marsilya'nın taraftarının desteğini de arkasına alarak rahat kazanacağı maçtır, beşiktaş bu zorlu maçta bir gol bile atsa nazarımda başarıya ulaşmış olacaktır...
mehmet demirkol'un futbolun sadece maç kazanmak ve üç puan almak olmadığını vurguladığı bugünkü mükemmel yazısının başlığı...
Gera oyundan atılmış. Terim 4. hakemin üstüne yürüyor: Elini kaldırıp iki ve kart hareketleri yaparak. Atılmış adamı bir defa daha attıracak. Hakem 'atıldı gidiyor' diyor muhtemelen. Çünkü Gera'yı gösteriyor da anca sakinleşiyor Terim. Hadi heyecanına verelim hocanın. Unutalım geçmişteki olayları. Rakibe zaten verilen kırmızı karta bu kadar kendini kaybeden hocam, penaltı ve Hakan'a kırmızı kart çıksaydı ne yapardı? Düşünmeyelim. Ama işin futbol yönünü düşünelim. Malta'dan yediğimiz golün aynısı sonumuz oluyordu neredeyse. Faul yap, sonra uyu. Bir de bak ki, rakip kalecinle karşı karşıya. 3 günde aynı acayip pozisyondan 2 tane veriyoruz. Alın size ders!.
'Ders almam ders veririm'
Biz öğrenmeye açığız. Ama sorarak öğrenmek en iyisi. Soralım o zaman: Malta maçındaki kadro nerede? Toraman neden yedekte? Forvet hattı tamamen neden değişti? Ayhan neden 11'de. Hamit neden orta sahanın göbeğinde değil. Doğrusu buysa. Ders nerede?
Türk Milli Takımı, Dünya Kupası katılımcısı olmayan tek grupta mücadele ediyor. iskoçya, Polonya, irlanda, Romanya gibi yüksek formlu takımlar da yok grupta. Ne var peki Mhyre, Nikopolidis, iskoç hakem Dougal...
Peki futbol var mı? Kurtarıcı bir imparator olan Terim'in bildik sihirli dokunuşları var mı?
Yok! Peki ne var! Özlü sözler: "intikam almak istiyorsanız 2 mezar kazmalısınız". Vay anam vay! Bir sonraki basın toplantısında düelloya davet edileceğiz sanırım. Sonra da silah seçimi olacak herhalde.
Başka ne var! 3 maç seyircisiz. Sorumlusu kim! Federasyonun maç öncesi yaptığı 'itidal çağrısı'na bakılırsa sorumlu seyirci. Halbuki isviçre maçında seyirci ne yaptı ki! Sahada, kulübede hâlâ sorumlular. Gera'nın atılışından sonra çıldıran hocam ve golden sonra basın tribününe 'hareket çeken' kaptanım. Ah benim güzel milli takımım.
Terbiyesizliğin kaptanı
O terbiyesiz adam 27 yaşında. 11 yıldır uluslararası arenada. 2 büyük ligde oynadı. 44 kez A Milli. isviçre maçında rakip kovalayan, ingiltere'de hakkında ırkçılık soruşturması açılan, nihayet sahada milli formayla ve kaptanlık bandıyla hareket çeken adam benim milli takımımın kaptanı. Özür dilemiş. Tıpkı TSYD'nin açıklamasındaki gibi ben de kabul etmiyorum.
Eğer bu ahlak yoksunu adam, bir daha milli takım forması giyerse, onu çağıran da bu suça, bu terbiyesizliğe ortak olacak. Eğer bu adama bir ceza verilmez üstüne de prim alırsa bu ahlak yoksunluğunu federasyon da üstüne alacak. Ya maçı kaybetseydik ne olacaktı? Kime çekecekti o hareketi, koridorda Macar mı kovalayacaktı? Yoksa mixed zone'da muhabir mi dövecekti? Onu ingiltere'de buradakinden 5 kat fazla eleştiriyorlar. Yapabilecek mi oradaki basına aynı şeyi? Bekliyorum. Bir gün oynarsa görürüz herhalde.
