Genelde doğu illerinde olduğu zannedilen ve hatta bu yüzden bölge halkının aşağılanmasına neden olan, fakat bal gibi de tüm Türkiye'de varlığını sürdüren "gelin bedeli".
Doğu illerinde zannedilmesinin nedeni sanıyorum ki bu illerde belirli bir kesim tarafından adının dürüstçe telaffuz edilmesi.
Batıya döndüğümüzde ise durum şu:
Bu illerin insanları (ki ben de bir tanesi oluyorum) çoğunlukla "başlık parası" ifadesini küçümseme eğilimi gösteriyor. Fakat evlenirken de "şu kadar altın isterim, bu kadar bilmemne isterim" demekten geri kalmıyor özellikle kız çocuğu olan aileler. Aradaki tek fark "başlık parası" ifadesinin yerini "altın yapmak" eyleminin alması.
Takdir edersiniz ki başlık parası da altın yapmak da kadına fiyat biçmekten daha fazlası değildir. Daha da acı olan ise bir kısım kadının "bedavaya mı gidecez" diyerek kendine fiyat biçilmesini hoş karşılaması. Hatta "yeni evliyim, bütün bileziklerimi takmalıyım" gibi bir mantıkla adeta bir "fiyat etiketi" taşırmışçasına etrafta dolaşması.
Adına ister altın yapmak deyin, ister başlık parası. Benim bildiğim para (veya benzeri bir şey) karşılığında mal veya hizmet "satın" alınır. iki insanın hayatını birleştirmesini mal alma işiyle özdeşleştiren zihniyet (bunu onaylayan kadınlar da dahil) kadının "mal" statüsünü peşinen kabul etmiş sayılır benim nazarımda. Uzak dururum böyle insanlardan. Kendini altına endeksli emtia zanneden bir kadınla zinhar işim olmaz mesela. Çevremdeki erkekleri de kınarım eğer böyle bir işe girerlerse. Ayıptır. insan alınıp satılmaz. Köle ticareti mi yapıyorsunuz kuzum?
Hocalarınız ders döneminde size öğrenci muamelesi yapar da biraz ilgilenirse, bir kaç makale yayınlamanıza yardımcı olursa yazması çok da zor olmayandır. Her zaman yaptığınızın biraz daha detaylısını yapar ve başarılı bir tez ortaya koyarsınız. Yazım formatıymış bilmemneymiş zaten biliyor olursunuz.
Tabi 50 kişilik yüksek lisans sınıfı olan üniversite de var memlekette, o arkadaşlara kolaylık dilemekten başka yapılacak bir şey yok.
Bir de doktora hedeflenmiyorsa hiç uğraşılmaması gerekir bu tezle. illa yüksek lisans gerekiyorsa tezsiz programlara yönelmek kafa rahatlığı açısından iyidir. Hatta doktora hedeflenmiyorsa hiç yüksek lisans yapılmasa da olur zannımca. Kimsenin sorduğu yok zaten. Profesör bile olsanız asıl olan adınızın önündeki dr. ünvanı olacaktır zira. Gerisi ya dr'ye hazırlıktır, ya da yalandır.
Her yds gibi "dil bilme" meselesini ölçmeyen, ölçemeyen sınavdır. bunun yanında ingilizce başka yds başka, sınavın dilini de bilmek gerek gibi ifadeler hikayedir. sınav bildiğin ingilizcedir (harbi mi?). biraz bilimsel metin, çokça sosyal bilimler terminolojisi (gazete okuyarak üstesinden gelinebilir) birazcık da fen bilimlerine özgü sözcükleri bilmek yeterlidir.
akademik düzeyde (c2 - proficiency de derler) ingilizcesi olan herkes (o günkü ruh haline, dikkat yoğunluğuna bağlı olarak) 85-100 arası bir puan alabilir çünkü neticede bu sınav bir "okuduğunu anlama" sınavıdır.
fakat aynı ales gibi, okuma alışkanlığı gerektirir. insanın kafası kaldırmıyor çünkü uzun uzun metinleri.
ücretsiz fazla mesaiye ses çıkarmayan, tatil günü çalıştırıldığında "ya işten çıkarırlarsa" diye susan adamın işidir modern köle olarak yaşamak. işçinin örgütlü hareket etmeye değil de işçi arkadaşının üstüne basıp yükselmeye çalışmasıyla alakalıdır.
eğer bu durumda olduğunuzu düşünüyorsanız öncelikle 170'i arayıp isimsiz şikayette bulunun, bir de sektörünüzün (sisteme hizmet etmeyen) bir sendikasına bilgi verin, biraz rahatlarsınız.
iş veren tarafından bilinmese ya da umursanmasa bile fazla bir soruna sebep olmayan kanundur. tabii sorun kanunda değil bu noktada, denetleme mekanizmasında. "şikayet yok, sorun yok" şeklinde işliyor sistem.
