Klasik bir fabrika yemeğidir. tas kebabı (tas kebabı dediği yağ içinde yüzen patatesler ve tabağın içine yanlışlıkla düşmüş 3 et parçası ) ve bulgur pilavı. tabi ki önceki günlerden de bahsetmezsek olmaz değişik isimler adı altında aslında özü kıymalı patates, bezelyeli patates, havuçlu patlıcanlı patates, soğanlı patates, patatesli patates olarak süre gelen yemeklerdir.
yanındaki opsiyonda bulgur pilavı, pirinç pilavı olarak pilavların kendi aralarında karşılıklı anlaşıp podyuma çıkmasıyla olay vuku bulur.
allah rahmet eylesin. Duyunca bir yakınımı kaybetmiş gibi hissetiğim sanatçılardan kendisi 80-90 kuşağının çocukluğunda yeri vardır eminim . çocukken televizyonda çok fazla dizi-film seçeneğinin olmaması ya da çok fazla oyuncu olmamasından kaynaklı, belki de en büyük eğlence kaynağının televizyon olması da buna bir etkendir tabi , o zamanki sanatçıları insan ailesinden biri gibi zannediyor, sürekli aynı yüzler tv de dönüp duruyor haliyle .
tabi buna çocuk olmanın verdiği saflıkta katılıyor (levent kırcayı uzunca yıllar eniştem olduğunu zannederdim sırf saçı bıyığı benziyor diye ) şimdi tek tek onların yaşayan dünyaya veda ettiğini gördükçe çocukluğum sızlıyor.
yıllardır girmediğim hatta aklımın ucuna bile gelmeyen sözlük bu gün enteresan bir şekilde aklıma geldi uzun süren şifre ve mail hatırlama çabalarından sonra giriş yaptım. eski mesajlara bakıp kısa bir hüzünlenme anı yaşadıktan sonra başlıklara göz attım ve burada bulunmam için bir nedenim olmadığını fark ettim.
Dün gittiğimiz bi kafenin kedisi ısırdı. Kanadı biraz kafeyi aradım aşısı olduğunu söylüyor, yara da çok küçük olmasına rağmen acıyor baya daha önce yaptıran varsa yada fikri olan varsa bi yeşillendirebilir mi?
Düz lisede okudum, ingilizce hocalarının ingilizce bildiklerine dair şüphelerim var. Her konuyu elementry düzeyinde anlatıyorlar daha doğrusu anlattıklarını sanıyorlar.
Ankara üniversitesinde devam ettim ingilizce dersleri tam bir faciaydı. Elementry seviyesini mumla arar olduk. Hocalar zaten nasıl anlatacağını şaşırıyordu hiç bilmeyen adam da var, orta bilen de çok iyi bilende.
Kurslara yazıldım bir tık düzeldi ingilizcem yabancı dizi izlerken alt yazıya bakmaz oldum gel görki 2 kelimeyi konuşamıyordum. Yani çoğu ingilizce kursu da tırt. Daha doğrusu ingilizce öğretme yöntemleri ülkemiz de yanlış.
Yüksek lisansa başladım orda ingilizce dersi yok. Ama gelin görünki kaynaklar, makaleler hep ingilizce haydaa başla yeniden çalışmaya bu esnada ingilizcem iyi oldu gibi bu sefer de okuduğumu anlamaya başladım.
Şimdi yabancı bi şirkette çalışıyorum gel görki ben ingilizceyi bilmiyormuşum madem. el kol hareketleri, biraz ingilizce, biraz gülüşme, biraz tarzanca davranışlar derken anlaşmaya çalışıyoruz.
Türkiye de dil öğretim şeklinin çok yanlış olduğunu bu yaşımda anlamış bulunmaktayım.
Onun dışında sen uğraştığında öğreniyosun aslında ama, öğrenme isteğin yoksa, yeteneğinde yoksa yandı gülüm keten helva. ingilizce gereken yerlerde sudan çıkmış balık gibi kalıyorsun, hep birilerine muhtaç oluyorsun.
Bir şeyin düzeleceği de yok, güzel olacağıda bunu biliyoruz değil mi? Bir ara bir hevese kapılıyoruz ulan yoksa bize de mi talih güldü demeye kalmadan hoop başa.