Bu kadarla bitiyor mu?
Bir milli takım düşünün:
1- Oyuncuları basına, dolayısıyla halka konuşmuyor.
2- Galibiyet primlerini kendileri belirliyor.
Yani hesap vermek, açıklama yok. Hakaret, ölüm tehdidi çağrıştıran açıklamalar, terbiyesizce el-kol hareketleri var. Acaba hayatları boyunca babalarından alabilmişler mi istedikleri parayı? Ya da kulüpleri hiç onlara primi siz belirleyin demiş mi? Kimin parası o? Ve eğer 65. sıradaki Macaristan'ı yenmenin ödülü açık çekse, 115. sıradaki Malta'yla berabere kalmanın cezası ne? Ya da yarın öbür gün Dünya Kupası'nı kazanırsak Boğaz Köprüsü'nü mü vereceksiniz oyunculara? Ve o zaman biz eleştiride bulunduk diye Taksim Meydanı'nda asılacağız herhalde.
Baksanıza bazılarını eleştirmek şimdiden 'günah' statüsüne girdi bile.
Ah benim Milli Takımım.
Tebrikler. Macaristan Zaferi için.
Ama ben size Macaristan'ı yenemezsiniz demedim ki...
bugünkü yazısıyla tam anlamıyla duygularımıza tercüman olmuş kişi, ayrıca hep böyle yazsın, cesur olsun, yürekli olsun, diğer satılık kalmelere ve skor yazarlarına benzemesin dediğimizdir, kendisini en kalbi duygularımla selamlamayı insanlık vazifesi olarak görüyorum...
daha düne kadar başbakanın önünde el pençe divan dururken, şimdilerde aydın doğan'ın da talimatıyla, elindeki tüm malzemeyi anti hükümetcilik oyununda kullanan kişilik...
göreve geldiği günden itibaren teröristleri affetmekten başka bi nane yemeyen eski cumhurbaşkanın hesap vermesi için söylenmiş söz...
bir kere hiç birşey yapmamış olsa bile yedi küsür yıl boyunca çankaya köşkünü boş yere işgal ettiği için hesap vermesi gerekir, kararnameleri meclise göndermekten başka yeni bir proje üretmiş mi, görev süresi boyunca yurt içi ya da yurt dışı gezisine çıktını gören olmuş mu, çankaya köşkünü idare etmekten başka ne yapmış, gelmiş geçmiş en pasif cumhurbaşkanı olarak niteleNMEKTEN BAŞKA...
var mı lan öyle yedi sene boyunca boş boş oturmak, hesabını vereceksin tabii...
emin çölaşan gibi gereksiz bir kalem ancak ve ancak cumhuriyet gibi ultra gereksiz bir gazetede iş bulabilirdi, netice de hiç de şaşılmayacak bir hadise gerçekleşmiş ve emin efendi kendisine yeni bir köşe kapmıştır...
kalede hayrettin, önünde baki ve servet, orta sahasında deniz ve ibrahim üzülmez, forvetine de hakan şükür'ü koyduktan sonra, kalan elemanlar allah'ın adamı da olsa, en kazma onbir yarışmasında birinciliği kimseye vermeyecektir...
ülkenin büyük bir bölümün büyük bir memnuniyetle gerçekleştirdiği ama dinsizleri, ateistleri, satanistleri ve bilimum tüm ipini koparanları içinde barındıran yüzde 20'lik başı bozuk tayfa da "laiklik elden gidiyor" şeklinde yankı bulacak olan hadise...
kamuoyounda şaban oğlu şaban olarak da bilinen hakan şükür'ün milli takımın da anasını ağlattığını gördüğümüz maç olmuştur, insan allah için bir tane topa da yükselip vurmaz mı be, asıl suç onda değil aslında, maç boyunca kaleciyle karşı karşıya kalsalar bile sağdan soldan ona muz ortalar yapan oyuncularda, aslında en baba sorun sinyorita'nın böyle bir adamı hala kadroya alması ve oğluna yapmadığını yaparak 90 dakika sabretmesi...