isimsizcisimsizipsizdipsiz
0 (düz adam)
beşinci nesil yazar 1 takipçi 1.60 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    fever 103

    1.
  1. Bir Sylvia Plath şiiridir:

    Fever 103°
    by Sylvia Plath

    Pure? What does it mean?
    The tongues of hell
    Are dull, dull as the triple

    Tongues of dull, fat Cerebus
    Who wheezes at the gate. Incapable
    Of licking clean

    The aguey tendon, the sin, the sin.
    The tinder cries.
    The indelible smell

    Of a snuffed candle!
    Love, love, the low smokes roll
    From me like Isadora's scarves, I'm in a fright

    One scarf will catch and anchor in the wheel.
    Such yellow sullen smokes
    Make their own element. They will not rise,

    But trundle round the globe
    Choking the aged and the meek,
    The weak

    Hothouse baby in its crib,
    The ghastly orchid
    Hanging its hanging garden in the air,

    Devilish leopard!
    Radiation turned it white
    And killed it in an hour.

    Greasing the bodies of adulterers
    Like Hiroshima ash and eating in.
    The sin. The sin.

    Darling, all night
    I have been flickering, off, on, off, on.
    The sheets grow heavy as a lecher's kiss.

    Three days. Three nights.
    Lemon water, chicken
    Water, water make me retch.

    I am too pure for you or anyone.
    Your body
    Hurts me as the world hurts God. I am a lantern -

    My head a moon
    Of Japanese paper, my gold beaten skin
    Infinitely delicate and infinitely expensive.

    Does not my heat astound you. And my light.
    All by myself I am a huge camellia
    Glowing and coming and going, flush on flush.

    I think I am going up,
    I think I may rise -
    The beads of hot metal fly, and I, love, I

    Am a pure acetylene
    Virgin
    Attended by roses,

    By kisses, by cherubim,
    By whatever these pink things mean.
    Not you, nor him.

    Not him, nor him
    (My selves dissolving, old whore petticoats) -
    To Paradise.
    ___________________________________________________
    103 Derece Ateş

    Saf? Nedir anlamı bunun?
    Cehennemin dilleri
    Kasvetlidir, kasvetin üçlü

    Dilleri gibi kasvetli, hırıldar
    Kapıda şişko Cerebus. Kendi kendisine
    Yalayarak temizlemekten âciz

    Babafingosunu, günah, günah.
    Haykırır çıra.
    Çıkmaz kokusu

    Üflenmiş bir mumun!
    Aşk, aşk, rezil dumanlar dalgalanır
    Benden isadora’nın eşarpları gibi, dehşetteyim

    Bir eşarp takılıp kalacak ve çapa atacak tekere diye.
    Kendi unsurlarını oluşturur
    Böyle sarı kurşuni dumanlar. Doğrulmazlar,

    Fakat boğarak yaşlı ve alçakgönüllü olanı
    Yuvarlanacak etrafında kürenin,
    Güçsüz

    Sera bebeği beşiğinde,
    Beti benzi atmış orkide
    Asıyor havada asılı duran bahçesini onun,

    iblis leopar!
    Beyaza döndürdü onu radyasyon
    Ve öldürdü bir saatte.

    Hiroşima külü ve içine yiyerek alışı gibi
    Yağlayarak bedenlerini zinacı erkeklerin.
    Günah. Günah.

    Sevgilim, bütün gece
    Yanıp sönmekteyim, kapalı, açık, kapalı, açık.
    Bir zamparanın öpüşünce ağırlaştı çarşaflar.

    Üç gün. Üç gece.
    Limon suyu, tavuk
    Suyu, su öğürtür beni.

    Sana ya da bir başkasına aşırı arıyım ben.
    Bedenin yaralar beni, dünyanın Tanrıyı
    Yaraladığı gibi. Bir fenerim ben -

    Japon kağıdından
    Bir ay başım, dövülmüş altın tenim
    Sonsuzca hassas ve sonsuzca pahalı.