22 temmuza geri dönmeyi ne kadar isterdim. El ele buz gibi ege denizine atlayıp akşam balık yediğimiz güne. Bir hafta sonrasında seni çok uzaklara uğurlamıştım.
3 balık erkeğinden yaşadığım tecrübeyle; elde edene kadar ağzınızdan girer burnunuzdan çıkar en sonunda elde etmiştir. Sonra yavaş yavaş sizi tınmamaya başlar ama yine ara da bir o duygusal düşünceli erkek halini alır. istediğini size öyle bi yaptırırki ne olduğunu anlayamazsınız.
Bir gün sizi çok seven, önünüze herşeyi sercek bir erkekken öteki gün ekimden aşağ kasımpaşa.
Siz ona ne olduğunu anlamak için kafayı yersiniz, dün iyiyken bu gün noldu diye bir türlü anlayamazsınız. Sonra birden mesaj atar ve hiç birşey olmamış gibi havadan sudan bahseder. iyice devrelerinizi yakarsınız.
En küçük bir derdi o kadar büyütür ki siz onu anlayamazsınız bile. Sadece onun derdi vardır, dünya sadece onun için dönüyordur. Derdi varsa hayata küser kimseyle konuşmak istemez kendi içinde yaşar ama bu esnada siz de sinirden kudurursunuz çünkü ne olduğunu anlayamazsınız.
Kavga etmez kavga edilcek bi konu varsa anlamamazlıktan gelir hemen ortamdan sıvışır.
Eğer o müsaitse onla konuşabilirsiniz, eğer o istiyorsa aşk sözcükleri edip karşılık alabilirsiniz.
Her zaman onun çöküşlerini kaldırmak, 7/24 moral vermek zorundasınız.
Sonra birden kaybolurlar ve size açıklama gereği bile duymazlar.
diğer mutfaklarla karşılaştırıp kötü olduğunu söylemek doğru değil bence. zaten o mutfağa özelliğini veren diğerleri gibi olmaması. hatay ege'ye benzemez, antep trabzona. onları o yapan da benzememesi zaten.
ama karadeniz gerçekten her zevke hitap etmiyor.
karadeniz mutfağıda insanları yine iklimine, elde ki imkanlara, insanların dağlarda çalıştığı için enerji verici pratik yemeklere yöneltmiştir.
halamın köyde bir evi var onun bahçesinde yediğim fasulye ve patatesin tadını asla unutmam aklım çıktı resmen. minicik patatesler yetişiyor orda haşlayıp yemeye başladığınız da sanki şekerle pişmiş, üstüne bir de soslar dökmüşsünüz gibi bir tat.
aslında karadenizde ette çok güzel yapılır ve çok tüketilir. haşlaması olsun, güveci olsun yada karalahana sarması bunların hepsi et sevenlerin tadı damağımda kaldı demesine neden olur. etin güzel olmasının dışında asıl önemlisi o yemeğe tereyağının o tadı vermesidir.
yine tulum peynirini fırından yenı çıkmış trabzon ekmeğinin içine tereyağıyla sürüp sıcacık yemek nasıl güzeldir.
sabahları yapılan kuymak , yada peynir su ve yağ eritmesi olan trokosti, yine yörenin çok yaptığı dağ çileği vişne reçelleri, zakuta zeytinleri, soğuk kavurma benim aklımı almaya yeterli.
hamsi buğulama, hamsi tava onun dışında mücverin hamsi ile olanı kaygana o hamsinin mücvere giripte o kadar güzel bi tat alabileceği aklınızın ucundan geçmez.
yine akçağbat, köfte piyaz hamsinin dışındaki diğer balıklar, mısır ekmeği, han sütlacı, trabzon pidesi, kapaması, döneri aklıma ancak bunlar geliyor çocukluğum bunlarla geçtiği için.
yalnız anlayamadığım bir nokta var trabzonda bir restoranta gittiğiniz zaman, hamsi değil genelde alabalık önerirler yani bi alabalık çılgınlığı var nedenini hemüz çözemedim.