"aşkımcımla kahve keyfi..." tarzı paylaşımlarıyla kendilerinden tiksindirirler. bunu genellikle kızlar yapıyor sanıyorum, en azından benim çevremde durum böyle. ve bir çoğu aslında ya başka bir erkeğe gizliden mesaj veriyor, ya da had safhada olan ilgi açlığını "like" sayısıyla bastırmaya çalışıyor. çok garip hayat...
Bildiğim kadarıyla "iş kanunu" olgusundan haberdar olan patronlara sahiplerdir kurumsal olarak. Bilmeyenler için açıklayalım, yasal sınırlarla belirlenen sürelerde çalışırlar, aynı şekilde de izin yaparlar. Maaşları tartışmalıdır muhakkak, ama diğer şartlar yönünden "şanslı azınlık" içerisindedirler. Günümüzde kanunda belirtildiği gibi "haftada maksimum 45 saat çalışma - 45 saat üzerine mesai ücreti alma" gibi "kanuni zorunluluklardan" bihaber bir çok patron ve çalışan var, o sebepten söylüyorum bunları.
Ha yanılıyo olma ihtimalim var tabi, neticede kulaktan duyma bir şekilde biliyorum çalışma şartlarını. Net bir şekilde bilen biri bir mesaj atarsa çok sevinirim.
couchsurfing, ev değişimi, hostel, otel, sokak, park diye uzayabilen, sık seyahat eden, ya da seyahat etmeyi seven kimselerin tercih ettiği konaklama alternatifleridir.
aynı zamanda bir araştırmanın adıdır ki araştırma klasik anket uygulaması şeklinde cereyan etmektedir. ankete katılmak için ise aşağıdaki bağlantı takip edilmelidir.
Kedisiyle fotoğraf çektirmiştir fakat itiraz sürecindeki rolünü halk olarak halen merak etmekteyiz. iyimser yaklaşacak olursak görevini yapıyor ve görevini yaparken tantana yapmıyor diyebiliriz. Kötümser bir yaklaşım ise bu süreçte tamamen pasif kaldığı yönünde olacaktır. Bir netleştirse çok iyi de olacak çok da güzel olacak.
yolsuzluğun %100 oranında bitirilmesi ve hem yolsuzluk, hem de iş denetim mekanizmalarının sağlamlaştırılmasıdır. ideoloji-din-siyaset gibi kavramlar günümüz Türkiye'sinin yükselmesini sağlayabilecek kavramlar değildir. Yükselme beğensek de beğenmesek de (ki şahsım beğenmeyen taraftadır) ekonomik kalkınmayla gerçekleşiyor 2014 yılı itibariyle. insanlığın geldiği nokta, malesef, "paradan haber ver" noktasıdır.
Bir sürü itiraz, bir sürü hile iddiası ile tekrarlanması istenen seçimdir. Aslında bu işin bu kadar uzaması chp itirazlarının haklı bir tarafı bulunabileceğini gösteriyor zannımca.
Dünyanın bir çok yerinde var olan ve yıllardır yapılan hile yöntemlerine dair iddialar ağırlıkta. Bekleyip göreceğiz hep birlikte neler olduğunu.
şu anda ne yaptığı gerçekten de çok merak edilen parti lideridir. seçmeni ysk önünde, partisinden çıkan milletvekilleri ankara nazım hikmet kültür merkezi'nde nöbetteyken tam olarak fonksiyonu nedir bu başkanın? televizyonlara çıkıp "sağ duyu çağrısı" gibi saçmalıklara girsin demiyorum. şu anda ne yapıyor, onu söylesin, biz de ona göre hakkında bir yargıya varalım diyorum.
binlerce gönüllünün bir şeyler yapmaya çalıştığı genel merkezde mi şu an? onları mı idare ediyor?
yoksa halkla beraber ysk önünde mi?
vekillerini gerekli yerlere mi yönlendiriyor?
ya da mansur yavaş'ın mücadelesini destekleyecek başka bir faaliyet içinde mi?
yok bunların hiç birisini yapmıyor da mustafa sarıgül misali "evine kapanıyorsa", neden 100 yıldır oy aldığı şehirler dışında bir yerden oy alamadığı zaten ortaya çıkmış liderdir.
ilkokul öğrencilerinin şu ana kadar 10 farklı fikirle tartıştığı argümandır. ayrıca bu argümanı basın-yayın yoluyla, herhangi bir kanıt olmaksızın ilan etmek çok akıllıca bir iş değildir, zira suç unsuru oluşturmaktadır zannımca.