    Şoke etmez mi seni ısım. Ve ışığım.
    Kendi başıma dev bir kamelyayım
    Kor parıltılı ve gelirim ve giderim, her bir kızartıda.

    Sanırım yukarı çıkıyorum,
    Doğrulabilirim sanırım -
    Sıcak metal boncuklar uçuşur, ve ben, aşk, ben

    Saf asetilenim
    Bakireyim
    Öpüşler, melekler,

    Hangi anlama geliyorsa işte bu pembeler
    Hizmet eder bana.
    Ne sen, ne de O.

    Ne O, ne de O.
    (Yaşlı orospu jüponu, özlerim çözülmekte) -
    Cennete.

    Sylvia Plath (1932-1963, ABD)
    Çeviren: ismail Haydar Aksoy

    Çevirenin notları:
    Ted Hughes tarafından editlenmiş Sylvia Plath’ın toplu şiirlerinde Cerebus olarak geçen adı, çeviride Cerebus olarak bırakmayı tercih ettim. Cerebus, muhtemelen bir yazım hatası sonucu, Cerberus olarak yazılmamış olabilir. Cerberus ya da Türkçe bilinen şekilde Kerberos, Hades’in bekçisi üç başlı bir köpektir.

    Kendi yorumlama tarzıma göre, “Fever 103°” şiirinin ana temasının saflık, saflık olgusunun eleştirisi, günah (ve bu çerçevede masturbasyon) olduğunu söyleyebilirim. Kerberos’un babafingosunu, erkek köpeklerin genellikle yaptığı gibi, üreme organını yalayarak temizlememesinin saflık bağlamında verilişi, şiirin ana temasının masturbasyonu günah sayan anlayışla bir hesaplama olduğunu öne sürebilirim.

    “isadora’nın eşarpları” muhtemelen 1877-1927 yılları arasında yaşamış danscı Isadora Duncan’ın giyiminde demirbaş statüsünde bulunan rengâhenk eşarplara gönderme yapmaktadır.
    0 ...
  2. april 18

    1.
  3. Bir Sylvia Plath şiiridir:

    April 18
    by Sylvia Plath

    the slime of all my yesterdays
    rots in the hollow of my skull

    and if my stomach would contract
    because of some explicable phenomenon
    such as pregnancy or constipation

    I would not remember you

    or that because of sleep
    infrequent as a moon of greencheese
    that because of food
    nourishing as violet leaves
    that because of these

    and in a few fatal yards of grass
    in a few spaces of sky and treetops

    a future was lost yesterday
    as easily and irretrievably
    as a tennis ball at twilight
    ___________________________________________
    18 Nisan

    tüm dünlerimin sümüğü
    çürür kafatasımdaki oyukta

    ve midem kasılsaydı
    hamilelik ya da kabızlık gibi
    açıklanabilir bir olaydan ötürü

    anımsamazdım seni

    yahut yeşil peynirden bir ay misali
    nadir görülen uykudan ötürü
    menekşe yaprakları kadar besleyici
    yiyecekten ötürü
    tüm bunlardan ötürü işte

    ve bazı ölümcül çimenli avlularda
    göğün ve ağaç tepelerinin bazı boşluklarında

    bir gelecek kayboldu dün
    kolayca ve yeri doldurulamazca
    bir tenis topu misali alacakaranlıkta

    Sylvia Plath (1932-1963, ABD)
    Çeviren: ismail Haydar Aksoy
    0 ...
  4. the applicant

    1.
  5. Bir Sylvia Plath şiiridir:

    The Applicant

    First, are you our sort of a person?
    Do you wear
    A glass eye, false teeth or a crutch,
    A brace or a hook,
    Rubber breasts or a rubber crotch,

    Stitches to show something's missing? No, no? Then
    How can we give you a thing?
    Stop crying.
    Open your hand.
    Empty? Empty. Here is a hand

    To fill it and willing
    To bring teacups and roll away headaches
    And do whatever you tell it.
    Will you marry it?
    It is guaranteed

    To thumb shut your eyes at the end
    And dissolve of sorrow.
    We make new stock from the salt.
    I notice you are stark naked.
    How about this suit –

    Black and stiff, but not a bad fit.
    Will you marry it?
    It is waterproof, shatterproof, proof
    Against fire and bombs through the roof.
    Believe me, they'll bury you in it.

