşüneceğim zamanda. ağzımda uyku tadıyla kalkarım yataktan.
rize dolaylarında görüldüğü rivayet edilen gelindir. ama bunu hangi akla hizmet ederek yaptığı konusunda bir fikir üretemedim. damada göz dağımı veriyor, yoksa akşama olacak müsabaka öncesi gaza mı getiriyor kendini bilmiyorum. yani damat yapsa bir şekilde anlayacağım ama gelinin yapması bir anormal sanki. bir kere akşama tuş olacaksın neyin artistliği bu değil mi?
adamın ağzı
kanserdi.
geçirdiği ameliyatlar ve gördüğü
ışın tedavileri
çene kemiğini eritince
tel takmışlardı
çenesine.
bir bebeğin altını
değiştirir gibi
hergün
altını değiştirirdi
karısının.
durumundan dolayı
araba süremediği için
hastaneye taksi ile
gider,
konuşmakta zorlandığı için
adresi kağıda yazardı.
son ziyaretine
bir ameliyat daha
gerektiğini söylediler
ona; sol
yanağının ve dilinin
biraz daha temizlenmesi gerekiyordu.
eve döndüğünde
karısının altını değiştirdi,
fırına dondurulmuş hazır yemeklerden
koydu, akşam haberlerini
izledikten sonra
yatak odasına gitti, silahı
aldı, karısının şakağına
dayadı ve ateşledi.
kadın soluna
yığıldı, adam
kanepeye
oturdu,
namluyu ağzına soktu ve
tetiği çekti.
silah sesleri komşuları
harekete geçirmedi.
daha sonra fırında
yanan yemeğin kokusu
geçirdi.
biri geldi, kapıyı
omuzlayarak açtı ve gördü
çok geçmeden
polisler gelip
işe koyuldular, bazı şeyler
buldular:
bakiyesi bir dolar on dört sent olan
bir tasarruf hesabı defteri
sonuca vardılar
intihar.
üç hafta sonra
iki yeni kiracı
taşındı daireye:
ross adında
bir bilgisayar mühendisi ile
bale eğitimi alan
karısı anatana.
yükselme eğiliminde
çiftlerden biri gibi
görünüyorlardı. *
aslında olanlar
ve olması gerekip de olmayanlar
ilginç.
görmeye değer bir yer dünya,
bizi yarı-uyur yakalayan
ve daha işimizin bittiğini anlayacak
kadar yaşlanmadan öldüren
örümcekler ve ağlarla örülü
bir orospu değilse karındır
karın değilse vergi koşuşturması
veya ekmek ya da içkidir,
ya da birisi kayıyordur karına
sen aşağıda dükkanda
onu ipekler içinde yaşatmak için kıçını yırtarken.
ya da altılı ganyana
veya ota sarmışsındır
belki bulmaca çözmeye
belki de vitaminlare ya da Beethoven'a.
ama 30 metrelik bir yatta neler
olduğunu görmelisin:
genç güzel kadınların başka birine
neler yapabildiğini görmek
vazgeçirtir seni özgürlükten
küçük dergiler ve Tolstoy'dan.
ve o adamın umurunda bile değildir,
cimri bir kadeh doldururken şöyle der sana,
o orospu var ya
tavşanlar bile onun kadar düzüşemez,
eğer paran yoksa
daha olayı kavrayamadan
ya bunarsın yaşlılıktan
ya da ölürsün.
ve kız orada dikilir trabzanın yanında
bir içim su
altın güneşi ve som altından,
dünyanın en büyük yüzme havuzunda balıklar
dolanırlar, ve hatta gülümser sana
sen aşağıya inerken daha fazla şişe
ve çizme çıkarmaya
ve efendinin midyelerini kazımaya;
ama, ah, seni domuz! -senin yaptıklarının
hepsini söyledi bana, erkek söyler ya- ki bu da
sen ve benim iyi
ya da yeterince yaşamadığımızı söylemenin
bir başka yoludur. *
tek kelime ile öküzlüktür. insanı insanlıktan çıkaran bu maddenin son zamanlarda toplumda ne kadar arttığını görmek ayrı bir üzüntü sebebidir ayrıca. çarşı iznine çıkan askerlerden tutun, yeni yetme çocuklara kadar bir çok kişi kullanmaya başlamıştır bu boku. emniyet güçlerinin bu konuda daha da duyarlı olması gerekiyor sanırım. gerçi çalışıyorlardır ama daha fazlası lazım çünkü bunu kullananlar her gün fazlalaşıyor. ağzındaki sakızı parçalarcasına çiğneyen, kan ter içinde kalmış, ve gözleri yuvalarından fırlayacakmış gibi bakan ve aynı zamanda kendini he-man sanan insanları görmek istemiyorum artık.
insanın ölüme yaklaştığı anlardır. herkesin olmasa da bir çoğumuzun başına gelmiş durumdur. denizde boğulmak üzeresinizdir, tamam ulan film bitti az sonra the end yazısı geçecek derken gelir bir el sizi çeker alır o kabusun içinden. ama o an, o berbat an hafızanızda kalır ve sizi bazen rahatsız eder. aslında iyi tarafı da vardır bu durumların, antremanlı oluyor insan. zaten yaşadığınız şeyin bir adım ötesi ölüm olduğu için vakt-i zamanı geldiğinde ölümünü, o andan sizde kalan düşünceler size yabancılık çektirmez. gerçi pollyanna hesabı oldu ama öyle.