Daha gerisine gidersek anaokulundan beri ingilizce görüyorum. Ancak devlet okullarının inglizce eğitim sistemi o kadar kötü ki hala konuşamıyorum. Orta okul, lise, üniversite hatta ve hatta ingilizce kursları bile çok kötü, niteliksiz.
Tabi bu arada ingilizce'nin beceri ve istekle de çok büyük alakası olduğunu farkettim. O da bende yok.
Küçük yaşımdan beri aynı semtte oturuyorum. Sadece mahalleyi değiştirdik. iki tane karşılıklı tepemiz var tepeye çıkarken meyve ağaçları size eşlik ediyor.
Kafam bunaldığı zaman çıkarım dışarıya yürürüm de yürürüm, oraya giderim. Tüm semti görürsünüz burdan, çok nadir insan gelir.
Küçükken poşetle kayardık kar yağdığında, sonra biraz büyüyünce gizli gizli sigara içmeye giderdik. Şimdi de kendimden kaçmak için gidiyorum.
Biraz da patron mantığı gibi düşünürsek az işçi çok iş diye bakıyorlar olaya bu yüzden eleman alımını hep minimum düzeyde tutuyorlar, onun dışında yeni eleman alımı patron şirketlerinde pek olmuyor, müdürler alıştığı sevdiği elemanla devam etmek istyor bu yüzden adam 50-60 yaşında da çalışıyor, zaten emeklilik yaşıda çom fazla bence 40-45'e düşürülmeli, ancak çok üniversitenin açılması işsizliği yükseltmiyor kaliteli iş arayan işsiz kesimi çoğaltıyor.
Üniversite 2. sınıfa kadar hiç kimseyle tanışmayı denememiştim hep birileri tanıştırmıştı ya da onlar gelmişti.
Bir gün son sınıftan hoşlandığım bi çocuk vardı dükkanlardan birine girdi tesadüfki bizde ordan geçiyorduk arkadaşlarım ittirdi git tanış git tanış diye neyse gittim dükkanın girişinde bekliyorum.
Anladı da sonra çıktı bana doğru yürümeye başladı ve önümde durdu. Durdum durdum senle tanışmak için aklıma hiç bir bahane gelmedi dedim sonra güldü falan sempatik gelmiş çocuğa hoşuna gitti ben emre dedi muhabbet ettik.
Sonuç olarak sevgilisi varmış ve konuştuğumuz 2 ay boyunca bana söylememişti bi gün buluşalım diye tutturdum söylemek zorunda kaldı, hayallerim yıkılmıştı.
Çok uzakta bir sevgilim var, çok zor biri. Türkiye deyken de zor olduğunun farkındaydım ancak ara da mesafe varken herşey daha da zor. Evet yüreği çok iyi beni sevdiğinin de farkındayım ancak sorumsuz, en ufak bi sorunla bile başa çıkarken kendini herşeyden soyutluyor, bencil, en önemli dertler hep onunki.
Mesaj atarken bile burda geceyken atıyor cevap veremeyeceğimi biliyor. En az 3 gün sonra geri dönüş yapıyor. Modu iyiyse iyi davranır değilse 3 kelime yazar.
Kavga etsen sinirli bişey yazsan cevap vermez asla onun morali bozulmaması gerekiyormuş gibi hissettirir.
Neden aramadın dersin o klimaların çok soğuk olduğundan, insanların pis olduğundan bahseder.
Bir hafta evlenelim der öteki hafta sarı çizmeli mehmet ağa.
Bir dertten bahsedersin bir hafta sonra yazar ne danışabilirsin ne fikir alabilirsin olay çoktan soğumuştur bile.
Sen hastalıktan çok büyük bi sıkıntıdan bahsedersin onun derdi yarına ödevi olmasıdır ve bu yüzden tüm dünyaya küsmüştür.
Burçlara çok inanmazdım ama balık burcu erkeğini nerde okuduysam sanki benim sevgilimi anlatıyor. Bu şekilde ne kadar devam edebilceğimi bilmiyorum.
Benim sevgilimin ne işe yaradığını bilmiyorum. Sadece sevdiğim biri olma ihtiyacını karsılıyor.