    Now your head, excuse me, is empty.
    I have the ticket for that.
    Come here, sweetie, out of the closet.
    Well, what do you think of that?
    Naked as paper to start

    But in twenty-five years she'll be silver,
    In fifty, gold.
    A living doll, everywhere you look.
    It can sew, it can cook,
    It can talk, talk, talk.

    It works, there is nothing wrong with it.
    You have a hole, it's a poultice.
    You have an eye, it's an image.
    My boy, it's your last resort.
    Will you marry it, marry it, marry it.
    _____________________________________________
    Aday (Sylvia Plath)
    Öncelikle, bizim türden biri misin?
    Kullanır mısın
    Camdan bir gözü, takma dişleri ya da bir koltuk değneğini,
    Bir teli yahut bir kancayı,
    Kauçuk memeleri ya da kauçuk bir kasığı,

    Bir şeyin eksikliğini göstermek için bir ilmiği? Yok, yok mu? Öyleyse
    Nasıl verebiliriz sana bir şeyi?
    Kes ağlamayı.
    Aç ellerini.
    Boş mu? Boş. Burada işte dolduracağın

    Bir el ve isteklidir
    Çay fincanlarını getirmeye ve başağrıları düzlemeye
    Ve ne söylersen yapmaya.
    Evlenir misin bununla?
    Garantilidir

    Başparmakla kapatmaya gözlerini en nihayetinde
    Ve hüzünden erimeye.
    Yeni bir stok mal yapıyoruz tuzdan.
    Fark ettim büsbütün çıplaksın.
    Ne dersin bu takım elbiseye –

    Siyah ve kaskatı, fakat kötü durmadı üstünde.
    Evlenir misin bununla?
    Suya dayanıklı, yıpranmaya dayanıklı, dayanıklı
    Ateşe ve damı delen bombalara.
    inan bana, defnederler seni bununla.

    Sıra kafanda, kusura bakma, bomboş.
    Fakat bunun çaresi bulunur bende.
    Gel buraya, tatlım, çık dolaptan dışarı.
    Peki, buna ne dersin?
    Kağıt gibi yalın başlarken

    Fakat yirmi-beş yılda bu kadın gümüş olur,
    Ellide, altın.
    Canlı bir oyuncak bebek, nereye baksan.
    Dikiş dikebilir bu, yemek pişirebilir bu,
    Konuşabilir bu, konuşabilir, konuşabilir.

    Çalışabilir bu, bir hatası yoktur bunun.
    Bir deliğin varsa, yara lapasıdır bu.
    Gözün varsa, bir resimdir bu.
    Oğlum, senin son çarendir bu.
    Evlenmek istersen bununla, evlen bununla, evlen bununla.

    Sylvia Plath (1932-1963, ABD)
    Çeviren: ismail Haydar Aksoy
    0 ...
  6. the jailer

    1.
  7. Bir Sylvia Plath şiiridir.

    The Jailer
    by Sylvia Plath

    My night sweats grease his breakfast plate.
    The same placard of blue fog is wheeled into position
    With the same trees and headstones.
    Is that all he can come up with,
    The rattler of keys?

    I have been drugged and raped.
    Seven hours knocked out of my right mind
    Into a black sack
    Where I relax, foetus or cat,
    Lever of his wet dreams.