#23283249 nolu entrysinde akp'yi tam olarak nerede savunduğunu sorduğunda tatmin edici bir açıklama yapılamayan yazardır. zaten akp'yi savunmak gibi bir derdi de olmadığından fazla üzerinde durmaz.
her söylendiğinde sinir hoplatan hesapta seçim kampanyasıdır. fakat şaşırmıyorum, bu hayatında ilk kez bir hükümete muhalif duruma düştü diye kendini "muhalif" zanneden adamların zihniyetine yakışan bir kampanya. onlar alışıktır zaten kendileri adına karar verilmesine. millete tepeden bakmaya da, doğuluları doğulu diye, anadoluluları anadolulu diye sevmemeye. her şeyi onlardan iyi bildiğini zannetmeye.
bir de bu adamlar sanıyor ki hükümet değişince ülke özgürlükler ülkesi olacak. istediğin gibi hükümete sallayabileceksin, istediğin yayını yapabileceksin sanıyor dallamalar. ulan hadi yaşınız küçük, açın bir şeyler okuyun. hadi okuma huyunuz da yok, onu da biliyoruz. evde kitap yakmak zorunda kalan babanız dedeniz de mi yok ulan? kitap yakmak diyorum evet, bu ülkede oldu bunlar, hem de akp diye bir parti yokken. niye mi yakıldı? evde bulunduğu anda işkence gördüğün zamanlar vardı çünkü bu ülkede. hiç mi yok yere işkence gören yok çevrenizde? hangi tarihte bu ülkenin, hükümetini geçtim, halkın zihniyeti özgürlükten yana olmuş? Özgürlükçüsü türbanı yasaklıyor, muhafazakarı içkiyi yasaklıyor. Bu mu ulan özgürlük?
Yerine gelen de kendi diktasını kuracak yönetecek işte, ne değişecek sanıyorsunuz? Ha ben söyleyeyim ne değişeceğini. Daha rahat içeriz muhtemelen, evet. Benim de işime gelir, haftadan haftaya da olsa alkol girmeyince bünyeye stres yapıyor. Daha rahat takılırız internette, tamam. Sonrası? Sonrası yok. Yine en vahşisinden kapitalist ekonomi, yine baskıcı devlet düzeni, yine yolsuzluk, yine hırsızlık, yine uğursuzluk. Ha bu sefer yolsuzluktan nemalanan ben olurum diye yapıyorsan bu kadar tatavayı, tatava yapma defol git. Bu ülkeyi hiperenflasyon kavramıyla tanıştıran kişinin dinle imanla zerre kadar alakası yoktu biliyor musun sen bunu? Bir de şaka gibi, ekonomi profesörüydü kendisi!
Hükümet değiştiğinde polisten dayak yemeyeceğini sanıyorsan bir yakın tarihe bak, şu anki hükümetten öncesine. Kaç öğrenci basit eylemler yüzünden soruşturma geçirmiş, kaçı okuldan atılmış, hapse girmiş, kaçının bir yeri kırılmış, gözü çıkmış. Yakın tarihe bak. Bak ki aptal aptal hayallere kapılma. Öyle emir cümleleri kurup da kendinden de, partinden de tiksindirme.
Örnek politikacıdır bir kere. Gürültüsüz tantanasız seçim kampanyasının sonuna geldi. E belli ki ihalede hırsızlıkta da gözü yok. Seçilenler en azından örnek alsın kendisini diyeceğim ama, fazla iyimser olacak.
o kadar demokratiğiz ki 40 senedir kitaplarımız yakılıyor, düşünceler hapse giriyor, son bir kaç yıldır da sitelerimiz kapatılıyor. işin kötüsü bunun sorumlusunun yalnızca hükümet olduğunu sanıyoruz.
Muhtemelen ailesinin, mahallesinin baskısı yüzünden başı kapalıdır, öylece bir ara yol bulmuştur kendine. Zaten içinde yoktur, fakat baba ağır basar bazı ailelerde. "Yok yeaaa banane" diyemezsiniz öyle gönlünüzce. Bazı aileler baba odaya her girdiğinde ayağa kalkar mesela biliyor musunuz? Evet, tuvalete gidip gelince bile. "Aile kültürü" dediğimiz şey her ailede farklıdır. O yüzden kendi bildiklerinizle yargılamaya kalkarsanız böyle mavi ekran verirsiniz.
Ya da hayatı boyunca yalnızca başı kapalı insanlar görmüştür bu insan, ailede, mahallede, hısım akrabanın köyünde. Sonra şehre geldiğinde şehirli gibi giyinir, ama hayatı boyunca çevresinden gördükleri neticesinde başının kapalı olması o kadar normaldir ki onun için, gerek bile duymaz açmaya, farkına varmaz hatta. Her mahallenin, her köyün kültürü farklıdır. O yüzden kendi bildiklerinizle yargılamaya kalkarsanız böyle mavi ekran verirsiniz.
Her şeyin öyle siyahla beyaz olmadığına güzel bir örnektir bu kızımız. Toplumda bolca bulunur. Acıkınca yemek yer, uykusu gelince uyur, espri iyiyse güler. Bir farkımız yoktur.
Muhtemelen Türkiye dışında herhangi başka bir ülkeden youtube'a girildiğinde çıkan uyarıdır. Demokrasi iddiamız şimdi olsun yakın tarihte olsun hep çok zayıftı zira.