    Something is gone.
    My sleeping capsule, my red and blue zeppelin,
    Drops me from a terrible altitude.
    Carapace smashed,
    I spread to the beaks of birds.

    O little gimlets!
    What holes this papery day is already full of!
    He has been burning me with cigarettes,
    Pretending I am a Negress with pink paws.
    I am myself. That is not enough.

    The fever trickles and stiffens in my hair.
    My ribs show. What have I eaten?
    Lies and smiles.
    Surely the sky is not that colour,
    Surely the grass should be rippling.

    All day, gluing my church of burnt matchsticks,
    I dream of someone else entirely.
    And he, for this subversion,
    Hurts me, he
    With his armoury of fakery.

    His high, cold masks of amnesia.
    How did I get here?
    Indeterminate criminal,
    I die with variety-
    Hung, starved, burned, hooked!

    I imagine him
    Impotent as distant thunder,
    In whose shadow I have eaten my ghost ration.
    I wish him dead or away.
    That, it seems, is the impossibility,

    That being free. What would the dark
    Do without fevers to eat?
    What would the light
    Do without eyes to knife, what would he
    Do, do, do without me?
    ________________________________________________

    Gardiyan

    içyağı terler gecem onun kahvaltı tabağına.
    Mavi sisin aynı afişi dönerek alır yerini
    Aynı ağaçlarla ve mezar taşlarıyla.
    Anahtarların şıngırdatıcısının
    Bütün becerebildiği bu mudur ki?

    Uyuşturuldum ve iğfal edildim.
    Yedi saat fırladı beynimin sağından
    Dinlenebileceğim
    Siyah bir çuvala, cenin ya da kedi,
    Onun ıslak düşlerinin kaldıracı.

    Bir şey yitti.
    Uyku hapım, kırmızı ve mavi zeplinim,
    Korkunç bir irtifadan salıverir beni.
    Parçalanır kabuğum,
    Dağılırım kuşların gagalarına.

    Ah küçük matkaplar!
    Şimdiden tümüyle delinmiş bu kağıtsı gün!
    Yakıp durur beni sigaralarla,
    Pembe pençeli zenci bir dişiyi taklit ederek.
    Ben kendimim. Yeterli değil bu.

    Hararetim damlar ve katılaşır saçımda.
    Kaburgalarım görünür. Ne yemiştim ben?
    Yalanlar ve gülüşler.
    Gökyüzü bu renk değildir kesinlikle,
    Çayır dalgalanırdı kesinlikle.

    Bütün gün, yanmış kibritlerden kilisemi tutkallarken,
    Büsbütün başka birini düşlerim.
    Ve O, bu tahrip için,
    Acı verir bana, hilebâzlığın
    Zırhını kuşanarak.

    Hafıza kaybının azametli, soğuk maskeleri.
    Nasıl geldim buraya?
    Belli belirsiz suçluyum,
    Çeşit çeşit ölürüm –
    Asılırım, açlıktan ölürüm, yakılırım, kancalara geçirilirim!

    Cinsel iktidarsız tasavvur ederim Onu
    Uzaktaki bir şimşek misali,
    Ki hayalet tayınımı yemişimdir Onun gölgesinde.
    Ölmesini ya da gitmesini isterim.
    Bu, galiba, imkânsızlıktır,

    Bu özgür olmaktır. Ne yapardı karanlık
    Yeme heyecanı olmaksızın?
    Ne yapardı ışık
    Bıçaklayacak gözler olmaksızın, ne yapardı O
    Bensiz, ne, ne?

    Sylvia Plath (1932-1963, ABD)
    Çeviren: ismail Haydar Aksoy
    0 ...
  8. ölmek bir sanattır

    1.
  9. Lazar Hanım

    Yeniden yaptım.
    Her on yılda bir
    Başarıyorum -

    Bir çeşit gezgin tansıktır tenim
    Bir Nazi abajuru gibi parlak,
    Sağ ayağım

    Bir kağıt misali,
    Yüzüm sıradan bir parça
    ince Yahudi keteni.

    Çıkar kundak bezini
    Ey düşmanım.
    Korkutuyor muyum? -

    Evet, evet, Profesör Bey,
    Bu benim,
    inkar edebilir misin

    Burnu, göz deliklerini, büsbütün diş takımını?
    O ekşi soluk kaybolur
    Bir günde.

    Yakında, yakında,
    Bu mezar deliğinin yediği
    Et, bürünecek üstüme yeniden.

    Ve ben gülümseyen kadın.
    Yalnızca otuz yaşındayım.
    Ve bir kedi gibi dokuz canlıyım.

    Bu, Üçüncü Sefer.
    Yok edilecek ne de çok pislik
    Birikmiş on yılda.

    Milyonlarca lif.
    Yer fıstıklarını çıtırdatan o güruh
    itişip kakışıyor görmek için

    Nasıl çözdüklerini elimi ve ayağımı -
    Bu büyük striptiz numarasını.
    Beyefendiler, hanımlar

    Ellerimdir bunlar,
    Diz kapaklarımdır.
    Yalnızca deri ve kemik olabilirim, bir Japon olabilirim,

    Her ne isem, gene de aynı kadınım ben.
    ilk keresinde on yaşındaydım.
    Bir kazaydı.

    ikinci keresinde kararlıydım
    işi bitirmeye ve geri dönmemeye.
    Sallanıp duruyordum

    Kapalı midye kabuğumda.
    Çağırıp durmaları gerekliydi
    Ve yapışkan inciler misali sökmeleri üstümdeki kurtçukları.

    Ölmek
    Bir sanattır, diğer her şey gibi.
    Üstüme yoktur bu konuda.

    Öyle ölürüm ki, cehennem sanılır.
    Öyle iyi ölürüm ki, gerçek sanılır.
    Sanıyorum, sahneye çıkma sıran geldi diyeceksin.

    Bir hücrede ölebilmek yeterince kolaydır.
    Orada ölebilmek ve kalabilmek yeterince kolay.
    O teatral

    Geri dönüş gün ortasında
    Aynı yere, aynı yüze, aynı kaba
    Eğlenen haykırışa:

    "Bir mucize!"
    Beni bitiren budur işte.
    Bir fiyatı vardır oysa

    Yara izlerimi görmenin, bir fiyatı
    Tıkır tıkır çalışan
    Yüreğimi işitmenin-

    Ve bir fiyatı vardır, yüksek bir fiyatı
    Bir sözcüğün, bir dokunuşun,
    Ya da bir parça kanın,

    Ya da bir parça saçımın ya da giysimin.
    Ah, ah, Doktor Bey,
    işte böyle, benim Düşman Efendim.

    Ben sizin eserinizim,
    Değerli olan şeyinizim
    Saf altından bir bebeğim,

    Eriyip, bir feryada yapışıyorum.
    Dönüyorum ve yanıyorum.
    Sanmayın ki yüksek kaygılarınızı küçümsüyorum.

    Kül, kül
    Savurup karıştırdığınız
    Ettir, kemiktir, başka şey yok orada -

    Bir parça sabun,
    Bir alyans,
    Bir altın dolgu.

    Benim Tanrı Efendim, Şeytan Efendim,
    Sakının,
    Sakının.

    Kızıl saçlarımla
    Doğrulurum yeniden külden.
    Ve erkekleri solurcasına yerim.

    (23-29 Ekim 1962)

    Sylvia Plath (1932-1963, ABD)
    Çeviren: ismail Haydar Aksoy
    5 ...
  10. ismail haydar aksoy

    ?.
  11. t.s.eliot, sylvia plath, pablo neruda ve adlarını saymaya kalktığımız zaman bir hayli zaman geçecek bir çok şairden çeviri yapan edebiyat adamı.
    1 ...
  12. © 2025 uludağ sözlük